TEEN No. 3200—515 UYANIŞ 335 onu durdurmuştu: çocukluğunun sefaleti, ilk aşkındaki sukutu ha- yali, yeğeninin hareketi, Virjini'nin ölümü hatıraları, büyük bir denizin dalgaları gibi, ona doğru geliyor, boğazına kadar çıkıyor, onu bogu- yordu, Gemi kaptanına bir şeyler göy- lemek istemiş ve gönderdiği şeyin ne olduğunu anlatmadan ona bazı siparişlerde bulunmuştu. Fellâşer papaganı uzun müddet yanında alakoymuştu. Daima gele- cek hafta için vaitlerde bulunu- yordu. Nihayet, altı ay sonunde papa- gan, bir kasa içinde, akasyadan bir kaide üzerine tutturulmuş bir dal üzerinde ve bir ayağı havada, başı ve bir cevizi ısırır bir vaziyette O0- larak gelmişti. Felisite, onu odasına kapamıştı. Bu oda ihtiva ettiği bir takım dini eşya ve garip şeylerle bir nevi kli- se veya bir pzar manzarası örzedi- yordu. Kapıyı açmak için büyük bir aynalı dolab engel oluyor, Bahçeye bakan pencerenin tam karşısında diğer yuvarlak bir pencere avluya bakıyor; yatağın yanındaki bir ma sanın üzerinde bir su kabı, iki ta- rak çentük çüntük olmuş bir taba- tabağın içinde bir kalıp sabun bu- lunuyordu, Duvarlarda tesbihler, madalyalar, Meryem'in muhtelif tasvirleri, hindistan cevizinden mu- kaddes su kabı görülüyor; bir mihe rab gibi çuha ile örülmüş konsol üzerinde, Viktor'un ona vermiş ol- duğu kabuktan yapılmış kutu, bir balon, yazı defterleri, resimli coğa- fiya, bir çift fotin bulunuyor; ve aynalı dolabın anahtar yerine de kordelâlar ve tüylü küçük şapka asılmış duruyordu. Felisit, Mösyö- nün redingotlarından birin de sak- lıyordu, Madam Oben'in artık iste- iste mediği bu eski şeyleri, o, kendi odası için alıyordu. Böylece odada, konsolun yanı başında yap- ma çiçekler ve Kont d' Artaa'nın portresi de bulunuyordu. Lulu, bir plânşet vasıtasıla, bir şömine üzerine yerleşmişti. Felisite her sabah uyanırken, şafagın par- faklığını görüyor; işte o vikit, kay- bolan günlerini, en küçük teferrua- tına kadar bütün manasız ef'alini istirabaız, kedersiz ve mutlak bir sükünet içinde hatırlıyordu, Hiç kimse ile temas etmiyerek, uykuda gezen bir kimsenin uyuşuk- luğu içinde yaşıyor; yalınız, dini bayramlar onu harekete getiriyordu. Kilisede, daima Sent - Espri'yi onu diyor; seyre papagana ait bazı geyleri olduğunu görüyordu. Filha- kika, kırmızı kanatları ve yakut gibi vucudu ile temamiyle Lul'uya benziyor ve tıpkı Lulu'nun port- resi gibi görünüyordu. Felisite, bu portreden satın alarak onu Kont d' Artus'nın bulunduğu yere asmış ve papaganla onu daima beraber görmüştü. Tasvire bakarak, fakat ara sıra biraz kuşa doğru dönerek dua ediyordu. Hazreti Meryem'in Madmaâzel- leri arasına girmek için derin bir arzu duyuyordu. Madam Obeno- nu bu arzudan vazgeçirmişti, Mühim bir hadise zuhur etmiş- ti: Pol evlenecekti. Pol, evvelâ noter kâtibi olmuş, sonraları (o ficaret, gümrük, vergi tabsilâtı işlerinde ve hatta sular, ormanlar için teşebbüslere girişmiş ve nihayet, otuz altı yaşında iken kâtiplilk'te karar kılmıştı. Bu işte o kadar yüksek bir bir meleke ve kabiliyet göstermişti ki, bir verifi- tikatör ona kızını vermek istemişti. Pol derhal oiddileşmiş ve kızı a&nneşinin yanına götürmüştü. Kız, pon - Levk'in adetlerini is- tihfaf ederek adeta bir prenses gi- bi hüküm sürmeğe başlamış bu halleri Felisite'ye pek dokunmuştu. Gittiği vakit, Madam Oben derin bir rahatlık hissetmişti. Ertesi hafta, aşağı Britanya'da bir misafir hanede yaşayan Mösyö Bure'nin ölümü duyulmuştu. Pir intihar şayıası (kuvvetleniyor; Bure'nin istikamet ve namusu üze- rinde şüpheler uyanıyordu. Madam Oben, hesaplarını tetkik ediyor; zimmetine para geçirmek, odunla- rın satışlarını gizlemek, sahte mak- buzlar tanzim etmek gibi, tevali edip giden unun bütün yüz kara- 8ını öğrenmekte geç kalmamış bu- lunuyordu. Bunlardan başka, gayı- meşru bir çocuğu ve Dozüle'den bir kadınla münasebeti bulunduğu da öğreniliyordu. Bu rezeletler Madam Oben'i çok sarsmış, yeialendirmişti. 1853 senesinin martında, göğüste hasıl- olan bir iztiraba yakalanmış, dili tutulmuş, sülükler tazyiki teskin YILDIZLAR —— 330 uncu sayıfadan devam — kordelâlarının, odantellerinin ve dalgalı saçlarının güzel bir tarzda, bozulmasile birlikte uykudan ağır- laşan başının bana dayanmesiydi. O böylece, ağaran günle berâ- ber gökte yıldızlar soluncaya ka- dar hareketsiz kaldı. Ben, biraz karışık benliğimle, bana hiç bir zaman böyle güzel düşünceler ver- meyen bu aydınlık gecenin kutsi himayesinde, onun uyumasına b& kıyordum. Etrafımızda, yıldızlar, bir sürü gibi muti, sessiz yürüyüşlerine de- vanı ediyorlardı; ve arada gırad&, bu yıldıziardan en ince, en parla- kının, yolunu kaybederek gelip uyumak için omuzuma yaslandı- ğını tasavvur ediyordum. Kerime Nadir (5) Zühal yıldızı, Muharririmiz Enis Bülend ye- dek Bir ay sürecek bir seyahate çıktığından dolayı, okuyucularının mektuplarına dört hafta kadar cevab veremiyecektir. Bu müddet zarfında gönderileek mektubların oevabları bu müddetin hitamında neşredile- cektir. Uyanış edememiş; ve tam yetmiş iki ye- şında olarak, dokuzuncu günün akşamı hayata gözlerini yummuştu. Soluk, hafif çiçek bozuğu çehresi kumral gaçlarıla o kadar ihtiyar zannını verdirmiyordu. Dostlarının pek az bir kısmı ölümüne acımiş- .lardı. Felisite çok ağlamıştı. Madamın kendisinden evvel ölmesi dimağını alt üst ediyor; bu ölüm ona, nizama muğayir, kabul olunmaz ve pek canavarca bir şey gibi geliyordu. On gün sonra mirasçılar çıka gelmişlerdi. Gelin hanım çekmeleri, gözleri karıştırıyor, mobilyanın ba- zılarını geçerek ayırıyor, diğerlerini satıyordu. Bu suretie, Madamın koltuğu, sehpası, tandırı, sekiz is- kemlesi satılmıştı. Duvarlardaki — devamı var —