No, 2188—3903 Bu mektubun üzerine gözlerinden iki damla yaş düştü. Sonra ayağa kalkarak Markiye bitaben : — Hazırım! dedi. Bir dakika &onra kulübeyi terk etmiş bulunu- yorlardı. AŞK ve NEFRET Hüber Gran, halazadesi Gabriyelin gözlerini elle- rile kapadıktan sonra bir dakika Marsilyada kalmak imkânını göremedi. Kendisi için sönen bu taze vü- eude cidden pek ziyade acımıştı. Kalbi ağır bir aze- bın altında ezilirken eniştesi ve halasile vedalaşarak Paris yolunu tuttu, Marsilyada bir hafta kadar kalmıştı. Parisin kenar sokaklarının birinde bulunan fakir evinin önüne gel- diği zaman kalbi durmak raddesindeydi. Kapıyı vurdu. Cevab alamayınca kendi kendine: — Belki dışarı çıkmıştır, diyerek cebinden çıkar dığı küçük anahtarla kapıyı açtı. Fakat içeri girer girmez, odanın uzun zamandan- beri metrük kaldığına delâlet eden bazı geyler na» zarı dikkatini celbetti: Ocaktaki kül yığını, gitmeden bıraktığı şekli muhafaza ediyordu. Piyanonun üzeri tozlanmış, notaları, kâğıtları kendi koyduğu gibi dağ- hık bir vaziyette, yatağın üzerine fırlattığı eski ca- keti bile ayni yerde duruyordu. Hüber Gran hayretle bu manzarayı seyrederken, odada kontese ait bir tek eşyanın bulunmadığını da İarketti. Gayri ihtiyari elinden şapkası düşerek ma- saya doğru yürüdü. Orada bir zarf vardı. Hemen onu alarak üzerini okudu. Bu kendisineydi ve Kon- tesin yazısını taşıyordu. Buz kesilen ellerile zarfı yırtarak bir hamlede mektubu okudu. Okudukça gözleri büyüyor, dudak» ları titriyor, göğsü şiddetle kalkıp iniyordu. Yatağı- nın kenarınş yığılarak başını elleri arasına aldı ve gözlerini havaya dikip: — Bu kabilmi Yarabbi 1, diye inledi. Sonra yüzünü yastıklara gömerek ağlamağa başladı. Kontesin bu derece kibirli olmasına ihtimal vere- miyordu. Muvakkat bir yalnızlığı demek ki gururuna yedirememiş öfkesinden onu terketmeği göze almıştı. Lâkin artık ne yapabilecekti $ Mektubun tarihi yirmi beş gün evvel atılmıştı. Genç adam yeis ve nevmidile ayağa kalktı. Sebe- bini bilmeden yahut bir teselli ihtiyacile arkadaşı Flip'i görmek için sokağa fırladı. ” Yollarda koşarcasına yürüyordu. Nihayet (N.) &0- kağına geldi. Flip Peroşon burada oturuyordu. Öğle vakti oludğu için arkadaşının eczahanede bulunma- yıp evinde yemek yediğini Hüber bildiğinden tered- dütsüz kapıyı çaldı. Flip genç bestekârı görünce boy- nuna atılarak: — Ay Hüber.. Sen nereden çıktın? Ne zaman geldin ? diye haykırmıştı. Fakat genç adamın çehresini pek muztarip, hattâ gözlerini yaşlı görünce hayretle : — Ne oldun! diye gordu. — Yukarı çıkayım, anlatırım. Flip meselenin bir kısmına valıftı. Lâkin esasını bilmiyordu. UYANIŞ 159 Hüber Granın gözyaşları ile anlattığı hikâyeyi dinledikten ve Kontesin mektubunu okuduktan son- ra dedi ki: — Senin gidişine Kontes son derece müteesşir oldu. Lâkin bu işte bir oyun oldu muhakkak.. Zira sen evini terkettikten bir saat sonra. şu Marki olacak herif Kontesin yanında, yani senin odanda bulunu- yordu. — Bu ne demek oluyor. — Evet dostum.. Hattâ, Kontes senin İürüilyaya hareketinin doğruluğundan şüphe ederek Marki va sıtasile beni çagırtıp serian bu işi tahkik etmekliğimi rica etti.. Ben de, Marsilya yolu üzerinde bulunan.. (S. A.) kapısından, senin bir araba ile ve yanında Mareşal Dö Güstav Firenoz olduğu İtüilüin gettiğini, hattâ, hafif bir fenalık #wçirdiğin için oradaki kara- kol zabitinden su istiyerek içtiğini üğrendim.. — Bütün bunları Pola duyunca ne yaptı?.. — Rengi sapsarıydı.. Acı acı güldü.. Sonra Marki ile yalnız kalmak için beni selâmetledi... Hüber Gran başını elleri ürüsına ularak derin bir düşünciye dalmıştı. Yanaklarından arada sırada iri yaşlar süzülmekteydi. Flip onu teselli için birçok gözler söyliyor; ve ri ten, bu derece vahi hülyalara kapılmanın bir hülâ olduğunu, şımarık bir Kont kızından fakir bir (wli- kanlıya bundan ziyade hayır gelmiyeceğini bir takım rumuz ile anlatıyordu. Genç adam nihayet büyük bir azim ile doğruldu, Parlak siyah gözlerinde derin bir nefret pırıltısı var- dı. Ayağa kalkarak dedi ki: — Madem ki o mazeretimi kabul etmiyerek ken- disini kısa bir zaman için yalnız bıraktığımdan muğ- ber olup Markinin hayatına döndü; ben de, beni mü- ebbeden bırakanı artık hiç düşünmemeğe ve ona âit varlığımda yerleşen her şeyi söküp atmağa ahtedi- yorum.. Bu andan itibaren Pola benim için ölmüştür... Aşkı da, hâtıraları da bu ölümle beraber benden uzaklaşmış oluyor... Hüber Gran arkadaşının evinden çıktıktan sonra gene koşarak odasına geldi. Kontes için yazdığı, belki de şaheseri olacak olan büyük bir operanın mügved- delerini ocağa götürerek tutuşturdu. Ve daha, Kon- tesi tanıdığı gündenberi ong ithaf ettiği birçok yazı- ları bu atevler arasına attı. Dudaklarında vahşi bir tebessüm parlıyordu. Sonra gür bir kahkaha savurdu: — Bu nefreti aşk mı sanıyordum !.. Hahahaaal.. Pola beni terketmedi... Bu neftetten korkup kaştı... DÖRT AY SONRA BİR TESADÜF Kontes Pola ile Marki Dö Lesko, izdivaçlarını takib eden uzun bir bal ayı seyahatinden henüz h- det etmişlerdi, Genç kadın mes'ut görünüyordu. Fa- kat bu saadetin büyük bir kısmını, babasının gönlünü edip barışmasında bulmak daha doğru olacaktı. Zira o, yalnız ihtiyar kontun yanında gülüp söylüyor; hususi dairelerine çekildikleri zaman, kocası için ruh- suz bir taş bebek mahiyetinde kalıyordu...