374 SERVETİFÜNUN No.1891—206 “Baltık »tan hatıralar Almanlar ona «Şarkdenizi» diyorlar. Ben bâlâ alışamadım. «Baltık» kelimesi bende başka bir tesir yapıyor, bilmem neden, Berlin'in sıcağında yanan vücudumuzu orada serinletmek için üç saatlik bir tren yolculuğu kâfi. Evvelâ gözünüze tarlalar, sırasile renkli çayırlar, üzerinde güneşin yer yer serpildiği göller gelir. Tren bazan yer yer kubbeleşmiş çınarların altıudan bir dönüş tünelini deliyormuş gibi geçer. ve sanki onları incitmemek ister. Vagonların kaymalarına yaprak sesleri karışır, Nihayet önünüze tâ uzaklara kadar uzanan &arı bir kum düzlüğü urkasından mavi bir çarşaf görür- sünüz. Beyaz köpükler içinde beyaz yelkenler oynaşır, birbirini kovalar dururlar. ; İşte yazın binlerce kişinin hasretini çektiği «Baltık». 2 Onun cenup kenarında Almanyanın küçük, büyük limanlarile çok şirin plâjları dizilmiştir. Bu plâjlardan meselâ «Warnemüude» bir çok Berlinlilerin koştuğu kur yerlerile, «Zinnovritz» bahriyelilerin merkezi ol- masile, «Bansin» yedi tane gölü ve sevimli orman- larile, «Ahlbeck» çocukları ve balıkları ile, «Swine- münde» eski bir limanı ve plaj tesisatının güzelligile, «Misdray» ise bir balıkçı köyünün modern plajlarla birleşmesinden doğan güzelliğile göze garpıyorlar, Ben Ştetin körfezi ağzındaki «Swinemünde»ye gitmiştim. Şehrin iki kısmı var. Biri körfezin iç kıs- mına yaslanan eski şehir, liman kışmı, diğeri Baltığa yaslanan plaj kısmı, Bu taraf kırk sene evvel 1ss1z bir yermiş. İnsan bu iddin için şimdi bin şahit ister. Plaj tesisatı hakikaten modern bir şekilde. Gözü- nüzün alabildiği genişlikte kum deryası, sepetler, barakalar, kumdan yapılmış kalâlar, neler de neler... Şehrin plaj kısmı senede ancak üç ay işliyormuğ. Çünkü sonra öyle bir soğuk başlıyor ki deniz bile donuyor. 4 Tatil zamanı burası hakikaten bir âlem. Alman- yanın her tarafından, hatta merkezi Avrupanın bezi yerlerinden bile insan geliyor. Bir almana «burada nagıl bayat geçiriyorsunuz> diye sorayım dedim. Bana <bir kaç gün kalın da anlarsınız» dedi. Ve ben vaktim yok diyince anlatı: — «Sabah yedide kalkarız. Biraz kahve altı şonra doğru denize, öğleye kadar kalırız, yemekten sonra tenis, Beşte sahile <premenede» yani piyasaya, ora dan akşam yemeğine. — Oh.. oh bu yorgunluk üzerine ne güzel bir uyku çekersiniz dedim. — Dahası var dedi, yemekten sonra da sekizden on ikiye kadar dans. Barda sabah Şimdi artık nerdeyse pencere camlarına Çıplak bir kadın gibi gün upuzun yatacak.. Burda insan bilmiyor nasıl çıktı yarına). Sanıyorduk ilk şalak kadehlerde atacak.. Biraz evvel yanımda çılgınca gülen kadın Şimde benden uzakta bir put gibi duruyor. Artık ne diye gülsün biliyor sabah yakın, Kahkahayı yüzünden maske gibi soyuyor. Güneşi selamlıyor cazbandın vaveylası, Sanki biz güneşlere tapınan vahşileriz. Barlarda sabahları çalar güneş duası; Farkımız şu: kan değil biz ispirto içeriz... Reşat Feyzi İçimden istirabetiniz bumu diyecek oldum, sustum. . ss Buradaki insanlar plajlar kadar karışık, çeşit, çeşit ve kumlar üzerinde birbirine sık yatıyorlar. ber kulübeye bir bayrak asılmış. Meselâ Berlinin meşhur ayısı, denize atlayan bir kadın resmi hep bayraklar üzerinde, Sonra bütün milletlerin alâmetleri de var, İnsan nerede ise Cemiyeti Akvam burada kurulmuş diyecek. Şunu unutmayayım: bir kaç tane de Türk bay- rağı gördüm, Meğer türkleri sevdiklerinden takmış almanlarmış. Bu sene pamuk mayoların modası keçmiş te yün moda olmuş. Buda yetişmiyor gibi, mavi renk erkeklerin, bevaz da kadınların renği olmuş... Sahilde sabahtan akşama dader dolaşan kadın- ların resmi elbiseleri var: Oksfort pantalonu ve caketi. Buna orda plaj kostümü diyorlar. Ben böyle lerine asıl şehirde de raslamıştım. 3onra lokanta ve çaylarına, da böyle gidenleri işittiğım zaman Alman hükümetinin banyo elbiselerine takyidat komasına hakverdim. rk Bir gün kaldığım Için mi bilmem oranın akşamını pek beğendim. Önde dalgaların üzeri &on ışıklarla parlarken ötede yorgun bir yelkenli ağır bir bayrak gibi süzülüyor. Sahildeki caddenin ışıkları birer birer açılıyor ve alaca karanlıkta donuklaşan beyaz çiftler meydana çıkıyorlar. Ay yavaş yavaş yıldızları iterek kendine serbes yol arıyor. Sema da bir taraftan gecelik örtü- günü ağır ağır üzerine çekiyor. İnsan öğle sıcağında yorgun argın kuma yatıp ta güneşe doymuş bir halde ve bütün düşünceleri bıra- karak <Baltık»ın rengini içmek, akşamları gahilin tenha bir yerine çekilip onun derin şikâyetlerinden doğan ağır «Melodi>yi dinlemek istiyor. Berlin: Halil Şaban