94 SERVETİFÜNUN eee me Reşat Enisin üçüncü eseri No.1873—188 GONK VURDU! — 542 Ragıp Efendi.. — 351 “Recai Efendi... — 18 Bina, Efendi... Muavin, ince bir sesle isimleri okuyor. Şişman, iri göbekli müdür, kimi ellerini karınları üzerinde bağ- hyarak, kimi göğsünü bastırarak ve hepsi de sap sarr mosmor bir yüzle. titreyerek, korkarak önünde duran çocuklarına senelerdenberi aralarında haşır neşir oldu- gu ve canından çok sevdiği talebelerine « Çocuklarım» derdi.. Uzun tahsil senelerinin neticelerini tebliğ eder- ken, ikide birde geniş nefesler alarak püfürdüyor... Elindki geniş beyaz mendilile, alnından, yanakların- dan, gerdânından süzülen teri kurulayor.. Yavruların- dan ayrılan bir ananın, bir babanın duyduğu tesirden çok daha fazla, çok daha derindi bu büzün... Kırk kişiydiler... Son sınıf edebiyat şubesinin mev- cudu gerçe kırk üçtü... Fakat, daima boynu sarılı ve wz kış, önü, arkası kolları ışıldayan paltosunu - 88- katını gizlediği içinmi, kim bilir? - sırtından çıkar- mayan kanbur Fikret, şiddetli bir zatülcenpten yatı- yordu... Bakalorea imtihanına girememişti... diğer ikisi Kara Nazifle 31 Nevzat... sınıfın en devamsız iki talebesi idiler.., İmtihana girmeğe cesaret edemiyecek- leri begbolliydi... Kim bilir şimdi hangi semtte, hangi kızın ardında taban tepiyorlar, ayak sürtüyorlar... Onlara, o dakikada, hemen kırkı da gıbte ettiler.. Çünkü bu saatin yürek eriten korkusu, belecanı o kadar şiddetli idi... Şu 31 Nevzat, ne ekzantirik bir çocuktur! çift çubuk sahibi ihtiyar babasının öldüğü günde bile, ders aralarında ki teneffüslere çıkmamış, eliue kâğıt kalem alarak her hangi bir iktisadi buhran karşısında derin hesaplara dalan bir maliyeci gibi büyük bir dikkat ve ihtimamla bir bir babasından kalan mirası hesaplamıştı... onun mektep içinde, taşıdığı numara ile gülünç bir göreti vardı... bütün talebe onunla alay erdi... Kıra Nazif, o büsbütün ömürdü... kıvırcık, sim siyah saçlarını, koyu esmer yanaklarında, sivri bir kama ucu gibi uzatarak favoriler bırakır ve bu halile müteveffa siuema artisti Rodolf Valantino ya pek benzediğini idda ederek böbürlenirdi... Muavin, hep numaraları okuyor... ve hernumaranın okunuşunda, bu taş gibi donup kalan kütle kımıldıyor.. açılıyor.. kapanıyor.. sonra, Sap sarı bir yüz, sıradan ; Romanı şöyle başlıyor : m a e m ayrılarak yeşil örtülü masanın önüne gidiyor., müdür, tebrik ediyor... elini sıkıyor... göğsüne basdırıyor.. ve her seferinde de, gözlerinden yuvarlanan bir iki damla yaş, şakaklarından süzülen tere karışıyor... Soluklar kesik.. tutuk., Takammülünden faza yük kldıran bir hamalın âzabı... bacaklar titreyor... nefes- ler ciğerlere geçmiyor gibi... Hançere, sanki iri bir e tıkanmış bir musluk.. o lim. si — 802 Balim Ete mâl... Muvaffakiyet. Tebrik. Takdir. — 155 Reşit Efendi... Muvaffakiyet. Tebrik. Takdir. — 44 Muharrem Efendi... Muvaffak.......... Hayır.. Değil... Zavallı çocuk sendeliyor... kısık bir hıçkırık, Dişlenmiş bir mısır koçanı gibi aralıklanan &ıra sarılıyor... üzücü, yıprandırıcı yeni bir korku, yeni bir giiphe iç geçiriyor: Ayni akibete uğramak endişesi... Mra, gene numaralar... — 91 Mithat Efendi. — » Kağri Efendi... — 693... arkan Efeodi,.. Burhan eğimi. tie Mihmyet sıra onundu.. Uzun senelerin.. o bin türlü mihnet, bin türlü meşakkal içinde kuru tahta sıralarda dirsek çürüterek, çıplak, soğuk odalarda hendese davaları, cebir muadeleleri hallet- mek için zihin yorarak, kafa patlatarak geçen upu- zun senelerin neticesi acaba ne olacak 1... itreyerek yürüdü... bacaklarının sanki damarları kasılıyordu... Müdürün masasının yanına küçlükle vara- bildi... Hep yere bakıyordu... Bu dakika hiç bir şey düşünmedi... Hiç bir şey düşünemedi... zihni durmuş- tu... Artık, çıplak odada kimsesiz yatan sart, sıska yüzlü hastayı.. anacığını düşünemiyordu... Lâkin.. müdür niçin bu kadar sustu1.. niçin söyle- miyor?.. niçin muvaffakıyetini tebrik etmiyorf.. niçin elini gıkmıyorf.. niçin bağrına basmıyor!.. Kafası, çatlıyacakmış gibi zonkluyordu... bir sürü insanın mumyalaştığı koca salonda bu zonklayışı o kadar kuvvetli duyuyordu ki... Nihayet.. Birdenbire başını kaldırdı... Müdürün yü- züne.. gözlerinin ta içine baktı... istiyordu ki buçok sevdiği adam, hiç beklemesin.. muvaffakıyetini müj»>