No. 1696— 11 kadar yüksekte zannederiz, ki her şeyi küçük görmek havesile başımızı yere indiririz! O zaman bütün heybetli tahassüslerimiz parçalanarak, varlığımızın üzerine dehşetli bir gürültü ile çökmüştür! o Duygularımızda, her büyük ve güzel hülyanın bitmesinden doğan acı bir istirap vardır! Yerden sızan buğu isi, gözlerimize giren zehir dumanları gibidir; ve, toprak, bizi asla terketmiyen toprak, kalpleri- mizi sıkan bir pençedir i XYII Gecenin ilk karanlığında Tenha bir yolun kenarından kır güzelliğini seyrederken bütün renk ve toprak kokuları içimize siner. Gecenin ilk karanlığında gözlerimizin önün- de donuk parıltılar belirir. Uzaktaki ormanın derin gölgesinde ne garip bir iç çekmesi vardır. Başımızı, şekilsiz bir heyulayı andıran ağaç kümelerinin yolundan çevirmek isteriz. Fakat, kudretli bir hareketsizlik arzumuzu korkutur. Gözlerimizle değil düşünemiyen kalbimizle görürüz! Göğsümüzde bir heyecan damarı ka- barır, dağılır ve omuzlarımıza inen ağırlık altında kayboluruz. O zaman, gece, siyah boyadan daha koyudur ve tabiat, ruhumuza işlenen bir tablodur. Gecenin ilk karanlığında böceklerin sesleri uzun ve hüzünlü bir ahenkle ovaya boşalır. Bu ötüşlerin ne acaip bir müziği vardır. Fakat anlamak için ta gönlümüzden dinlemeliyiz! Bu ma'mazız sanılan gevezeliklerin hiçliğine deli bir isyan, âciz bir yalvarış, ince bir aşk, hudutsuz bir feragat oyulmuştur... Ne çare ki bu cılız istirabı anlamıyacak kalp bahtiyardır! Gecenin ilk karanlığında yıldızlar birer elmas parçasıdır! Pırıltılı ışıkları çimenlerde yuva yapan kurtlara ve kavak ağaçlarının tır- tıllı yapraklarına düşer... Yumuşak, ılık rüz- gârla saçlarımızda harelenir ve sanki bu ışık mesafenin değiştirdiği bir lisandır: Haydi, yolcu! yürü, durmadan yürü, kurt- ların dişinde bir çukura sürükleninciye kadar yürü!.. “İstanbul : 928 SABİH İZZET UYANIŞ 8 sn Rİ Şiirler; Akşam - Ağabeğim filozof Habil Âdeme - Bir kızıl güldür açılan güneş, Ufuklar ona haykıran bülbül. Vuşlat deminde sönmez bu ateş, Yakut renginden kızardı gönül, s Savruldu küller deli rüzgârdan, 'Tutuşan gölgem uzandı suya. Lâle kanatlar uçtu dağlardan, Duygum yabancı kaldı uykuya. » Savruldu küller deli rüzgârdan, Vuslat deminde sönmez bu ateş. Lâle kanatlar uçtu dağlardan 3ir kızıl güldür açılan güneş. y <» a Duygum yabancı kaldı uykuya, Ufuklar ona haykıran bülbül. 'Tutuşan gölgem uzandı suya, Yakut renginden kızardı gönül. SABİH İZZET Bizim baharımız — Otuzunu geçen kardeşlere Serap olan ilk gençlik günlerimiz geçeli Gizli bir azap ile kalplerimiz burkulur. Alnımızı okşıyan baharın çiçek eli Her yıl saçlarımızı daha ağarmış bulur. Bu temas alnımızda serin bir yelpazedir, Ne yazık ki dokunmaz kalbimizin üstüne. Bahar her yıl daha şen, her yıl daha tazedir, Bizse ihtiyarlarız hep böyle günden güne. Yemyeşil uzanırken kırlar etrafımızda .Tahassürle anarız yirmi bir yaşımızı. Bu yıkılan mabedi her yıl tavafımızda Yosunlu sütunlara çarparız başımız1. Bize kuşlar o zaman yalnız hüznü besteler, Sular yalnız hıçkırır çiçekli vadilerde. Kalbimizi nihayet ince bir sizı deler: Selvilere çevrilir gözlermiz ilerde. Sanki ağlar o zaman kırların rüzgârları, Hazin hazin düşünür, dalarız bir lâhza biz: Görmek nasip değilse gelecek baharları, Bu serviler altında kapansın gözlerimiz.. Kızıltoprak 17 temmuz 1927 Halit Fahri