126 f » YIKILAN GÖNÜLLER YAZAN Mehmed Hulüsi Dosdoğru M3 Ni # — İkinci devrenin başı — Parisliler şen, çok konuşan ko- nuksever insanlardı. En lüks otel lerden birinde oturuyordu. Doktor Oğuz, son konferansı vermek üre- re otelin okuma odasında çalışı- yorken bir Madam ve bir Mösyö görüşmek istediği bildirilmişti. O- guz birden düşündü. Pariste onu görmeğe gelen tanıdık kim olabi- lirdi 1.. Kapıyı açınca Güldenle yüz. yüze gelmişti. Yaşlıca bir Bayla girdiler. Gülden Oğuzla tokalaşır- ken yanındaki yaşlı adamı «arka- daşım» diye tanıtmıştı... Gülden de, yanındaki gibi ko- camaya yüztutmuştu. Her nekadar sakınıyorsa d& yüzünün kırışıları seçiliyordu. Şen ve içten bir söy- leyişle : — Bu ne yücelik; ne önemli ilerleyiş, Oğuz!... Günlerce jurnal- ları dolduran adını sevinçle oku- duk. Değerli bir başın okumıya düşkünlüğün sonu bu olacağını ben önceden kestirmiştim.. Okadar se- vindim ki önüme gelene benim soynm olduğunu yaydım.. Oğuz ağırbaşlı lekesiz bir ba- kışla Güldenin çocukca sözlerini dinler göründü. Aman ne çeneli olmuştu. Varayoğa konuşup gülü- yordu.. İstanbul üzerine bir gürü gorgular sormuş, kısa ve kestirme karşılıklar almıştı... Başağrıttığına özür diliyerek yanındaki erkekle ayrıldılar. On gün Pariste kaldıktan sonra Manşı geçerek Londrays çıkmıştı... Var- dığı bir geceydi.- Okadar çok ışık vardı ki kent büyük bir yangın- dadır sandı, Ö gecenin gündüzüy» dü. Uyandığı zaman dört yanı sis basmış, gözgözü görmüyordu. Yal- UYANIŞ nız bu boğucu yerde bir sürü sis düdilkleri, çanlar çalıyor, vapurlar bağrıyordu... Geleli dört gün oluyordu. Du- manlı, sisli, boğucu bir buluttan gündüz güneş gece yıldızlar görün- mez olmuştu.. Bir sürü çerden çöp- ten yapılı ağzı pipolu adamlarla onlardan ayırt edilemiyen soğuk yüzlü Bayanlarına bakmaktan canı sıkılıyordu İ.. Bir gün doğuda Oğuz karyola- sında oturmuş çiçekli defterine gö- rüşlerini yazıyordu. Birden kapısı vuruldu, kalktı, kapıyı araladı. Bir İngiliz polisi müjde veriyormuş gibi : — Mister, bugün sis yoktur. Gök açık, güneş var, çıkıp geziniz |.. Dedi. Oğuz şaşırmıştı. Demek üğ- zel günler burada çok az oluyor- du da her evi gezinmek için uyan- dırıyorlardı, Başını pencereden Şçı- karınca gülmekten kendini alama- dı, Küme küme erkekli kadınlı bütün kent, gezmeğe çıkıyorlardı... Aynlalı bir sy oluyordu ama, anayurdu öyle özlemişti ki!... Da- yanamadı : — Ey lekesiz gökile yıldızlı geceleriyle, güneşli günleriyle, den- gi olmıyan yurdum.. Senin gibi yeşilliklerle süslü, çağlıyanlarla do- la güzellik kaynaklarının 188: oldu- ğumuzdan biz Türklere ne mutlu |, Diye bağırmaktan kendini ala- madı,. Londradan Oksford ve Kem- briç üniversitelerine giderek kon» feranslarınr veşdi. Büyük İagiliz bilgini Vilyam Hervey'in ölümünün yıldönümünde Oğuz öyle önemli bir konferans vermişti ki... Her şeyi önlerinde küçük gören İngülisler bile candan alluşlamışlardı... Lond- radan ayrıldıktan sonra Franşa, İspanya, Portekiz kıyılarından va- purla Akdenize geldi. İtalyanın yanardağ aivrilmiş kıyılarını, Yu- nanistanı dolaştıktan sonra Ege denizini sevimli sularna vardığı zaman Anadolunun yemyeşil yer leri gözleri önünde birden canlan- mıştı. Çanakkaleden girerken için- de öyle bir sevinç duyuyordu kit... XXIX Gezintiden geleli bir ay olmuş- tu. Bilginler arasında yapılan dört yılda bir elemeler sonundaki Nobel verimi en yüce olana gönderilir.Dört No. 2056—37| yıldaki de Oğuza verilmişti. Yüce Türk doktorunun serumları ve iyi- leştirme bulguları acunun her kö- şesine yayılmıştı. İşte böylece Ata- türkün sonsuz emeklerinin ilk ve- rimlerinden biri kendini göstermiş oluyordu. Bütün uluslar artık öğ- renmişlerdi ki yeni rejiminde yü- rüyen Türkiye bundan böyle sayı- sız Oğuzlar yetiştirebilecekti !.. Ken- di kendisine güvenç, ileriliyen yaşar sözüne inanç, Türk gençliğini ilikle- rine işledikten sonra artık onlar- dan yükselme yollarında her türlü bilgiye erenler çıkması beklene- bilir... XXX Doktorun 39uncu yılının ilk yazıydı.. Adanın yeşilliği çoğalmış, yuvaları şenlenmişti. Aksaçlı Bay Gültekin balkonda oğluyla konu” şuyordu : — Türk kültürünün köklerinde bir güneş, acun bilgisinin yüksek- lerinde parlak bir yıldızısın, Artık düşüncek neye... — «İçini çekerek» Baba1... Gö- nül yıkık olduktan sonra bende mutluluk ne gezer! — Peki ama yıkılan her neise yaptırılır. Eğer adam olmazsa de- giştirllir 1... Kurnaz baba, oğlunun demek istediğini çoktan anlamıştı. Fakat gönlünü yıkan kimdi!.. — Evet yıkılan her şey yenile- nir ama yalnız ikişey olmaz: 1) Yı- kılan can. 3) Yıkılan gönül... — Beni bu kılığa sokan Yıktı” lan Gönüldür baba !,. Demin söy- lediğiniz gibi baktım, okadar yı- kılmış ki üzerine çıkmak olmıya- cak... Ben de yanına yeni biçim kübik bir apartıman yaptım... Fa- kat önceki Koca Binanın yaptık- ları gibi, kalan üç dört taşıyla bile bü yeni köşkümü gölgede bırak- mıya çalışıyor... Her ne ise bunu kısa keselim... Faniyorsunuz, uyku- nuz gelmiş olmasın... Koltuğuna girerek babasını ya- tak odasına çıkardı.. Kendi de Çam» lığa doğru çıktı. Sekiz yıldır Çamlığa yeni çıkı- yordu... Serin yelde ürperen çam- ların öyle güler yüzle görünüşü vardı ki... İlkyazda kırların eşsiz kokusu, bütün içlere dolarken, Yıkı- lan Gönülün de yosunlu duvarlarını