SERVETİFÜNUN ARABALAR! Arabalar! Ne tekerlekleri dönüyor, Ne cam fenerleri yanıp sönüyor; Ne arabacısı var, Ne müşterisi Kapkaranlık içerisi. Yeri toprak, Susuz ıslak Bir avlu.... Badanası dökülmüş dört duvar: M. M. Paşanın arabalığı bul Lando, kupa, fayton, 8, ON Araba: Kupa, Fener süsleri kırık, yaldızı dökülmüş; Lando, Yandan kapakları sökülmüş En önde duran fayton Gibi Eski. Hepsi Artık köhne,..... hırdavat Bugün! Dün Bir, iki değil, birkaç milyar dün, Bu arabaları tırıs, dörtnala Uçururdu çifter çifter yağız at. Atlar! Onların hızla sürüklediği arabalar, Yepyeni, parlak, Dış avluya çıkardı birer birer, Gününe göre Ve atlar uçururdu Avludan caddeye nal şakırdatarak! Arabalar! Şimdi darmadağınık, Kapkaranlık Avluda şuraya, buraya Atılmış duruyortunuz. Müzelik şeylere katılmış duruyorsunuz. Reşat Enis'e No.1873—188 Halk ve San'at Halk diyor ki: — Seni anlamıyorum. San'at diyor ki: — Beni anlamıyorsun, San'atkâr, bu iki şikâyet rüzgârının boğuştuğu karanlıklarda ürperir, Lİ Halkın papuçları çamurlu. San'atin sarayına gire- bilmesi için onu hamama mı sokalım? Yoksa san'atin eline keşkül mü verelim? San'at «iskeleye kadar inemem>» diyor. LR San'atkâr, eserini balıkçı kayıgının içinde yaptı, Halk ile san'atkâr beraber çalıştılar. Eser bitince onu yaldızlı çerçevesile san'at sarayının duvarlarına yerleştirdiler. Halkın papuçları kirli. «Girememe» diyor. *i* Çayırda otlıyan kuzular, çobanın kavalını nasıl dinlerlerse karnı tok çoban da Beethoven'in sonatını öyle dinler. a Pastırmacı, tezgâh başında kitap okuyor. İntika- mn tırnakları zulmün gırtlağına battığı zaman hoşlanıyor. Tahliller okunmadan geçiliyor. Halk kulağını tabancanın sesi gelen sahifeye dayamış. Sergüzeşt romanı râğbette. .* San'at sarayının bahçesinde bağdaş kurmuş ha- dımağalarının dedikoduları var. İpekli fistanın etek- lerini minnetle öpen, ardından dilini çıkaran bu tufeyliler kimdir? Tenkit, san'atin üvey kardeşidir. *#* Gökten yere kömür halinde yuvarlanan yıldızlar sahte şöhretlerdir. Parlaklığını muhafaza ederek gök- lerden yere inen bir tek ışık vardır. Yıldırım, Elif Naci Bu yer, En düşündürücü bir müze. Lando, kupa, fayton, Beş, on Araba. Bakan bunlara, Görerek bakan nedir anlar: Ve..... tantana! Mehmet Selim