174. UYANIŞ . No. 2059—374 an: Paul Zifferer Romam 3: 1 MEÇHULE DOĞRU. Çı z i Ferid Namık filansoy Birinci Kısım 14 Temmuz 1919 sabahı, Bastil hapishanesi zaplının yüzotuzuncu yıldönümüydü. Sen-Jermen taracası boyunca, geniş adımlarla yürüyen bir genç adam, Dördüncü Hanri pavyonunun önün- den geçerken, camların birinde uykusuzluktan yorgun yüzünü gördü ve gözlerinin hararetli parlaklığından korktu. Yarımçark O yaparak Tanpet heykeline doğru yürüdü. Belki yüzüncü defa olmak üzere yolun ortasına gerilmiş bir halata gene çarptı. Viyanada ismini herkesin sadece <Toni> diye çağırdığı, sulh konferansında Avusturya mürah- has heyetinin fen müşaviri Doktor Antonin Mur, odasının ağır havasına dayanamıyarak gecenin bir kısmını dışarda geçirmişti. Henüz uyuiuştu ki kendisini bir ses çağırıyormuş gibi yerinden sıçrıyatak uyanmıştı. Bu hal, bütün varlığını kaplıyan o âteşin gözlerin ilelebet kapandığın- danberi, hemen hemen her gece oluyordu. Loretta, biraz koket olan çok sevdiği karısı, çocuğunun doğumunda ölmüş ve Toni evlâdının ilk hareketlerini görmeğe muvaffak olamamıştı. Acaba küçük Kristin hakikaten kendi öz kızı mıydı ? Cepheden dönüşünde, o da diğerleri gibi, ocağını tamamiyle harap bir vaziyette bulmuştu. Patronları Katlen kardeşler, mühim bir keşfin yüksek bir kazancını ondan kapmak, çalmak için yokluğundan istifade etmişlerdi. oni, hesapları tetkik ettikten sonra, mücade- lenin pek boşuna olduğunu anlamış ae hepsine gözyummuştu. Lorettanın aşkı için, neş'e ve seadet ihtiyacı olan hayat arkadaşından bütün felâketi gizliyerek, cellatlarının hizmetine gir- meğe Tazı olmuş ve batta komünist ameleye karşı fabrikaları müdafaa etmesi lazımgelmişti ki, asla kendisine ehemmiyet vermiyerek sırf başkaları için bütün cesaretiyle çalışmağa baş- lamıştı. Vaktiyle, bu Katlen kardeşlerden nekadar nefret etmişti. Onları tekrar gördüğü zaman, müessesenin direktörü olan Teodor, sivri bir sakal bırakmış, ikincisi Aleksandrda genç görünmek için, tamamiyle matruş bir şekil olmıştı. Hiç bir şey, bu simanın çirkinlik ve adiliğini sak- layamazdı. Aleksandr, kadınları çok sever, onlar için parasını israf eder ve hoşlarına gidebilmek için bütün varlığını verirdi. Acaba bu canavar 10 rettaya da dokunmuş muydu? Bu menfur şuphe, Lorettanın sırrını mezars götürdüğü güne dadar Mur'a senelerce işkence azabı çektirmişti. Kimsenin bunu arıyacak, s0- racak zamanı yoktu; zira bu mezarın üzerinde koca bir memleket devrilmiş yatıyordu.. Her tarafta duvar, parmaklık ve bir yığın ankazdarn başka bir şey görünmüyor; sanki bir zindan havası esiyordu. İmparatorluk hetkesin ümitle- rinin harabesi altına gömülmüştü. Bariş konfe- ransı için Avusturya, hâlâ mevcut bulunuyordu; İakat kazazedeye, dalgalara ve semalara karşı üzerinde emin bir yürüyüşle giden eski zamanim mağrur gemisi olduğuna nasıl inandırmalıydı ? Sulh henüz imzalanmamış, Avusturya tüc- carlarına yapılan tahdidat onları bir mahpus vaziyetine sokmuştu. Geçen uzun geceler zar- fında Mur, artık düşünmek isteğiyle kendisin harici âlemden, insanlardan ayıran bu halatın daima yakınında durmuştu. Şimdi ona ne kalı- yordu ? Çok sevdiği karısı ölmüş; vaziyeti ise mah- volup gitmişti. İhtimal ki, çocuğu bile kendi evlâdı değildi. Şimdi ona yurdu bir ceset gibi ölgün ve temiz varlığı ise yapma, boş ve pek mânâsız görünüyordu. Önünde alçak bir parmaklıktan sonra bir boşluk açılıyor ve hayatın korkunç kâbusundan, kurtulmak için bu boşluğa atlamaktan başka başvuralacak bir çare kalmıyordu. — Bir ağacın altına oturmuş bir muhafız jan- darma, yerinden kalktı ve yaklaştı. Mur, bir geminin puruva direği gibi, bütün manzaraya hâkim olan taraçanın kenarına doğru ilerledi. Artık okadar geç değildi. Şimdi onu hür- riyet çağırıyordu. Güneşin ilk ışıklarıyla parıl- dıyan uçurumu bakışlarıyla ölçerek yüksekliğin on metre bile olmadığını anladı. Aşağıda koyu toprak bir halı gibi uzanıyordu. Acaba, atlarken ne gibi bir tehlikeye maruz kalacaktı? Netice itibariyle ufak tefek bir kaç bere değilmiydi? Yeşil sahaya bakarken güneş birdenbire