114 SERVETİFÜNUN No.1875-—-190 Cenevre seyahatı Birinci Deniz havası almak, bir haftacık olsun daimi muhitten çıkmak ve başımı dinlendirmek için vapur yolculuğunu tercih eyledim. Loit Tiryestino'nun Pire ve Napoli üzerinden Marsilya'ya gidecek «Bulgarya» ismindeki vapuruna yerleştik. Eski Avusturya Loit idaresinde iken Graç (Gratz) ismini taşıyan bu vapur çok yeni değildi, fakat ra- hat ve temizdi. Bulgarya'nın tekmil kamaraları doluydu; Babil kulesi gibi sanki her milletten nü- munelerle donanmıştı. Marmara'da geçirdiğimiz ilk gecenin sabahı, yolcuları bir daha gözden geçirdim. İşte dün akşam sofrada karşıma düşen iriyarı herif! Boy uzun, cüsse iri, ayaklar büyük, ense kalın, gö- güs geniş, bütün vücudu ber tarafa doğru azmış büyümüş! Hulâsa korkunç bir iri mahlük! Kamarota riea ettim, yerimi değiştirttim. Bu heyulâyı karşımda görmek, dört kişi gibi yemek yediğini seyretmek keyfimi kaçırmıştı. Şu iki ihtiyar madam, ikinci ka marada yer lan üç Fransız papazının tertip eyle dikleri Lourdes hacıları imişler. Lourd'u ziyarete gi- diyorlar. Malüm ya, Lourd Fransanın İspanya hudu- duna yakın bir ziyaretgâhıdır; Orada bazı bâzı Meryem ananın mucizeleri meydan aldığını söylerler, Her sene binlerce mutaasuplar Lourd'u ziyarete gelir; bu da başka nevi bir Kudüs'tür. Meşhur Fran- mz muharriri Emil Zola'nın Lourdes isimli romanını okursanız bu ziyaretgâhın nasıl mezhebi bir ticaret- gâh olduğunu anlarsınız. Birkaç kadın ve çocuk daha var. Yahmdice dediğimiz İstanbul ispanyolca ânı tuhaf bir fransızca ile karıştırarak konuşan Be- yoğlu musevi kibarları.. Nihayet iki Alman fabrika tellâlını, bir Trablusgarplıyı, ufak çocuğu ve dadı- sile seyahat eden bir Sürye'linin gâh arapça gâh türkçe bağırışarak konuştuğunu söylersem Bulgarya vapurunu dolduran muhtelif millet nümuneleri hak- kında malümat almış olursunuz. Bizim güverte taralına gelen ikinci mevki yol- sularından bir ihtiyar musevi daha gördüm, Bu, ötekiler gibi yüksek tabakadan değil, fakat gevezemi geveze! Benim yanıma da geldi ve anlatıyordu: — Şiz de İstanbullusunuz değil mif Sizi tanı- yacağım diyorum. Ben esnafım. İşlerimiz bozuk. Geçen sene tamam yüz on bin lira zarar ettim. Sonra bizim karı Rebeka'ya dedim ki: Haydi, zararı yüz on bir bin oldu diyelim, bir gezme yapalım, benim aklım başıma gelir, sen de romatizmadan kurtulursun ... > O söylüyordu, ben arkamı dönüp savuştum. İşinde yüz ön bin lira zarar ettiğini söyliyen bu adam ya yalan söylüyordu, o halde dinlenmez, yahut yüz on bin lirası varken yaşının altmışlık olduğuna bak- madan daha ziyade kazanmak için işlere dalmıştı; bu halde hiç kulâk asılacak adam değildi. Oh olsun demeli. mektup Napoli 12 Temmuz 1932 Ben bunları görüp süzerken vapurumuz Çanak- kaleden çıkmıştı. Bozcaada önünden geçiyorduk ve yanımda, kendiğinin mektep muallimi olduğunu söyleyen bir zat adanın ada olduğunu bile far- ketmiyor ve üstelik olarak: İşte Gelibolu! fi Diyordu. Gelibolu'nun Çanakkele dışında Akde- niz'de olduğunu zanneden mektep hocasına mı âcı- malı, yoksa okuttuğu çocuklara mı! ozcaada'dan sonra vapurun cenubi yunan istika- metine doğru bükülmesi lâzimdi, ve benim hatırıma bir eski vak'a geldi. Galiba kırk seneden biraz evvel idi; Seyrisefainin büyük babası İdarei nahsusa vapurlarından üç büyük direkli, ve direkleti evvelzaman usulü yelken armalı «Söğütlüe isminde koca bir vapurla İzmir'e gidi- yorduk. Vapur Bozcaada'dan sonra Midilli'ye doğru yol alacak yerde cenubi garbi istikametini tutmuştu ve biz sonradan anlamıştık ki, Söğütlü vapuru bai- radeiseniye aldığı biremir mucibince yolunu değiş- tirip bizi Girit'e götürüyormuş; Çanakkale'den aldı- gımız birkaç saray memurlarını Hanya ve Kandi- ye'ye çıkaracak imişiz, ve bizlerden soran olmamıştı, Ben yanımdaki arkadaşa, kırk sene evvel arzu et- meden ve bilmeden Girit'i nasıl görmüş olduğumu anlatırken, İtalyan vapur kumpanyasına mensup olan bu arkadaş gülmeğe başladı: — Beyefendi, bugün de öyle bir şey var. Biz şimdi doğru Midilli'nin Yera limenıne gidiyoruz, orada 250 büyük fıçı zeytinyağı yükleyeceğiz. Ben şaşırdım : — Lâkin ne diyorsunuz? İlânlarınızda bu yoktu. — Yoktu amma hareketten evvel telgraf geldi; fıçıların naklini kabul ettik. Ne yapalım, buhran! para kazanmalı ! — Demek bugünkü buhran, kırk sene evvelki idareiseniye gibi kat'i emir veriyor. Fakat memnundum. Yera limauı Midilli adasının cenubu şarkisindedir; boyu dört mil kadar dar ve uzun körfezdir; etrafı zeytinlik dağlardır; her taraf sümrüt gibi yeşildir, tabii limandır; içinde ufacık adacıklar var, zarif köyler ver. Midilli'nin merkezi olan asl Midilli kasabasından buraya karadan araba ve otomobil ile yarım saatta gelinir, fakat denizden dolaşmak uzundur. Vapurumuz Baba körfezini dolaştı; Ayvalık'ı solda bıraktı; Midilli kasabasının önünden geçtik. Adanın cenubu şarki burnunu döndük ve biraz sonra Yöra körfezinin dar imethalinden klavuz delâletile girdik. Boğaziçi'ni andıran ve girintili çi- kıntılı zarif bir körfez. Hiçbir posta vapurunun uğrağı olmayan bu sevimli ve tabii limana koca vapurumuzla he umulmayan bir zamanda gelip girmek, onun lâtif ve bedii manzaralarını görmek