4 “| İktisadi bahisler | 1934 ün ökonomisi —2— Uluslar arası alış « veriş piya - sası 1934 yılında mühim bir de - öişiklik göstermiyor. Vakia bazı memleketlerde bir artma var. Ba- zılarında da azalma, İşte: 1934 senesi ihracat (Her memleketin kendi parasiyle, Adetler Milyondur) Aylik > Alm osasma sadık o Kâğıt para esasını vasati — kalan meraleketler almış memlekeder Ae Almaz rika eya 13135 4731 13727 405.9 187.50 4011 17680 315.8 167117 3YTA 167.96 3388 160.24 321.3 14083 339.9 19163 3503 5407 3960 4105 3944 1034 va satisi 3za1 176 343 1473 AZAT ii Ayni memleketlerin ithalâtma bakalım: 1904 Cer merslek: bölük sendi parasiyle. Adetler Milyondur) Altın esasına sndik kalan memleketler Küğn pa Aylık N al yasasi Fran: İtak Hollan: İngil A tere rika Zama 5805 10820 5435 2300 GiBl 1077 8228 119“ öaz0 100.36 60.60 12874 3810 6576 Bi.45 BRA 12801 3779 6760 9437 söz0 15306 3929 6008 8615 5131 MLI4 3948 Gzl 8076 5694 MBB7 3796 8126 #011 548 13505 37TA 4578 sez 5390 12412 3628 BOT S8.73 117.29 3425 7175 5448 15188 3522 20 2063 6734 5547 13368 3732 Burada göze çarpan bir haki - kat var, Altın esasından ayrılan memleketlerde ticaret artışı daha mes Demek oluyor ki, krizin ,eçmesi için eli, kolu (bağlayıp bakan cezri tedbirler almak faydasız olmamıştır. Vakıa bu, serbest ticaret taraftarlarının ya - salarına, düşüncelerine uygun bir şey değil. Değil ama orta yerde de senelerin biriktirdiği adetler, a - meli netice var. İşte bu sözlerimi- zi tekit eden bir adet listesi daha. Dünya sanayi istihsalatı (1928 100 itibar adilmiştir) TA Balçikı 717 87.1 yiollanda 703 713 İtalya Pallaya “384 019“ Sapa Zaten, kriz ticaret hayatının gayri tabii vaziyeti, bir hastalığı - dır. Hasta zamanlarda da normal yaşayışa imkân tasavvur edilemez. Mademki acunda ökonomi, hükü- metlerin kanunları o ile zabıt ve rapta alınmışlır; artık umumi ti - caret serbestisi hayaldir. Bilhassa ökon ini düzeltmek yeniden sanayiini kurmak mecburiyeinde olan ülke'er bu cephede ilerlemiş ve kökleşmiş memleketlerle boy ölçüşemezlerdir. Yalnız zamana ve yurtların hususiyetlerine göre ya da şiddetli bir tekme indirebil- mişti. Üstütü dolduran marka ça” nakları, paralar, hokkalar, kalem- ler ve defterlerle ve içi kaynar çay do'u küçük bir çaydanlıkla bu ma- sa, kalkmağa savaşan herifin üs- tüne yuvarlandı. Bir ikinci feryat, topldnanları biraz daha fazlalaştı. rırken, genç yan kapıdan dışarı fır- ladı. O zaman bir koşuşma oldu. Gar- sonlar, bilhassa Galibin kulağına bir şeyler söylemiş & olan garson, küfrederek onu kovalıyorlardı. Bilet gişelerinin & önü kalabalık olduğu için Nazmi güçlükle ilerli- yebili iyordu. Nihayet öyle biran gel- bağaj yığınları ile dolu bir iii doğru gitmeğe mecbur oldu ve o anda her tarafından (o çevril- diğini gördü. Galiple konuşan gar- son parmağile onu göstererek; — Totun! Tutun! : 1313 1403) Oz Türkçe ile Bilmecemiz Osmanlıca Bilmecemiz 1234567891011 SOLDAN SAĞA : 1 — Bayat değil, genç 4, Bir ev hayvanı 6, 2 — Esp 2, Radyo 6 3 — Bir meyva 3, Nola 7 — Nota 2, Beygir 2. Erkek keçi 4, 8 — layan 3, Lür kayığı 4, 9 — Geniş değil 3, Hal rabtesı 3, 10 — Sersem 4, Lerzet 3, Başrma bir (i) ko” yonca güzelleşir 2, ramı, aynı batından 4, Ekmek ile be- vabar yanan şey 5, YUKARDAN AŞAĞI « 1 — Müliyetin yeni ade 3, Baş 4, 3 — Cet 3, Bir kümes hayvanı 3, içki 4, Çok srcak değil 4, 4 — Lühim 2, Valide 3, Rabat odalı 2, 8 — Makul 4, 8 — Yar 2, Lemsat 3, Ayı yuvası 2, Saç düzelt 8 — Pislik 3, Damen 4, Uzak mi Tazyik eden 4, Cari 4, Nota 2, Dük 3, 11 — Ahüemin 6, ince sandal 3, ——— — tedbirler muvaffakıyet âmilidi Serbestcilere 1934 ün ökono - misi bir cevap daha veriyor. Ma - lüm a, ökenomi libr altma tapar. Altın toplamak için de bir kaide- leri vardır. Derler “Altın ga- yet mağrurdur. Kendisini her şe- yin üstünde görür. Onun için, dai- ma eşya fiyatları düşük memle - ketlere hicret ederler. Altın sadık memleketlerde de deflasyon eşya fiyatları sukut eder. Enflasyon o- lan memleketlerde ise eşya fiyat- ları artar. Halbuk', bakınız ne al tına sadık olan memleketlerden Holanda da altın mevcudu 1933 te (922) miyon iken 1934 te (883) e, İlyada (7.092) milyon iken (6,213)e, Belçikada (13,668) den (12,940)a, İsviçrede (1998) den (1902) ye inmiştir. (1) Kâğrt para esasını kabul zden Birleşik Amerikada (4,012 den 4.726 ya, İngilterede (191,7) den 192,7 ye çıkmıştır. Yalnız Fransa ve Almanyada vaziyet aksidir. Şimdi bu mukayeselerden bir netice çıkararak, dünya umumi ti- careti için verilecek not ne olabi - lir? Birinci yazımızdaki cümleyi tekrar edebiliriz: 1934 ün ökono- misi 1933 den daha iyidir. Fakat in iyileşmemiştir. “1935 e ir hava atmosferi ile giri- yoruz. Bu i bilhassa kâğıt pa- ra esasını kabul eden ülkelerde da- ha açık göze çarpmaktadır. Sadrettin ENVER (*) 1934 adetleri 1 — nci teşcin a- yına kadardır Nazmi, Şehap Diye bağırıyordu. İnce karabıyık lı, biçimsiz suratlı bir diğeri | ise bir sustalı çakıyı açmağa savaşı yordu. İş, kötü bir renk almıştı. “Kaça- cak bir yer bulabilir miyim?,, ümi- dile sağıma soluna bakmırken, ba- ğajlara sırtını dayamış beyaz şa- yak poturlu bir Arnavut gözüne i- lişti. Uzun gümüş çubuğunu rahat tütürüyor ve gürültüye koşu- şanlara metelik vermiyordu. Önün- de; bir helva tablası vardı. Bunu ortasında bir Bangiz gibi duran ta- hin helvası külçesinin yanında ise geniş yüzlü bir bıçak vardı ki, Naz- minin elini o uzatmasile bu bıçağı kavraması bir oldu. Ve derhal bir adım geriliyerek haykırdı; — Gebermek istemiyenler geri- ye! Tehdidi derhal tesiri görüldü. ! rakmadı. Bir yılan gibi kıvrılarak ilerliyor, çiçek yeniği burnunun de- | “Ne mutlu Türküm diyenel.. ,, Gazeteler, sanki, inanılmayacak bir şey, ortaya çıkmış gibi, Ameri- kada ele geçen 20 bin o yıl önceki Moğol “kendi yıkıntılarını dile do- ladılar, Bu buluş, bize yeni bir şey öğretmiyor. Amerikada bir ilk Mo- gol soyunun yaşamış olduğu gün gibi açıktır. Hattâ bugünkü kırmızı derili insanların bu eski Mogolların tektük şurada burada kalan son dö- küntüleri olduğu ileri sürülmekte ir. Bunlar, tarihin henüz kurulmadı. ğı çağlarda, o Behreng boğazının Buzları üstünden aşarak Armerika- ya göçmüşlerdi. Sonraları, aşağı Amerikaya da yayıldılar. Meksika'da Türk - Mo- gol kaynaşmasından doğan birla- kım insanlar bulunduğunu; tarih araştırmaları yapan batı ülkeleri bilginleri, yazdıkları bitiğlerde or- taya koymuşlardır. İspanyalılar, Meksika toprağına ayak bastıkla. rında burayı bayındır bir yurt ola. rak bulmuş, ve bu yurtta yaşayanla- rın ayırt edilemiyecek kadar Mo- gollara benzediğini görmüşlerdi. Meksikada ve Perude yıkıntılar arasında bulunan birtakım yazılı taşlarda, Türkün en eski başkanla- rından (Kubilây Kaan)ın adına rastlanmıştır. Anlaşıldığına göre, buraları, ük kez bayrağı altına a- lan Kubilây'dan başkası değildi. Daha buna benzer, yalana çıka- rılamayacak birçok yeni buluşlar dolayısile yukarı ve Amerika. da, yüksek kültürü olan yapıcı ve kurucu bir ulusun çok eski tarih - lerde yaşamış olduğunda kimsenin işkili kalmamıştır. Işığını her yana salan Türk - Bi: lik, bugün için gizli kalan tarihin birçok karanlık koğuklarını da ay- dınlatınca, anlamıyan, anlamak is- temeyenler de anlayacaklar : Yeryü zü kurulduğu gün, Türk oranın cik bekçisi idi. Bütün uluslar, Türk- ten geldiler, Trükten gelmeyenler ! varsa onlar da hiç olmazsa ir) iyi ardından geldiler. ! “Tarihten önce var olan Türk, tarihten sonra da yaşayacaktır. Atatürk'ün buyurduğu gibi: “Ne mutlu Türküm diyene, Salâhaddin GÜNGÖR Milliyet bu sütunda iş ve işçi isti- yenlere tavassut ediyor. İş ve işçi istiyenler bir mektupla İş bürö - muza müracaat etmelidirler. İş arayanlar Istanbullu 29 yaşmdayım Asker- lik yaptım, tahsilim vardır. Ticaretha- ne veya fi ne iş olursa ayda 12 Vraya çalışırım. Mektupla Unkapa- mı Sötşü Dimitriden Cemalettin. KAYAMET GÜNLERİ (1914 - 1918 harbi) Asrımızın en büyük politika sahsiyetlerini göreceksiniz. bağrışanlar itişe kakışa gerilediler. Yalnız karabıyıklı garson | sustalı çakısını sallayarak ileri atıldı. Geri! çekil yoksa... Fakat herif tehdide © pabuç bi likleri hırsla açılıp o kapanıyordu. Nihayet iki hasım karşı karşıya gel- diler. Garson bir o hamle edeyim dedi. Fakat o ânda böğrüne hançer sokulmuş bir öküz gibi, boğuk bir ses çıkararak yere yuvarlandı. Etraftakiler müthiş bir panik i- çinde darma dağın çlüvermişlerdi. Nazmi bu fırsattan o istifade etti. Kanlı bıçağı yere atmasile dolu diz gin fırlaması bir oldu. Gardan çık- tı. Yataklı vagonlar idaresinin bu- lunduğu tarafa doğru koştu. Burası zifiri bir karanlık içinde idi. Vagonlarm tamir edildiği bü- | yük salaşın arkasından dolandı. Bir marşandiz vagonunun altma gire- rek birkaç dakika (etrafı dinledi; uzakta bir çarkı dönen bir tramva- yın tekerlek gıcırtısından ve Kadı- köye giden bir vapurun düdüğün- den başka bir ses duymayınca tek- | mi la efendi. Evde hasta var Cemil Nüzheti Beyoğlunda o - turduğu apartmanda konu komşu su gazteci olarak bilirlerdi. Çün - kü ona her hangi başka bir mes - lek biçememişlerdi. & Gerçi Cemil Nüzbetin eline kalem olduğu yol tu, fakat evinden saat birden, iki- den evvel çıkmazdı. Yatağından bu kadar geç kalkan adamı gaze- telerden başka hangi müessese kul lanır. Belli ki bu, evinde yazılarını yazıyor, agzteye (gönderiyor ve kendisini saatle mukayyet addet- miyor. Zaten Cemil Nüzhet te mahal- ledik bu telâkkiyi bozmak istemi- yordu. Ne de olsa bir adamın, bir baltaya sap görünmesi lâzrmdı. Hakikatte Cemil Nüzhetin ba- basından kalma küçük ( biriradı vardı. Bu para ile gül gibi geçini- yor, sabahleyin pek âlâ yatağın - dan geç kalkıyor, dışarıya çıkın - ca bilârdo oynuyor, tavla partileri geçiyor, eş dostlarile birlikte mey- hanelerde, birahanelerde eğleni - yor, nihayet ortalık ağardığı za - man sabahcı kahvesinde tavlayı kapatarak apartmana dönüyordu. Cemil Nüzhetin bir musiki no - tası gibi tanzim edilmiş hayatı hep böyle geçip gidecekti. Fakat bir ün tavla arkadaşlarından ve tak- ahiplerinden Osman Halim is- minde biri kendisine bir teklifte bulundu: — Cemil be, dedi, bugün hava iyi! Şu bizi mşoförü çağıralım da otomobile atlayalım. Büyükdere mi olur, Florya mı, nereye canın isterse şöyle bir gezinti yapalım. Hem de açık havada biraz iç»viz yabu! Cemilin canma minnetti, Tek- ifi hemen kabul etti. Derhal tav - Jayı kapatıp otomobile atladılar. Büyükdereye gidiyorlardı. Karşı - dan gelen bir kamyonla toslaşlı - Jar. Otomobil param parça oldu. Cemil Nüzheti kaburga kemik- lerinden biri çatlamış, eli, kolu, götürdüler, Üç gün sonra doktor ın artık evinde tedavi edi- oimadığını söyledi. Cemil Nüzhet te evine döndü. Orada senelerden- beri kendisine bakân sadık hizmet cisi vardı. Onun için apartmana dönerse büsbütün yalnız kalmış ol- m yacaktı. Yalnız zavallınm bir şey ca- mnı sıkıyordu. Dişarıya çıkama - mak. Uzun günler evde hareketsiz kalmak, hayatını meyhanelerde, kahvelerde, bilârdo salonlarının gürültülü havası içinde geçirmeğe alışmış bir adama güç geliyordu. Fakat bereket versin ki dostları imdada koştular. El birliği ile o - nu bu müşkül vaziyetten kurtarma ğa karar verdiler: — Mademki o, buraya gelemi. yor, biz oraya gideriz, dediler. Cemilin apartmanı bu yerin a1- ka tarafındaydı. Dostlarm kararın- dan sonra, burası hemen boşalıver- di ve Cemil Nüzhetin apartmanı hakiki bir dadarnaya dö: Maamafih Odükân sahibinin müşterilerini mböyle birden gidiş- lerine pek canı s* ılmamıştı, Çün - kü apartmana tavlayı, kâğıdı, de - Geçen bir tramvaya atladı. Saat sekize beş dakika vardı. — Bilet! Haydi efendiler bilet almayan!.. bilet! Biletçi tıklım tıklım dolu tramva- yın kadınlar tarafındaki perdeyi açmış erkeklere doğru geliyordu: — Bilet! haydi beyler... Siz sa- Nereye gidiyorsunuz beyim? Nazmi arka sahanlıkta ve basa- mağa yakın bir yerde sıkışmış kal- ni yeleğinin cebine daldırdı. Ey- vah! on parası yoktu. — Rezalet! — dedi — şimdi ne yapacağım. Biletçi gittikçe ( yakalşıyor ve durmadan bağırıyordu. Tramvay bankalara doğru yokuşu tırmanı- yordu. Fazla düşünmeğe lüzum görmedi. Derhal (arabadan indi. Yüksek kaldırımı tırmanmağa baş- ladı. Bir çeyrek sonra mektebin ka- pısı önüne varmış — bulunuyordu. Ya açık kapıyı iterek içeriye dal. ” Mustafa çavuş yeni abdest al - rar yürümeğe — başladı. Üstlerine Enverland markalı muşambalar ör- tülmüş sayısız yük vagonları âra- sn. istasyonun alt kıs- Kalabalık yarıldı. Küfredenler, mından gümrüklerin önüne çıktı. mış, sırma işlemeli bir çevre ile kol. larını kuru'uyordu. Galiba içinden bir şeyler okuyordu ki genç; — Tahsin bey yukarda mı? Deyince yalnız başını eğdi, baş- minoyu, içkiyi ve mezeleri hep o çıkarıyordu. Hattâ Cemil Nüzhe - tin odası biraz daha büyük olsa, belki arka taraftaki bilârdoyu bile çıkarabilirdi. Artık Cemil Nüzhet günlerce | hasretini çektiği havaya kavuşmuş tu, Sabahlara kadar oturuyorler, içiyorlar, oynuyorlar, eğleniyorlar- dı. Apartmanın merdivenleri bir - denbire canlanmıştı. Bir defa ge - lip gidenler çoğalmıştı, sonra gar. sonlar mütemadiyen yukarıya öte- beri taşıyorlardı. Oyuncular mutat kahkahaları nı bastıklarından, marsa doğru gi- dildiği zaman büsbütün hırçınla - şan pul gürültülerinden, dedikodu ve münakaşalardan, hattâ şarkı ve gazellerden Cemil Nüzhetin odası diğer kahveleri ve meyhaneleri de bastırmıştı. Hulâsa herkes memnundu. Fa - kat yalnız bundan memnun olmu - yanlar vakit ve zamanı gelince, sa- bahleyin işlerine gitmek için erken erken yataklarından kalkmak mec buriyetinde olan komşu apartman- lardaki kiracılardı. Bir gece saat ikiye doğru, Ce - milin alt katında oturan ve o vak- te kadar bir türlü gözünü kapaya- mıyan muallim Bay Zati artık da- yanamadı. Rop dö şambrını sırtla- dığı gibi bir kat merdiveni çıkarak Cemil Nüzhetin kapısını çaldı — Yahu, bu ne gürültüdür, örda bir türlü uyuyamıyoruz. Ne var, ne oluyoruz? Cemil Nüzhet alt kat kiracının ezldiğini görünce: — Bizi rahat bırak be birader, diye bağırdı, görmüyor musun, ev- de hasta var. diye bağırdı. YENİ NEŞRİYAT Gümrük rehberi Bay Ahmet Esat tarafmdan beş yıl- danberi — çıkarılmakta olan ( rehberi) ismindeki o mecmuanın yılkı sayıları bir'cilt halinde lara çikcarılmaştır. Rehber, isminden de anlaşılacağı ü- zere, gümrük gibi işleri geniş, her za- man değişik ve hatti bazan karışık bir dairede işi olanlara yol Cam 5 i p gütliryel Asrın amdesi “ MİLLİYET “ ABONE ÜCRETLERİ üzre çiş ri Klon u— Gelen evrak geri verilmez — Ca matbaaya sit iş racaat edilir, Gazetemiz il liyetini kabul eter. ZE Bugünkü progrâi . 22 Stütyo Tango ve caz orliğ 223 Khr. VARŞOVA 1345 m: meğer 19,15. iki 4 kon berler, 21,10 D: j 545 Kr. BUDAPEŞTE 550 mt 185 Plâk, 19,0 Ders, 1940 Ol kestrası, 21 Sözler, 21,38 Haberler, 28 di Milanodan naklen Mascagninin Nere haberler. BELGRAD 437 m. konseri, 10,10 Sözler, 1BA8 Reklâmlar, 1958 Konfeti 20,30 Ulumal neşriyat, İ ROMA - NAPOLİ Ül , 18 Şarkılı konser, sözler, 22 Senla di Milona perma meg | cagni'nin Neron opera 554 Khz. STUTGART 823 mi 18,30 Senfonik musikis, 19 Ders, berler, 18.30 Dans plâkları, 1948 2045 Rus balk şarkıları, a yi Pirana konseri, 22 Skeç, 2248, ler, 2320 Spor haberleri, 23,35 eri s e. erik. 904 Kr. HAMBURG 332 mit 20 Kardeşler öl Gectkö'nin piri eserlerinden beee eee berler, Zi,10 Dans musikisi, 23 2320 Spor reportajı, 24 Gece ikazi 1 ra 841 Khr. BERLİN 387 m 15,30 Orkestra tarafından dans 1908 Çocuk neşriyatı, 1930 Ekonomik, riyat, 1940 Sözler, 20 Flet « piyane çük konser, 2040 Spor, 32i Dans musikisi, 23 Haberler, 23,20 Mü #por bahinleri, KIYAMET GÖNL İki saatte görülebilecek 40 senelik tarihçe Bu hafta UMER sineması HAROLD LLOYD En son Fransızca Wei Kedi Ay. ağ ğ filmi emsalsiz kazanı Bu âkşam SARAY sinemasında KI MS ESI12 (Eski Bikes Romanı) HECTOR MALLOT'nun meşhur romanından iktibas edilen en güzel ve muhteşem bir melodram Oysıyanlar: YANNİ MARCOUX - DORVİLLE - ROBERT LYNEN BERANGERE - MAD GUİTTY ve PİERRE DARTEUİL MAURİCE YVAİN'in nefis ve cazip şarkıları ve musikisi (Kimsesiz) romanı, Muallim Ahmed Halid kitapbanesinde satılmaktadır Lele ova yi Ertesi gün Nazmi uyandığı za- man kendini bir marüken kanape- nin üstünde uzanmış buldu, Her yeri tutulmuştu. Gece epey çivi kes- tiği anlaşılıyordu. Perdenin hafif bir rüzgârla sal- landığını görünce gerinerek, esne- yerek; — Hay Allah belâsıni versin! — diye homurdandı —bu pencereyi ne diye açık bırakmışım?.. Buna alaylı bir kahkaha cevap rkında mı idin ki? burnunu görmüyordun? Bir kapıyı boydan boya örten güzel bir kilimi iterek odaya giren .— diye devam et- ti — Sen içtiğin zaman pek berbat oluyorsun? Şu şişelere bak... Eğer Tokatliyana gitmiş olsaydık ocağı» ma incir dikecektin... Nazmi gözlerini oğuşturarak o- nun götserdiği tarafa bakınca üstü yağlı ve ıslak kâğıtlarla dolu bir masanın altında küçüklü büyüklü | sekiz on şişe gördü: — Bunları hep biz mi içtik? — Yoook.. Mustafa çavuş içti. Tabii biz içtik. Hem ne içiş. Ne fes bile almıyordun be birader. Ne | bir kelime söyledin, ne de sö lerimi dinledin. İçtin, içtin, # sonra.. .oraya sızıverdin. Dus üstüne pardesünü örtmüşül onu da akıl etmeseydim. Bu? mutlaka donardın.. Nazmi yavaş yavaş geceyi ladı. Gelir gelmez Tahsin be; tepte içmelerini söylemişti. dare memuru bunu bir (o nim miş, sokağa çıkıp biraz meze Yi $işe rakı ile dönmüştü. Sonra "ii tafa çavuşu gönderip öbür şif aldırmışlardı. Kafası küp gibi olmuştu. sinde bir ekşilik, ağzında bir lık hissediyordu. Kalktı, Get / artan büyücek bir şeftaliyi, Gı üstüne başına akıta akıt8 Sonri — Tahsin bey.. — dedi —” bugün yapacak bir iki işim Erken gitmeliyim. a — Peki be birader ama... Y* yıka bir kere. — Dışarıda yıkanırım. ısmarladık. E, ne zaman görüşeceğ” — Bilmem... Belki bu — Desene ki teklifim gitti... — Zannederim.. Allaha dık. 3 — Bitmedi”