364 SERVETİFÜNUN No.1890—205 Yeni Fıransız edebiyatı Yazan Andre Mauwrois | Gizli Define Türkçeye çeviren Bülent Nuri Karşımda, güneşten kavrulan balkonda menekşe rengi penyuvarlı bir kadın şimşir ılanı, bir ıtır çiçeği, bir masa düzeltiyor oluk kenamna bir kuş konmuş, zarif ve &ni baş hareketlerile gıda artıkları ü#rayordu. Başka faraziyeler de tahayyül edilebilir diye düşündüm. Bir parkta bir yol tahayyül edile- bilirdi. Bu yol iki esmer karınca sırası ile katedil mektedir. Bir kısmı yuvadan geliyor, bir kısmı da avdet ediyorlar. Hepside birmenfaati amme işine de kullanılmaktadır, zira itilâf ediyorlar ve şayet arala- rından biri, diğer istikamette giden bir karınçaya rasgelirse, yaklaşıyor ve temas ediyor. Bu esnada goldaki sıra şüphesiz belâgat sahibi olan ve yol orta- sında, boynuzlarını sallayan bir karınca tarafından durdurulmuştur. «Ben de sizinle beraber zannettim ki kardeşlerim, karıncalar âlemi yegâne mühim olandır, büyük ke mnca ona mukayyettir, nihayet yuvaya vakfı nefs- etmek öyle yüksek, öyle asil bir histir ki mesaimize ve endişelerimize hak verdirmektedir. kendikendime, şüphesiz, diyorum, yüksek çemenli dağların çevirdiği cesim ve tehlikeli sahralar içinden, hiç dinlenmeden, saman çöpleri veya Ölü böcekler nakletmek meşak- katlidir. Suyu, taş parçalarını ve gökte beliren sonra ahenkdar bir hareketle, yüzlerce karıncayı ezen desteklenmiş muazzam kütleleri yenmek kahraman- ea bir harekettir. Lâkin o zaman, zannediyordum ki bu kahramanlık yuvaların en şereflisi için vakfı nefsedince kolaydır. «Heyhat kardeşlerim, tetkik ettim, düşündüm, mukayese ettim ve şunu anladım ki dünyanın mer- kezi ve büyük karıncanın hususi dikkatine mevzu teşkil ettiğini sandığımız yuvamız, her biri medine- lerine «Dünyanın mihveri» ismini veren binlerce karınca tarafından meskön olan binlerce yuvaya benzemektedir. Hayret mi ediyor.uuuz? Daha bu bir şey değil. Karıncalar gayrı kabili inkisam bu kadar vâsi bir kavim teşkil ettikleri halde binlerce ırk ara“ sından bir ırk, şekillerden bir şekil, hatta — Kelime- leri telâffuz etmeğe korkuyorum, zira o kadar guru- ruma dokunuyor — bu şekillerin de en zaif ve en hakir görülenlerindendir. Boynuzlarınızı sallayorsu- nuz? Siz de, benim yaptığım gibi, ahenkdar bir ha- reöketle mağlup edilmesi mümkün olmayan karınca ordularını ezen bu havaleli kütlelerin fikirlerini keşfetmeyi öğreniniz. Bu kütleler canavar mahlük- ların bir kısmıdır, öyle ulu mehlükler ki onları göremeyiz, öyle kudretli ki tasavvur edemeyiz, ve onlar nazarında: «Biz, Allah indinde karıncadan başka bir şey değiliz.» demek utanılacak bir fikirdir. Korkuyor musunuz? Kızıyor musunuz? Ah! karıncalar! onları mazur görebilirsiniz, zira onlar da, tavazula- rında bile gurur içinde kaybolmuşlardır. Üzerinde saltanat sürdüklerini zannettikleri dünya bir çamur damlası ve ırklarının imtidadı ebediyetin bir ânından başka bir şey değildir. <İşte, kardeşlerim ben, Hakim Karıncanın, cans- varları, okmların gidip gelmesini, ve yıldızların hareketini müşahede ederek öğrendiklerim Ve her şeyin kuruntu olduğunu anladığım için sizlere: «Neye çalışmalı? neye saman çöpleri ve kelebek cesetleri taşımalı? niçin yolun tehlikeli çöllerini uzun amele kolları halinde katetmelif» diyorum. «Bu dünya yüzünde sayinizin semeresi ne olacak? Başka bir karnca nesli yetiştireceksiniz, ki, o d& çalışacak, ıstırap çekecek ve insanların geniş ayakları altında ezilecektir. Sonra bu karıncalar da dünyanın nihayet ölü bir âlem olacağı son derece uzak ve son derece yakin zamanlara kadar başka karıncalar yetiştirecekler. Bundan dolayıdır ki ben, Hakim Ka- nnca bu şeyler üzerinde düşündüğüm için sizlere: «Durunuz, Boşuna uğraşmadan hazer ediniz. Gafil olmayınız, ey kardeşlerim... Biliniz ki büyük karınca yoktur, terakki hayaldir, çalışma arzunuz tabiatin bir tuzağıdır, ve nihayet dünya yüzünde karıncaların hezimet ve uyanması olmayan bir uyku olan fölü- münden gayrı bir şey malüm değildir...» diyorum. İşte ameleler alayının yolunu kesen hakim kârın- canın boynuzlarından çıkan haber budur. Fakat bir genç karınca kendisini tatlılıkla kenara çekiyor ve : «Bunlar çok iyi, kardeşim, lâkin yuvamızı kazmak lâzım.» diyor, “e” Evet bu hikâye de Amerikalı flzofa cevap teş- kil edebilir diye düşünüyorum. Amerikalı âlim, cemiyetlerimizin hayatının bir beşeri böcek kaynaş- masından, seyyari bir küften ibaret olduğunu söylü- yor. Lâkin bir böcek dahi yaşamak temenni etmezmif Bir küf kendi mevcudiyetinde daim olmağa çalışmaz mı? Zaten ilmin insanın kendi kendisine olan imanını mahvettiği doğru mudur ki! İlim insana şayet yaşa- mağa mecbur olduğu muhiti değiştirmek için kat'i çareler vermemişse ne yapmıştar?f İlimden evvel ol duğu gibi ilimden s#onra-da beşeri cemiyetler birer küftür. Şayet bu küfler seyyareyi bir az daha iyi tanzim etmemişse değişen ne vardır? — Betbin, değişen şey şudur ki diyor, daha dün bu küfler kendilerini oldukları gibi tanımiyor- lardı. Şu böcekler böçek olduklarını bilmiyorlardı. İnsanın yüksek asaletine inanıyorlardı. Fiilleri üze- rine eğilmiş cinler, periler, ilâhlar kendilerine bunu talim ediyordu. Ahiret hayatının ümidi onlara dünya varlığının elemlerini unutturuyordu, Fev