No. 1711—26 UYANIŞ 413 İndettahkik boş, fakat kendisi için haber gön- deren yerli bir yolcu namına kapalı tutulan bir odacık varmış; sahibi olan bir kadını buldurduk; buldurduk ama mübarek inatmı inat... bir türlü razı olup kapıyı açmıyor. Ne yapmalı!... Dilinden, huyundan anlayan ada- mım oğraşa, anlaşa nihayet kandırmağa mu- vaffak oldu; kadın da o güzelim kâşaneyi açtı; ben de içine girdim. İki buçuk metro murabbanı geçmeyen bu kümes, benim için o yoklukta hakikaten bir kâşane hükmündeydil... Bir tarafında daradar seyyar karyolamı kurdurdum; ortaya da portatif amasamı açtırdım; üzerinde,basık tavana asılmış — körkandil — lambanın altında — alel'usul — bir kaç rafadan yumurta, bir fincan kakavlu sütten ibaret akşam taamını ettim, üstüne bir iki kaşık da reçel yiyip kahvemi de içince artık keyfim yerine gelmişti. Biraz oturmağa mecalim yoktu; hemen yatağa uzandım; sözde uyuyup rahat edecektim!... Hey- hat... Nerede!... Beheyhteki, göze görünmez, gece misafirleri meğer burada da mebzülen varmış... Çarlıstona başladılar... Uyuya bilmek kabilmi!... Evrile çevrile bir azap çilesi &eçir- meğe başlâdım. Bir şeyle müteselli idim: nihâyet yorulacak ve bir kaç saat olsun uyuyacağım... Gâliba biraz dalar gibi olmuşum; fakat çok sürmedi gene uyandım: beraber bulundurduğum cep elektirik lambasiyla saata baktım: iki... Daha sabaha haylı var. Ancak bu uyanış pirelerin cürmü değildi; onlar nihayet yorgun düşürünceye kadar ograşmışlardı; hem de, fazla süren yor- gunluktan olacak, Oselin pireleri Beheyhinkiler kadar te'sir gösteremedi; birazcık uyuyabilmiş- tim... ve faydası var ki beni uykumdan eden, bu defa başka bir sebepti: dün Hucceylede pazar kuran köylülerden bu semt halkından, hayvan- ları, develeri ile Oselde geceleyenlerdi, Bu mübârekler, bu her şeye, her hâl ile teklifsiz yaşayan mahlükat, güneşin gurübile hemen uyurlar; gece yarısı kalkıp köylerine gitmeğe hazırlanırlar. İşte onların, sitma gör- memiş sesleri, kulak delici yaygaraları, gürültü- leri, bizim uykuyu de hırçın, ımatçı, vahşi etti, kaçırdı; nafile kıvrandım durdum. Hoş yattığım yer de, kalmak havesini bucak bucak kaçıracak bir haldeydi. Sabahı dar buldum; hemen derlenip topla- narak, erkence yola çıktım. *# *# — 4-1 - 1929 — Oselden Menahaya, ester yürüyişi, yedi sa- atta gidilir. Fakat bu yol o kadar yorucu, o kadar berbat ki anlatamam: korkunç inişler, yokuşlar. Çare yok, geçilecek; geçilecek. müthiş akabeler, Ne ise, yola revan olduk; Giderken etrafa bakmağa imkân olmıyordu; zira yolun adı yol- du; yoksa yol olduğunu anlatacak iz görmiyor- dum; onun için mutlaka öne, hayvanın bastığı yere bakılacak, ona göre vaz'iyet alınacak. Ufak bir gaflet düşmek kazasına mâl olurdu. Birde esterin yularını kullanmak da caiz değildi,çün- ki hayvanı şaşırtabilirdi. Onun için onun kendi- sevki tabiisine bırkmak icap ediyordu; zaten me- kâreci de bu hususu ihtar etmişti. Şükürki bu dağ yollarına alışık olan bu hayvanların, dikkatlı, ihtiyatlı yürüyüşleri insanı biraz mut- main ediyor. Menâha yolunun fazla yorgunluk vermesinin bir sebebi de benim gafletim oldu: esterin, öyle bildiğimiz gibi muntazam eğer takımı yok. Ge. niş, kaba bir semer; iki tarafına eşyadan ba- vul, çanta ufak yatak bağı gibi, şeyler bağlana- cak ortasına bir minder konacak, üstüne öyle.. Biçtiyi... timde bu oldu bununda cezasını çektim. Yo- Lâkin özengi yok. İşte benim gafle- kuşlarda arkaya doğru kayıyor, ksyvan ense- Bunda pek tehlike yoksa- da hayvanı yoruyordu. Ancak inişlerde iş öyle değildi: pek dik meyillerde insan adeta semerin üzerinde arka üstü üzanıyor, iniş sarsıntılarıyle- sine kapanıyordum. öne doğru kayıyor, düşecek bir vaz'iyet alıyor. Kaç defa bagırıp yanımdakilerden imdat istedim. Yetişip tuttular, düşüp yüvarlanmaktan kurtar- dılar. Bir çok yerlerde yüreğimi hoplatan, ürkün- tüler geçirten, hele soğuk terler döktüren bu akabe inişlerine, ileridekilerde de oğramamak için lazım gelen ihtiyatı daha şimdiden tasarla- mıştım: oğrayacağım yerlerde bulamayacağım özengi yerine kuvvetli tpten bir taklidini yap- tırmak!... Bunda muvaffak da oldum; Menâhada yerine getirdiğim bu kararımdan, ondan sonra istifade ettim, artık inişlerden rahatca geçebil- dim; kayıp düşme korküsndan kurtuldum. Saat 11.30 da, selametle Menâhaya vardık. Menâha, deniz yüzünden tam 2900 metro yüksekliğindedir. Halbu ki oraya varmak için yolda daha yükseklere, 2800 metroya kadarda tırmanmıştık. 3 — Devam ve sonu gelecek nushada—