Ankaradaramazan Ve davul Geçen gece, bir arkadaşla bera- ber sokakta yürürken, birdenbire, a elekirikle aydınlatılmış bir minarenin önünde hayretle durmuş, ancak uzun düşüncelerden sonra, ramazanın ilk gecesinde olduğumu- zu ve minarede gördi gümüz ışıkla” rın buna delâlet ettiğini anlamıştık: Ramazan Ankaraya bu kadar ses- siz gelmişti. Ramazanı ilk sabahı, rahat ve kesilmeimş bir uyirudan sonra göz- lerimi açınca, bir yıl önce ayni ayın otuz gecesinde saatlerce beni uyku- suz bırakmış olan sahur davulunu hatırlayarak geniş bir nefes almış- tem. Ruhani kılıkların sokaklarımız dan kalktığı bir devirde, elbetteki, demiştim, bükümet merkezimizin gece kılığma bu mânâsız gürültüle- ri karıştıramazdık. Ve sevinmiştim, davul da, hoca ve papas kılıklarile beraber, bir kanun maddesine lü- zum kalmaksızın tarihe katıştı di- ye. Ancak bu sevincim ne yazık ki çok sürmedi. Ramazanın ikinci ge- cesi, rüyalarımn en tatlı yerinde, sinirlerimi yerinden oynatan gürül. tülerin bu en korkuncile, davul sesi- le yerimden fırladım. Bu çirkin ve iptidai ses, kâh uzaklaşarak ve al- çalarak, kâh yaklaşarak ve büyü. yerek saatlerce beni, orta çağın di- ni mahkümları gibi yatağımda iş- kence ile kıvrandırdı. Önümüzde, daha buna benzer 29 işkence gece- si olacağı düşüncesi, soğuk bir duş gibi beni titretti, Gürültü mücadelesini, belediye. lerimiz, halkım istirahat ve uyku ih tiyaçlarını gözönünde tutarak açtı- laı. Sabahleyin saat sekizden önce, zavallı kısık sesile bağırması yasak edilen satıcınm suçu ne idi, madem ki böyle on, yirmi satıcının birleşe- rek çıkaramayacakları kadar bü- yük bir gürültünün hem de gece nin en koyu uyku saatlerinde yapıl masma ses çıkarmayacaktık. İki liralık bir çalar saatin, oruç tutan evlerde pekâlâ görebileceği bir vazifeyi böyle, bütün şehri u- yandıracak, umumi bir ( vasıtaya gördürmeye ne lüzum var? Şark tesirinden ve çeşnisinden w- zaklaşmaya bütün varlığımızla ça- baladığımız bir devirde böyle, hat- tâ dinle de bir alâkası olmayan kö- tü göreneklerin devamında ir mü nâ göremiyorum. Sarık gibi, cüb- be gibi, zararı onlardan çok daha büyük olan, sahur davulu da artik tar'he karışmalıdır. e Belediyeler, bence, böyle küçük teferruatta da, kurultayın kanun sıkarmasını bek- lememeli, doğru ve iyi olan işleri, kendi kararlarile halletmek yoluna gitmelidirler. Ankara gibi kesif çalışma şehrin- de, yurttaşlar, yüklü ve yorucu bir günden sonra, rahat ve kâbussuz bir uyku uyumak © hakkını kazan. mışlardır. Onların bu en tabil hak. larma hürmet edilmesi, sadece da- vul denen gürültü âletinin hükümet merkezimizin göbeğinde, i larında birdenbire bir orta çağ havası yaratmasına meydan veril. memesi doğru olmaz mı? Bu be. li Nabi NAYIR yaşında iken belki bem de onun an- nesine şimdi baktığın gibi bakmı- şımdır. Felâketler (o hep o yüzden geldi başıma ya! bak... Benim elim- de de senin elindeki çizginin ayni vardır. Görüyor musun? Zühre da- ğında bir yıldız ve onun kalp hat- tr üzerinden uzanan ucu... efen- dim? Nereye gidiyor? Taaa tali hattının nihayetine kadar... Ve parmağını sallaya sallaya bü- yük bir ciddiyetle; — Amaaan delikanlım... Ama- an! — dedi — ömründe biran kadı- na merhamet duyayım deme, yanar sın! Odada bir sükün oldu. Hepsi Sul- tan Hamidin eski yaverini | sırma kordonlu üniformadan kolsuz der- viş hırkasma rin tesadüflerin muammasını çözmeğe çalışıyorlar- mış gibi susmiuşlardı. Nazmi Ee. eğmiş, Dil, bir (ulus) un ta kendisidir! Bay Mahmut Esat Bozkurt, Üni- versitede “ders” verirken arada şu sözleri de söyledi: — Dil, bir (ulus) un yarısı de ğül, kendisidir! Ben bı ün üstünde durmak istiyorum. Dil, neden bu kadar de- öerlidir? Şundan ötürü: Dilsiz u- luslar o yaşayamazlar. Hangi w- İse hi Gaşkazımn dilini söylemiş, en dilini, kendi dili gibi me o ulus, sıyasal alanda (saha) varlık gösterememiş,yaban- &ıların kültürü altında ezilip or. tadan kalkmıştır. e Firdevsiler, Şirazlı Hâfızlar, Sadiler olma- e Acem ulusu bunca güç komşuları o arasında “e mi kalıbı dinlendirmiş — buluna- Bir Firdevsi, dili ile Acemi di - riltmeğe yetti. Atatürkün, bizi, çö- kük, kırık dökük bir dilden, ünlü, öz bir dil kaynağına iletmeğe çg- Balayışında, kurtardığını bütünler. tirmek, perçinlemek dikürünü s se - zenler çok doğru düşünüyo: Osmanlı dil kalıbı e bir varlık olduğumuzu ileri süremiyor. duk. Birisi çıkıp ta: — Siz nasıl Türksünüz ki türk- çe konuşmuyor, türkçe yazmıyor. sunuz! dese, verecek karşılık bula- mayorduk. Osmanlı dekoru, yıkıldıktan son ra, onun örümcekli çatısı altında daha uzun yıllar kalamazdık. Kalsaydık, benliğimiz elden gi- debilirdi. Doğru söze ne denir? Dil, bir ulus'un yarısı değil,kendi- sidir. Başkaları, “dil, bir ulus'un yarı- sıdır,, diyebilirler. Çünkü, onlar dilden alacakları- nı aldılar. Ona vereceklerini ver - diler. Alıp verecekleri kalmadı. Biz ise daha derlenip toplanma çağındayız. Dilimizi eskiye bağla - yan bütün geri yolları yıktı. Gö- zümüz, yalnız ilerisini görüyor. Ge riye dönemeyiz. Arkaya bakama- yız. Dilimizi kurmağa yarayan ne varsa, dağılanları yeni baştan top- lıyarak, bozulanları, yeni baştan düzerek, prçalananları biribirine akleyerâk, göçen çatıyı yeniden siv rilteceğiz. Atatürk, özdili başarma işine, boş yere mi bütün gücile sarıldı? Gazeteler, başyazılarım gelişi gü- zel mi öz türkçe ile yazıyorlar? işidir! M. Salâhaddin GUNGÖR DOGUM Tramvay, tünel ve elektrik şirketle ri maliye işleri mütehassıs KA. ZIM'ın bir oğlu dünyaya gelmiştir. Genç ana babayı kartlar yanmaya uzun akyetler dikeriz. Türkiye İş Bankası İstan- bul şubesinden : Mülga Itibarı Mâli bankasının Ha- — Halil oğlu Hacı Mahmut ismine ya- aslı 31737 ve 31818 sayılı muvakkat ve 347081 - 347083 ve 347223 sayılı aslı ve Hacı Helil oğlu Hacı Osman ismine yazılı 31738 ve 31819 | sayılı gn çelen Si bülemü olmadığı ilin olunur Kiel ifi: Ni El cuma bakıyordu. Bu sirsde çekin gen bir ses işitildi: — Doktor bey! Doktor bey! Gözler kapıya dönünce | genç, komisyonun o hamarat hademesi A liyi gördü: Hayrola dost! ne var? Doktor ayağa kalkıtıştı. Ona doğ ru yürürken; — Bizim yağlı müşterilendendir. — diye mırıldandı — gene teptir- miş olacak! İsterseniz, (biraz da benim odaya geliniz Nazmi Bey.. Burada hülya, orada hakikat var- dır. Bir başkası için, belki şu iki es- mer kızı bırakıp © yerinden kımıl danmazdı; ama (o Alinin bu garip doktora niçin gelip gittiğini pek me rak Mig mezi Falcıya, di dilli Beybaba... ve doktoru takip etti. KUVVET Bay Adil bir ewüsssese müdürüdür. Ahlâki telâkkileri (o zayıf olduğundan mücsesienin muhasebecisi ile uyuşarık ara sıra fukara için toplanan paradan salli BİP like; della indirmekte bir beis görmez ve bu paraları mer- silelerine mühim bir iş için geldiğimi söyle, o be- ni kabul eder) dedi vekartı uzattı. Bay Adil kartı okudu: «Meclisi i- dare azasrdan Refik.» Muhasebeci ile birbirlerine baktı lar. Hiç birinin bu zat ile hususiyet leri yoktu. Bay Adil; — Şöyle, buyursunlar, dedi ve mu- ilâve etti: MA ir e Mba Beliğ hesapla meşgul olduğumuzu görür de, e iz Bay Refik gayet asabi bir tavırla içeriye girdi. Her ikisime de başile kı #a bir selim verdi, Bay Adile: — Sizinle biraz hususi görüşmek is Gyorum, dedi. Bu söz üzerine muhasebeci derhal defterleri kapatarak odadan çıktı. Bay Adil şaşırdı. Acaba bu zat bir şeyler mi duymuştu Hesapları (tetkike mi gelmişti? Meclisi idare azasınm sal - hiyeti okluğuna göre ba ihtimal hiç te uzak değildi. Bay Adil, gelen zata bir koltuk gösterdikten ve bir sigara ikram ettikten sonra; — Emirlerinize muntazırım efendim, dedi. — Sizin hakkanızda bazı şeyler işit tim. — (Fena halde bozularak) ne gibi yeyler efendim?. — Valsa bu işittiklerime inanmış değilim, yoksa meseleyi başka mecra » ya koyardım. Bir defa mesele çok na- niz varmış. 7 (Geniş bir sales alarak) be, be lâşınızı şimdi anladım. Lâkin böyle â- di kadmaar yüzünden hatırlı adamlar arasında dangınlık olur mu? — (Hiddetle) hayır efendim, benim melresim âdi bir kadın değildir. Onu kandırmak için bir çok fedakârlıklar etmişsiniz. Süheylâ ile biç münascsctte bulunmadınız. mu? — (Gülümsiyerek) bir iki defa$ö- a metresmiz o olduğumu diniz öyle mi? — Pek tabii değil mi? Süheylâ çin sizin gibi smuhterem bir zatın hate. m karılar mu? Bay, Refik bu cevaptan pek mem Pek külüstür döşeli ve yarı ka- ranlık bir bekleme odasından mua- yene haneye girdikleri zaman, dok- tor kâpı ardında bir o çiviye takılı beyaz gömleğini aldı; — Söyle bakalım pişkin hovar- da... — dedi — gene ne oldu? sa- na bin defadır e İ ağzma rakı koymayacaksın. zeytin yağı, erim memnu... Fazla baharlı, tuzlu, biberli yemekler ya- sak... dinlemiyorsun ki... İçi, ölü yılan yavruları gibi yan yana uzanmış kıvrık sondalar, iğ- neler ve garip garip âletlerle dolu ve her tarafı camlı bir dolaptan kü- gük bir şişe çıkardı; Nazmiye bak- — Elinize biraz alkol dökeyim mi? — İstemem... mersi! — O halde siz bana dökünüz... Mükemmel... kâfi... bir do e cağım... âlâ... Alkol parlayıp sönünce ellerini oğuşturarak Aliye yaklaştı: — Eğer geri | teptiyse bu sefer tedavi uzun sürere.. Hem şimdiden söyleyeyim... Pek pahalıya mal o- Soyun bakalım. Nazmi, bir aa böyle m «MİLLİYET, PAZAR 16 KANUNEVVEL — Ne var, pek asbi | görünüyor. san? — Benim yerimde ol da kızma, 6 si- zin Bay Adil denilen müdürünüz ns 6- — Hayır ola, ne oldu? — Utanmaz adamın bana yazdığı şu mektuba bak. Güya ben onun may- mun suratma âşılamışım. Bir daha cast | Refik o Arzasuna artık tamamen nail olmuştu. | Bu vak'adan bir kaç gün sonra Sü- | beylâ yalnızdı. Kapı ça- İndi. Adil İçeriye girdi. Süheylâ hir den yerinden fırladı: — Doğrusu, bara geçen | günkü mektubu yazdıktan sonra, evime gel mekteki cesaretiniz hayret ediyorum. — (Gülerek) müsaade et Süheyli, işi anlatayım, bu mektubu Bay Refik tehdit etti de yazdım. — Yalan, yalan, artik hiç bir sözü nüze imanmıyacağım. — Peki amma, elimde kuvvetli bir delil var. — Neymiş © kuvvetli delil? Bay Refik cüzdanından iki adet el lişer kiralık kayme çıkardı, genç kadın derhal yumuşadı: — Eğer böyle kuvvetli bir delil ile halin har: de gene olsaydın, e Öz Türkçe ile Bilmecemiz Osmanlıca karşılıklarını meli emme ar ilm, Bilmecemizi doğru kallmdeni, gekiyor ve kazananlara hediyeler veriyoruz. Müddet; Pazartesi günü alışamma kadardır. Bilmecemiz. 12345678 9101 BURAK AW Soldan Sağat 1 — Müdür 8 işaret sıfatı 2. 2 — Sayt 2 Rabet edatı 2 Nasıl & , Nota 2 Afrikada bir 3 Züzede Renin aya hare & Mısırda bir 3 4 5 3. — Nedret, Atm dişisi 6 erbut & Selimülknip 3. — ec Ela, kl nk 7 e 10 — Delil, isbat © Şart edatı 2. 11 — Mebus, seçilmiş & Bu Ca Tayyare Cemiyeti e- vinize zarf bırakacaktır. Fitre ve zekâtınızı bunun içerisine koyunuz, adımzı ,şanınızı yazıp geri veriniz. yenesinde hazır bulunacağını tah- | min etmemişti. Geri çekilmek iste- di, Fakat doktor onu alıkoydu: — Durumuz! durunuz! — dedi— Elinden milyonlarca altm geçmiş biz adam silik birnikel kuruşa bak mağa hazırlanırken bu derece lâ- kayit olamazdı. Bir mukavva ku- tudan gümüş çerçeveli bir gözlük çıkardı. Bunu burnuna ken hafifçe eğildi. Alinin ötesine berisine üstün körü bir göz att: — Evet.. Evet... Söylediğim gibi, İhtiyatsızlık... Doğruluyordu. Hattâ gözlüğünü kulaklarından almağa da hazırlan. muştı, Fakat vücudunda birden bir ürperme, yüzünde müthiş bir kor. ku belirdi. Tekrar eğildi. Bu sefer büyük bir dikkatle — gözlerini bir noktaya dikmişti. Anlaşılmaz bir şeyler homurdandı. Sonra çevik bir. hareketle doğrularak Alinin sura- tına dik dik baktı: — Aç ağzını! Harik Hayat Sigortalarmızı Galatada Telefon * Bu tehlikelerin önüne geçerek öksürükleri Bugünkü program BUL: ni, Ötel Tokatliyandan (rene 20: du salar, 21,30; Örkünten. 221 Caz ve tango rkms- rası. 23 Ker BÜKREŞ MA 11,30, Disi meşriyat. 12,30: Orkestra konse- iza yi berler. TE ir 22,104 Cazhand. — Haberler, 23:30: Casrn di 623 Kız, VARŞOVA, 1 Şarkılar. 1850: Kon 21,55: Müklelif. 22: eg saye İle, 23: Reklâm ve komser, 2330: kai. 685 Kiz. BELGRAT, 437 m. 1830: Plâk. 19,135: Kuartet orak) 20,131 Haberler. — M oralardan.) — Rak Kaza UNYON SIGORTASINA yaptırınız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. Öksürükler çok defa tehlikeli hastalıklar gösterir gemi KATRAN HAKKI EKREM merlelerini kaviryen geçirdiği gibi nefes darlığına da çok faydası vardır. “ei. | mal Reşit ; 10104 li senfonik masiki. 19.18; Sozler. ve piti Zir: Kore konseri Zi3Di Dane ma sikini Kör. LEİPZİG, 18,35: Beşik şarkıları, 19,10: Şem program. 2030: Sözler. 21: akşam musikini, 22,30 Beethovenin eserlerinden orkestra refakatile erman konseri; BAZ, m. “YENİ NESRİYAT Büyük gezete Büyük Güzetenin bugün çıkan & ci sayısı, renkli güzel bir kapak içinde hakiki bir Avrupa mecmuası ayarın - dadır. Büyük Gazetenin bu sayısıda me za sırça bu ayım 17 inci pazartesi günü saat 13 te mahalli meskürda satılacağından te ei « Nihayet hiddetli hiddetli m kolunu! — dedi — Kan Beyhude zahmet ama, milyonda bir Tatimal ile yanılmış o- labiliriz. Ali ne olduğunu anlamadan ca ketini çıkardı, gömleğinin kolunu sıvadı. Doktor bir kaminetoyu tu- Bir taraftan da burnundan soluya- rak söyleniyordu: — Kimlerle düşüp kalkıyorsun bilmem ki... Senin çok paran var. Gencsin de. Galata sokaklarında mı dolaşıyorsun? ne haltediyorsun? Şimdi ayıkla pirincin taşını baka- İnn... Bu sırada, dışarıda bir ayak se- si işitildi. Muayene odasınm kapı- senı vurdular. Doktor, birinin palas pese odaya dalmasından tüğünü gösteren bir atiklikle hemen kapıya dayandı: « — Kim 0? ne istiyorsun? — Çi bey geldi de... doli- nyan Nazmi; — Beni istiyorlar doktor... — de- di — müsaadenizle... Koridora çıktığı zaman esmer ve Otomobil Ünyon Hanında Kâin 9563 4.4888. göğü 9772 keser ve müzmin bronşitler ile TEPEBAŞINDA ŞEHİR TİYATROSU Şe Bu akşam ŞehirTiyafrosa Saat (20) 0)de Hm Ae 1 Eski Fransız Tiyatrösund Şehir Tiyatrosu Operet kasmi 12-12-934 tarihte çarşamba günü sam sani 20 de cuma günü a saat 14,30 da DELİ DOLU Operet 3 perde Yazan Ekrem Reşit, besteleyen © W. siken Tercüme e. M OZAN OPERETİ Muhlis Si tin (eski Si Şehzadebaşı F rah tiyal Fahri - Gülünç , mail Dünbülü 4 si «ARLA KUŞU Pek yakında : CÜPPE GİTTİ Sultanalmet © üçüneğ salk mahkemesinden: Mahmutpaşada 20 lu manifalaracı Astiraniğin Roza umda Çavuş oğlu Enver fanilâ ve rap (abrikasnda müstahdem ve osmaniyede Küçük Nuruosmaniye tumanında 7 No. da ikamet eden yati aleyhine açtığı — (68) lima davasından dolayı Hayati tarafıma derilen zaptı dava suretinin mübaşir tarafından verilen hir sene mukaddem mezlür mar, (6871) mk me ğin ALANİ Doktor «as ,HORHORUNİ meş Yakasma bir e fil dudaklarma bu karanfilden | mıştı, elini uzattı. — Gel bakalım benim velisi tim gel... Ayran sne İçerir Tal e ge erdi Mamma da beklettim. Ama bizim kei baba, doktor sana yokluğum durmamışlardır. (Bitmedi) 4