366 | SERVETİFÜNUN No.1894—205 di vİ — Tefrika 17 — Yalnız bir bahar! — Annesini de hiç görmedin mi 9 evden acaba bâzı malümat alamaz mıyız. — Ümit etmem Fikret, Fakat bu akşam sorarız. Ya insanlar yalnış veya nâkıs hükümler verirler, ve yahut vaziyet ve şerait insanları başka başka gösterir, ben bu çocuğu ne fena tanımışım" Halbuki en ziyade his edebildiğim şu dakikada bu insan bana eyilik ve merhametin timsali gibi geliyor. Beni bırakmayor, — Seni çok müteessir görüyorum Fikret diyor. Sen çok teselliye muhtaçsın, seni bu akşam katiyyen koyvermem. Fi Beraber daireye dönüyoruz, bir az işile meşgiül oluyor, müdürden izin alıyor çıkıyoruz. — Şimdi seni havadar güzel bir bağçeye götüre- yim, oturalım; biraz içelim, akşam eve gider, İnşa- allah Sireti bulmak için bir ipucu yakalarız. Hani bir insan birden bire yere düşer ve yahut başını bir tarafa çarpar da sersemler ve gittiği isti- kameti şeşirarak gayri şuuri yürümeğe buşlar. İşte benim de maneviyatıma böyle bir darbe indirilmiş gibi, İrade mekanizmam bozulmuş, ne diişüncelerim- de nede harakâtımda bir intizam kalmamış. Ben, tam on beş gün tıpkı bir meczup gibi gece gündüz Sireti arayan ben, şu dakikada onu bulabil- mek içın bir ip ucu, ufak bir ümit yakalayabildiğim halde, itiraz etmeden arkadaşımın kolunda gidiyorum. Nereye ? bir bağçeye ve içmeye, gideceğiz; içtik- ten sonra bağçede etrafı seyrettikten sonra eve gideceğiz de Siret hakkında bir malümat bir haber alabileceğiz. Birden kollarımdan silkindim : — Fakat dedim, bu gezintinin, bu gidişin ne lü- zumu var, niçin hemen eye gitmiyoruz, niçin hemen Sireti bulabilecek bir ihtimale koşmayoruz. Bekleye- miyeceğim, sabyedemiyeceğim, sana rica ederim, hemen gidelim. Gittik arkadaşımın evine de gittik. Oradau da Siret hakkında bir şeyler öğrenebilmek kabil olmadı. Bütün ümitlerim boşa çıktı. Güvendiğim bu son yerde de münkesir ve şifasız kaldım Aradan bir on beş gün daha geçti. Bu zamanı da nasıl geçirdim bilmiyorum. Razen saatlerce odama kapanıyor, hıçkıra, hıçkıra, sesim kesilinceye kadar gözlerimden akan yaşların menbaı kuruyuncaya kadar ağlayorum. Bazan sabalılara kadar tenha yollarda, boş ve ıssız tarlalarda geziyorum. Etrafımda rikkat ve mer- hametini celbetmediğim kimse kalmadı. Artık yaşamaktan hiç bir zevk almayorum, zevkte ne demek. Yaşamaya lüzum görmiyoruin. Zihnimde saplanıp kalan bir arzu; onu tekrar görebilmek dü- güncesi olmasa bütün kuvvetimi ve irademi &rtık bir mecburiyei haline giren son iş için kullanacağım: Yani kendimi öldüreceğim. Heyhat ! kabilmi 1 Ne madid ne manevi, yaşamak için en ufak bir kuvveti en hafif birarzusu bile kalmayan bitkin ve harap insanlar için dabi zorla bu sefeleti sürükleyecek bir bahane var; Ümit. Evet bunu kaybettiğim gün, artık Sireti bulabil- mekten ebediyen uzak kaldığım dekika, Allahdan yalnız bir dileğim var. Bana sormadan benden yar- dım istemeden bu medendiyeti yoketmek. Evet benden yardım istemeden. Çünkü kendimi öldürecek kadar bile takatım yok. XXI Bir sabah odamın penceresinin önüne oturarak yeni doğan güneşi seyrediyordum. Mevsim en müt- hiş gününü yapmaya hazırlanıyormuş gibi daha bu saatte ortalığı müthiş bir sıcaklık kaplamıştı. Alnım- dan ter damlaları akmasına rağmen güneşin önün- den çekilmek istemiyordum. Sabahın güzelliği, yok dan geçen koyun sürülerinin ve bitişik arsada ötü- şen tavuk sesleri içime tuhaf bir neş'e veriyor, mu- tadın hilafına uyanık bulunduğum bu saatte mahi- yetiui anlayamadığım bir takım hisler bütün benli- gimi sarsıyo: Kapının zili beni bu dalgınlıktan ayırdı, pence- reden başımı uzattım. Nigârın kocası, koşarak kapıyı açtım, çok mahzun bulduğum yüzünde zoraki bir tebessümle. — Seni pek erken rahatsız ettim, dedi. — Yok. Bende uyanmıştım, diye cevap verdim.. Çıktık, karşılıklı birer iskemle atarak oturduk. Ne tuhaf, her zaman benim saatleroe süren dalgın ve suküti halime kızan ve beni oyalamak için müte- madiyen hoş fıkralar, hikâyeler anlatan arkadaşım bugün üzerimdeki bn manasız ve arızi neşeye muk&- bil adeta meyus ve düşünceli duruyordu. — Ne var dedim 9 neiçin böyle müteessir görü- nüyorsun ? — Fikret diye kekeledi. haber getirdim. Ah anlayorum, Fena bir haber, muhakkak fena bir haber.. Çünkü kapıdau girer girmez söylemedi. Soramayorum, ona hiç bir şey soramayorum. yavaş, yavaş giyiniyorum. Fevkalâde ağır hareket ediyorum o da susuyor... Sana buğün Siretten