278 SERVETİFÜNUN No.1885 —200 Dil kurultayına doğru Güzel Türkçe Seferberliği Geçen nüshamızdaki makalelerin uzunluğu hasebile dercine imkân hasıl olamıyan bu makaleyi, karilerimire itizarlar ederek bu nüshamıza darcediyoruz. Akrabamdan ihtiyar bir hafız efendi vardır. Kuv- vetli bir medrese tahsili görmüş, arabi ve farisiye aşina bir zattır. Divan edebiyatına da meraklıdır. Kitapları arasında kocaman arabi kamuslar üzerine devrilmiş hemen bütün divanları bulabilirsiniz. Hasılı tam manasile klâsik bir tip, Enderun türkçesinden zevkalan ve «Hadikatüssünda> ile tasavvufa gönül bağlamış olan bir eski zaman münevveridir, İşte bu zat, hiç unutmam, birgün bana mic ki: — Oğlum, geçenlerdeşu &izin yeni şiirler nasıl şeyler diye merak ettim. Birkaç mecmua aldım, Se- nin ve arkadaşlarının şiirlerinizi okuduın. — Beğendiniz mif diye sordum. Aziz ihtiyar, dudaklarını bir hayret pizgisile genişletti ve bir çocuk saflığile: — Vallahi, dedi, ne diyeyim, ben bu sizin giirlerinizden bir şey anlamadım doğrusu... Adeta lâkır- dıya benziyorlar. İşte zavallı türkçenin asırlarca devam eden büyük derdini muhte- rem pirin bu zevk miyarı tayin ede- bilir. Değil yalnız kendisi gibi eski medreşe ve Enderun âlimleri, hatta tanzimattan sonra türkçülük cereyanına kadar devam'etmiş olan bütün Avrupa istilahl nesiller ve bu meyanda hiç şüphesiz bütün” edebiyat file uğraşanlar türkçe yazı lisanını gerek şiirde, gerek nesirde hep bu arap ve acem penceresi içinden nakışlı bir Elhamra sarayı gibi gördüler. Şinasi ve Namık Kemal mektebi de, başlıbaşına bir cihan olan Hamit te, Bdebiyatı Cedide veya Fecri Âti şair ve nasirleri de bütün gayretlerini hep böyle üslüplarını türkçe lâkırdıya benzetmemiye garfettiler. Çünkü garp edebiyatından aldıkları fi- kirleri bile sarıklı bir lisanla ifadeye bezli himmet eden! bu maruf üstatların da yegâne gayesi, türkçeyi türkçe yazmamaktı: söz kuşu ancak arabi ve farisiden kanatlar alıp uçabilirdi! . Hey gidi gaflet! İlk zamanlar benim neslimin de gözlerini kamaş- Türk Dili Tetkik Cemiyeti umumi kâtibi Ruşen Eşref B. Yazan : Halit Fahri tıran Halit Ziya B.in üçüzlü acem terkipleri ve hatta Tevfik Fikretin «Sissindeki «cey»leri kovalıyan «dah- mei mersusu havatir»leri, nihayet birgün Selânik'te «Genç Kalemler»le başlıyan açık türkçe ve milli lisan cereyanile üzerimizde eâ&ki tesirlerini gösteremez ol- muştu. Artık, bütün bir nesil, bütün gayretimizle türkçeden lüzumsuz arap ve acem kelimelerile kaide- lerini kovmıya uğraştık. Bunda ne dereceye kadar -muvaffak olduğumuzu yarınki nesiller daha iyi takdir edebilirler. Ancak şurası bugünden muhakkaktır ki, bu cereyanın tesirile dilimiz onbeş yirmi seneden beri mütemadiyen değildir. sadeleşmiştir. Fakat bu kâfi Çünkü, Ahteri ile Ferheng'i çiğniyen nesil, birçok öz türkçe kelimeleri araş tırıp bulmak ve eksikleri bunlarla kapatmak yolunda mühim bir adım atamamıştır. Yaptığı en büyük iş, İstanbul şivesile İstanbul halk dilinde kullanılan kelimelerin ede- biyatta tutması, arap ve acem ke- limelerinden birçoğunun atmasıdır. Halbuki sadece İstanbul halk di- linde kullanılan kelimeler, bütün mânasile binbir fikri ve hissi ifa- deye kâfi bir kül teşkil edemediği için, neticede, asıl bünyesini bulan dilimiz, kelime ve tabir itibarile adeta kansız kalmış, fakir düşmüş- tür. İşte yakında açılacak olan Dil Kurultayı, türkçenin en eski asırlara varan zenginliğini araştı- rrken bilhassa milli lügetimizi çoğaltacak tetkiklere ehemmiyet vercektir. Bu tetkikler meyanında bütün Anadoludaki yurttaşlarımızın kullandıkları kelimeler en başta göz: den geçirilecek, diğer türk lehçelerindeki asır görmüş iskat ihmal edilmiş birçok kelimeler de güneşin ziyaşına çıkarılacaktır. Mahvolmuş bir vatanı dirilten ve cihan tarihinin kaydetmediği en büyük inkılâpları yapmış olan ulu Gazimizin bize büyük milli tarihi- mizi ve bu tarihin parlaklığını bahşeden Tarih kon- gresinden sonra bu Dil Kurultayını da açmaları, dil sahasında da bundan böyle yürüyeceğimiz yolun ne feyizli bir yol olduğunu göstermiye kâfidir. Şükrenla dolu kalplerimiz yeni milli bir şevk ile çarparken dil ordusunda da gönüllü bir nefer gibi çalışmıyacak bir tek türk tasavvur bil» edilemez. Hepimizin vazi- femiz, muhierrir, muallim, memur ve hatta esnaf, bu