110 UYANIŞ No. 1692—1 vuak.. vuak.. diye bir ötüşü dünyanın en lâtif ahengine bedeldi. Dirseklerini masaya şöyle koyupta bir iki bardak şarap içtiğini ve ağzını şöylece açarak gözlerini şöyle fırıl fırıl döndürdüğünü ve fevk- elâde bir sür'atle şu biçim göz kiırpmağa başladığını bir görseydiniz.. Eh.. Sizi bütün mevcudiyetimle temin ederim ki bu adamın zekâsına hayran kalırdınız. — Ona ne şüphe, dedim! Başka birisi: — Gene bir kere, dedi, (küçük Geylerd) namında birisi vardı ki kendisini en- fiye sanırdı da hakiki bir surette kederlenir- di; çünkü kendisini bir türlü baş parmağiyle şehadet parmağı arasına alamıyordu.. Sonra (Jül Dezolyer) isimli cidden çok akıllı birisi vardı. Kabak olduğunu zannediyordu. Kendi- sini böreğin içine koyması için aşçıyı sikiş- tırırdı. Öyle bir şey ki... Aşçı bunu hiddetle redd- etmişti. Bana gelince.. Müsyö (Dezolyer) usulü pişirilmiş kabaklı bir böreğin hakikaten pek şahane bir yemek olacağına her hususta emni- yetim var. — Beni hayrette brakıyorsunuz, dedim; ve istifhamkârane bir surette Monsinyör ( Meylard)a baktımı. Adam, hah.. hah.. hah.. diye hi... hi, *hi.. he. he.. he. -Mu.. haç hü, hakikaten çok hoş ! Mütahayyir olmamalısınız güldü; dostum, buradaki dostlarımız şahittir. Pek tuhaf.. Onu siz pek anlayamazsınız. Öteden birisi: — Sonra gene, diye başladı, bir (Büfon 1ö Gran ) vardı. Kendi âleminde hari- kulâde diğer bir zat.. Bu da aşk yüzünden aklını kaçırmış, kendisinin iki kafası olduğunu zann- ediyordi. Bunlardan birinin ( Şiçeron Jun başı olduğunda israr ediyor, diğerinin de alnından ağzına kadar ( Demosten) in, ağzından çene- sine kadar olan kısmın da (Lord Brogham) ın başı olduğunu tasavvr ediyordu. Yanılmış olma- sına imkân yoktu . Haklı olduğuna sizi ikna edebilirdi.. Zira kendisi hatipti; hitabete, belâ- gate derin bir havesi vardı ve nümayiş yap- maktan da içtinap etmezdi. (Meselâ, yemek masasının üzerine şöylece sıçramağı âdet edin- mişti.. ve.. ve Bu esnade söz söyleyenin sağında bulunan bir adam ellerini derhal berikinin umuzlarına koydu ve kulağına bir şeyler fısıldadı; bunun üzerine herifi sözünü ani olarak kesti ve ko- Ituğuna gömüldü. Kulağa fıslayan zatı şerif:- Sonra, dedi, bir vakitler (Bollard) namında biri vardı: yeldeğir- meni.. Yeldeğirmeni diyorum, çunkü cidden tuhaf bir adamdı.. Lakin tâmamen akıllı değil- de yeldeğirmenine inkilâp etmiş bir kaçkın.. Kendisini dönerken görseniz kahkahayı basar- sınız.. Bir topuğunun üzerin de saatlerce dönerdi, yani şu biçim.. şöyle.. Bu sırada sözleri kesilen herif kendi kendine gülüyordu. İhtiyar bir kadın sesinin en yüksek perdesile: — Fakat! diye bağırdı, sizin monsenyör (Bollard) ınız bir deli idi, hemde adam akıllı bir deli.. Sorarım size, hiç yeldeğirmeni olan insan işitdiniz mi? Budalalıkdiye buna derler.. Madam (Joyosı) bildiğiniz gibi çok hassas bir kadındı.. Bir şeyden tevehhm 'etmiş.. Fakat buda sevki tabiiden mutevellit bir his.. Doğrusu kendisile tanişmak' şerefine nail olanları çok memnun ederdi. Bu kadın duşünmüş, taşınmış ve kendisinin her hangi bir kaza neticesi bir tavuğa inkılâp ettiğine karar vermişti.. Fakat öyleki.. Sanki tam bir tavuk... Kanatlarını şöyle, şöyle, şöyle.. okadar hayret engiz bir surette çırpardıki.. Hele o lâtif ötuşü.. Kok -e-duudel- duuu... Kok -e-duu del-duu... Kok-e-duudel -duuu.. duuuuuuuu... — Madanı ( Joyosı ) kendinize geliniz, rica ederim! Ev sahibi soze karışmıştı: — Ya kendinizin kadın olduğunuzu duşünürsünüz ve bir kadının ne yapabileceğini unutmazsınız ve yahut sofrayı terkedersiniz! İkisinden birini intihap edin! Kadın ( ki kendisine madam Joyosi diye hitap edilmesi hayretimi mucip olmuştu, tıpkı tasvir ettiği şekle benzeyordı) gozkapaklarına kadar kızardı ve bu tekdirden pek fazla mahçup olmuş gibi göründü; boynunu büktü ve cevaben bir harf bile söylemedi. Fakat bir diğeri, daha genç bir kadın söze devam etti. Bu kücük salormdaki benim güzel kızdı. — O.. diye bağırdı, Madam (Joyosi ) de delinin biriyidi. Fakat ( Öjeni Salsafet ) na- mındaki kadın hepsine taş çıkartmıştı. Bu kadın genç ve çok güzeldi. Moda aşıkı idi. Şu bizim alelâde elbise moğasını gayri edebi telekki eder ve kendi kendine soyunup dış elbiseleri yerine iç çamaşırlarını giymek isterdi.. Bu kadar kolay bir şey ki.. Ancak şöyle yapmak kafi.. sonra şöyle.. şöyle... ve.. — Aman yarabbi ! Mamzel Salsafet!. Bir ande bir düzüne ses birden bağırmıştı: —« Ne yapıyorsunuz? Vaz geçin.. Kafi, vap g