Ee No. 3316—931 UYANIŞ Sinema - İiytro mücadelesi Yazan : Hüsameddin Bozok Sinema - Tiyatro mücadelesi aktüel ehemmiyetini oldukça kay- betmiş bulunuyor. Bu ehemmiyet- sizleşme, meselenin tiyatro veya sinema lehine haijledilmiş olmasın- dan dolayı değildir. Mesele, sinema ve tiyatronun birbirinden ayrı bi- rer san'at olarak kabul edilmesile - belki henüz kabul etmiyenler de vardır - neticelenmiş gibidir. «S:nema, tiyatronun bittiği yer- den başlar» diyen müellifler bulun- duğu gibi, sinemayı bir pidelik san'at olarak kabul edenler de var- dır... Sinema; tiyatro gibi ses, söz, müzik, mimik, renk ilâh... gibi bir çok unsurlardan istifade et- tiği halde, birçok tecrübeler gös- termiştir ki, bu iki san'at birbirine ımuarız değil, birbirinden ayrı birer sanat kolu balinde kalmışlardır. Hattâ R. Merenstrolm: «Sahneye konulabilir diye düşünülen bir film nasl sinema değil tso, dünyanın en mükemmel ve filme en güzel şekilde alınmış olan bir piyes de hiç bir vakit sinema olamaz, tiyatro olarak kalır. Dansın hoykeliraşlığı, yahut heykeliraşlığın dansı öldürmeyişi gi- bi sinema da iiyatronun yerini iula- maz ve yerine geçemez» diyor. Sinema ve tiyatro birbirinden dans ile heykeltraşlık arasındaki mesafe kadar uzuk mıdır? Buna derhal cevab vermekten ise, bu iki san'at üzerinde durmak ve bunla- rın iukişaflarına tesir eden teknik imkânları tetkik etmek daha doğru olur. Sinema beş on sene gibi kısâ bir zamanda en popüler bir sanat olmuştur. Bunun en esaslı sebebi; bir sinema geyircisinin, bir tiyatro seyircisinden, kültür seviyesi bakı- mından aşağıda olmasının müim- kün olmasıdır. Bugün bile, Fransa, İngiltere vesaire gibi san'at kültürü eski ve kökleşmiş memleketlerde bile bir tiyatro piyesi birçok kim- seler tarafından &nlaşılmağa mah- kümdur ! Bundan başka, &inema salonu- nun tiyatro salonundan daha kon- forlu olduğunu; sinemada sahnenin duvara asılmış bir perde olması doleyısile her yerden ayni rahgt- lıkla görülebildiğini; tiyatroda sah nenin işgal ettiği kısmın sinemada tamamen seyircilere ayrılabildiğini; ve nihayet sinema salonunde, upkı sokakta olduğu gibi halkın birbi- rine karışmış bir kitle vücude ge- tirdiğini ileri sürenler ve sinemâ- nın ani inkişaf imkânlarını bura- larda arıyanlar vardır. Sinema bazılarınca, tiyatronun kullandığı bütün unsurları kullanır. Fakat bu, mutlak bir hakikat ola rak gösterilemez. Tiyatro hayatın sahnede temsilidir. Sinema ise bir hayaldir. Mekanik bir şeydir. Perde- de bütün eşya bize ancak bir ceb- kelerini gösterirler ve umumiyetle renksizdirler (renkli filmler bugün işin mikdarca pek azdır ve yüzde yüz tabiatin ayni değildir). Sahne- de ise her eşya tabiatteki asılın kendisidir — bize her cebheden görünebilirle Geürün. bü, temel değil, olsa olaa üçüncü, dördüncü derecede bir yardımcıdır, Halbuki tiyatroda söz en esaslı unsur, âdeta tiyatro- nun temeliğir. Medeniyetin akışı içinde teknik yeniliklerle birlik hayat ve tetek- kür sahası cezri bir iş bölümüne tabi oldu. Meselâ eskiden bir ev kadını evinde sade yemek pişir- mekle, ev idaresile meşgul olmak- la kalmaz, daha bir takım vazife- leri de bizzarure kendi üzerine alır- dı: bez dokur, dikiş diker vesaire... Halbuki teknik yenilikle ve yâşa- ma imkânları genişledikçe hayatın her sahasında bir iş bölümü inki: şafa ve:yerleşmeğe başladı. 179 m çi daş Sinemanın en fazla takdir toplıyan sanatkârı; Greta Garbot Ayni iş bölümü- burada dallan ma tabirini de kullanabiliriz - san- at ve kültür hayatında da baş göm terdi, Tiyatro, sinema endüstrisi doğuncıya kadar sinemanın 8Onr&- dan gördüğü vazifeyi de kendi üze- rine almıştı, Sinema vizüel bir sanattır, Göl- gelerin ve renklerin hareketinden ibarettir. Beyaz bir perde üzerinde insanı, ufuklar aştırır, iklimler dolaştırır, Sinema doğmadan önce, bu işi, tiyatro üzerine &lmıştı. Ge- çen asrın romantik ve natüralist tiyatro ekolleri sahneyi tabiattan bir parça haline getiriyorlar ve dört duvar arasında sahte bir tabiab yaratmağa çalışıyorlardı. Hu cereya- na karşı uyanan muariz düşünce- leri sinema kuvvetlendirdi ve inki- şaf ettirdi. Sinema, tiyatronun üzerine çul Ianan parazit unsurları tecrit etti, Tiyatronun esas unsuru olan söz, bir takım teferruatın - dekor, ışık, aksesuvar - arasında kaybol- muğtu. Sinema, kendi üzerine dü- şen vazifeyi almakla, tiyatronun bakiki hüviyetini daha açık bir şe- kilde meydana koydu. Daha başka bir şekilde diyebi- liriz ki, değişen ve ilerliyer hayat hamleleri karşısında, geçen asrın tiyatro sanati, cezri bir iş bölü- müne tabi tutuldu. Bazı vizüel un- surlar sinema tarafından alındı, ge- ri kalan kısımlâr bugünkü tiyatroya mai edildi. Sinemanın icadı ile herkes ti>