146 Edebiyat Tedkiki: UYANIŞ No, 2058—373 Homâöre ve Destanı Bütün dünyanın külüür kütüp- hanesinde haugi kitabı açsanız, ansiklopediye (o baksanız, büyük Yunan şairi Homöre için şairlerin en meşhuru ve eskisi hükmü veril- diğini görürsünüz. Hayatı hakkın- da birbirini tutmaz muhtelif rivâ- yetler vardır. Hatta bazı bilginler Homâre adını bir çok şairlerin müş- terek ismi olârak tanımaktadır ki bundan da Homâre'in mevhum bir şahsiyet olduğu tezi ortaya çık- çıkmaktadır. Mamafih böyle yaşa- dığını inkâr edenlerden ziyade milâttan evvel X uncu asırda yaşa- dığına inananlar daha çoktur. Bu ihtimale göre yedi şehirdeu birin- de doğmuş ama hangisinde! Fakat en çok yayılmış olan rivayet, Homere'in, altı Akdeniz adasıudan birinde doğmuş olmaktan ziyade İzmirde doğmuş olmasıdır. Hatta bazı menbalar Homâre hakkında şa tafsilâtı bile vermektedirler: Anası aslan Cyme'lidir. Bu ka- dının ismi Crithâis'dir. Baştan çi- karak memleketinden kaçmış ve Melds sahilinde Homöre'i doğur: muştur. Ananenin kendisine Ho- mâöre ismini vermesinden evvel Mâldsigöne ismini taşıması bundan ileri gelmektedir. İzmirli fakir bir mektep hocası olan Ph&mius bem çocuğu, hem anasını yanına kabul etmiş, çocuğu manevi evlâdı ya- parak ona ilk dersleri kendisi ver- miştir. Biraz büyüdükten sonra, Homâre, Montes isminde bir gemi patronu ile yola çıkarak Mısırı, İspanyayı, İtalyayı, Yunanistanı ve Adaları gezmiştir. Kör olunca Ho- möre ismini almıştır. Çünkü Homâre Cyme lehçesinde göz demektir. Homöre bu suretle gözleri görmez olduktan sonra şehir şehir dolaş- miş, ekmeğini dilenmiştir. En ni- kayet Sakız adasında yerleşerek orada evlenmiştir. İhtiyar şair sile hayatının refah ve seadeti içinde yaşadığı bü yıllar zarfında şiirlerile de büyük bir şöhret kazanmıştır, fakat çok geçmeden gene ocağını terkederek &on defa ölarak tekrar Yunanistanı ziyaret etmek istemiş» tir. Bu son yolculuk ebediyet yol- culuğudur. Zavallı ihtiyar Atina körfezinde fenalaştığını hissetmiş ve kendisini oradaki küçük Jos adasına çıkarttırmış ve bu adada ço- banlar ve balıkçılar arasında öl- müştür. Homâre'in İlyada ve Odises ismindeki iki büyük destanının ona sit olup olmadığı meselesi asırlarca halledilememiş ve gittikçe kördüğüm olmuş edebi bir davadır. Yukarıda söylediğimiz gibi, bu gi- irlerin muhtelif şairler tarafından vücude getirilmiş bir takım esatiri neğide ve hikâyelerden mürekkep olduğunu ve çok sonra edebi bir devirde bunların tadil ve islâh edi- lerek bir yere toplandığını iddia eden âlimler çoktur. Mamafih bu iddia, bütün kısımları ayni kuv- vette olan her iki destandaki bür- yük şiir dalgasını teyit edecek ma- hiyette sayılamaz. Bilâkis sonuna kadar asla gayıtlamayan bu man: zumeleri bir tek dehanın mahsulü tanımak her halde daha doğru ol- sa gerek! Fransanın son asırda yetiştiyliği en geniş kültürlü, eni ince zevkli ve üslüplu edebi şahsiyetlerden biri olan Anatole France, Homöre'in şiirleri için diyor ki: <İptidai hürafelerin kabasaba harikulâdesi bu şiirlerde &henkleş- miş vesaj, berrak bir hale gelmiş- tir. Bunlar, Andrew Lang'ın pek güzel dediği gibi, Yunan deha- snın daha mebdeindeki «gayrı şuuri zarafet ve mağlup olmaz maharetir isbat etmektedirler.» Meşhur Parnasyenlerden Fransız şairi Leconte de Lisle'de «Şiir'i temsil eden Homöre, Esehyle ve Sophocle, danberi tereddi ve bar- barlık insan zekâsını kaplamıştır» ve Hiristiyanlık akidesinin barbar bir san'at vücüde getirdiğini, Dan- te, Shakespeare ve Milton gibi şairlerin yalnız şahsi zekâlarındaki kuvveti isbat ettiklerini, halbuki lisanlarının ve telâkkilerinin t- mamen barbar olduğunu iddiadan çekinmeyor. Gene Leconte de Lis- Yazan : Halid Fahri Ozansoy le'e nazaran, heykeltraşlık, Phidias ve Lysippe, de kalmış, Michel An- ge hiç bir şey yaratmamıştır. Çün- kü onun kendiliğinden güzel olan eserleri ileriki devirlerde fena bir yol açmıştır. Burada büyük tenkitei Remy de Gourmont'unde Homâre hakkındaki bazı fikirlerini notet- meği faideli buluyoruz. Gourmont diyor ki: «Teşbih, göze ait tahayyülün en iptidai şeklidir. Daima istiareden evvel gelir, çünkü istiarede ben- zeyen ve kendisine benzetilen iki şeyin biri ortadan kalkmış, yahut iki taraf birbiri oiçinde hallolmuştur. Homtre' de ise İsti- are yoktur; olmamasıda onun ipti- dailiğine sugötürmez bir delildir. Homere'in şiirleri, Veda şiirlerinden daha gönç bir medeniyet devrine sittirler, Her ikisi için hangi tarih- ler göşteriliree gösterilsin hakikat budur.» Gene ayni tenkitçi, Homöre'in üslubu için şu satırları yazıyor: Homere, tasvirlerinde hakiktdir, günkü yalan söylemeğe kudreti yoktur. Yalan söyleyemez; tahas- süsler ona birer birer gelirler ve o. onları şaşırmadan ölçer.» Gourmont, bu satırlarlı, sadece muhayyilenin hiç bir şey icat etmediğini anlatmak istemiştir. Esasen R. de Gourmont, hükmü- nün bunoktssında filozof Nietzsche ile hemen hemen birleşmektedir. Çünkü Nietzsche de Homöre için bilhassa «hülyader ve düşünceleri içinde kayıp ihtiyar» dedikten sonra onu “iptidai, Apollonien ar- tist tipi, diye tarif etmektedir, Şimdi biraz da Homöre'in bü- yük destanını düşünelim. Şairin bu destanında tasvir ettiği tepeler- de sonraları hangi meşhur şehirler kurulmuştur, bu noktaları araştıran Walter Leof gibi Avrupalı bilgin- ler eksik değildir. Bu suretle o şehirlere giden demek ki Homâre, in destanı ayni zamanda coğrafi ve iktisadi bir destan maliyetini almaktadır. Bundan şu netice çı- kıyor ki, Homöre'in destam, örf