404 UYANIŞ No. 1711—26 Herdürlü millete mensup havadis adamları arasında bir gece 'Tarabya koyunun ucundaki otelin büyük salonundayız. Beykoza, karadenize doğru bakan, boğazın güleryüzlü sularının akışını seyreden geniş pencereler arkasına toplanmış olan her milletten avrupalı havadis acentalerile beraberiz. İçlerinde kadınlarda var; her lisan konuşuluyor, boğazın seyrine doyamıyorlar; türistlere mahsus merakla sualler soruyurlar; burası nedir? Kara- denize ne taraftan çıkılır? karşıdaki tepeler neresidir? Buradan İstanbul kaç kilometredir? Deniz her vakit böyle nsludururmu? Yamaçlar daima böyle yeşilmidir?... Türk gazetecileri ve mnharrirleri avrupalı havadis dellallarına ka- rışmıştık; onların sorduklarına cevaplar veri- yorduk. Memleketimize gelen avrupalılarla ziyade temas etmiş, Avrupaya olan yolculuklarımda şark hakkında benden malümat soran çok adanı- lar görmüş olduğum için, ilk defa şehirmize gelen ajans mümessillerinin sordukları şeyler beni mütehayyir etmiyordu. Adeta neler soru- lacağını biliyordum; ve cevabları hazırdı; ben de onların hislerini anlamak istiyordum ve sıkıştırıyordum. Türkiyeyi nasıl buldunız? İstanbula ilk defa mı geliyorsunuz? diyordum ve gariptir ki bu zatların çoğundan heman aynı tarzda kanaatlardan çıkan cevaplar alıyordum. Bn kanaatlar Şarkı ve bilhassa "Türkiyeyi Av- rupadan büsbütün başka, fantezik tarzda görmek hevslerinden,ve propagandalarından ileri geliyor- du. Onlar, türkiye ve şark hakkında'o kadar kitaplar, makaleler okurmuşlar, kara selvili mezarlıklarla beyaz yaşmaklı ve sarı pabuçlu kadınların hayallerile, boğazın sularında akıp giden narin piyade kayıklarla o kadar fikirlerini doldurmuşlardır ki şimdi İstanbulda gördükleri şeyler arasında mutlaka bunlardan birer nümune arıyorlardı; hatta meşhur eski sokak köpeklerini bile görmek istiyorlardı ve umduklarını bulma- maktan çıkan inkisarı Hayalden kendilerini kurtaramıyorlardı! bu düşünce en ziyade fransız- larla fransız neşriyatı mensuplarında görülüyordu. Ajans mümessillerinden eski fantezik şark mec- luplarını dinlerken ben gayri ihtiyari olarak kendimi, altı sene evvelde ve sulh müzakereleri zamanında ve Lozan palasın gazete muhabirleri toplanma salonunda görüyordum. Sanıyordum ki Tarabya otelinin penceresinden ben Boğazı seyretmiyorüm. Sanki Lozan palasın trasasından «Leman» gölüne bakıyoruz, etrafımda Lozanın eski avrupalı gazetecileri var. Çünkü süaller o, düşünceler o, Şark hakkında kanaatler o... Artık sinirlenmeğe başlamıştım. Halbuki Lozandanberi altı sene geçti ve bu altı senede türkler altı yüz senelik ananeleri kırdılar, derin gaflet uykusundan uyandırıldılar; türk gözünü tarakki, inkişaf yollarına dikti ve yeni yolda yürüyor .... Avrupalı muhabirler ise daima eski gözlüklerilebize bakmak istiyorlar... acaba niçün daima poturlu, yatağanlı, şalvarlı, koca sakallı hayaller arıyorlar? Bu asırların bıraktığı bir garip an'ane hissidir; biz onlara evvelâ öğretmeli- yiz ki türkler tarakki yoluna, avrupalıya hoş görünmek için girmiş değildir; biz tarakkiyi kendi saadetimizi ve istikbalimizi temin için kabul ettik.Avrupadaki şark hayallerini okşamak, onlara burada fantezik manzaralar göstermek yahut garplilerden aferin almak bizim en uzak düşüncemizdir. Türklerin ne düşüncede ve ne idealde gittiklerini zaman ve filiyyat göstere- cektir. Nasıl ki bu mefkürenin atılmış olan sağlamı ana hatları şimdi ortadadır. Ajans mümessillerinin bu seneki içtimal bizim şehrimizde ve bizim aramızda yapmış olmaları bizim için çok memnuniyeti muciptir. Biz aziz misafirlerimizi hörmetle ve sevgi ile selâmlarız ve onlardan yukarda yazdığım ha- kikatların anlaşılmış olmasını candan ve gönül- den arzu eyliyoruz. Celselerde mumessillerin söyledikleri tatlı ve iltifatlı sözler arasında bizim halâ anlaşılmamış olduğumuzu bize ihsas eden cümleler geçtiği için bu satırları yazdım. Söz arasında şarkın eski manzaralarını görmemekten mütevellit hüznü saklamadılar ve yaptığımız büyük inkılâbın bizleri sonra muztarip etmemesi hakkında temenniler de bulundular. Misafirlerimiz müsterih olsunlar; türkün büyük inkılâbı kendi münevverlerinin öz ruhundan doğmuştur; ve tekmil türkler münevver Olmağı azmetmiştir; inkilâp aslâ bizi muztatip etmedi ve etmeyecktir. “Türk inkılâbının akisler hasıl eyleyeceği başka şırk memleketleri bu inkılâptan muztarip . olabilir. Bu ise bizi alâkadar etmez; çünkü bizim nazarı- mız istikbaldeki inkişafımıza ve bütün dünya milletlerinin irfan yükselmesine dikilmiştir. Ahmet Ihsan