TER Tİ Kadın'arın seçim Hakkı yük 2 ni yaşıyor. Türk kadınları, meiislerine seçmek ve seçilmek nı aldıktan sonra, bu hafta saylav seç- mek hakkını kullanıyor. Gelecek haf. ta da, şüphesiz, Türk kadınlarından ba- zıları saylav olacaklardır. Avrupada seçim usulüne bizden çok önce girmiş olan ülkelerin bir çoğun- da kadınlar hâlâ, seçilmek değil, seç- mek hukkından bile geri bırakıldıkları halde, Türkiyenin kadınlara bu iki hak- kı birden vererek soysal ilerleme yo- lunda büyük bir adım atmış olmasından ne kadar kıvanç duysak yeri vardır. Bu işte Türkiyenin birdenbire o bü- yük adımı atmış olmasına Avrupalılar. dan bazıları şaşarlarsa haksızlık etmiş olurlar. Çünkü Türk ülleelerinde kadın her vakit erkekle ayni derecede tutul- maçta. Sumerda, Etlerin kurmuş ol- imparatorluklarında ne yılanı yanında kadın Tanrıların da bulunduğu en yüksek dereceye çıkabileceğine bir delil sayılmaz mı? Sumerler zamanında Akkad ülkesin. de bir kadının Kiş adında bir hüküm- dar soyu kurması — kadın tanrılar ha yali sayılsa da — kadınların erkeklerle ayni derecede tutulduğunu gösterir. Türk yurtlarında kadınların soysal işlerde erkeklerden aşağı derecede tu- tulması, Samilerin, gökten inmiş diye çıkardıkları dinlerin yayılmasından s0n- loji araştırmalarından meydana çıkarı « lan kanunlarda soysal işlerde kadınla - rın erkeklerden ayırt edilmedikleri gö * Tülmektedir. Bize Avrupadan gelmiş olan Parlö lere müsavi saymağa zaten alışık olduk. larını gösterir. Halbuki Avrupada, kadınlara seçim hakkımı vermiş olan ülkelerde bu hak ne kadar uzun yıllarca münakaşalardan sonra verilmiştir!. Parlömanto seçim- lerinde ön ileri gitmiş sayılan Ingilte - rede — seçim hakkını istiyen kadınlar demek olan — süfrajetlerin bu halkı a- labilmek için ne kadar uzun zaman s0y- sal savaş yapmağa mecbur . oldukları henüz hatırlardan . Fransada kadınlara seçim hakkı ve- rilmesi için savaş daha İ7EB da Lom durv-£ ile tagladığı danll be YONE Şile da Fransız kadınları bu hakkı hölâ ka. zanamamışlardır. Bir kaç yıl önce Fran- sadaki saylav meclisi bir kanunla bu hakkı kabul etmiş iken kanun Senato İleri sürmüşlerdi. Profesör Brlthof e dında bir Alman hoca kadınlar beyni nın verilmemesi gerek olduğunu söyle- işti, Bir kere, insanın aklının derecesini gösteren beynin ağırlığı değil, beyin sathının iğidir. Bu yönden ka- dınların beyinlerinin daha az geniş ol - duğu bilinmemekle beraber, zaten er- keklerdeki seçim hakkı herkesin m i nin ağırlığına göre veril Öyle olsaydı, kadınları seçim yle - dan uzak tutmak için ayak direyen ho- canın kendi seçim hakkından yüzde bir şey eksiltmek lâzım olurdu. Kadınlara seçim hakkı verilmemesi için hâlâ inat eden © ülkelerde, ilim a- damlarının ileriye (sürdükleri deliller böyle çürük olduğu gibi, başkalarını söyledi i soysal deliller de onlardan yırmak Üzimdir. Bir takımı kadınlara seçim halkı verilmesi âdet © olmamış, derler. Babalarından gördükleri halin i- Mili tefrika: 78 (ör mile ) “Öz Türkçe ilk okuv:.., İki öz kardeş, Hayri Muhittin ve Muzaffer Muhittin Dalkılıçlar, “yeni dil ülküsüne yetiştirici oöz türkçe ilk okuv,, larını yazdılar. Tefeyyüz “kitap evi,,nin bastığı bu okuvdan bir tane de bana gön- dermişler. Okuvda; gerçekten derin «- raştırmalar var. Dil kaynaklarımı- ğın ana yolları üzerinde yapılan bu araştırmalar, dilimizin özünü çok iyi kavramış olan bu iki kar - deşin, vakitlerini boşuna öldürme- diklerini gösterir. “Okuv,da, türkün en eski öl - ee dan biri olan Kudat için ayrılan yapraklar özele okunmağa değer. Kökleri türkçe olan bir çok ke- limeler burada ayrı ayrı gösteril - diği gibi bilimlerin türkçe karşılık- ları da yazılmıştır. Yapraklarını karıştırırken, ken- di yazılarımdan ikisine de yer ay- rıldığını görd Bu özlü, bitik için daha uzun söz söylersem, bi - raz da kendimi öğmüş olacağım - dan korkuyorum. Ondan ötürü, bu kadara kana- rak, eski serdengeçti dalkılıçlar gi- bi, kılığ ellerinde osminlıcaya a - man vermeden saldıran bu iki öz Türk kardeşin türkçe yazılmış ilk okuvlarını, yeni dilin kaynakların- dan, bağırlarının ateşini söndür - meği özleyen gençlere sunar ve ya- zanları kutlularım. Son söz ola - rak ta diyeceğim şu: — “Okuv,,u oku arkadaş!. Salâhattin GÜNGÖR İerisini düşünemiyenlerle münakaşa e- dilemiyeceği için bunlara verilecek ce- vap yoktur. O.ş ira karşı yapılacak mu- amele, seçim hükkı olmıyan büyük ala larmı hatırlatarak, kendilerini de, er- kek oldukları halde, seçim hakkından geri bırakmaktan başka bir şey ola - maz. Babalarımızın zamanında kadın - lara seçim hakkının verilmediğini dü - şünerek bu hakkın aleyhinde bulunur. sak, daha eski zamanlarda atalarımızı düşünerek seçim hakkını büsbütün or- tadın bnm Mizm gelmez mi? Bir takımı da kadınlara seçim hak kinin verilmesi ökonomi bakımından ya- hut sıyasal bakımdan zararlı olacağını söylüyorlar, Şimdiye kadar | kadınlar her işte, hele fabrikalarda erkeklerden az parayla çalışırlar. Onların da say - lavları olursa, ne olacağı bilinmez. Bel- ki. para işlerinde de erkeklere müsavi olmak isterler7.. Böyle düşünmek bir haksızlığı devam © ettirmek için ikinci bir haksızlık yapmak demek olur. Sı- yasal zarara gelince; bu da hiristiyan ülkelerinde kadınların te sirleri altında bulunmalarıdır. Ya, kadınlar saylay — olunca, gene papasları himaye ederler de demokrat- Diğa karşı gelirlerse? Bizde erkeklerin dini tanıdıkları zamanlarda bile kadın- lar şeriatin her dediğini tanımakla şöh- vet bulsmamış olduklarından, ba deli- lin ne kadar değeri olduğunu bilemezsek te, Avrupalılar arasşıda bu delile cevap verenler, kadınları papasların / tesirin. den kurtarmak için en iyi çare gene onlara saylav hakkını vererek erkeklere müsavi yapmak olduğunu söylerler . En son ileri sürülen bir delil de aşk delilidir. Kadınlar saylav olunca, ya, aşk araya karışır da, erkek — saylavlar kadın saylavların — hatırları için kendi fikirlerinden vazgeçerlerse? Bu düşünce de, insanların yarısını seçim hakkından geri bırakmak için el- bette ciddi bir delil değildir. GA. Bu gece “el ayak çekildikten son- ra, İsmetle Nazmi ( sofada yanan gaz lâmbasmı kısmağa lüzum gör- müşlerdi. Ay yoktu. Kl reg — Ertesi gün öğleden sonra a saat dörtte Galata rı Seyrisefa- in iskelesine yakın bir tarafına ya- naşan kırlangıç vapurundan çıkar- ken; — Paralari alır iii kuyumcu- ya giderim... — diye düşünüyor- du — İsmete, yengeme ufak tefell hediyeler almalıyım. Keşki gider- ken şu pa'toyu da beraber götür- müş olsaydım. Bu seyahate hiç ma- Müsli: Nazmi Şahap dik rastladığı tramvaya atladı. — dedi — Galatasaray. Ve Galatasarayda tramvaydan inince sokakları ( dolduran insan yığınlarma görmeyen gözlerle ba- karak, hele kadınların hiç farkma varmayarak önüne çıkanları göğüs leyerek doğru apartımanına koştu. Zile bastı, kapı açılıncaya Okadar parmağını düğmeden ayırmamıştı. Telâşla kapıya koşan Terezanm “hoş geldin beyim!,, lerini dinleme den yatak odasına daldı; gardiro- bun kanadına el attı: —Tuhaf şey! - kilitlemeden mi gitmişim? yoksa. V o anda beti benzi kül kesildi. Boğuk bir #es çıktı" gırtlağından.. Düşmemek için karyolanın demiri- Be tutundu; — Tereza! Tereza! KN. ar EEE! Oz Türkçe ile MİLLİYET PAZAR 20 İKİNCİKANUN 1935 ME bd A FE İçer - İç - er Masa başında oturmuş, demle: niyorlardı. Biri yanındakine sor- duz — Kendine soy adı ne koydun? Öteki, başım sallayarak: — Vallahi, dedi, bir türlü mü- nasip bir ad seçemedim. Vaktile, bizim büyük pederin büyük pede- pederinin büyük pe - derine Zorba Hasan ağa derler - miş. Tabil zorba diye soy adı ala- Seher, eğer on iki yaşında annesini de kaybedip henüz çocuk denecek yaş ta öksüz bir kız kalmasaydı belki de bugün böyle yabancı kimselerin he - sabına gece didinen bir zaval- lı olmıyacaktı. İlkapılarında ağız ko- kusu dinlemek, beyin ve hanımın, bü- yük hanımın, küçük hanımın ve be - mam! iz b & olan “b b la: öy! her Zor ni in“ yam an olcu mia söylemek . muşak,, adını ali. ül edilir zahmetlerden mi- e) iz lay tahammül edilir 2: mi dir? Üstelik te yukarı hizmeti, yemek — Başı yumuşak diye ad olur | hep kendisine bakıyordu. ? mu, — Pek âlâ olur.. Kadehler, tokuşturulda, rakılar yuvarlandı, ve o söze bıraktıkları yerden yine başladılar: 2 Hasılı, diyeceğim adsız kal. Bir kaç soy adı kitabı çıktı. Ga- zeteler, aylarca soy adlarını neş - rettiler. Hiç birini kendime uygun eriği bu nazlı apartmanma ge- leli yirmi gün olmuştu. Seher, şimdi yirmi yaşındadır. Ufak tefek, kara ku- ra, kıvırcık saçları, çekik kara baden gözlerile onu gören pek mühimsemez biraz da Karamürsel sepeti zanneder ama., Hiç öyle değildir. İşte atik, kur- naz, becerikli, keklik gibi seyirtmesini bilen, sırasına göre yalan söyliyen bir kizdır. İlk mektebin üçüncü smıfına kadar okumuştur. Çarı pe mektup yaz görmedim. masını, okumasını Öteden birisi atıldı: > Evin beyi Sadettin bankada mü - — Ben senin için güzel bir soy | dürdü. Karısı Jülide pek hırçın bir ka- adı buldum. dın değildi. İlle, haftada bir kaç de- — Söyle bakalım. fa evlerine gece yat elen Cemil — İçer. isminde bir amca zadeleri vardı. Ha- şarı mı, haşarı, çapkın mi çapkındı Seher, on iki yaşmdanberi ilkapı- larında neler görmüştü: Kaç evin be- yi onu gözüne kestirmişti. Kıskanç - İlk yüzünden hanımlardan ne dayak- lar yemişti. Hizmetçi demek, namusu, ahsiyeti pe bir insan, insan de- Şa de delik kundura, çöp ine a tılacak eski bir şapka, keyfe göre kul- lanılır bir şey mi demekti? Bunlardan başka iş yapanlar yurduna düşmüş, 68- ki çalıştığı yerlerden temiz kâğıdı a- lmcaya len ne terler dökmüştü. Apartmanın üçüncü katındaki mut- faktan çıktı. Elindeki bezi kapının tok iliştirerek koridordan geçti. Kapıyı açtı. Yeşil gözlü, ince sarı br yıklı, sarı saçlı bir gençle karşılaştı. — Buyurun.. Gelen Cemildi. İçeri girdi. Kapı ka» pandıktan sonra sordu: — Evde kimse var mı? — Hayır efendim. Delikanlı kıza doğru yürüdi — Seher, bana bak, seni buradan çıkaracağım. Erenköyüne dayımın köş küne gider misin? Hem ben seni ala- cağım Seher, muhakkak, buna inan. Hizmetçi kız tereddütle, geri geri yüfüyerek kekeledi: Beni alacak mısınız.. Aman Ce- mil bey, bu, nasıl olur? Siz bir paşa- zadesiniz, bense âdi bir hizmetçi par- — Amma, yaptın, “İçer,, ha — İçer ya.. Fena mı? Seni ta - nımıyan kimselerin yanında çalım satarsın: Biz (İç-er)lerdeniz. İçten erkeğiz, dersin. Meyhane ahbaplarına da oldu. ğan gibi görünür: — Biz (İçer)iz. azizim. De; kadehi çi yip i yavarlarsın! Kulakmisafiri Bilmecemiz Damar karşılıklarını. yazdığımız keli melerin öz türkçe mukabillerini e Müddet: Pazartesi gür bilmecemiz çağı. Delikanlı | şapkasını çarpar gibi port mantoya astı: — Beylik lâfları bırak.. Ben yap - mak istediğimi muhakkak yapan bir londa yaşamağı öğrenmiş, açıkgöz bi kızım. Ilkapısında yanaşma kediler gi- bi yaşamaktan daha utanmadın mı? Senin de neden bir kendi kapın, ko - İunu sallaya sallaya gireceğin bir yu- SOLDAN SAĞA : Elem, gam 4, Tabaka 5 Nola ve pkilerek orun E Kaçmaktan &- me van, göğsünü gere gere oturacağın bir yesek sofran olmasın. Çocukluğu bı - rak, talih sana kucak açmıtşır, Kolla- rımın arasında lâyık olduğun mevkii bulacaksm! Salon hayatında, Cemile mukave - met eden bir tek kadın çıkmamıştır. İstediği bir kadını iki üç gün içinde hemen avucunun içinde bulan bu çap- kın şu kara, kuru; fakat pek sevimli güzel gözlü Seheri yirmi gündür ge- esli gündüzlü © uğraşmasına rağmen yola getiremeyişine şaşıyordu. Niha- yet onun zayıf noktasına basmak is - temişti. Bu tecrübe kızın üzerinde yu- muşak bir tesir yaptı: — Cemil bey.. Peki, dayinızın e - YUKARDAN AŞAĞI « — Lazser 3, Cezire 3, Aydınlı 3. etkâr 4. bir meyve » ve almam davası 3, Hedef 4, rip bir hiddetle o homurdanan bu — Bilmiyorum pasam... gence dönüp dönüp (baktılar. Az Bu sırada sokak ki un açıl- | sonra, bu hızla kendini Galatasaray dığını duymuşlardı. İkisi birden s0- karakolunda bulmuştu. faya fırladılar. Fakat ikinci kattaki çıkmayı tu- Mari gelmişti; Nazmiyi tan'direklerin arasından geçerken ce kollarını açarak koştu: aklı başına geldi. — Neredesin? neredesin? Nereye gidiyordu? Fakat Nazmi gayet soğuk bir ta- Komisere mi? ne diyecekti? Be- vr takınmıştı; onu göğsünden itti: | nim paltomu mu aşırmışlar diyecek — Dur! Zevzekliğe lüzum yok... | ti? Yoksa servetinin o çalındığını Palto nerede? mı şikâyet edecekti? — Gel öpeyim seni... Öp bir kere Eski bir paltonun pamuklu asta- ni. ri ile havı dökülmüş kumaşı ara- sında elli altmış (o binlira saklıol- — Dolaptaki palto... o pis palto..! duğuna kimi inandırabilecekti? — Pal... to... ne... re..de? — Ah... ne yapmalı? ne yapma- Nazmi, korkunç bir şekil almıştı, | 11? kızın-üzerine ( öldürecekmiş gibi Diye söylenerek tekrar yürüme- yürüyerek haykır: ğe başladı. — Paltoyu ne yaptın? — Kaltak... En sonunda bana — Bir fakire verdim... Kapı ö- | bunu yapacaktın b nünde.. yağmur altıda... gece... Tunelbaşına geldiği zaman tram- — Kal... tak! vaydan inen sakallı obiradamar- Şrak, şrak, şırrak! kasından koşarak seslendi: Güzel sarışın sözlerini bitireme- — Nazmi efendi! Nazmi efendi! mişti, ne (olduğunu anlamadan Durdu. Dalgın dalgın gelene bak üstüste suratına yerleşen üç tokatla | tıGaliba kim olduğunu — da hatır — Bu dolabı 'kim açtı Tereza? görün- — Palto nerede? bir çam kütüğü gibi yere devrildi. | layamamıştı. Tereza ürkek ürkek geriledi, — Nevar? O zaman Nazmi anlaşılmaz şey- — Halılar bu hafta daha iyi pa- ler mırıldanarak bir deli gibi apartı | ra edecek... memet srebi zl gitti. — Halılar mı? kakt a) o — Evet... Hele geçen gün gön- EL KAPUSU adamım.. Seher, kendine acı,. Sen sa- | EYİ Bugünkü rrogrâ ISTANBUL 18: Tokatliyan otelinden | transmit ağ 10 mma : Haberler, 19440: Tiyae kisi eziyet kiler, Zekeriye Mi 21, 15: Son haberler « borsalar” Bayan Emine İhsan şan radyo cay W ila birlikte. VARŞOVA ismi vine gitmek teklifinizi kabul ediyorum. Cemil, bu söze | çok sevindi. Yeşil gözlerinden & hain bir sevinç dalyası geçti. Ertesi günü Köprüde koltuğu al - tında bohçasile Seherle buluşarak E- renköyüne Saracattin paşaların köş - küne geldiler, Cemil, ona burada kirk | lira gibi dolgun bir maaş temin ettirdi. Zavallı Seherin öksüz yüzü gülmeğe başlamış- ta. Senelerdenberi hiç bir kimse ken- disine Cemilin yaptığı gibi şefkat gös- termemişti. Onu, kötü bir kadin gibi sıkı: namusunu çalmak iste - mişler, erkekler, daima kendisine zevk çöplüğünde tavuk gören insafsız bir horoz gibi bakmışlardı. Halbuki Ce - mil.. Bu yeşil gözlerde saadet vardı. Artık onun da bir evi olacaktı. Bu il kapılarından kurtulacaktı. Gece yarı- larma kadar uykusuz bekleyip rakı sofrası bittikten sonra yemek yetiştir- mekten ve sonra kusuntu (temizle- mekten bılamıştı. Bir cuma günü izinliydi. Giyindi, küşandı. Sevdiğile beraber Adaya git- tiler. Çamlar ekşi, burun kokusunu koklayarak gezdiler. Deniz, çamlar, et rafm güzelliği, yeşil gözlerin aldatan rengi, saadet ve zevk ninnisi söyliyen sarı bıyıklarla süslenen, kanlı, yum - şak, parlak dudaklar senelerdir ilka- pısında cefa gören bu zavallı hizmet- çiyi sarhoş etti. Seher, reçineli bir ça- mın dibinde sızdı. Yıllardanberi sıkı sıkı tutup sakladığı namus incisini çam dallarından örülen kafes içinde, deni- zin neftiliğine, saadet vadeden hain gözlerin yeşilliğine gömdü. . 686 Kır. BELGRAT, 457 16: Azker merıkam, — Sözler. 20: Öl releketile balk şarkıları, 2020 Ul 32; Halk şarkıları, — Haberler, devem. 23/40: Plak, 24; Konser maklk ROMA-NAPOLİ.BARI 18; Senfonik konser. — Sözler. — PE 45: Halk musikisi. 23,30: Dans m Som haberler, Khr KÖNLGSBEROG, MİM 19: Çocuk konseri. 20,15: Piya Parten Kirehenden naklen kıf Bura çingene orkestrası. 24,10: Caz 108: Som haberler, 658 Khz. LANGENBERG, 1783: Opara musikisi. — Sele Flüt vamı 20 Konferans, 2020 Plük, ye piyesi, 21,45 Opsret kestrn konseri, 22,35 Spor 2245 varı, 23,15 Haberler, 2340 Plâk, Yarınkı program ISTANBUL 18: Fransızca ders. 1830 Dave plâk. 19.30; Haberler. 19,40: Mehmet Şaş piyano ile birlikte. 20: (Yı İm) Selim Sırrı Tarcan) o 20,30: D yan, 21,15: Son haberler » borsalar, yan Bedriye Tüzün şan, Radyı orkestrasile birlikte Talih, onu başkalarının keyfine mah küm bir zavallı olarak yaratmıştı. Se- herin yaşaması değişmişti. Evvelce ha- yatını namusile akzanırken, bu sefer, kötülük yapmağa mecbur oldu, Fazla para kazandı; fakat alnındaki dam. gayı çıkaramadı: O, yine gece, gün - düz ilkapılarında başkalarının hesa- bına çalışan, gece yarılarına kadar ra- kı sofrası bekliyen, sirasına göre sar- hoş kusuntusu temizliyen âdi bir hiz - metçi olmaktan kurtulamadı! O.N. Nişanlanma Adana saylavı Bay o Damarın kızı hukuk mektebi son sınıf talebesinden Bayan Melâhat Damar ile Sıhhiye ba- kanlığı müsteşarı Hüsameddin'in oğlu harici; Bay Tiyetini kabel etmez, “kiw oluuğunu bilmek istemiyorum,, filminde takdir nazarlarile seyrettiği LİYAN HAYD ” Yeni filmi olan | AŞKDAN KORKMA mükemmel filminde pereştiş edeceksiniz: Çünki bu filmide daha cazip vo d | sevimli görünmektedir. | Bu çarşamba akşamı SU M E R sinemasında Harik Hayat Kaza ve Otomobi Sigortalarınızı Galatada Ünyon Hanında Kâin UNYON SİGORTASINA yaptırınız. Türkiyede fasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasma bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. Telefon : 4,4888. açılmca Şehap beyin ahçı saldırdığını anladı. Peder nin hiddetten, boğulur gibi derdiğiniz mallardan elinizde da- ha varsa hiç tutmayın, derhal yolla- yın.. Alıcı hazır... Mühim bir işim var, fazla (o konuşamıyacağım!: Af | ses; N buyurun! — Bu köftelerin hepsi yanım Ve sakallı adam, gene geldiği | — diye bağırıyordu — Bu gibi koşarak uzaklaştı. ahçı geldiği gündenberi bizi — Halılar... paktan iyi yemek aim Kafası oğulduyordu: dim çı ene st lak İl e Dub azda alayla diye söylendi — halıdan bahsedi- yor. Nenin halısı?.. Bende halı ne valide hanım açmıştı ve uzu man görmediği oğlu gözüne“ gezer? Bu işte bir yanlışlık olacak | ilişmez; Sonra, yavaş yavaş yüksek kaldı.| — Aa... — demişti — sen rıma saptı. din? Köprüyü yürüyerek geçti. Akşam — Ben geldim ya... İçerisi karanlık olduğu içi dının birdenbire şaşırır gibi ol nu kendisine tuhaf tuhaf baki” hattâ ürktüğünü farkedemef*. ezanları okunurken Binbirdirekte- ki evin kapısını — çalıyordu. Daha doğrusu, evin kapısına elini uzatı- yordu. Zira zile kadar yaklaşan bu el biran durakladı.Hattâ halı ateşe | Fakat eve girmek isteyince yaklaşmışta yanmış gibi parmaklar nın arkasıma dayanıldığını Hayretle; — Ne o anns? — dedi — suratıma kapıyorsun? biribirine sürtünerek geri çekildi. Sebebini anlayamadığı bir tere düde düşmüştü. Adeta utanır gibi olmuştu. — Hayır yavrum... Evet. Neden? ma, Şey Ncin? — Nerede idin bugüne kaf Bunu hiç kestirememişti. Maa- Ne söylediğini mafih bu tereddüdü uzun sürmedi. Tekrar elini uzattı, zili sinirli sinir- li çevirdi. İçeride babası kimbilir neye sinir lehmiş avaz avaz bağırıyordu. Kapı cesaret erlemeyen biz hali gayet hafif bir sesle, işitilmMi korkar gibi konuşuyordu. Ni a m en © O EİT Kİ a Seva yes