170 AŞ UYANIŞ bnm a No. 2059—374 HALAL, Yaz güneşinin yakıcı sicak- lığı altında Erenköy, eğer Ağus- tosböceklerinin, saatte bir geçen banliyö trenlerinin sesini duy- mamış olsa, Hazreti Adem za- manında metrük kalmiş bir cen- netten farksız olduğunu katiyen isbat edemez... Ruhları uyuşturan çam ko- kuları, akşamın şen kahkahaları- nı nefesler'e besliyen, en bü- yük gönül hayallerini hazırlıyan bir sihirdi. Bu sihire tutulan- ların hemen ekserisi gönülleri- nin esiri olanlardır. Asırlık bir çam ağacının gölgesine sığınmış, bir şezlong üzerimde düşünen uzun boylu, sarışın, mavi gözlü genç deli- kanlıda, aşkını, gönlünde yaşa- yan sevgilisini anıyordu. Arsıulusal sosyetenin diplo- matlarını yaya bırakacak kadar düşündü; hiç bir şeye karar yeremedi. Eğer, onu, bu düşünceden Rıdvanın sesi ayırmasaydı, daha kim bilir nekadar düşünecekti... İki saat evvel santranç oy- nuyordu; Kemale yenilmişti, sıra Ridvana gelince yerini ona terketti. Bu mağlâbiyeti istiyerek haketmişti; şantrancı fevkalâde iyi biliyordu.. Böyle olduğu halde, ve bunun bir an evvel bitmesi için Kemale yenilmişti. Kemalle, Rıdvanın saatlece süren oyunlarından bilistifade, günlerdenberi hayalini kalbinde taşıdığı uzun boylu, esmer kızı düşündü. Paranın bazı kimselerde çok, bazı kimselerde az oluşunda veya hiç olmayışına göre, aşkın da ay- nen para gibi bazı kalblerde çok, bazı kalblerde az, bazı kalerde ise hiç olmadığına inanıyordu. Aşk; onun en büyük ve en mukâğdes varlığıydı, kesesinin züğürtlüğüne rağmen, kalbi, aşkın hayat bulabileceği en mü- sait hazinelerden daha zengindi. Onun bazı tuhaf nazariyeleri, dünyayı sulhe kavuşturmak is- tiyen diplomatlarınki kadar gü- lünçtâ.. Bir sevgiliye pırlanta hediye etmek, aşkı satın almı- ya benzer, derdi. Herkes ayni hiss ve arzu ile birbirlerini sevmiş olsalardı, dün, bugün ve yarında sosyete âleminde dedikoduya ne lüzum var; ve netekim, ayni hayalle yaşıyan kalblerin anlaşması da, bu dedikodular sayesinde de- gil mi?.. Hayatta anlaşarak sevişen çiftlerin de saadeti yıkılır, di- yenlere pek kızardı; öyle ya, menfaat gözetmeden, sirf manevi kalb ve ruh boşluklarını aşkla dolduran, birbirlerine asla fena, aykırı harekette butunmiyan insanlar, hayatı tam mânâsiyle yaşıyan bahtiyarlardır... Pilâtonik aşk nazariyelerine çok riayet eden Talât, şu an aşıktı ; ismi malüm olmıyan esmer, güzel bir kıza... Bu Bayanın kim olduğunu bilmiyordu; kim olmasına esa- sen hiç lüzum yok, ismini ve adresini sevecek değildi ya... Tam bu esnada Rıdvanın büyük işler gören bir Fatih ka- dar mağrur gülşleriyle: — Talât, yenildim, diye müteessir olup düşünme.. İnti- kamını aldim. Kemalin : — Benim şampiyonluğumu her zaman tasdik etmelisin, söz- leriyle uzun düşüncelerine bir nihayet verdi. Övönmek Rıdvanın en bü- yük zevklerinden biridir; eğer o, günde birkaç kişiye bol kese- den atmazsa, kanaatince işleri hep tera gider. Bu gürültü üzerine Kemalle, Rıdvanın kardeşi Muazzez, Ke- malin nişanlısı Türkân geldiler. Gülüp övünmesiyle galip geldiği anlaşılan Rıdvan, kar- deşine ve müstakbel yengesine : — Günün şantranç şampi- yonu B. Rıdvanı size takdim ederim, diye kendini gösteri- yordu. Kemal ile Talât, öğle ye- meğinde yemek için köşkün bahçesindeki erik ağaçlarından erik topluyorlar. Kemal erik ağacının tepesine çıkmış, dalları silkeliyor. Köşkün penceresinden 'Tür- kân, haykırıyor: — Sakın olmuşlarını yiyip de, hamlarını bize getirmeyin... Kemal, ince bir dalda simsi- yah iri bir bardacık eriğini koparıp "Talâta atarken : — “Talât, ye siyah erikler, beyaz eriklerden daha İeziz.. Gel şunu kimse görmeden be- raber yiyelim, dedi ve elindeki eriği 'Talâta attı. “Talât siyah bardacık eriğini, sevmekte olduğu kiza benzetti. Erik sevdiği kızın gözleri gibi simsiyah | Daha tanışıp, anlaşmadan sevdiği;kızın başkaları tarafından koklanılmasına asla razi olama- dı. Eriği yalnız kendisinin ye- mesi için : — Kemal, dedi. Bu enfes eriğin yarısı ne senin dişi- nin kovuğunu doldurur ve nede benim.. İyisimi gel şunu ben yiyeyim. Kemal itiraz etti. Bu itiraza 'Talâtın canı si-