148 kar, yan taraftaki kamaraya gelen bir hastayı mua- yene eder. Bu muayenelerde dabi tohaf sözlerduyarım. — Evet madam... Spor lâzım. Lâkin siz hervakit atabinerim dediniz. Atı sırtınıza almıyorsunuz yaf O halde sporu at yapıyor, siz değil! Bu garip mütalâadan sonra İngiliz kadınına başı aşağıda ayakları yukarıda yatmak ve sabahları çiğ et yemeyi tavsiye eyiiyor. Amına buna gülmeyiniz, doktorun tapta dahi kendisine mahsus tuhaf fikirleri var. Bakınız ne diyor: — Hastalık daima tetkik olunmağa değer şeydir, fakat hastalar değil! Asırlardanberi tıbbın hakkile tekemmülüne mani olan nedir bilirmisiniz?.. Haata- lardır efendi! Hastalar ahlarile püflerile, doktorlara verdikleri yanlış tariflerle ve ölüm korkusiyle hasta- lığıda doktoru da şaşırtır! Baksanıza, hastahanelerde tedavi daha müessirdir, evlerde değil. Niçin? Çünkü hastahanelerde hasta keyfine bırakılmaz, onların dırdırı dinlenmez! Hastadır, vizite parası alacağım diye hastahanelerde saçma ilâç reçeteleri yamlmaz! Matmazel Odet'in anası hergün gelip doktoru görüyor, kızının şıhhatinden endişe eylediğini fakat kızın kendisine baktırtmadığını söylüyor, Doktor buna ne cevap versin? Doktor bana diyor ki: Kızım serçe kadar yiyemiyor diyor. Bu da 1⣠mı! Bir kere şanu bilmeli ki serçeler cüseesine göre dünyanın en çok yemek yiyen mahlükudur. Eline ne geçse tıkanır, yedikçe semirir, Lazau semiz- likten uçamaz hale gelir. Kızını bir danaya teşbih etse aklım erer; hakikatte dana büyüklüğüne göre SERVETİFÜNUN No.1902—217 gok az yer; yavru iken sade süt içer, gişmanlamadan büyür! (Güzel bir matmazel için dana gibi az yiyor desek derhal kızdınrız ve çehrelerini De- dim ya, bu dünya papağan gibi bellediğini söyleyen bir sürü aptal ile doludur. Doktor benden başka yolcularla çokluk konuşmu- yor. Güvertede veya salonda birisi yanına sokulup birşey sorsa, başka tarafa bakarak ve bıyıklarını ısırarak homurdanma kabilinden cevap veriyor. Doktor sade tiyatro direktöründen hoşlanıyor, (onun için bana dedi ki: — Tiyatrocu iyi bir adama benziyor. Ne fayda günüu birinde çıldıracak! Doktorla direktör bir arada oldu mu, eski zama- pın akaayışark tiyatroculuğundan dem vuruyorlar; muharebeden evvelki ucuzluk devrinde ayda yüzelli İrank maaşla Saygon tiyatrosuna artistler götürürler- miş, Hindiçini'deki tacirler, vapuru tâ Singapor'dan karşılayıp şantözleri daha gelmeden elde etmiye ça- lışırlarmış... Bu gibi hareketler tlyatrocunun canını skarmış: — Artistlerime hürmet olunduğunu isterim... Ben aralarında olduğum halde hiç birisine sataşıyor mu- yum! Bu metaneti göstermek için bilseniz nefsimle ne uğraşıyorum... Direktör böyle söylüyor amma içyüzünü bizim bildiğimiz yok! Artistlerin henüz suratlarını da gör- medik. Sade (Manon) rolünü yapan kızın sesini uzaktan duyuyoruz. Tiyatro direktörü bu kız için: «vapurun bülbülüdür!» diyor. Kızı birkaç defa gören Grörin müzesi salonlarında meşhur simalar. Yukanda: M. Kelloeg. Kardinal Çeretti, Kutepof ve M. 4. Meyer. Ortada: M, Painlevi, Doumerene, Ra Tafari ve Landru. Aşağıda: M. Snowden Kardinal Dubois, M. Brüning ve Briend.