- Ne, 2058—3713 Nesir: ea SANATKÂR Ben dünyaya gelmeden evvel bugünkü var- Luğımı ne annem ve nede babam düsündüler. Hâlta Allah bile keni yaratacağından emin de- gildi,. Onbeş yaşında iken annemi ve babamı göslerdiler: seni, bunlar varetti, dediler inanma- dım.. Bendeki bu ruh onlarınkine hiç benze- miyordu. Yirmi yaşında gene ayni ruhla beni kimin yarattığım arıyor ve tahkik ediyorum. * — Muhteşem bir günün hayalini bile gözlerim göremiyor. Ve dimağım yaralamıyor. Izdırapsız geçen zamanın Hazını tahmin edemiyorum. Ben- liğim, ideal yivlerine geçmiş dişler gibi fikirler üzerinde mütemadiyen dönüyor. Bu dişlerin dön- mesinden motörler ve makineler hareket ediyor. Hareketler hareketleri doğuruyor, Doğuşlar İ- lâhları yaratıyor ve İlâhlar hayata yeni kullar veriyor.. Beni de dünyaya Allah getirdi ve ka- famı, kafam doğurdu... K Yolum karmakarışık. Felsefem beni eziyor. Yıldızlı gökün altında, yükselen dağların dibin- ve âdet tasvirlerinde hürafeye ve (o Truva çehiri UYANIŞ olduğu (kanaatine 147 de gözlerimi uğuşturarak bakıyorom. Bakıyorum, gözlerimin bütün görüşüyle. Dağlar alçalıyor, yollar birer muadele gibi hallolarak çözülüp düzleşiyor.. Bütün yolların sonu bir durakta biter, Yalnız bir yol var, sonu yok. Gitmek l1â- zem, Gitmek lâzım o yolun bilmemesi ve sona ermemesi için,, Ve ben, bu yolu buldum, Bu yolda bizim gibi nice genç yolcular var daha, Ve bu yolda saçlarını ağarimış nios ihtiyar, yürümekten hâlâ bıkmamış dinç büyükler var. Serabın ne olduğunu bilen susuzlar gibi bu yol- da seraplara koşuyorum, Susuzum.. Bir kâynak buldum. Koskoca bir çölde kü- çücük bir kaynak, Bu kaynayış, ümdtlerimdir, Bu çöl, benim memleketimdir. Bu kaynak bir ruhtur, Ben bu ruhta bir zerre, bu kaynakla bir damlayım. Ey durup dinlenmeden kayntyan, kaynak; beni susuz bırakma, Ben de damla damla senin yalağına akacağım. x Ufuklardan ötede kudutlanan bu kurak gol. de, alevli arsuları serinleten Tanrı; ben sana geleceğim. Seni severek, çok daha severek.. Tertemiz gökte mavi bulutlar ve parlak renk- ler var.. Ey sevdiğim Büyük, ben oraya gide- ceğim. Oraya.. Cahid Saffet gele iki fıçıdan iyilik ve fenalık eski itikatlara fazlasile mevki ver- miş olmakla beraber, sahil, kır, vadi, tepe, nehir, hasılı her nevi manzara tasvirlerinde #on derece doğru levhalar çizmektedir. Bu tasvirler bugün de doğrudur. İşte bu sebepten Homöre'e, Baedeker'in bir müjdecisi gibi bakmak lâzım. gelir. Fakat o, yalnız Baedeker gibi tasvirle iktifa etmemekte, manzaraları hayalimize telkin et- mesini bilmektedir. Mamafih İlyada destanındaki Truva'nın manzarası hiç de dik- kate şayan değildir, adeta hiçtir. Buna M. Weaf da hayret ediyor: «İnsan tarihinin en feci sahne- lerinden biri cereyan eden büyük şehir neden Homöre'de böyle renk: siz kalmışT» diye düşünüyor. Weaf, İlyada'da gördüğümüz köy, mabet, sur ve kale levhalarını birbirine ekleyerek ve bunları uzun kazı- farın ortaya çıkardığı neticelerle karşılaştırarak “ Hisarlık'ın bizzat Homöâre tarafından tesvir edilen varıyor. Ancak bu fikir, henüz bir çok tarihçi ve arkeologlar tarafın- dan kabul edilmiş değildir. Mama- fih destandaki İda dağınıu da Kazdağı olduğu anlaşılmaktadır. Daha bunun gibi bir çok araştır» ınalar Homğre'in destanına eski bir coğrafi eser kıymetini ğe ver- mektedir ki bilhassa bu noktadan bizim için ehemmiyetle karşılana- cak bir tetkik sahasıdır. Destanın felsefesine gelince: daha Homöre'de Zeus adalet ilâhı- dır, âile ocağının bekçisi ve fakirin, menfinin, misafir edilmesini yalva- ran bedbahtın hâmisidir. Bunu takip eden devir, ilâhi çehreye yeni vasıflar ilâve etmiştir. Dün- yanın en büyük hâkimi, ayni Z&- manda onun nazımıdır, fazla ola- rak âdeletin yüksek makamıdır! bu uluhiyet, tahtında utançla be- raber oturmuştur. Bn, hiç bir kuv- vet önünde eğiilmiyen bâkim, insan Kâlplörinin en derin köşelerini okumaktadır. Homere onu, rast- suyunu çekerek dünyaya yayarken gösteriyor. Gene Homöre'de Târter ve Blyste'yl, yani iyiler ve fönalar igin birbirinden ayrı iki mahajli görüyoruz. Bunların birinde Titan- lar, o büyük asiler, üstüste yığıl- mışlardır. Diğer mıntakada ise, her azaptan kurtulmuş olan kah- ramanların gölgesi doluşıyor; ancak bunlar hayattan ayrıldıklarına şi- kâyetçidirler, Çünkü bunların dün- yadaki hükümdarlık o toprakları - servetleri, şekilleri gibi - artık yalancı bir görünüştür. Bu yerler» de Ninos ve sarışın Radamanthe oturuyorlar. Fakat vazifeleri bura da da ölülerin karşılaştığı müşkül. leri halletmektir. Aceba ölülerin Tartar yahut Jlyada makamların- dan hangisine girmesi lâzımdır! Buna da ancak ilâhi kuvvetler karar vermektedir. Demek ki Ho- möre'in destanında açık bir adalet mefhumu mevcuttur. Yirmineci Asir için ne büyük dersi ve