362 SERVETİFÜNUN No.1864— 179 . Neler Dediler Genç Nesil ile Başbaşa “Tanzimat, Servetifünun, Fecritâti cereyanları gittikçe yokluğa doğru yaklaşan bedii uzviyetlerdir. Bunların hepsi bugün benim için sıfırdır. Hiç birine kıymet izafe etmek cinnetini gösteremem,,, Muslih Ferid'in fikirleri X ervetiFünun matbaasının müdüriyet levha- Ss X sını taşıyan kapı. Düz bir koridor. Kapının d sağ ve Sol tarafları bölmelerle ayrılarak yazıhane şekline getirilmiş. Bu kapının tam karşı- sında ve iki yazıhane arasında alçak bir bölme ile ayrılmış başka bir yer var. Büyükçe bir masanın üstünde beyaz abajurlu. le. ge lamba- sının yandığı İşte burası 009 edebi neslin toplandığı ye Muşlih Feritle bu masa başın- da yalnızdık. Ben ilk suali sordum. Muslih Ferit, açılmış bir kartal kanadını andıran saçlarını uzun parmaklarile taradı. 1 — Sanat veilim hayatı.. Böyle bir tasnifi, kendi arzularımın ölçü- sü altından hayata baktığım zaman lüzumsuz buluyorum, Faaliyetleri min içinde sanat ve ilim ayrı ayrı mücerret birer cephe değil, ruhi bir küldür.. Bu gayeler karşısında şahaiyetimi bölmek, ayrı ayrı vazi- yetler almak bana oiztırap verir. Sanat ve ilimden anladığım ma naların telif edilmiş şekli faaliyet- lerimin menbaı ve istikbalimin hâ- kimidir. Ve benbu telif edilmiş hedefe dogru güzellik, dogruluk mefhumlarile hareket ediyorum. — Yâni dedim, sanat ve ilmi birbirinden ayır- m&âyorsunuz ? — Evet, bunlara ayrı ayrı ayrı bakarak şahsiye- timi parçalamak istemiyorum. Bu fikrim sanatın ilim- den ve ilmin sanatten pek çok şeyler kazandığını id'a etmek degil, daha ziyade bu iki büyük faaliyet akıntısı karşısında şahsi zevkimin aldığı temayülü ifade etmektir. Sanat her şeyden evvel çok engin bir istidadı istilzam eder. İlim beğeri çırpınmalara daha az nankördür. , Ben her ikisinede tapınan mütevazi bir zahit olarak kalacagım ve kendi içimdeki zevk menbaına Muslih Ferit dogru koşacagım. Sahip oldugum iman benim haya- tıma kuvvet verecektir. 2 — Türk edebiyatında asırlardan beri devam eden ve zamanımıza kadar dayanan bir tabavvül ve tenevvular dalgası vardır. Edebiyatımızın aldıgı şekiller diger milletlerin edebiya- tından daha farklı olarak passif haleti ruhiyelerin ifadesi olarak kalmış ve bize haricimizden gelen zevkler, tahayyüller telkin etmiş- tir, Halk edebiyatı müstesna edebi- yat namına ortaya konan eserlerde yabancı bir taklit ihtiyacı ve ferdi gururu tatmin etmek arzusundan başka hiç bir âmil göze çarpmaz. Ekseri basit ruhlu insanlar eşyayı ve hadiseleri görmege ve gösterme- ge cesaret edemezler. Onlar kendi- lerine görmegi ve göstermeği ögre- tecek menbalar ararlar, Ve karşı sında tamamile passif kaldıkları bu menbaları rahi bir uysallıkla kendilerine rehber edinirler. İşte halkın fevkında görülmek isteyen türk edebiyatcıları böyle bir ruhi zagi göstermişler ve edebi fesirlerin boyundurugu altında ferdi bir gurur nümayişi yapmışlardır. Ben asırların silsilesi içinde temadi eden bu nümayişlerin istis- naif samimiliklerini sezebilmekle beraber bu taklitci ve paasif ruh karşısında bedii heyecan duyanlara hayret ediyorum. 3 — Bir takım damgaları gülünç yaftalar halinde üzerlerinde taşıyan edebiyat ekolleri(!) Kolunu uzattı, şahadet parmagını yukardan aşagı dogra bir çizgi halinde indirerek: — Oraya dedi, birde taaccüp işareti koy. Âfaki bir göz karşısında tarihin oynadıgı bir ko- medyadan başka bir şey degildir. Divan edebiya- tından sonra Tanzimat, Servetifünun, Fecriati cere- yanları adeta Osmanlı devletinin siyasi bir uzviyet olmak itibarile geçirdiği hayatı tasvir eden ve gittik-