No.1852 —167 İğalemin Ucundan Bir kelime Bugün size kalemden bahsedeceğim. Yazı yazmak vasıtası olan ucu madeni aletin başından geçenleri hiç düşündünüz mü?.. İlk yazıyı icat eden kavmin, ne ile yazdıklarını bilmiyorum. Fakat kuş, tavuk gibi tiylü hayvanların. kanatlarından çıkan uzun, gudrufi şeyin sivrillilen ucu ile yazı yazılan devir pek erki değildir. Onbeş, yirme şene evveline kadar — ne zaman başlar dığım bilmiyorum kamış kalemle yazı yazarlardı. Kamış kalemin, yazı yazarken çıkardığı iç giciklayıcı #62 riyayet ederler ki insana şevk veren hoş bir ahenk- miş. Kamış kalsmin yontulmam adeta hususi bir ih- Hnas halinde imiş. O zamanlar, herkes yazı yazarlardı. ğı gibi, kalem de yontamazmış.. Bir vakiiler de bir, iki, üş, dört. diye üzerinde numaralar olan «hatlat> isimli madeni kalem uçları vardı. Biraz sonra numarasız, ince uçlarla yazmağa baş- ladık.. Kalem sapının da ne çok nevileri var, Herkes bir baltaya sap olmadığı gibi, herşey de kalem sapı olmu- yor. Nihayet en pratik ve en suhuletli dolma kalemler çıkı, Fakai bunlar da ağızdan dolma oldukları için, çabuk bitiyor. Kaleme ail birçok tabirler de var: Kalemi kuvwvelli, sahibi kalem, ehli kalem, kaleminden kan damlıyor, kalemi keskin, kalemi var, eli kalem tular.. Bu ta- birler iyi ve dokunaklı yoz yazanlara aifedilir. Kalemini kır, kalemi durdu, kalem tutmuyor... Bunlar da, artık yası yazmıyanlara, veyahut gazamı yanlara aifedilir. Bir de kalem başka bir manaya gelir. Meselâ eski tabirlerden: «Babıdâli Mektubi Kalemi Müldfasından..» gibi.. O vaki kalem, bir resmi daire manasına, şim- diki tabirle büro manamua gölir. Eski kalem âlemleri, âdabı, erkânı, teşrifaı pek mühimdir. Kalem efendisi terkibi ite, meşhur bir tipin ifade sidir. Kalem efendim gibi, derler. Bunda iki mana kasdedilir. Bazan ağır başlı, vakur, terbiyeli, gün gör- müş bir zat demektir. Bazan da uyuşuk, tembel, dal gın, pojmürde kıyafetli bir tip ifade edilmek istenir Hüldea, kölem kelimesi bir âlem, koca bir cili ki- Yaptır. Kaleminden korkulur, kalemini taktı denir. Kalem yürütlü, kalem kullandı denir, «Kalemin vou», «Kedi pençesi» kadar tehlikeli bir geydir. R. F. SERVETİFÜNUN 71 Güneş batıyor Türkçeye çeviren : Faik Atillâ « Mietzaehe > den Ey çorak kalp! Artık susuzluğun sona erecek! Meçhul ağızlardan üflenen vaitler havayı doldu- ruyor.. Görüyor musunf İşte geniş kanatlı serinlik kanatlarını çırpmağa başladı.. Öğle zamanıdır; güneş üstümde; beni ılık nefe- sile selâmlıyor. Yavaş yavaş iniyor. Ve şimdi tatlı akşam ruhlarının imüjdecileri serin rüzgârlarile akın ediyorlar. # Havada yabeneilik seziliyor. Göz kamaşlıran parlaklıklar kızıllaşıyor. Ve akşam beni loş, cazip bakışile örtüyor.. Kalbim, o da cesurdur. Ve beni sükünetle dinliyor. ww Hayatın günü güneş, dağların ardına düşüyor.. Lâkin heniz, daha arta kalan şualarının parlak seli yaldızlanıyor. Kayalar ateşlerini solduruyorlar.. Öğlenin saadeti kendi uykusunda kaldı, Şimdi; esmer uçurumların yeşil ışıklı saadetleri pırıldaşıyor.. Hayatımın gününde de akşam oluyor.. Gözlerini kızararak kapanıyor. Fakat henüz gözyaşlarımın ılık nemi uçmadı.. Daha mavi deryanın üstünde aşkının erğuvaniliği titreşiyor, Artık son ve mütereddit bir letafett kaldı.. g ; # Neş'eler, çelenkli neş'eler gelin! Ölümün &vutucu zevkleri olan sizsiniz! Gelin! «Ben yolumu süratle bitirmek için mi koşuyo- rum? Her taraftaki dülga ve seller ağırlaşan ve koyu laşan mavi bir nikaba battı, Sandalım boş ve »8ı7 duruyor.. Ruh ve ümit ve arzusunu içti; artık uyuyor. Ve güneş batıyor.. ©