110 GRAZ!IA DELEDDA FERİDUN TİMUR ELLAS PORTOLU ROMAN 23 A Elias hiddetle yüzüne baktı; ç0- cuğunun öldüğü, Farrenin ona ba- balık ettiği şuanda doktor ona bu gibi şeylerden nasıl bahsedebilirdi * — Siz de neler söylüyorsunuz Niçin bana bu gibi şeylerden bah- sediyoraunuz — Bu sorular fani insanlara 80- rulan şeyler değil mi? Yasiz fani bir insan değil misiniz? Ah, evet! O da fani bir adam- dı! Fani olduğu için kalbinin acı, nefret, kıskançlıkla okoparıldığını hissediyordu. Akşama doğru eve uğradı ve Muddulenayı perişan bir halde bul- du; Çocuğun vaziyeti fenalaşmıştı. Genç kadın ocağın başında bir şey- ler hazırlamakla meşgul bulunu- Elias çocuğun yattığı odaya doğru ilerliyerek sordu: — Annem burada mıf Elias Farrenin de orada olup olmadığını sormak istiyordu; ama cesaret edemedi. Onun orada, ya- tağın yanında olduğunu hissediyor- du. Farrenin şişman vücudünü gö- rüyor, nefes aldığını duyuyordu. İşinde sızı vardı. Böyle olmakla beraber kapıyı açıp ta Harrenin şişman vücudü, kırmızı yüzü ile yatağın yanında sessiz sessiz otur- duğunu görünce bir hayaletle kar- şılaşmış gibi ürktü. «Çocuk ölüyor, o ise orada bu- lanuyor, çocuğuma yaklaşmama, onu görmeme ve okşayıp sevme- me razı olmuyor!» diye düşündü. Yatağın ayakucüna kadar yaklağtı ve ürkek ürkek çocuğuna baktı, Farre kendi kendisiyle konüşu- yormuş gibi: «Vaziyet fena, çok fena! — edi. Elias bir saniye duralağı, sonra ağzını açmadan çekilip gitti. Kâ- UYANIŞ buslu bir gece geçirdi, ertesi sa- bah gene oradaydı: eve doğru iler- lerken çocuğu iyileşmiş olarak bu- lacağını umud ediyor, yüzü bir ne- şe aydınlığı ile gülümsüyordu. Bah- çeyi acele adımlarla geçti, mutfa- ğa girdi kapıyı açtı. Yüzü derhal balmumu gibi sarardı. Farre Şiş- man vücudü ile ile çocuğun yanı başındaydı. Maddalena ağlıyordu. Eliası gö- rünce onü doğru ilerledi, önlüğü ile gözyaşlarını silerek çocuğun öl- mek üzere bulunduğunu söyledi. Elias, beyaz, cansız yüzü ile, genc kadını baştan aşağı süzdü; olduğu yerde kaldı, lâf söylemek için ağ- zını açamadı. Az sonra dışarı çıktı. Annedda oğlunu mutfağa, daha sonra bahçeye takib etti ve çeki- uerek sordu : — Elias, evlâdım, nen var? Yoksa sende mi hastasınf Genç rahib sokak kapısının Ö- nünde duraladı, annesinden tarafa döndü ve dudaklarına doğru Far- re için, her vakit küçük hastanın yenıbaşından ayrılmamasından do- layı ona itiraz etmiyen Maddalena için bir alay acı lâfların yükseldi- gini hissetti; fakat annesinin beyaz, kederli yüzüyle karşılaşınca : — Yok, bir şeyim yok! dedive çekilip gitti. Annedda içinden şöyle dedi: — Ne dedi? Duymadım doğ- rusu, Yoksa o da mı hasta? Nesi var? San Françeskocuğum, bizden yardımını esirgeme ! O dakikadan itibaren Elias için bir nevi azab başladı. Boş kaldı mı farkında bile olmadan doğruca evine koguyordu. Eve varmadan Far renin yerinde olduğunu anlamakta gecikmiyordu. Bunun aksini öz- liyerek içeri giriyordu. Nefret etti- ği çehre ilerdeydi. Yavaş yavaş bir nevi hezeyana tutulmağa başladı. Çocuğun üstüne iğilmek, yüzünü gözünü öpücük- lere garketmek, onu kendi elleriyle tedavi etmek, kulağına delice söz- ler fısıldamak arzusiyle geliyordu: öyle sanıyordu ki sevgisinin gücü onu iyileştirmeğe kâfi gelecekti; hâlbuki Farreyi orada görmekle eli kolu kesiliyordu. İçinden azab ve nefret püskürürken küçük has tawın alnını okşamak için bile ken- dinde mecğâli bulamıyordu. Bertenin hasta olduğunun ye- No. 2055—370 dinci günüydü. Bir akşam Annedda onu ağlıyarak karşıladı. — Sabaha çıkmaz, — dedi. — Parre orada mı anne! — Değil. Eliaa hastanın: odasına doğru koştu, yatağın başucunda sakin sa- kın ağlıyan Maddalenayı itti, ço- cuğunun üştüne endişe ile iğildi. Çocuk ölüyordu; dolgun ve sevimli yüzü sapsarı, kupkuruydu; çehre- sinde eridici bir sızının yerleri kal- mıştı. Ölmek üzere bulunan bir ih- tiyarın yüzünü andırıyordu. Büyük bir şaşkınlığa düşen Eli- as çoçuğa dokunmağa, ne de onu öpmeğe cesaret edemiyordu. Kar- deşi Pietronun cesedi yanında ol- duğu gibi ölümün hayalini gördü ve 0 dakikaya kadar küçük Berte- nin ölümünün mümkün olamıya- cağını düşünmüş olduğunun farkın& vardı. Halbuki çocuk ölüyordü. Niçin ölüyordu? Nasıl ölüyordu? Ölüm neydi? Her şeyin, her hırsın sonu muyduf Niçin azab çekiyordu? Kalbinden şöyle inliyordu: «Ewlâdım, benim küçük evlâ- dım, Ölüyorsun, ben ise seni sev- medim, seni sevecek, iyileştirecek, ölümün elinde kurtaracak yerde boş bir hiddet, boş bir kıskançlık içinde vaktimi zayi ettim... Şimdi her şey bitmiş bulunuyor. Artık iş işten geçti...» Çocuğunu kollarına almak, onu kaçırmak, kurtarmak için içinde delice bir arzu duydu. Kurtarmak mı 9 Nasıl olduğunu bilmiyor, yalnız ölümü uzak bulundurmak için ko- lnnu uzatmak, vücudünü ona siper etmek kâfi gelir sanıyordu. O es- nada odaya Farre girdi; ağır adım- larla yatağa yaklaştı: Elias onun ağır adımlarını işitti ve farkında olmadan oradan uzaklaştı. Farre eski yerine oturdu. Elias bir kere daha çocuğunun giden ru- hu ile kendi arasında bir engel his- setti. Odanın dibine, pencerenin yanına çekildi. Gözleri yeşil ve es- mer bir ışıkla yandı. Hezeyan ede- rek şöyle düşünüyordu: — O Niçin orada? Niçin orada kalmamı istemedi * Kovdu, itti be- ni. Hangi hakla $ Çocuk onun mu, yoksa benim mi? Benim, benim, onun değil! Gidip tokatlıyacağim, kovacağım onu, zira orada o değil ben durmalıyım. İşte şimdi yidip tokatlıyorum, öldüreceğim onu : ka-