No. 2192—507 UYANIŞ 223 ——mmnumums Roman : 17 koltuğa.. Başını arkaya dayıyarak görmiyen göz- lerini sık kirpiklerile saklıyarak sessiz kaldı. Prensesle, Necib Doğan, ince bir kadın ya- zısile örülen bu siyah kaplı defteri heyecanla okumağa başladılar... Siyah yüzlü dadı başını dizlerine koymuş sallanıyordu. Perinin defteri Sen gittin Hasan.. Küçük sevgilini porta- kal kokulu yuvamızda yalnız bırakarak gittin.. Başımda garib bir uğultu var. Vücudümde aylardanberi, humma nöbetleri içinde kıvranan insanların duyduğu kırıklık.. ve içimde senin anlıyamıyacağın sonsuz acı bir boşluk var. Dudaklarımda alaylı bir gülüş kıvrılıyor... Dadımın siyah yüzünde kara bir endişe yaratan deli kahkahalarla gülüyorum. Gözlerimde bu çılgın kahkahaların ıslak ışık- ları var... Göğsümün içinde hiç durmadan çır- pınan bu küçük et parçasını parçalamak isti- yordum. Bütün aztırablarımı o hazirlamadı mı?.. Fakat yapamıyorum.. Küçük ellerim bu küçük et parçasını koparmaktan bile aciz... Öyle kuvvetsizim ki... Sen voksun Hasan.. Sen gittin, ve artık hiç gelmiyeceksin 1. Senden uzak geçecek hayatımı senin verdi- gin bu deftere yazacağım... Hasta ciğerlerim, ellerimin yapamadığını çok yakın zamanda ya- pacak.. O zaman, sana göndereceğim bu &&nin defterinde, senin ellerinle ölümün kucağına fır- latılan sevgilinin büyük ıztırabını anlıyacaksın|.. Bana yaşamasını sen öğrettin Hasan... Bana yaşamasını öğrettikten sonra, bana hayatın gü- zelliğini tanıttıktan sonra ölümün karanlığında yalnız bıraktın. Bunu neden yaptın Hasan.. Sen benim ya- nımda olsaydın.. Yemeğimi senin elinden yiyip, seniu göğsünde uyusaydım.. Bugün göğsümü daraltan kahkahalar yerine, ilk defa senin du- daklarınla tutuşan dudaklarımda mes'ut bir gü- lâş olacaktı... Halbuki, bugün onların kıvrımlarında birer damla kan Me Izdırablarla parçalanan içi- min zavallı parça Oku bu mm —. Bunlar da yalnız Yazan: Muazzez Kaptanoğlu mmzumumum sana değil, bir tek insandan bütün bir kitleye karşı duyulan nefret kin ve isyanın derin 1zdı- rabını bulacaksın... Akşam Odadmızın tül perdeli camları tutuşmuş... Başını dayadığın, beni dizlerine oturtarak sevdi- gin geniş divan bom İnsanlar ne garib mahiiiklar Yarabbi.. Da- ha iki gün evveldi... Gene camlar tutuşmuştu... Ben küçük yemek odamızın beyaz masasını be- raber sevdiğimiz çiçeklerle süslemiştim... Kendi elimle pişirdiğim yemekler.. Hep se- nin için hazırlanmış güzel şeyler... Üstümde senin çık sevdiğin elbisem var.. Saçlarımı senin iste- diğin gibi taradım.. Seni bekliyordum.. İçimin, hayatımın adamını... Camdaki kıvılcımlar yavaş yavaş sönmeğe başladı... Benim içim hâlâ mes'ut çırpınışlarla dolu... Kâbuslu geçen bir gecenin sabahında beni her zamanki gibi kucaklamış.. gününü benimle geçirmiştin. Ve ben basit bir kadın için senden şüphe ettiğime kızarak kendi kendime lânet ediyordum... İşte bunun için her zamankinden çok sana muhtaçtım.. Seni öyle deli gibi bekliyordum ki, sana içimi saran şüpheleri anlatacak küçük sev- gilinin, senin büyük sevginle nasıl fena kalbli olabildiğini soracaktım. Kuş gibi mesut bir hafiflikle doluydum. Kü- çük beyaz yuvamıza gidecek yol öyle kısalmış- tı ki... Benim biricik nişanlim olan sen, minik yavrularımın babası olacaktın... Senin göğsünde, onların temiz meşesi içinde, doktorların endişe ettikleri sihhatim düzelecek, başım beyazlanacak, ve mes'ut bir ihtiyarlıktan sonra gözlerimi senin ve yavrularımın göğsünde kapıyacaktım Anne sevgisi. Baba şefkati tanımıyan ben çocuklarımı şimdiden deli gibi seviyordum. Yarabbi.. neler düşünmezdim.. senin ve on- Jar için.. neler düşünmezdim... Senin içindeki acıları, sana tertemiz uzattı- gım küçük ellerimle kaldırmağa.. Seni şuursuz- lukları buhranları, aşk diye telkin ettikleri muh- teris kıvranışlarla doldurup mazini gölgeliyen