No.1886—201 — Vay kakavan karı vay. — Kakavan karımı, al sana kakavan bir şemsiye. çet... — Al sanada bir yumruk... — Yarın bu saatte buradal.. A kardeş seninde gözün oynaşta|... — Bırakıyormu ya, koltugumun altında |.. — Ay! başı tutdu ? Gibi fısıltılar, agız dalaşları, çatırdılar, patırdılar duyulurdu. Duyulurdu amma öğleden biraz sonra başlayân ikindiye müteakip tenhalaşan bu bender azimde türlü türlü alış verişler olurdu | Çimdik, sürünme. dürtme, çatma, baş örtü çekme çarşaf; ferace kesme, sıkma, sıkışdırma, kucaklama, abanma, konuşma, çevirme, yol kesme, darılma, azar- lama, şemsiye, tokat, boğça, paket, papuç urma, iğne sokma, tükürme, püskürme, ve emsali ef'al ve hare- kat da görülüyordu. Çeşmi istirkap arada sırada iki atlı bir iki konak arabasının bu mahşeri rezail arasında agır agır yürü- yerek bilhassa yakışıklı çırağı, kalfası bulunan taha- fiyeci magazafarı önünde durduğunu temaşa etmekle dürt açılırdı. Bu arabaların bazen taadüt ederek mürur ve uburu işgal ettikleri esnada neler işitir, neler görür düm | Ahvali ictimaiyemizi bilmemek hususunda acemi olanlar bu hayi huydan ürkerle, Haklarıda vardır. Hakikat, ikindiden sonra bu cemmi gafir bitpa- zarı, kürkcüler kapusu ( Nurosmaniye ) ciheti a yavaş yavaş dagılırdı. Çarşıda yan yana, burun en- sede, önde yürüdükleri halde caddelerde mütekabil vaziyet almaga mecbur olurlardı. Bir zamanlar esnafın ( çarsı dönüşü ) dedikleri, işte bu idi. Bu dönüş mütenevvi ahzuitanın hitamını bidirirdi. Gittikce uzayan; uzadıkça yayılan bin türlü dedi ko- dular müvezziler elile dagılan evrakı havadis gibi'saglı sollu intişar ederdi. Kaç defa işitmişdim: — İzinsiz çarşıya gitmiş diye karısını boşamış |.. — Çarşıya mı P... bizimkiler ayak bile atmazlar 1. — Kızın işmini çarşı güzeli çıkarmışlar |... Mamafih bu kızcagızdan mada çarşı güzeli olarak nice seyip ye zatüzzevc kadınlar vardı Dükân alakaları, muhabbetleri, sevdalari düzüne düzüne arşın arşın idi. Şehrin bütün anasırı fuhuş ve rezaleti eyyamı adiyede burada, yağlıkcılar, kuyumcu- İar, arasında gezinirlerdi. Cuma ile pazar çarşının en tenha günlerinden madut idi, Kandil, ramazan gün- leri buradan dört tarafa dökülen yayalar, bilahare Direklerarası, Divanyolu, Laleli, Aksaray istikametleri ne dökülerek manzarayi umumiyeyi kısmen tadil eder- lerdi. o zamanlar beyoglu caddeleri hemen hemen bu cins züvvardan hali bulunuyordu. (Osman bey), ( Şişli ) cihetleri henüz imar edilmemiş idi. Yükseldikçe yük- selen şimdiki binalar arsa halinde olarak yol kenar- ları ( Kâtane ) dönüşlerini temaşaya çıkan ( Fındıklı ) ( Kazancı ), ( Ayazpaşa ), ( Feruzaga ), ( Cihangir ) ve etraf mahellat gün görmezlerine uzun bir çemen saffa'i nezahet hizmetini görürdü. SERVETİFÜNUN 291 a | ŞİİR e — ağ Balkondan * Bir heykel gibi sen karşımda dur da Bütün vücudumun ürpersin hazı. Seni seyrederken zaman olur da Bende bir taş oldum sanırım bazı. Gene, karanlıkta seni seyretmek... Bu, bir ihtiyaçtır benim içimde Yüzünün, saçının rüzgârdan titrek Hatları kırbaçtır benim içimde. Sen bana, ben sana bakarken öyle Bütün arzularım gözde toplanır. Sen de isteğini gözünle söyle, Bu dilden hislerim daha hoşlanır. Reşat Feyzi & Canavar aşkı.. Dört yanını demirden dıvarlar kuşatsada, Bir ot döşek üstüne seni onlar atsada, Kinini dişlerinle kazacaksın taşlara, . » Göksünden akıttığın kana bir ömür harca, Kahbenin günahını çekeceksin yıllarca, Yıllarca çıkmıyacak alnındaki bu kara. 9 Bir canavar aşkıdır böyle kanla yazılan, Kahbenin mezarıdır gençliğine kazılan, Artık gözyaşı dökme, taşı dişleme sakın! 5 Senin kadar sevmemiş ne Mecnun ne de Ferhat, Taşlara yaslan da bir bıçak ta kendine at, De ki—böyle bitermiş canavar aşkı.. bakın! Namık Kâşif diy Bir akşam Esmer bir kız saçını omzuna döker gıbi, İndi dağlardan akşam bir hüzün çöker gibi. Sular, taşlar, bahçeler, bakan gözler karardı. Bu akşam gönüllerde bir başka arzu vardı: Gece kadar sarılmak durgunlaşan sulara, Sonra dalmak gün gibi en derin uykulare.. Muvakkar