ia a man MM ANMA AM ge No, 1803—118 SERVETİFÜNUN r Güneşin sabahtan, akşama kadar bağ- daş kurup oturduğu geniş bir yayla kadar kızgın ve e kadar hudulsuz... Elimde ayaklarımın sesine tempo tutan, yılların bu ateş öcağıma, aynı hararetile miras bıraktığı mukaddes bir asd... Açık bağrıma dolan rüzgârların, bir ana kucağına susamış yavrular kadar, içime gizlenip soluduğunu hissetmek... Ne tahammül, Gölder bana kubbe... burada, geniş karınlı, paslı, eski bir çanın yörgün tokmağı gibiyim. Istirabın, boğuk boğuk aci bir hışırlt halinde göğgümden çıktı. gint duyuyorum... Gökler bir çanın kocaman tası.. Ben yapayalnız, bu düz yaylanın üzerinde, onun tokmağı... İkimiz : elem çamı, wrap çan... Uzanan ufukların uzak çizgisi, bir hatıra defterinin boş kalan son yaprak- larındaki satırlar gibi düşündürücü... Temiz, zarif, genç bir sevgilinin ha- tra defterini okuduklan sonra, başımı bu talisiz, sön sahifelerin boş salırları üzerine koyup uzun uzun düşünmek, ağlamak istiyorum... Bu ihtiyacın zevki bir isirin dam- lalarında varsa, o iksir, bu ufuklarda sıralanmış İazıl kadehlerden çalınmıştır. İşte o satırlar gibi, manalı, hisli sa- hifeler gibi, bu ufukların çizgilerine başımı koyup düşünsem... Düşünebilsem, çocukluğumu, gençliğimi, sonumu düşü- nebilsem.. Yolumda bir lahza durup dinlen- medim, düşünmedim hi.. Aşümi dayayacak ne bir ağaç, ainamın terini silerken dirseğimi koyacak ne bir arkadaş omzu, güneş önümden çekilip gütlikten sonra saçlarımı okşayarak, beni teselli edecek ne bir küçücük, yumuşak seogili eli bulamadım. Yolumun sonundaki bu ufukların ardında da günleri, asırlar gibi salarsız- N a e a 2, ri akla tüketen, beni gözleyen. anamı bula bilecek miyim? Ellerin zevkine bakıyorum da içimi çökiyorum. Üzerinde dairesi rakıslarile deli kelebekler uçuşan, renkli çiçeklerle süslenmiş ağaçların müjdelediği yalancı buhara kananlar var,,, Ben ağlamak için gözümü kapadığım vakit, açıncaya kadar ö renkler soluyor; çiçekler dökülüyor; kele bekler ölüyor; kokular dağılıyor... Bu kadar kisa bir zamana aldanıp, güneş tenli gerdanlarına papatya dizerek eğlenen genç ve güzel sevgililer varken, ben daha birinci çiçeği koparmadan bahar bitiyor, kuşlar susuyor, gönüller sarar yor... Avucumun öçünde, rüzgârların alay ettiği, ufalanmış, kuru yaprak, ve çiçek tozlarından başka bir şey görmüyerum. Çocukluğum. bir bahar olacaklı.. Ve, bir bahar ooldu,, Fakat gök yüzü, kara yağmur bulutlarile örtülü, şakır şakır yağışlı, göz açlırmıyan bir bahar, Nerenkten: eser,. Ne kokudan eser.,,. Fivafımı görmek için, ellerimle gözle vümi oğuştururlken, kendimi genç buldum. Bu, uzun külâhlı Asur falorlarının, mehtaplı bir gecede, mukaddes odağa çıkıp, yaptıkları zafer kâhinliği kadar çabuk oldu.., Güneşin sabahtan akşama kadar bağ- daş kurduğu bir kızgın yayla kadar hudutsuz yolumda, elimde mukaddes asd yürüyorum. Başımı koyacak sevgili dizi, dayana- cak arkadaş omzu, öpüleerk ana elini, be ufukların arkasında bulabilmek ümüdi, Toma yangınından bir alev parçası gibi yüreğimde yanıyor... Kundurası eskimiş ayaklarımı sürüyü rum,., Yürüyorum, yürüyorum ,, Yanım- da alkaşlayanım, önümde baş eğenim olmasa da. Reşat Feyzi 3 "