No"1883—198 Kalemin Ucundan Dil Bu ayın sonunda Dolmabahçe garayında büyük dil kurultayı toplanıyor. Kurultay en büyük ve ağır bir vazifeyi üzerine almıştır. Ağır ve mühim diyoruz, çünkü asırlarca kendi haline bırakılan ve arapça, aemce lisanların adeta esiri olan güzel türkçemiz, kendi öz membalarına gidilerek sadeleştirilecek, Türk çocuklarının eline yepyeni ve ilmi usullerle tensik edilmiş samimi bir türkçe lisanı verilecektir. Lisan bir memleket kültürü için en mühim şeydir. Çünkü vasıtadır. Edebiyat, ilim 'Türk damgasını taşıyabilmek için Türk dilile anlatılmış, ifade edilmiş olmalıdır. Başka milletler kendi dillerine karşı çok titiz davranıyorlar. Biz asırlarca kötü bir osmanlıca- nın muğlak ve bizim olmıyan kelimeleri içinde bu- nalmış kalmışız. Çok acıdır ki lisana bir salgın halinde giren arap veacem kelimelerini atmak değil, dilimizin içinde onları hergün biraz dalıa çoğalmış görmek bize zevk vermiş, bunu bir hüner saymışız. Daha çok eski bir tarihi olmıyan Edebiyatı Cedide muharrirleri bu arap ve &cem istilâsına yataklık et- mişlerdir. Türkçe çok zengin bir lisandır. Bu güzel dil işle- nince hepimiz göreceğiz ki Türk dili dünyanın en ileri dilidir. Biz herşeyi yeniden yapmağa, kurmıya mecbur bir milletiz. Osmanlı saltanatı bize yalnız keşmekeş bırakmıştır. Türk sanatı, Türk edebiyatı bundan sonra doğacaktır. İnkilâp edebiyatı, öz, milli, kudretli Türk lişanı ile yazılaciktır. Osmanlıca bize hiç bir şey vermemiştir. Mazide gözümüz kalacak hiç bir kıymet yoktur, Osmanlı şairinin gazeli, kasidesi san'at eseri değil, sihirbaz şaklabanlığıdır. San'atın hakiki manasını şekilde, tantanada değil, özde, içte aramak lâzımdır. Bugün içimizi, kendimizi ancak bizim kendi dilimiz anlatabhili Öicliili devrinin daha ötesine çıkmak Orta Asya- nın geniş yaylalarında hakiki Türk medeniyeli, kül- türünün menbaına erişmek lâzımdır. Bütün kuvveti- mizi kendi aslımızdan alacağız. Orada zengin bir medeniyet, bir lisan, bir hayat kaynağı vardır. Ya- lancı, sonradan türeme medeniyetlerin asırlarca esiri olan bizler bugün en coşkun hasretimizi gideriyoruz. Türk damgasını taşımıyan herşeyi yıkıp atıyoruz. Türk dili kurultayı, bizi anamızın diline kavuş- turuyor. Kurultayın bu çalışmasına hepimizin yardım etmesi bir vatan borcudur. Yeni Türk harfleri gibi, yeni Türk dili de çok yakın günlerde bu topraklar üzerinde yerleşecektir. Türk milleti son 10 senedir, hiç durmadan zaferden zafere koşuyor. Dil zaferi, dil birliği bu zaferlerin en kıymetlilerinden biri olacaktır. R, F. SERVETİFÜNUN 243 Tarihte dünkü ve bugünkü ği telâkki Mektep sıralarında dirsek çürütenlerin hiç olmazse bir kaç defa işittikleri budalaca sözler vardır: Eline bir tarih kitabı alp te — Zaten işin gücün masal okumak, işe yarayacak bir şeyle meşgul olduğun yok... diye tarize uğramıyan yoktur sanıyorum. Bu telâkkinin bugün artık yokolduğunu kabul etmek lâzımdır. Çünkü tarihe bu cümleyi velevki lâtife kabilinden olsun söylemek onun <yetiştirici»- liğini inkâr etmektir. Umumi tariflerin kabul etmek zaruretinde bulun- dukları ufak noksarlıklar tarihin umumi tarifinde de vardır, «tarihin mevzuu cemiyet dahilinde beşer- dir.» O beşerin ferdi, zaman ve mekânla mukayyet faaliyetlerini kayt, zabt ve tetkik eder. Bu tarihin ilk ve basit vazifesidir. Estetik bir görüşle bakılırsa onun zapt ve kaydet- tiği hadiseler içinde vakıaları üzerinde taşıyanların fevkalbeşer yaratıcı kabiliyetleri, daima değişen ha- yatlarında mücadele ve zafer tabloları rengârenk çıkış ve batışları gözleri kamaştırır. Hele «San'aikdr» bundan müstağni kalamaz. Beşer taliinin son ilmini yapmağa uğraşan «Meta- fizikçi» bu doğuş ve batışları kendi objektif görüşile seyrettiği zaman oradaki azami ve askeri münhani- lerinin hangi görünmiyen kuvvetlere tabi olduğunu düşünmek, nihayet belki bulabilmek fırsatını elde edecektir. Siyaset sahasındakilere düne kadar varan tecrübe- leri bir avuçta önlerine koyacak ta yalnız tarihtir. Milli cephem? Bütün karn'akarışık devirler arasında, en çıplak tezahür edecek vakıa bir (Milletjin veya milletlerin taliinden başka bir şey değildir. Bütün bu saydıklarım izafi kıymetleri baizdirlek, ilmi vasıfları yoktur. Zaten ilmin araştırdığı şey fikir ve düşünceleri keskinleştirmek, ruha bir huzur ver- mekten daha büyüktür. Sonra tarih ilme kurukuruya yarayan bir (vasıta) da değildir. «Tarih» te hayata yaramak istiyor; fakat kendi veğaitile, kendi yolile. Tarihinde bugün diğer ilimler gibi mudil bir vazifesi vardır. «beşere kendi kendini idare kudretini verebilmek, ve böylelikle onun tamamii serbestisini yaratmak.» Zaten bütün ilimlerin de «içtimai misyonerliği» bu noktada toplanmıyor muf? Bugün tarih vak'a ezberlemek değildir. Hadiseleri mukayese, muhakemedir. Yani dünle bugünü birleş- tirmektir. Bugün tarihin uyandırdığı şey kuru bir «hayranlık» değildir. Onu karakterize eden şey bizde «Birlik hissi, mesuliyet hissi» yaratmasıdır. Tarih bu itibarla «yetiştiricisdir. Bu mahiyetile belki de ilimlerin <en beşeri» olanıdır. Ve binnetice en büyük vazifeyi taşıyor. Berlin Halil Şaban