27 Temmuz 1939 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12

27 Temmuz 1939 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

154 SERVETİFÜNUN No. 2940—335 ÜÇ KARDEŞLER YAZAN: Halikarnas enub ve Güneş Anadolusunda köy muallimi idim. Köy deniz kıyısında idi, Orada senelerce de- nizcilerle başbaşa kaldım. Adam- ların ber birisi ayrı bir âlemdi, fakat çoğunda müşterek olan ba zı derin şeyler vardı. Denizciler hiç de sanıldıkları gi- bi romantik değillerdir. Bveb ara sıra müdhiş lirik parlayışları var- dır. Fakat onları ekseriya heyeca- na getiren gördükleri göklerin ve- ya denizlerin mavisi, fırtınanın heybeti değildir. İşleri güçlerile uğraşırken veyahud boğulmamağa çabalarken deniz mavisini seyre- decek, fırtınanın heybetine hayran kalacak vakitleri mi kalır? Uzak ufuklar varmış meçhul adalar, bü- yülü kıyılar varmış. Onlara baka- bilen kim ? Denizcinin aklını ba- şını, gözünü, ellerini ayaklarını işgal eden ağır iş, ona başını ka- şıyacak vakit mi bırakır? Ay ışı ğına dalakalmak fırsatını mı verir? Fakat şu vardır ki denizci do- lap beygiri gibi ölünceye kadar her gün ayni işi ayni çıkmaz daj- yi gözü kapalı olarak dönüp do- laşmıyan insandır. Denize ister merakı dolayısile ister ticaret maksadile çıksın, gözü mutlaka açık olarak açık ufku görmek, ufka uçmak ister. İşte bundan do- layı şehirde ve karada her günkü köreltici ve körletici işlerden kur- tulan duyguları kuvvetlendiği ka- dar keskinleşir, incelir. Ve bunun da neticesi olarak, bütün pazu ve kemiklerini acı ve siziyla ciyak Balıkçısı cıyak öttüren o güç iş görülüp te tamamlandıktan sonra; bir taraf- tan işini görüp dururken, öteki tarafta da farkına varmadan, uzak ufuklara, meçhul adalara, büyülü kıyılara varmış ve seyretmiş; ve gayri şuuri bir alıcılıkla uzak ufukları, meçhul adaları, büyülü kıyıları hep gönlüne çekmiş oldu- ğunu anlar. Bütün dikkatini işine verirken, kulağının kehdi kendine, süküt içindeki fısıltıyı dinlemiş ol- duğunu, kayığının provasını deni- zin bağrına salarken, yarıfin sula- rın bembeyaz harlayıfını seyret- miş olduğunu hatırlar. Köpüklerin bordalarda mırıldaya mrıldaya geçişi gibi içinden bir muski akıp taşar, Bizim köyde bir Muhsin kap. tan vardı. Herif durup dururken kayığını hazırlar. Birdenbire deni- ze açılırdı. Ona «hangi iş için de- nize çıktın!» diye sorardım. «Ne bileyim, bazan herkes neye otu- rup duruyor diye sıkılıyorum. İşte © zaman önüme gelene, neye du- ruyorsun yahu, yürüsene! diye tekme atasım geliyor. O bale gel- dim mi idi, hiç iki biri yok, mut- laka fırlayıp açılmalıyım. Yoksa hem benim, hem önüme çıkanın hali yaman olur. Eh çıktıktan sonra, bu çıkışa da bir iş uyduru- veriyorum.» Derdi. Muhsin kaptan böyle seyahat- lerinin birinden hiç geri dönmedi. Yüzü yer yüzünden silindi. Onun boğulmuş olduğunu duyduk. İki çocuğu öksüz, karışı da dul kaldı. Birkaç dönüm tarla, küçük bir bağları vardı. Bu arazi denize ba- kan bir dağ yamacındaydı. Ben akşam olunca Fatma kadına uğ- rar da, bağda oturur. Gürubu sey- reder dönerdim. Fatmanın büyük oğlu acele işe gelmez, tarla ve tokatla uğraşmasını severdi. Gel gelelim küçük oğlu afacanın biri idi. Buğday ekmek, ve tarla kaz- maktan daha heyecanlı şeylerin rüyasını görürdü. Soyu sopu be- basına çekmişti. Fatma «nene lâ- zım oğlum. Babanı deniz yedi. Evlendi evleneli, ne zaman gide- cek, Ay boğuldu mu diye günle- rim gecelerim merak içinde geçti. Hayde merak edip dürayım. Fa- kat göz göre göre, seni de denize nasıl yediririm9$.» Kadın çocuğu ne kadar korku- tuyorsa, çocukda inadına denize gitmek arzusu o kadar uyanıyor- du. Annesi tarlalardan bahsedince gocuk: — Anne hayatımı buğday gibi toprağa mı ekeyimf — Denize mi ekeceksin? — Evet! nasıl olsa bir iş göf- meyecekmiyim. — Pek iyi, ama seni gemisine isteyen yok ki, nasıl gemici ola- caksın? — Nasıl yok? Sügeci Kara Hü. seyinin skafandarı gidecek, Beni sondacı diye istiyorlar. Kadın o akşam yana yakıla derdini anlattı. Benden bir fikir istedi. Ben Kara Hüseyinin «ska- fandarı iyi. Tayfanın hepsi hep dinç denizcilerdir.» Dedim. — Kadın «ben tayfadan kap- tandan korkmuyorum. Denizden korkuyorum. Babasının acısı ba“ lâ yüreğimde sızlıyor. Şimdide oğ- lana mı yanıp durayım. Onu gözle- rimin önünde görünce rahat edi- yorum. Giderse gözlerim ıraklara bakakalacak. Denizden korkuyo: rum verdiğimiz bir kurban yetiş- mezmif» dedi. — Ben «Reşadı okuttum. Tale- bemdi bilirim, Eğer aklına koy-

Bu sayıdan diğer sayfalar: