YIKILAN GÖNÜLLER YAZAN Mahmed Hulüsi Dosdoğru MB Nm Eğlence benim neyimeydi.,. Gecey- di, epi zaman geçmişti. Birden act acı kapı çalındı. Koşup açtım. Zengin girdi. Ben arkasından ka“ rısı çocukları da gelecek sandım. Bekliyordum, o titrek bir sesle: — Örtün kapıyı başka gelecek yok.. dedi. Sıkılgan bir pozla, beni gok sevdiğini ve almak istediğini, olmazsa Tezeli boşıyacağını!.. söy- lüyordu. Ben «peki> dedim, « Bu gece düşüneyim de yarın size göy- lerim 1... Böylece geceyansı, karısı çocukları da gelmişti, Kendi be- nim ağzımdan bu sözleri aldıktan sonra yatak odağına çekilip zıbardı. Ben de kendi odamı sürmeleyip yatmıştım. Tezel de yatıp ortalıktan ayak patırdısı çekildikten sonra pılıpır- tayı toplayıp kapıdan dışarı alaca- karanlıkta kendimi attım... XXXvV1l1 Nasılsa o gün boğaztokluluğuna iş görmek üzere bir otele girmiş- tim. Bu güzellik ne püsküllü şey- miş meğerse.. Nereye gitsem beni oradan tedirgin ediyordu, keşki a- cunun en çirkini olaydım. Hiç de gile kimse yüzüme bakmazdı da ölünciyedek bir yerde çalışıp geçi- bhirdim. Unutamıyacağım günler- den biriydi. Görünüşte temiz yü- rekliye benzer kıranta bir Bay, be- ni yanına çağırdı. Ötelde nekadara çalıştığımı sordu. Bende yalandan: — 30 liraya çalışıyorum ! dedim. Adam şaşırmıştı. « Yazıktır kızım» dedi. Gel seninle kuntrat yapalım. Bizim işler hem çok az, hem de parası. çok boldur. Temiz yüzlü adamın sözlerine kanmıştım. Üç ay» lığına kuntrat yaptık. Bu güler UYANIŞ yüzlü adam birde beni neresi için angaje etmiş sanırsınız 9... Bir ber için! İmei, acıscı gülüyordu. Devam i: — Artık işişten geçmişti. Orada karşılaşmadım eş, dost kalmadı. Sanki açacına dolaşırken bu tanış» lar neredeydi ki! İnsanlar hep böy- iledir. Kötülüğü herkeg görmeğe koşar; kurtarmak için sanmayınız, bir tekme de kendisi vurmak için 1. «Dişlerini gıcırdatırcasna> Orada koca göbekli operatörle bile yüz- yüze geldik!.. O iri kanlı gözlerini çevire çevire bana baktı, Sonra: «Kız Şekerden tam yerine düşmüş- sün» diye kopası göbeğini öyle bir oyanatışı vardı, ki bu adamı öl- dürmek bile az gelirdi! O yerdeki üç ay bana üç yil gibi gelmişti. Tezelin kocasiyle de gözgöze gel- diğim gün baygınlıklar gecirmiş- tim. O bir söylev veriyormuş gibi: — Sizin gibilere iyilik yazıktır, Topunuzun birden başlarını kopar- malı.. Bu düşkün yaşayış sanki be- nim evimden daha mı güzel?.. Ö- lünciyedek işte böyle bar köşele- rinde sürün, utanmaz!... Dedi. Dinliyenlerde yüce zen- ginin sözlerini doğru bulmuşlardı. Adamcağızın gönlünü yapmadığım- dan bana bunları söylemişti. Eğer arkadaşımı dört çocuğuyla sokağa attırıp iyilik bilir zengine ben var- saydım; zamanın yürüyişiyle uygun İş yapmış olacaktım. Kuntrat bitme- den beni bitirmişti. O yerin üçayı bana üçyüz yıl kadar uzun gelmişti. Artık içki iliklerime işlemişti. Bu yaşayıştan daha düşkün yer olur mu kif.. Kuntrat dolduğu gün yü- zü temiz, içi kirli patronum yeni- lemek hevesinde bulunuyordu. Ben artık Ankarada kalamazdım. Kar- deşim de bir şeyler duymuş ola- caktı ki, iki aydır yazi yazmıyor- du. Bir gün batıda trene atlayınca soluğu İstanbulda aldım Ne yapacağımı düşünüp giderken köprüde üvey ânnemle karşılaşmış» tım. Okadar süslüydü ki, az kalsın tanıyamıyacaktım. Gülerek adımı çağırdı. Yanında çarpık ağızlı pay- tak bir Ermeni kadını vardı. Kısa- ca mereye gittiğikgi sordu. Gidecek yerim olmadığını öğrenince Erme Dinin, yüzü gülmüştü. Ben de ken. di kendime şu Mey ve pe in insanlar var, diyâ söylerimiğiiin No. 2068—373 Tramvaya bindik, Şişli ....... Apar- tımanının dördüncü katına çıktık. XXXVLI! Biz geleli çok olmamıştı ki, dört şık erkek geldiler. Ermeni kadını kaba konuşuğuyla beni Baylara ta- nıtmıştı. Onlar beni yiyecekmiş gibi bakıyorlardı. «Üvey anneme ben abla derdim» Ablamın onlara karşı öyle sokulganlığı vardı ki, bütün işleri o gün geçmeden öğren- miştim. Ablam da düşmüştü. Apartıman Ermeni karısınınmış. Ağıza alınmaz bir konuşukla; iş- letiyormuş, çok geçmeden ablam ortadan kayboldu. Bir daha göre- medim. Ermeni karısına şorduğum zaman yüzü somurtup köpek gibi yüzüme havlıyordu: — Ne bileyim ben kim bilir kiminle kaçmıştır 1... Ermeni kokanası beni bir köle gibi istediğine buyuruyordu. Apar- tımanın her katında benim gibi .nice zavallı gençler kapatılmıştı. «Bu yerleri dinlerken Oğuz $inir- den garsıntılar geçiriyordu.» Bütün bu olanların nekadarlık bir zaman- da olduğunu düşünürsünüz? diye gordu. Oğuzdan başka herkea 7-8 yıl diyeceklerdi. O usul bir söyleyişle : — İki yıl.. dedi. Sonra ateşten yanan alnına soğuk ellerini değdi- rirken : — On yıllık yaşayış bağının en düğümlü yerlerini bitirmiş oluyo- ruz, Bu kadının bir yıl pençesin- den kurtulamadım, Düşünün... Öyle bir canavardı ki, kanımı emdikten sonra iliklerimden bile kazancını çıkarıyordu. «Dinliyenlerden birço- ğu genç kızdı.» Onlara dönerek: — Benden yana genç kızlara, temiz yürekli ev kızlamna, görgü- süz okul kızlarına, bütün Türk kız- larına öğüt olsun; Beyoğlunun, Şiş linin uzaktan gözalan, renkli, baş- döndürücü balolarına, danslarına, içkilerine, sakın kanmasınlar!... O yerler, parlak sağrakları dolduran şampanyalar, viskiler hep öldürücü geylerdir Bar köşelerinde sarhoş edilip kanına girilen binlerce yavru, ter- temiz göğüsleri tırmalanan sayısız güzel bilirim... Önerme, incelik gibi sözler kirli insan dudaklarının kalayıdır. Tırnağınızla şöyle bir