Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
MİLLİYET PAZAR 9 KÂANUNEVVEL BENCE Edebiyata karşı alakasızlık Bizde son zamanlarda edebiya- edebiyatla alâkası — olmayan bir ta karşı olan alâl lık h hiç bir devirde görülmemiş bir derece- ye varmıştır desek yanılmış olma- yız. Biliyoruz dert evrenseldir. Her ölkeden ayni sikâyet yükseliyor. “—Hemen her istikametten edebiya- tın ve umumiyetle sanatın S.0.S. işaretleri geliyor. Bununla beraber, ileri kültü. ölketeri pek çok olan okurlarından bir kısmını kaybetse- ler de, kendilerine kalanlarla bir dereceye kadar tehlikeye göğüs ge- rebiliyorlar. Halbuki bizde okur sayısı, en fazla olduğu çağlarda bile geniş bir edebiyat havası ya- ratacak derecede değildi. Bugün ise elde kalan beş on okuyucuyla, hususi veya resmi yardımlara gü- venmeden neşriyat yapmak hemen imkânsız bir hale gelmiştir. Ve her şeyden kötüsü, edebi eserlerin, sa- tılmamasından başka, münev”erler kütlesince bir süküt ve kayıtsız- İıkla karşılanmasıdır. Bu yüzden, edebi — çalışmalarından maddi ve manevi bir menfaat ümidi kalma- yan muharrirler de günden güne bu sahadan çekiliyorlar. Geçenlerde- Bay Peyami Safa, Varlık mecmuasının açtığı bir an- ketteki altı — sorgunun her birine mecmualar dolusu cevapfar vermek icap edeseğini ileri sürerek, bir an- kete bu kadar fazla sual sıkıştırıl- masını doğru bulmayordu. Halbu- ki mecmua müracaat ettiklerinin çoğundan hiç bir cevap alamadığı gibi bu zahmete katlanan bir kaç yazıcının altı suale verdikleri ce- vapların topu birden mecmuanın bir sayfasını dolduracak uzunluk- ta değildi. Bu ömnek te gösteriyor ki, mecmua, edebiyatçılar arasın- ' da hüküm süren dipsiz alâkasızlık karşısında suallerinin sayısımı ço- ğgaltmakla değil, daha fazla çoğalt- mamakla hata etmiştir. Tanılmış edebiyatçılarımızdan pek çokları son zamanlarda sus- mayı tercih ettiler. Haklıydılnr, çün kü kimin için ve ne için yazacak- larını bilemiyorlardı. Son yılların mahsulleri arasında gerçek bir sa- nat değeri olan roman, piyes ve tetkik yok gibidir. Muharrirler u- zun eserlere girişmekten son dere- ce çekinir görünüyorlar. Sırf yazı- cılığı meslek edinmiş oldukları i- çin gazetelerin tefrika sütunlarını doldurmak üzere yazanların roman ları ve hikâyeleri — arasında edebi değerde bir tanesinin çıkması âde- ta bir hâdise olacaktır. Nurullah Ataç, Son Posta gazete- sinde Varlık'ın niçin ölkenin tek e- debiyat mecmuası kaldığını araştı- rirken bir mecmua başına geçen edobıyalçılarm edebıyıt hareket- leri için ellerine geçen bu fırsat ve vastradan faydalanma- dıklarından şikâyet ediyor. Hal- buki beş on yıl içinde biribiri ar- dından çıkıp batmış nice mecmua- ların âkibeti bence bu düşünceye en kestirme cevaptır. Bugün bütün edebiyat okurlarımız memlekette bir edebiyat mecmuasısını bile ya- şatacak çoklukta değildir. Şu hal- de bır iki veya üçi birde ziyan ederek kapmmaımdnn başka bir netice veremez. Bir — muharririn memurluk, bir diğerinin muallimlik yapmasa kabilinden, Bay Peyami çıkarıyorsa, kendisi sanı- rım, Nurullah Ataç'ın iddia ettiği gibi, bundan mes'ul tutulamaz. Kültür savaşma girişmiş ve bu yolda almacak pek çok yolu bulu- nan bir ölkede, bilhassa yeni dil özleşmesi işinde edebiyatm oyna- yacağı büyük rol gözönünde tutu- lunca, edebiyatı bu korkulu hare- ketsizlikten kurtarmak için karşı- dan seyirci kalmamız doğru olma- mağı kendiliğinden meydana ç- Dert meydandadır, çarelerini a- ramak gerek. Her şeyden önce, e- debi mecmuaların ve kitapların o- kunması için şöyle veya böyle ol- maları gerektiği yolundaki akıl öğ- retmelerden vazgeçmeliyiz. Çünkü alâkasızlık sanatin şu veya bu şek- line karşı değil, doğrudan doğruya sanatedir ve alâka ancak sanattan uzaklaşılmak nisbeti içinde arttırı- labilir. Bu çareye baş vurmayı tav- siye edemeyeceğimizse aşikârdır. Edebi neşriyat büsbütün okun- mayor mu? hayır okunuyor, fakat parasız olmak şartile. Resmi kütüp- hanelerde, halkevlerinde, mektep- lerde böyle eserlerin pek çok oku- yucuları vandır. Bizde sanat eseri- nin ancak bedava olursa okunabi- leceği kanaati yeretmiş, ve bu ka- naat ökonomik krizle mütenasip bir şekilde artmıştır. Şu halde ede- biyat okurlarımı arttırmak, edebit hareketler uyandırmak, edebi neş- riyatın büsbütün sönmesinin önü- ne geçmek için şimdilik bir tek ça- re vardır. Okuyucuların arzusuna uyarak bedava okutmak. Bu da, an- cak, kültür bakanlığınım değeri tas dik edilmiş olan mecmua ve eserle- ri satın alarak ölkenin bütün ki- taphanelerine, mekteplerine, umu- mi okuma yerlerine geniş ölçüler- de yaymasile temin edilebilir. Ba- kanlık hesabma okuyan talebeler- le, muallim!ler ve bir kısım memur- larttim değerli görülen metmualara ve yılda muayyen bir nisbeti geç- miyecek kitaplara abone olmaları mecburiyetinin konulması da, neş- riyata bakanlık bütçesinden çıkma- yacak ayrı bir yardım kaynağı bul- mak bakrmından hatıra gelen bir çaredir. Her halde kultur bıkınlıgmm ziT bu ğerli olduğu — özenle ele ulmumı bekliyoruz. Yaşar Nabi NAYIR TEPEBAŞINDA ŞEHİR | TİYATROSU ! Kotsabel Berediya Bu ehirTiyafroso —saa T & A M L ET ansız Tı atrosunda ŞEHIR TIYATROSU PERET KISMI Bu akşam saat 20 de BU BİR RUYA Operet 3 perde Pek yakın DELİ DOLU Büyük opereti Yum W. ŞEKSPER Tercüme eden: Ertuğrul Muhıın KULAK Ö B Bdi YA F 5Nü Toprak! Maarif kütüphanesi sahibi Bay Naci Kasım'la konuşuyorduk. Bir aralık bana dedi ki: — Ne dersin, toprağı soyadı al- dım! — Toprak mı? — Beğenmedin, sanırsam.. — Beğenmedim değil ama şey... Toprak, biraz ölümü — hatırlatıyor da... — Yanlışlığın van...Hayat, toprak tadır. Topraktı ölümü değil, haya- tı hatırlatmalıdır.Topraktan geldik, toprağa gidecekiz. Kökümüz, özü- müz toprak.., Her şey toprakta bi- ter, her şey toprakla birlikte biter. Bunu söyledikten sonra, cebin- den bir kâğıt çıkardı: — Şunu oku bakalım... Okudum: Biz, ne demir, ne taşız, Ne de çelikten başız, Bildiğimiz toprağız! Bir takımı diyor ki : e —“ Bizim babamız toprak, Öyle ise deyin ki : Biz, ta kökten toprağız! Bir takımı diyor ki : “— Bizim dedemiz maymun,, Öyleyse deriz ki: — Mademki bütün acum, Ergeç toprak olacak, Demek sonumuz toprak, Biz, şimdiden toprağız! Sordu: — Nasıl buldun? — Güzel, dedim, yalnız Rafiye- ler o kadar kuvvetli değil! Güldü: — Biz kafiyeyi gökyüzünde do- laşan şairlere bıraktık. Toprak şa- irinin şüri ba kadar olur.. Bugunku program İSTANBUL: 18: Çay saati: Otel Tokatlyandas makil. 18: Jimnastik; Selim Sırrı Bey. 19,30: Dünya ha- lıırlın. 18.40' Hıvıyıı kılır takımı, 20,101 K Balek da dok- tor Alı Şnlırü bey tarafından.) 20,45: Plâk. ses musikisi, 21,15* Anadolu ajansı: Borsalar, 21,- 30: Örkestra 22: Radyo orkestrası caz ve tan- go orkestrası. 545 Khz. BUDAPEŞTE, 550 m, F 17,50: Saksofon. 18,20: Konferana. — 18,50: Budapeşte. Salon orkestrası. 20: Spor haberi leri. 20,10: Stüdyo tiyatroşu. 21,45: Son haber- ler. 22: Şarkılar ve 22, 40 ÖOrkestra, Z4 Hekmik mann caz takımı. üb 686 Khz. BELGRAT 437 m. 19: Kilise şarkıları. 20,05: Reklâmlar, 20,20: Plâk, 20,30: Milli neşriyat. 21: Sözler 21,30: Kemam komseni. 22: Radyö' |" temsili. 23: Haberler. 23,20: Radyo orkestrası. 223 Khz. VARŞOVA, 1348 m. 18: Popüler havalar, — Muhıılıf ıoılır lü Sevimli Eııytem Hüdai'nin daveti üzerine Iz- mire gittiğim zaman kendisi de Muaz- zez de beni cıwvl cıvıl şakıyan kuşlar gibi sevimli karşıladılar. Hüdai yaman eniştelerdendir. Kendisini pek sa- tar, pek kurulur ama hâlâ karantine lnemu:lugundın kurtulup — terfi edeme- m'!tL Bizim iki uçıeneı:hrlıırme:ele— miz vardı: Kordonboyundaki eski evi satmak.. Evde — hemşire de hissedardı. | paralar yüzümü gören Muazzez sordu: F — Ne e ağabey.. dedi. bir şeyemi ca- mın sıkılryor? Öz Türkçe ile Bilmecemiz Osmanlıca 1 karşılıklarını ) kelimelerin öz türkçe mu bularak şeklimizin boş hane leştirip kesiniz ve “Milliyet memurluğuna gönden'niz”, E zi doğru halledenler arası çek_iyaı'ux ve kazananlara veriyoruz. Izalei şüyu davası açıp beni kırmak iste- miyorlardı. Nihayet sözlerine kandım. Evi bin sekiz yüz Hraya satacaktık. Ha- neye talip olan Süreyya bey isminde bir mütekaitti. — Pey akçesi olarak üç yuz cam, Seniha ablam haftada bir gece ge- lir, bizde misafir kalırlardı. O gece ut- Hiattâ bazan beni İışlartırlar: —HıyıiHianıt,hıçıftetdannı — Hiç... ev meselesi.. Bilmecemizin müddeti: | O sırada Hüdai içeri girdi : günü akşamma kadardır. — Çocuklar size — müjde... Maaşıma j İ beş yüz kuruş zamla İstanbula sıhhiye B”mec'mlz müdüriyetine tayin edildim. e M R Eniştenin bu müjdesi beni dir lnı;ıü.o.geoeyihanprankbenba'lı- bi Ve 3) L 1 AO la gideceğimi düşünerek rahat ge- | 2 D | (EE( (8( (Nİ Ertesi sabah tapu dairesinde takrir | * | B (BiHN werdik. Paraları cebimize indirdik. Bir | 5 (8 V AŞ SD | kıçgııııonralüuibuhg:lmı; ve para-| Ç OKLELEN istif etmiştik. İnsanın ban- - kıdıpırıııohmıınehdırıyı_l'lem 7 a| K | Gaüz alryor, hem de emniyet altında bu- | 8 n CI mesi, tamiri vergisi vesairesi yok, Doğ- l rusu çok — üzüntüsüz bir iş- Enişte ile | 17 | |D D li | canrmız sılaldıkça ufak tefek çıkarıp bar | 11 Si M Aİaküil-l âlemleri yapryoruz. Kâfir Muazzezin pa- ralarını o de kendi — namına koymuş... » Şimdi, ben evden behsedip üzüldükçe 9, Soldan sağa y YEyor Vet gee i — Hü ı ml' (2)1:'ılır, haz, mmesruriyet lı.dııyelıuıoyılryw tılhhı-if. 2 — Alâ. inavöra, imeşakkal 0: N. şaret sıfatı (2). YENİ NESRİYAT. Ğ ;_:m(;w_ - Moda Albümü des b ee G, 5 — Sonradan ilâve olunan Memleketimizde birinci defa olarak | mek (2). ilâve hdmıçukşdımdınarıludıredmbu 6 — Fiil (2). ğ ııyfa loçıkmışu .ldınl Türk kadınına yeni e İstâcik vi Taş bu eserde, Fegara, Emilia, Cemal, Mırııeıılıbuyukhemlerııınnımın— letlerin patronları ve daha bir çok zen- Şu kiler odasında ben ne kadar reçel | gin münd. tla çıl 1 Sabahieyi: SETEEEP mıza | ye ederiz. dadımın yaptığı kuru köfteleri tel do- laptan aşırarak telaınındıam. Hele anamı hıhrlıdxkçıig'n&mıduyor.l(dı'min kızdırılmış bir kıbıhnyıpu:ııçmıgımıh!ıaıımı! gibi © den yaşlar akacağını sanıyordum. Anacaığmı, benim kınalı saçlı, şeker anacığım. Doğrusu ya.. ben dadımı da sevendim. Ö da benim bir anam demek- Büyük gazete Buyuk gazetenin 7 ci sayısı bugün çok zengin yazılar ve güzel resimlerle çıkmıştır. 24 sahife olan Büyük Gazete. nin kapağı, iki taratlı, hakiki — bwrer tablodıır Bu nyıd— ciuıı güreş şam- Kara A Paristeki ıık mıaeı-ılın- dair olan yazı ve resim- | ler kayda ;ıyandır Bundan ba.;ka, bu Hafif musiki, 20,45: Sözler, 21: Senfı ser — Sözler. 22: Şen program. — Hıboılır 23: Konserli reklâmlar vesaire, 24,06: danı mu sikisi. Khz. LEİPZIG, 382 m. 10: Ev hayvanları hakkındı. 28: R l rıldardı. Dadrmankiler ise bilâkis ıslatı- hp t dıkça biribirine dolaşır, Adeta . Sözler. 20103 | palto yakası — astrgan gibi kıvır kıvır Denılyoııarl '“""'i"iç_hqü çocukluk bey... IŞLETMESI AM_ GüH ded KİRMLA Köprübaşı _m__'&""d" vti ğ a -reı.m Sirkeci Mühürdarzade B_h“_mmliıhüıeu Han. Tel. 22740 çok ü b ddi bl'&ı- »e yERe aü SĞ HL ISKENDERİYE YOLU bir piyes: “Daleichte glück,, 21,35: Reportaj 22,30: B inci şaheser konseri. 23,10: Haberles. ve spor, 23,40: Dans musikisi, Khzx. PRAG, 470 m. lİ İki perdelik “lılı- operası. ll.l'ı — M uş bu Arap karısı yanımda dışma pı"ııh"ıllülı'ı-belıiidahp,mıw. ğa haykırır, sebepsiz yere beni paylar, bıbılıulııttuguzımnerııeıım indirirdi. Bu evi sattığıma hiç majkili hıbırlır N» Öperet 232 Haberler, — FİİL 23,25: Sözler. 23,30: Hermanu Sehrammel or- kestrası. MOSKOVA, (Stalin) 361 m. 8: “Geçici kuşlar,, —isimli piyes, 18,28: Bı—openııııılıh.zz.hbı—ııııiki'ıi" rışık musiki, Khz. STOKHOLM, 420 m. 18,30: Sözler. 19: Muhtelif. 20,30: konseri, (2 piyano ile) 20,45: Tıyıı-ı. 21 181 Mozartın eserlerinden harp ve flüt koıı_l. 23: Radyo orkestrası. ROMO - NAPOLİ - BARİ 18: Senfomik konser, — Plâk, — ve sözler. 21,45: Bando marzıka, 2 Varyeta 244 Son har berler. . 841 Khx. BERLİN 357 m. : ıMııllnliıluç.l!,NŞıı-hh_Syot zı Şen musiki, 22,30 8 inci şahoserler konseri, 23,15 Haberler, 23,40 Dans musikisi, mütecessir olmamalıyım. Iyilerden çok fena hatıraları var. Elektrikleri söndürdüm. Kapıyı çeke- vek evi son bir kere daha süzdüm .Ve yavaş yavaş yürümeğe başladım. Eve girdiğim zaman kederli vaziyetimi, asık OZAN OPERETİ (Eski Süreyya opereti) Şehzadebaşı Ferah tiyatrasunda Ra- mazanda her gece Muhlis — Sabahattin Fahri Gülünç, İsmail Dünbüllü. Bu gece EGE vapuru 11 Birinci Kânun SALI 11 de İskenderiye'ye ka- dar. (8384) Harik Hayat Kaza 7 — Idam etmek (5). 8 — Genişlik (2), Mayi (4 9 — Tenha, ü en emir mer (2). Bey (3). 10 — Ham, olmamış üzüm | maktan emir (3). 11 — Nota (2), acele etmek Yukardan aşağı 1 — Halk, Hepsi (4). Be lis, musaffa (5). 2 — Farika, karakter, (3), bir (3). 3 — Alkıştan çıkan ses (6) 4— Cet (3) B—Çıkmıhıncmıı- (3) V 7 — Cevval (4). Yummaktar ir ( 9 — Dahi (2); Pipo (5). ıo—Ama(S.)Bevu(l)- vazife, | “ yet (5). His (5). Yllayı Asrın umdesi “ MİLLİYE' ABONE ÜCRETLE Ti-lıiı_ı.ldıld ŞEŞRE a te vi ız w eee « M— geçen nüshalar 10 kuruştur.— matbaaya ait işler için müdiriyet ı—idıllr. Gazetemiz Hânların m tini kabul etmez, ve Otomob Telefon : Sigortalarınızı Galatada Ünyon UNYON SİGORTASINA yaptırmız. ' Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız Hanmda Kâin 4.4888. 954 Safa da, hayatını kazanmak için 9698 DİLEYİNE ERENLER —— z - « SEİR " D ? de uştu ki güneş tam j bi : soygunculukları yaptıran bu ölsun!. | lis kryafetli bir adama en ağza alm | fesini hahı'l' atmayacak mıydı? durmı Mi ılî tef"ka 38 Evvelce çok — güzel bir krzdı. İki | mayacak küfürleri savurarak; M“?"fn ucu_udnn hızla fırla- | ortasma vmryordu.Anl:: sene evveline gelinceye kadar ona — Namussuz herif! — diyor- | mış deli bir fişeği bazan, çarptığı | uyanmadığını görünce avuç dolusu para verenler vandı. | du — Bizi sen sattın galiba.. bir ot nasıl hedefinden şaşırtıyor, M“ıîk '““;ey'!'"i?hh b Frengiye tutulunca.. Sırtınm terlediğini hissetti, İğ- | aksi bir istikamete ıevkîdebghyoı— ö ı::y... y! Uyan NİN renerek geriledi. Başı önde, sağa | sa, kanr kaynayan, tecrübesiz bir SIT TEz — Evet..ozamanda — muayene | sola bakmadan deli gibi karakol- âleâıç tehhel; l;:.l:.!ıe,' ılerıyo”k doğru &- e lgvı;zlve:rmı b:ı?gumrü ü dan çıktı. Deniz ke ğ ığı hız ha SKT Di kaçağı dolaşıyo! Yakılındı. yumş keı: Doti ıinirlıi?m doğru ei ae öti KERDAMEĞT hontürdaümek ge Doktor durmamış, yürümüştü. Müddeiumumi muavini, — Bir defa komisere sorunuz... -Diyerek ukumdın gidince taş- İrkta | yızıl[ bir levha tıklunış odaya doğru yu- rüdü. Kafileyi mukayyitlerin odasma sokmuşlardı. Onlarla beraber gelen polislerden biri bu kapının önünde- duruyordu, ona yaklaştı. Müddei- wumumi muavinile konuştuğunu gör- düğü için polis onu bir sivil memur zannetmişti galiba ki gülümsedi ve meslekten bir arkadaşa karşı göste- rilen lâubalilikle; — Karacaahmet “selvi,, si Neza- hetle kumpanyasını yakaladık — dedi — kaltak az kalsın içimiz- den bir ikisini harcayacaktı. - Nazmi kulakla:ına inanamamış- tı; — Şimdi getirdiğiniz kül rengi sarsaflı kı-danmı bahsediyorsu- Müollıfı. Nazmi Şehap nuz? — diye sordu — peki ama ne yapmış bu kız? Polis “nasıl oluyorda sen bilmi- yorsun,, gibilerden hayretle ona ba- karken, başını uzattı. Şeker san- dıklarından yapılmış bir bank üze- rinde oturan kül rengi çarşaflı ka- dınt gördü. Ellerine kelepçe takmış lardı. Kıyafeti yanındaki adamla- rm sefaletile hiç te uygun değildi. Çok şık giyinmişti. Fakat yüzü o- kadar değişmişti ki... Gözlerinde bir parmak, kuyruk- lu, kuyruklu sürmeler vardı. Biran Nazmi ile gözgöze gelince yüzü kı- zarır gibi oldu. Fakat bu kızarıklık işte o kadar, ancak biran sürebil- di, başını başka tarafa çevirdi: — Hayret! —diye — mırıldandı genç — Hayret! kim ümit ederdi... beni tanımak istemiyor. Polis; — Evet beyim — dedi — kim ü- mit edebilir ki etteki o Hasta olduğu anlaşıldı. Hattâ ra- , porunu ben kendi elimle aldım, gö- türdüm. Hastahaneye — yatırdım. Sonra bir gizli ev işletmeğe kalkış- tı, söktüremeyince bir — eyyam izi kaybolmuştu. Geçen kış Karacaah- met soygunculukları başlayınca bir adam onun eşkâlini vermiş, tevkif edilmişti, fakat bir şey tutturulama- dı. Şahit yok, isbat yok.. hâkim ne- yapsın? Polis işini bitirmiş olacaktı ki pa- "Taskasımı düzelterek kapıya doğru yollandı. Bir taraftan da hâlâ söy- leniyordu: — Ama bu sefer.. Güç kalkar bu yükün altından. Beş seneden aşağı kurtulursa öpsün başına kosun! Nazminin kafasa allak bullak ol- muştu. Dört sene... dört — senecik bir insanı bu kadar nasıl degıştıre- bilmişti.? Fikir t inden zivera- ğa ya doğru i insanı çıldırtacak bir tatlılıkla şarkr söyleyen o güzel Nezahet bu hale düşecekti ha? Başını bir defa daha, kapıdan uzattı. Şimdi o, yanında oturan po- — Evvelâ kendi kendini satryor- muş — diye söylendi — şimdi de ları onu satıyor... Ne hayat! Çengelde bir et gibi yaşıyor.. zaval- İr.. zavallı Nezahet! Sandalcılar kahvesinden bisikle- tini aldı; bahçenin önünde duran a- rabalardan birine soktu, kendi de girince ; — Çek bakalrm babalık! — de- di — Divanyoluna.. Hâdiselerin ne tuhaf bir seyri o- luyordu. Bazan bir tesadüf insanı yakasından kavrıyor, birden yere vuruyordu. Vücudunu yemyeşil e- den bir ölüm, imdadına yetişmezse saçlarının bir dokunuşu senelerce hatıralarda tatlı ürperişler uyandı- ran bir genç kız, eli kelepçeli bir Kar olabili hkanet soyYg . yordu . Acaba Cavidin korkunç âkibeti bir hafta daha gecikmiş olsaydı, bu mehtaplı gecelerden birinde bir başka tesadüf, pantalonunun arka- cebindeki tabancaya korkunç vazi- düştükçe düşüyordu. Kim bilir o güzel, otatlı, o sakin, o rüya için- de yaşar gibi gözleri hayalle dolu Nezaheti tesadüf hangi ota çarpmış tı! a Beyni uğuldayordu. Araba sarsıl dıkça sallanan bisiklet — dizlerine vuruyordu. Körükle arabacının sır- tr arasındaki boşluktan kâh bir ev bir dükkân kâh bir sokak başı bir insan gözüne çarpıyordu. Bir ara- hık Beşiktaşa geldiklerini farkeder gibi oldu. Sonra gözkapakları ya- vaş yavaş kapandı. Arabanın yaylı ve yumuşak kanapesi hünerini gös- termeğe başlamıştı. . . ., », » — Hişst... bey! beyi Hıııtl Anını.dn uyuyor be! Bey! Bey! —İmmh! Arabacı, Fındıklı sarayının önün de gemleri kasmış, arkasmıma dön- müş, sesleniyordu. Öyle bir yerde sile üç dört metre ötede, a gideri l te doğru dur laşılan bir mlııyı sezdi: — Onlara sor... günah | gitti. Öbür arabadan “Nazm mi!,, diye muttasıl sesleniy bakınca Ulviyi tanıdı. İçin küfün savurarak; — Şimdi gidiyorum... O diyorum... — diye bağırdı : ma daha vaktimiz var. Ulvinin yüzünde bir rah neşe vardı: — Lüzum kalmadı! Lüz madı.. — dedi — gel buray Bisikleti dizlerinden itti ye istemiye arabadan indi. luktan dizler tutulmuştu. A aksaya yürüdü; — Ne var? — Bak! Arabanın içinde fıkır fık dayan mavi çarşaflı bir kac termişti. Bitme«