94 GRAZIA DELEDDA FERİDUN TİMUR ELİAS PORTOLU ROMAN 22 Fakat tarlalara gitmek düşün- cesine sevinen çocuk bu sefer ye- rinden kımıldamadı. Yemek yemek istemedi ve sofrada büyük babası- nın kucağından ayrılmadı. Farre Maddalenayu dedi ki: — Zannedersem çocuğun ra- hatsız. Biias titredi, çocuğa baktı ve derhal Pielronun cesedi yanında sabahladıgı gece gördüğü rüyayı hatırladı. Maddalena çocuğunun başını okşadı, nesl olduğunu sordu, kolları arasına alarak onu bir va- kitler Eliasın yattığı küçük yata- ğına götürdü. Geri döndüğü vakit: — Uykusu var, neredeyse uyur, dedi. Fakat Elias bir türlü sükü- net bulamıyordu: korkarak çocu- gun yanına gitmek, yüzünü muaye- ne etmek istedi. Fakat yerinden kımıldanamadı ve endişesini giz- lemeğe çalıştı. Şarkıcıları dinliyor, muvaffak olan bazı mıstalara hafifçe gülüm- süyor, gülmüyor, lâf söylemiyordu. Nefes nefese konuşan o zengin ak- rabayı, Farreyi görüyor, gidip gel- mesini, emirler vermesini, her şe- yin sahibi oymuş gibi her işe ka- rışmasını takib ediyor, arasışa da Mâddalena ile konuştuğunun far- kına varıyordu: Bütün bunları gör- dükçe bir nevi kıskançlık duyu- yor, kıskançlığını anladıkça kendi kendisine hiddetleniyor, ama uğzı- nı açmıyor, susuyordu. Yemekten sonra kimseye belli etmeden gizlice çocuğun odasına girdi, üzeriine iğilerek uzun uzun yüzüne baktı. Alalık ağzı, küçücük ellerinde yemediği kurabiyesiyle rahat rahat uyuduğunu görünce kal- binde &onsuz bir şefkat duydu ve yanuklarını dinsel bir öpüşle öptü. Doğrulunca Maddalenanın evlen- UYANIŞ diğini hatırladı; gözlerinin önünde © yatakta çekmiş olduğu &ızıları canlandı. — Dünye işleri zaten hep böy- ledir! — diye düşündü. — Başı- mıza bu gibi felâketler geleceğini kim tahmin ederdi kif Mutfağa girdiği vakit Farrenin kahve pişirmekle meşgul bulunan Maddalenaya çocuk hakkında bir şeyler söylediğini işitti. Şöyle di- —- Sen ona bakmıyorsun. Gör- müyor musun ki rahatsızt O yüz sihhatli bir çocuk yüzüne benzi- . yor mu? Benzemiyor. Şimdi dok- tor çağıracağım ve göreceksin ki tahminimde aldanmamışım. Elias acı ve kışkançlık duyarak şöyle düşündü : — Nesine lâzım onun ? Çocuğu- ma bakmak benim ödevim, onun değil, Ozanların şiirler düzmeğe baş» ladıkları bahçeye çıkarak baba- sının yanına oturdu. Şiir yarışına dikkat ediyormuş gibi görünüyor- du; ama aklı fikri hep Farrede, maddalena ve çocuktaydı. Meyus- laşıyor, hiddetleniyor ve içinde ye- ni bir isteğin doğduğunu görüyor, Maddalevanın her zaman dul ola- rak kalmasını arzuluyordu : bugüne değin hiç düştinmemişti ki Madde- lena başkasına vardığı takdirde ço- cuk üzerinde hiçbir nüfuzu kalmı- yacaktı, — Farreye varacak, — diye düşünüyordu, — ben ise artık ço- cağumu sevemiyeceğim : öpüşlerim, okşayışlarım bile sayılacak. — Dü- şüncesi gelecekte, o gün girmiş ol- duğu mesleğe yabancı birçok şey- ler içinde karışıp şaşırıyordu. Yortu bitip te kendini seminer- de yalnız bulunca bütün bu dü- şüncelrin boşluğunun, o gün duy- muş olduğu kıskançlıkların, meyu- siyetlerin hiçliğinin farkına vardı ve kendi kendisinden iğrendi. Yatağının içinde bir sağa bir sola dönerek düşünüyordu: — Najfile, nafile, Et kemiğe ya- pışıktır, böylece ben de dünya şey- lerinden bir türlü ayrılamıyacağım ; iyi bir hırıstiyan olmadığım için fena bir lâik olduğum gibi kötü bir din adamı da olacağım. Hepsi bukadar. Elias tasavvurunda yanılmamış- tı. Farre Maddalenanın elini istedi No. 2054—369 ve çocukla kendi evlâdı gibi meşgul olmağa başladı. Doktor getirtti ve çocuğun kansız olduğunu öğrenince ilâçları almağa başlar: Elias olup bitenleri görerek sesini çıkarmıyer, fakat içini kıskançlık kurdunun ke- mirdiğini duyuyordu. Birçok kere- ler yalnız olduğu, veya kilisede bu- lunduğu sıralarda hiç farkında ol- madan ağır telâffuzlu, şişman vü- cudlu, kırmızı yüzlü Farreyi dü- şündüğünün farkına varıyordu. Bir gün Farre onu mandırasına çağırdı: — Portolu dayı da gelecek, ya- nımıza alacağız, açık hava iyi gelir, kırlarda biraz dolaşırız, — dedi. Elias ilkinde reddetmek istedi, sonra kendini zorla kabul etti. Fakat o gezinti günü çok azap çekti: Farre çocuğu beygirin &r- ttna, önüne almıştı; Berteddu ba- şını onun göğsüne dayıyor, gaklı- yarwk uçan bir karga, çalılıktan çıkan bir serçe, kırmızı çiçekli bir böğürtlen, yeşil palamutlu bir meşe gördüğü vakit izahat istiyordu. Farre her bir sorusuna birer birer cevab veriyor ve ikide bir yana- gına bir öpücük kunduruyordu. — İlerde gördüğün ağac bir yaban armududur; yaban armud- ları hoşuna gidiyor, değil mi, kü- çük yavru domoz'! Ya oz ötede gördüğün şamdana benziyen 0 u- zun, sarımtırak şeyler nedir bili- yor musun? Baldıran ağacıdır. Bu ağaçlarla çobanlar çubuk yaparlar. Eh, çobanlar da zenginler gibidir. ler: nasıl zenginler pazara giderek her şeyi hazır alırlarsa, çobanlat da öylece hazır bulurlar. Sen de bü- yüyünce çoban olacaksın, değil mi * de çoban olacağım, © kamışlardan piko yapacağım. — Eh, olmaz! İşitiyor musu- nuz, Portolu dayı, sizinki çoban ol- mak istiyor? Onu doktor yapaca- gız, deği mi! Bütün bunlar boşboğazlılıktan ibaretti. Böyle olmakla beraber, Farrenin yanında giden Elias, ço- cukça bir azab doyuyordu. Çocu- gunun geliri hakkında mütalea yü- rütmeğe o yabancı adamın ne hak- kı vardı! Yok, yok! O hiçbir va- kit çocuğunun istikbali ve sande- tine karışılmasına müsaade edemez- di. Ancak buda bir hayaldi; ger- çeklik Portolu dayının aözlerinden akıyordu. İhtiyar adam şöyle di- ordu : e