210 ç SERVETİFÜNUN No.1886.—201 Eskı Maceralardan... Yazan: Ahmet Rasim Gelecek nüshalarımızda üstat Ahmet Rasimin edebiyatınızdaki mevkiine dair bir etiit heşredecegiz. Bu sayımızda İstanbul muharririnin enteresan ve edebi kıymetinden başka tarihi bir kıymetide olan bir yazısını - o etilde başlangıç vatifesini görmek üzere - neşrediyoruz. Direklerarasında, Kâgıtanede gördüklerimin daha toplucasına çarşının ( Kalpakcılar Başı ) denilen cad- de'i kebirinde tesadüf ediyordum. Ben üstü kapalı, yan tarafları fesci, tahafcı, can- fesci, hafafiyeci, sucu, limonatacı, basmacı, muhallebici velhasıl sonu daima (Ci) ile gelen sıra sıra esnaf dükanlarile mahdut, ortası işportalı, sepetli, küfeli, tablalı, zenbilli, hatta torbalı seyar satıcılar, piyazcı, sögüşçü, fırancelacı, simitçi, yaymacı, yazmacı, ve enva'i ticaret erbabı'ile vıcır vıcır kaynar bir faaliyatte bulunan bu memerde bunlardan mâda daha neler, kimler görüyordum ?. Her nekadar hafızamda bunlar temamile müntabi kalmamış isede başlıcalarını şimdide derhatır edebiliyorum. Burası adeta daimi bir piyasa mahalli idi. Sıklık, izdeham burada her nevi teması idare edebiliyordu. Kırmızı çizikli peştemalın büküp beline sokmuş aşcı kalfasından tutunda üzerine renğarenk yemeni, ipekli mendil, arakiye sarmış olduğu fesini, külahını etvarı şuhanesine uydurmuş saltalı, sakolu, altı kaval üstü şişane kabilinden şalvar üstüne setiri, pardesü giymiş efrattan, istanbulinli, redingotlu, caketli, muntazam, perişan, hatta aralıklarına gül, sünbül, şebboy, karanfil gibi çiçekler takılı yeşil, beyaz sarıgı simayi mezlifine ayrı bir şive'i zenperesti kondurmuş yobaz, softa, molla beylerden, kılıcının şakırdısı o velvelei üzma arasında güme giden harbiyeli, tıbbiyeli, yeni zabit çıkmış veyahut huvardalıkta eskimiş kolağası, binbaşı rütbesinde baş çavuş, sıra çavuşu, bölük emini nişan- larile sol kolu agır basmış, tokmaklı püskülü bir pe- rende ile fesinin tablasına oturmuş, beyaz rubası kır- “mızı bir kuşak ile ikiye ayrılmış taşıdığı silahı yürü- dükçe sırtından kabara kabara manzur olan berıi bahri askerden, kukuletalı kısa caketinin iç omuz yerinde peşkiri sarkmış, çekeceği belinde, yemenisine basmış fesi arkaya atık, pürçemleri dagınık fırça kaş, süzük göz, karanfıl biyik tulumbacılardan, sıfır kalıp kara fes yaglı pomada ile cilalı bir sathı siyah halinde par- layan veyahut dalları etrafa taşmış fesliyen saksısını andıran saçlarının ortasına oturmuş, maviş, kara yagız açık sarı benizli, kaşı, bıyığı kozmatikli trabuluz ku- şağı görünsün için etekleri belini örtmeyecek surette biçtirilmiş siyah caketli, yakasız mintanlı, çepkenilçözük, fıransız biçimi bol paça pantolonlu yüksek ökçe, domates burun, tokası güllü yarım potinli külhaniler, işile gücile meşgul, dilinde heman daima bir ( Lâhavle ) dolaşan abanili babacanlardan, o zamanda bile askeri veya devrik yaka giyen gizli kabadayılardan, bir aşağı bir yokarıya, kâh saga kah sola gidip gelen, dükkan önlerini, içlerini kapayıp açan doldurup boşaltan bu güruh arasında renk renk carlı, iri kareli tırabızan çar- şaflı, çeşit çeşit yeldirmeli, yaşmaklı, feraceli, baş ör- tülü, yaşlı, genç kâfuri beyaz, esmer, kumral sarışın çilli, benli, allıklı, düzgünlü hotozlu, oyak yemenili, enseden, gerdandan, koldan dekolte, harara bürünmüş gibi ne oldugu belirsiz, çenede buruna, tepeden kaş- lar üzerine kadar mestur bir simayı meçhul üzerinde yalnız iki gözü yalpır yalpır ışlar yerli, taşralı kadın- lardan, kızlardan, kokonalardan, dudulardan koriça- lardan mürekkep bir cemmi gafir görürdüm. Evet burası bir piyasa mahalli olmakla beraber cesim, pür velvele bir koridorada benzerdi. İki yandan ortalarında sonu gelmeyen bir vaveyla kopar, bu va- veyla arasında. — Alh verelim, sarılı verelim. Gibi kaba kaba cinaslar fırlarken Baso bir ses üzerinden — Fiırancelas |... Cıyak cıyak tabirine masadak : — Haniya güler yüz, tatlı dilden|.. İp ince bir ahenk ile bardakları şakırdatarak: — Sucis Kaba rast “perdesinden; — Ne alâ basmalanm, Yılışık bir eda ile; — Küçük hanım ... Bir çeyrek daha vermezmisin ? Dudaklarını hızlı nefesle titreterek: — Bu.. zdan için|!. Yine kaba rasttan : — Terlikler, pantoflar |. — Fildekos, yün, fanila çoraplar!.. — Şalaki, lahuraki |... Ekseriya ince, keskin bir seda ile: — Dantelalar, fistolar, yumaklar, Bazen gerdaniye bir kiriş ile: — MHaslar, patiskalar. mandapollar, yollular |. — Kazmirler, şayaklar |. Ayvazdan ögrendigi kehya efendinin sagır kula- gına bagınırcasına ; — Reçelim, kaymak İ.. Gibi bagırtılarla : — Edepsiz, terbiyesiz !.. — İlahi elin, ayagın kırılsın! — Kör ol inşallah. — Hanım artık çıkalım, baygınlıklar geliyor | — Vallah, arkamızdan geliyor. — Vay annecigim .. ayagım .. ayagım |.. — Hele şu tellak bozuntusuna bak... — Mektepli, mektepli 1.. Şimdi kurumuna |.. canfeslerim, makaralar |.