No.1878—193 SERVETİFÜNUN 167 Kalemin Ucundan Aa SEZ Fizikteki klâsik renk adedi, güneş şuaının tesiri, gençlikte bir efsanedir. Göz ve ruh genç yaşta bin bir renk ve ışık görür. İçimize akseden bu harici tesirlerin ne tam bir tahlili, ne de bir terkibi genç yaşta mümkün değildir. İnsanın bu devrine hissi ve hayali devre, denildi- ğini biliyoruz. Tahteşşuurumuzun derinliklerinde ha- fif hislerin, renklerin, ışıkların bir ürperme şeklindeki enmuzecinde daimi bir istikrarsızlık duyarız. Mücer- ret hissimiz kuvvetini kay- betmiştir. Bütün irade ve harekâtımıza emreden anut bir his topluluğudur, Biz, genç yaşta neyiz, ne yapıyoruz, ne yapmak istiyoruz ? Bu süallerin ce- vabını gene içimize baka- rak vermek isteriz, Fakat bu erzu,bir aksi sada gibi gene dışımıza vurur. Ruhu- muzda müspetleşen fikir- ler, hisler zaiftır. Biz kâine- tın karşısında bütün kuv- vet ve hadiseleri subjectif olarak teemmüle yelteniriz. Bu vakit derin bir dü- şünmek ihtiyacı, bir baş- başa kalmak, bütün kuv- vetlerin fevkinde oluş zeha- bının bhazzile yuğrulmak isteriz, Mürekkepten garip bir çekingenlik duyarız. Basit, her şeyi basit görmek hotbinliği bizi zebun eder. Kendimizi kuvvetli his- settikçe zaafa gideriz. Bu yolun ucu nihayet bizi tereddiye götürür. Bu vakit, genç, aşıktır. Bu yaşta aşk şiirin müte- radifidir. İçimizde bir türlü isim veremediğimiz ka- rışık hislere biz derhal ilham demekte gecikmeyiz. İlham nedir?, Bu yaşta duyduklarımız mı7. Evet diyebilmek için hissettiğimizi tanımamız lâzımdır. Fakat siz ne derseniz diyiniz genç kendi hakkın- daki hükmü gene kendi vermiştir: Şair ! Onun bir çok satırlar karaladığını görürsünüz. Bu genç sanat- kâr mıdır 9. Hayır, bir zavallı.. Bu delikanlıya acımak, onu kurtarmak lâzımdır. Bu delikanlıyı yalnız ben değil, hepimiz tanıyoruz. O bir kişi değildir. Binlercesi etrafımızda dolaşıyor. Gençliğin ilk müphem ve taşkın heyecanını sanat sanan zavallı. Gönlünde yer etmiş bir kız yüzünün aşkını sanat sanan delikanlı... Bir kalp duygusunu şiir sanan betbaht.. Başbaşa olmak... Ellerin ellerimde, başbaşa olunca biz, Konuşmadan öylece, yalnız bakışıyoruz. Halbuki ne kadar çok dolgundur içerimiz, Böyle birbirimize, ah, Ben seni seviyorum, demekten ürküyorum; dır $. Nefesinden başka ses duymak istemiyorum. ne yakışıyoruz.. Âlem ne derse desin gönlündeki eşine, Ben sana ne sevgilim, ne de karımın, derim. At vermek yazık olur içimin ateşine, İsmini söylemeden yalnız canımsın, derim; Adı olanlar bir gün yok oluyor dünyada, Yalnız atlar kalıyor sevilenleri yâda.. Bu genç, azgın bir denizin ortasında kalmış bir sandal gibidir, Azametli dalgaların üstünden mertçe atladığını, ufuklara yükseldiğini, büyük bir baz duy- duğunu görürüz. Bir vakit bakarız ki, azgın deniz kuvvetsiz bilekli, cüretkâr, fakat toy sandalcıyı, tek- nesile beraber alabura etmiş. Ne gençlik, ne aşk, ne çür'et sanat yapmağa kâfi değildir. Aşk ve gençlik şiir manasına gelseydi, bü- tün insanlar birer yüksek sanatkâr olurlardı. Herkes gençliğinde aşıktır. Fakat, herkes sanatkâr değildir. Edebiyat böyle coşkun bir denizdir. Suları iyi tanımıyanı, ne kadar gönlü heyecanlı olursa olsun, mer- hametsiz dalgalarının altın- da kaybettirir, Bu denizde açılmak için neler lâzım- -1...-a Sanat denizinde deli- kanlı sandalcı, ihtiyar ka- yıkçının hayat ve hatıra- tını dinlemelidir. Gençlik ve aşk edebiyat değildir. Çünkü bunlar arızi şeylerdir: Hakiki sanatkâr ruhu ise, ne gençlik gibi çabuk solar, ne de aşk gibi çabuk Reşat Feyzi geçer. Her şeyden evvel san'atin /bir fikir işi olduğunu hatırlamak, bilmek lâzımdır. Zevkimize bir âlet, boş zamanlarımızı dolduran lüzumsuz bir meşgale olmak- tan, san'ati kurtarmak icap ediyor, Daha doğrusu san'atin hakiki manasını ve mahiyetini anlamalıyız. Yalnız hisseden, cezbeye tutulan, marazi heyecan geçiren dımağlar san'at eseri vücuda getiremezler. Bugünün san'atkârı etrafını, maddeyi, oluşu iyi görebilen, kafasında terkip ve tahlil hassası kuvvetli olan adamdır. Sübjektif olmak san'atta çok defa tehlikelidir. Bu tehlike amme için değil, bizzat san'atkâr içindir. Şair herkes gibi duyar, görür, yazarsa bize hiç bir şey vermemiş olur. Velüt. san'atkârlar hisse, gençliye, aşka değil, düşünüş ve bilgiye istinat eden san'atkârlardır. Aşıkken, — duyduğundan çok azını ifade edebilen kimse — şair değil, sadece zavallı bir aşıktır. San'atte gençliğe değil, dinçliğe güvenmek lâzımdır. R. E.