No. 2058—373 Bir Tip: aşma. “ETE GİMN..? Doğan, ince uzun boynnnu dik tutacak kadar güçlü değildi. Bn yüzden başı sarkık arkası kambur olarak dolaşırdı. Her şeyi yetmiyormuş gibi ileri doğ- ru uzanmış bir arşın boynu daha ilkokul sıralarında ona «<Hecin devesi» kulpunu da taktırtmıştı. Zavallı genç, zamanından önce uzamış bir filiz gibi oluşu yaşıtları arasında iki büklüm, herkesin gözüne ba» tıyordu, İlk okulu bitirdiği gün karışık bir orta oku- la vermemeleri için anaşışa babasına nekadar yal- varmıştı da söz geçirememişti. Evdekilere arkadaş- larının eğlendiklerini nasıl söytiyebilirdi? O yalnız ben kız olan okula gitmem diye tutturmuştu. Babası, yakında okul dururken seni uzaklara yollı- yamam, diye kesip atuca olana boyun iğmekten başka yol bulamadı. UYANIŞ Bir kaç defa öksürdü parça parça kan kustu, Zavallının son sözü « Yıldızım» demek oldu Olgun, siyah gözleri birden yaşlarla doldu Ve birden cansız gibi toprağa düştü başı Kaybetmişti ordumuz bir yiğit arkadaşı. Yıldız (delirmiş gibi) Ah! Artık sus, söylenme! Yeter süküt et artık Saadete, dünyaya, her şeye lânet artık. Ey kulunun kanına susayan yüce Tanrı Ey yarattığı kulu kıskanan yüce Tanrı Yazık senin şanına, duymadın mı ahımı? (nadim olarak) Ah ben ne söylüyorum, ah affet günahımı. Tanrım senin işine karıştım affet beni Affet sevgili 'Tanrır gücendirdimse seni. (sabredemiyerek) En demirden kalpleri belki yumşatır ahım Ah Tanrı! Ben ne yaptım, neydi benim günahım Çözülmeden bağlandı aşkımızın düğümü, Ey Tanrım! Çok ran gördün bir parça güldüğümü? Ne zevk duydun kulunu böyle yıkıp yakmakta Ne zevk duydun ah onu sen yalnız bırakmakta... (pişman olarak) Affet beni ey Çalap karıştım işlerine Bilirim ağlamakla giden gelmez yerine. Fakat ah ağlamakla ruhum sükünet bulur Ağlarım, ağlamakla gönlüm teselli olur. Emel çiçeklerile süslemiştim başımı Resmediniz onlarla şimdi mezar taşımı. Yirmi yıllık baharım artık hazana erdi Kader bana bu acı günleri de gösterdi. Oktar, ah hep sen varsın her ne tarafa baksam Al canımı Allahım yalnız yaşiyacaksam. SON Her gördüklerinde bir kusur bulmağa çalışan kır- lar bu baştan aşağı özür olan zavallı çocukla alaya başladılar, Ona eski gazetelerden, dergilerden kestik- leri deve güreşlerini gösterirler, Yazı tahtası üzerine «Heçin» diye yazarlar, onu kızdırıp öteye beriye koş» turmaktan büyük eğlence duyarlardı. Öğretmenlere her gün gidip gelmeden artık bıkan Doğan çok kir şımarık çocuklara sesini çıkarmazdı. Bu çirkin yara- dılışına kendi kendine içlenirdi. Bir gün Türkçe dersinde Tevfik Fikretin «Deve- nin başı» adi: deyişi okunuyordu. Bütun arkadaşları Doğana bakarak gülüşmeğe başladılar. Öğretmen şa- şırıp sordu : — Ne var, ne oluyorsunuz f... Çocuklar bir türlü susmuyorlardı..Doğanın solgun yüzü yeşille mor arasında renk aeğişiriyordu. Uzun çenesini oynatırken iri dişleri görünüyordu. Dört yandan «Hecinr sesleri yükselmeğe başlamıştı. Kur- naz öğretmen gürültüyü bastırmak için birkaç yara- mazın numarasını aldı. Doğan, okuduğunu güç anlıyordu ama, çok çalış- tığı için öğrenebiliyordu. Her kalktığı dersi bilir iyi iyi notlarla sınıfı geçerdi. Onu çirkin yaratan evrene karşı içinde bir kin duymakla beraber sevmiyor da değildi. Boş zamanlarında uzun uzun kırlarda dola- şir, çiçekleri yaprakları toplar defterlerinin yaprak- Inrı arasında kurutur. Böcekleri yuvalarına kadar ko- valar. Kendi kendisine yaşayışın başlangıcını düşü- Dürdü. Gönlünü yeryüzüne okadar bağlamıştı ki yal- nız başına kırlarda dolağmadığı günler, içerişinde bir eksiklik geziyordu. İnsanlardan uzaklaşıyor, gün geçtikçe topluluğa olan sevgisi sönüyordu. Bütün canlılarla yakından tanığ- ması duygularını arttırmış. Sözlerle olgun bir kuşun tatlı ötüşünü, yeşilliklerin canlı görünüşünü duyur- mak istiyordu. Bütün bu güzelliği anlatırken kusur- larını unutuyordu. Yıl sonu yoklamalarında sınıfı ge- çen Doğan orta okulu da üç yıl içerisinde bitirmişti. Onunla eğlenenlerin çoğu arkaya kalmıştı. Yaramaz çocuklar sımflarında kaldıkları zaman bile alaydan geri durmuyorlar; elbette Hesin bu bir boynunu u- zatınca bütün öğfetmenleri korkutmuştur, diyorlardı. Yoklamadan önce eğlenen bayağı kızlar öğ- retmenin karşısında kopye versin diye Doğana yal- varırlardı. Zavallı genç bayanların yüzünü görünce bütün eski yaptıkları kabalıkları unutur ince duygu larının ona söylediği üzere elinden geldiği kadar ko rumaya çalışırdı. Gittiği okulların direktörlerinden tutunuz da kapıcısına varıncıyedek onn severlerdi, Çünkü çok çalışır hiç kimseye kendisine dokunulma- dıktan sonra sataşmazdı. En kızdığı şey insanların acımasıydı. Zavallı diyenleri dokunaklı sözlerle ters- lerdi. Bu yönden büyük küçük dinlemezdi. Onun indden yapılışış duygularını Türkçe öğretmeni bi- lirdi. Yazılarındaki değeri sezmiş, ayrıca üzerinde uğraşmağa başlamıştı. «Genç düşünceler» adlı dergiye yazdıkları okuyucuları ilgilendiriy ordu, Doğan adıyla tanınamıyacağını anladığı gün <Hecin» kulpunu da taktı, Eski alay eden arkadaşları artik saymağa de- — Devamı son sayfada —