nceler, düşünüşle “Dün ve yarın ,, Yazımı yazarken önümde iki gü- zel cilt var. Bunlardan biri mara- 2 ruhbilgisine dair, öbürü Turge- nief'in İlkbahar selleri. Deliliğin psikolojisi'ne dair elbette bir sey söyliyecek değilim; onu ancak in- san bilgisinin son ilerlemeleri hak- kında bir parça fikir edinebilmek için saygı ile karıştırabilirim. Sami zade Süreyya beyin Rus romancı- sından dilimize çevirdiği romanı i- se elime daha yeni geçtiği için da- ha sayıfalarını bile açamadım. Şim dilik beyaz kabını gözlerimle, elim ye sormuştu. karşılığını veremedik. Neden tez davrandık Selânik Lisesinde okurken bir türkçe öğretiçimiz (1) vardı. Başı sarıklı idi ama, açık ve uyanık ka falı bir adamdı. Odacıların bile, a- rapça ve acemce konuşmağa özen-| diği çağlarda, Türk diline değerini | vermeğe çalışır, bize örnek olarak verdiği yazılara türkçe sözler sıkış- tırmasını severdi. İ Bir gün, hiç unutmam, bize: — Çocuklar, ök ne demektir? di-| Bilemediğimizden | O gene sordu: — Ya öksüz ne demektir? ile okşamakla iktifa ediyorum. Kitap okunur, fakat okşanır da, Çayın tadı ile damağımızı sevin - dirmeden önce rengi ile gözümüzü, kokusu ile burnumuzu, sıcaklığı i- Je parmaklarımızı, semaverdeki a- hengi ile kulağımızı hoşlandırdığı gibi kitabın da içindekileri bize a- şılamadan önce şekli ilede (bize zevk vermesi lâzrmgeldiğine ina - nanlardanım. Bunun içindir ki ka; ramsr bir kâğıt üzerine üzensiz bas sılmış kitapları hoşmutsuzlukla eli- me alırım. İyi basılmış kitapta ise güzel kütüphanelerinde nadir kâ- Fıtlar üzerine basılmış kitaplar sak İsyanları, ah! ne kadar kıskanırım. Ne yalan söyliyeyim? renk renk çiçeklerle dolu bahçelerde, rahatın her türlüsünü bağışlıyan konak - larda, ta uzaklara götürmek için e- mir bekliyen gemilerde, arabalar- da gözüm yoktur; fakat Çin, Japon Madagaskar, Felemenk kâğıtları - na basılmış kitaplara: “Niçih be - nim değildir?,, diye içimi çekme - den bakabildiğimi söylersem inan- mayın... Fakat ben bunlardan değil, “Dün ve yarın tercüme külliyatı” ndan bahretmek istiyordum. İlkbahar selleri o koleksiyonun en son çıkan kitabıdır. “Dün ve yarm” koleksiyonu şim diye kadar muhtelif sahalara dair on üç cilt verdi; bunların içinde Balzac'ın, Daudet'nin, Maurois'nm arı, Lenin'in, Kautsky'nin polemikleri, Ruhi hayatta lâşuur gibi psikologia eserleri var. Hem pek de eski değildir; Haydar Ri - fat bey o koleksiyonu kurmağa ka- rar vereli daha bir yıl bile olmadı. Böylece yılda yirmi beş, otuz kitap kadar çıkacak. Belki çok bir şey değil, fakat “Dün ve yarm” > dan başka böyle bir koleksiyonumuz bulunmadığı, bizde kitap satışm - dan herkesin şikâyet ettiği düşü - ince insan hayran oluyor. “Dün ve yarın” ın başlıca iyilik- lerinden birinin baskısı itinasm da olduğunu söyledim. Bunu başka meziyetlerini inkâr için söylemiyo rum. Okumağa alıştırmak işinde bu, bence, en mühim noktalardan biridir. Koleksiyonun her sahadan kitap çıkarması bir kusur olarak gösteri- lebilir. Evet, başka koleksiyonları- mız da olsaydı bunun yalnız ede- biyat ve felsefe ile iktifa etmesini istiyebilirdik; fakat, odedim ya! tektir. Maamafih başka bir itirazım o- lacak, O koleksiyonun şimdiye ka- dar çıkardığı edebiyat kitaplarına bakalım; sıra ile Daudet'nin Sa- 0'su, Maurois'nın Aile Çenberi, acine külliyatı, Loti'nin /sfahana doğru'su, Balzac'in Goriot baba" Milli tefrika: 17. — iie ie mıyor, Yi mu arkasından ve kimbilir, belki de yirmide birini görerek tadıyordu; fakat gene gözlerini ayıramıyor - du. Arasıra kol tallayışından, ba» zan büsbütün gözden kayboluşun- dan ve uzaktan uzağa kulağına va- ran başsız vö sonsuz bir heceden birisile konuştuğunu anlıyordu.. Acaba ne konuşuyordu? Kimin- le konuşuyordu? Bir erkekle vi ii — Ne münasel “di üşün- i ia Sakat gene o ânda birden, olağik câ azabile bir şüphe beynini kav. radı: “Acaba bu evde-eh'i erkekler - den başka biri, faraza arasıra ge- len ve kafesle pezeden kurtulma- nın yolunu bulmuş biri mi vardı? Ellerini, kollarımı sallaya sallaya — 2 — Beş on çocuk birden atıldık: — Anası babası ölen... Mehmet Nuri Efendi, Tanrı ona al (2) tatlı bir gülümse * lünüz mii, demişti, (ök) ü Elmali iniz için o öksüzün dene demeğe geldiğini anlıyamadınız. Ök, kucak demektir. Öksüz de kucaksız. .. Ana kucağından ay - rılmiş demek... Şimdi anladınız mı? Mehmet Nuri Efendi gibi Tür - | kün öz dili üzerinde çalışmağı ken disine iş edinen öğreticilerimiz, ne yazık ki parmakla sayılacak kadar azdı. Böyle olmasaydı, bunca yıldır yabancı dillerden dilimize geçen sözleri, şimdi kerpetenle söker gibi yerlerinden çıkarmak için uğraş - mazdık. Bununla birlikte, er geç başladığımız işi bitirmek için u - lusça (3) söz verdik. Değil mi ki bu yolu bir gez (4) tutmuşuz. Baş- ladık, gideceğiz. Yalnız, biraz daha önce işe baş- ığımıza canım yanıyor. Bu - gün belki, yolun yarısını almış ola- caktık. Büyük önder (5) yazıda olduğu gibi dil işinde de bizim bir haç yüz yıllık geri kalışımızın acısını çı - karmağa çalışıyor. Tez davranışı» mız, ve işi yürütmek için biraz ter dö boşuna geçen - yiları kazanmak içindir. : M. SALAHADDIN (1) Öğretici — Muallim. (2) Yarlı- gamak — Rahmet etmek. (3) Ulusça — Mületçe, (4) Gez — Defa, (5) Onder — Rehber, SÜREYYA OPERETİ Bakırköy Miltiyadi tiyatrosunda Pazar akşamı 20,30 da KIRK YILDA BİR Operet 3 perde Sal akşamı Şehzadebaşı FERAH TİYATROSUNDA KADINLARDAN BIKTIM sı, Turgenief” in İlkbahar selleri... Çok karışık! bence Maurois'yı, Lo- ti'yi, hattâ Daudet'yi bir tarafa bı- rakıp klasik edebiyatın eserlerini, yani değerinde şüphe ol basmakla iktifa etmeli sade Fransız edebiyatı... Evet, altı isimden biri Rus ama Alman, İngiliz, İtalyan edebiyatlarmdan bir şey yok. Koleksiyon daha birinci ylmmda İğ olduğu için bu kusurları üzerinde fazla durmak doğru olmaz. Kendi. ni okuyanlara beğendirmesini, be- gendirdikçe de daha ileri gitmesini dileriz. Nurallah ATA iüellifi: Nazmi Şehap gelebilen uzak akrabadan bir deli- kanlı... Bir dayızade, mektep ar- kadaşlığı ettiği kızlardan birinin işi lâübaliliğe vurmuş bir erkek kar deşi veya tanıdıklardan birine süt vermiş bir kadının şrmartılmış kı - vırcık biyıklı bir tosunu; pekâlâ i- şini uydurmuş olabilirdi. İçinde bir yerin “Cızzz!, diye yandığını hisseder gibi oldu. Kıs- kançlık damarları teprenmişti. Yağmur çiselemeğe başlamıştı. Müthiş bir gök gürültüsü işitildi. Demindenberi elleri cebinde ıslık çalarak arsada dolaşan Hilmi, ar- kadaşınm yanma sokuldu. — Haydi adam... Yeter artık! - diye homurdandı - Şiddetli bir yağmur geliyor... İliklerimize ka- dar ıslanacağız. Ve âni bir telâşla koluna geçerek ilâve etti; — Dikkat et! Zaten pencerede fır Ceyhandaki kadın Istanbulda işsizlikten bunalmıştım. Mahallemizdeki bir komşu kadınım Cey- banda bulunan bir hanını satıp bedeli- ni kendisine getirmek üzere işe giriş - tim, Bir gün Haydarpaşadan Adana tre- nine binerek hareket ettim, Gece vak- ti ikinci bir trenle Ceyhana girdim. Karıba bana (o yabancı idi, Burada | kimseyi tanımıyordum. Bu gurbet 'elin- da kimeesizlik içime hüzün yerdi. lik ü sokak içinde büyük bir evin kapından içeri girdik. Temiz döşenmiş bir odada ka - drola karşılaştım. İsminin Şerife oldu- ğunu öğrendiğim hanım peçesini kal - dirde: — Hoş gelmişsin, safa gelmişsin a- ğam. Dedi. Keyfiniz iyi inşallah... Şivesi arapçaya çalıyordu. Şişman, etli canlıydı. İri ve sah- rak etme, Evvel Allah sonra bön ara dayım. Elimdeki yağlı müşteriyi kaçırma « msş olmak için naçar — Peki, bir kere görüşelim. Demiş bulundum. Kadın dışarı çıktı. On dakika son- va çarşafı çılcarmış, pullu elbiseler gi- yinmiş olarek içeri girdi. Şaşırmıştım. O, teklifsiz ve lirbalice yanıma soluk. : Hanım Mardinin eşrafından ir adamın kuzıydı. Bir sene ev. vel ye içse gelerek ücaret lari ie koş! almağa muş, yaptığı kazançla bu hanı niyet etmişti. Ertesi gün hanın satış muamelesini bitirdik, ayni zamanda i- mam ve muhtar ve bir çok misafirler huzurile bizim nikâh O cemiyetimiz de yapıldı. Şerife hanım zevcem . Cid- den kibar ve nazik bir kadındı. Dilin. de gürültülü bir abenk © bulunmasına ap onu seviyordum. Dineyi evine MELEYET VET CUMARTESİ Mi Fil emneia ” | Yaşlı ve iri Mardinli kadmla evlen - 1934 girmemiş bir erkeği bir kadm ilk defa da nasıl olsa avutup, bağlayabilirmiş! Istanbula mektup yazdım. Hanı ye- di bin liraya sattığımı, yakında para - ları bamilen oraya geleceğimi bildir - dim, Zevcem Şerife Hanım paraları pos- tx vasıtasile gönderip kendisile bera'- ber memleketi olan Mardine gitnekli ğimi teklif ediyor ve bu filerinde ısrar ediyordu. Evleneli bir hafta olmuştu. Bugün, yarın diye günler geçiyordu. Nihayet ban sahiplerine karşı mahcup mevkide kalmamak için ertesi gün yo- la çıkmağa karar verdim. O, Istanbula benimle beraber gel - mek için israr © ediyordu. Ailemin bu mekliğime muvafakat etmiyecekleri bel- Ni idi, Onların Şerifeyi görmelerini is- temediğim için onun bu arzusuna mâni oldum. Bir hafta içinde işimi | bitirip kömisyonumu alarak ticaret yapacağım diye geri döneceğime söz verdim. O gece bavulumu hazırladım. Ve i- şine elimizle yedi bin lirayı yerleş - trdik. Ertesi gün göz yaşları içinde ayrıldık. ... Istanbulda müthiş bir vak'a oldu. Bavulu açtığım zaman içindeki paranın yerinde yeller estiğini gördüm. Alclım başımdan gilmişti. Bunun yolda çalın. masına imkân yoktu. Hemen ertesi gün tekrar trene atlıyarak Ceyhana koştum. Muhterem zevcem hanı dokuz bin lira- ya birine satmış ve izini belli etmeden ortadan kaybolmuştu. Işi polise haber verdik. Tahkikat neticesinde evlendiğim kadınım vurucu tabir olunan meşhur hursiz dolandırı - cı sebilenlı Şerife olduğu anlaşıldı; fa- kat kadın cenebi toprağma geçtiğin - den takibattan bir netice çıkmadı, Bir daha böyle para işlerine burnumu sok- mağa tövbe otmiştim. —O.N.— TEPEBAŞINDA ŞEHİR | TİYATROSU i DRAM ve PİYES KISMI Bu el: saat 20 de ADAM SAN JEN Komedi 3 Perde 1 şlangıç tablo. Ya- an Viktoryen Sardu » Emil Moro. Tercü- 38 eden Seniha Bod- vi Hanım. Tatsebu! Belediyesi ŞehirTüyatvosu Mu Li TT e aş Bu alışam saat 20 de BU BIR RUYA Operet 3 perde Yazan: Selma Muhtar H. Besteleyen Ferdi, İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Herik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra eyleriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. tına alâimi başgösterdi. Hakikaten küçük odada bir gay- ritabiilik başlamıştı. Kız kapının eşiği üstünde duruyor ve halinden En girmek isteyen birine ak Kem a çalıştığı anlaşılıyordu. Fa- kat bütün gayreti boşa | gitmişti. İki arkadaş göğsünden hızla itilen kızın İeir geri çekildiğini ve yer- den yapma, löpür löpür | vücutlu bir kadının çatmalı ve rastıklı kaş- İk kafasını sallayarak, homurdana- — pencereye yaklaştığını gördü- ler. Kollarını dirseklerine kad. vamıştı. Çamaşır yıkarken işini yü- züstü bırakıp yukarı koşmuşa ben- ziyordu. Parmaklarından sular «1- zıyordu. Asabi hareketlerle man - dalları çekti, kafes; küttedek düşü- verdi. İki arkadaş afallamışlardı. Hilmi tecvitli bir sesle ; — Istiskal dediğin işte buna der ler.,: » dedi- Ve şakrak bir kahkaha atki; e Müstakbel kaynanan olsa ge- rel Yağmur adamakıllı bindirmeğe başlamıştı. — Zannetmem - diye mırıldan - dr Nazmi « bu onun anası değil... Fakat dikkat ettin mi? Kafes ka « panırken kadının arkasından kız bir irt Dier gl'çöki Kanar — Evet... İki parmağını uzattı. Ne demek istedi acaba? Iki İsi ye .« Evden çaktılar mr İlmiye i may iie ia Her halde bir randevu vermiş olacak. Ya iki saat sonra çıkacağım, yahut “saat ikide sokakta olacağım,, mânasına" bir işaret bu... — Öyleyse... bekliyeceğiz. — Evet ama... Her halde bu - da değil... Şırk su olduk... Sen halk farkında değilsin âşık, . . Gel bakalım vıcik vıcık çamura batma: dan şu arsadan çıkalım... Tabanları yağladılar. Sokağın in başını boyladıkları zaman Kor- bo, arkadaşını arkasından iterek, zorla bir kahveye soktu. Bir masa başında külhanbeyi ki- lıklı üç kişi Pirefa oynuyorlardı. Duvardaki Şah resimlerinden ve semaverin üstündeki güneşli aslan- dan anlaşılıyordu ki tezgâhm ö - nünde, küçük bir yer iskemlesinde oturan ve uyuklayan kara çember sakallı şişmanca çaycı, bir Acemdi. Gençler içeriye girince bir ân göz- leri açıldı, sıkı siki tuttuğu marpu- ca birkaç nefes asıldıktan sonra ge ne kestirmeğe başladı. Duvardaki saat, “Dan!,, diye vu- runca Nazmi dalgınlığından silkin- Öz Türkçeile | | ile Bilmecemiz Oz bürkçe ile tertip ettiğimiz bi mecemize' karşı günden: güne rağbet srtmektadır. Bu huşusta'ğarık karilğ- rimizden aldığımız takdirkârane mek- | tuplara, gerekse bu rağbete karşı mü- | teşelikiriz; Bugün de yeni bilmecemizi koyuyo- manlıca karşılıklarını yazdığımız lerin öz türkçe mukabillerini şek- limizin boş bânelerine (© yerleştirerek (Milliyet bilmece memurluğuna) gön- deriniz. Doğru bâlledenler arasında çe- keceğimiz kur'âda kazananlara hediye. ler vereceğiz. Yeni bilmecemizin müddeti: Pazar. tesi günü akşamına kadardır. Bilmecamiz 1234567891011 —E0 NUR as Soldan sağa 1 Ama (3), Aht (3). 2 — Ebeveyn (7). 3 — Bir içki (4), iptida (3), uzak midas (2). 4 — Kamer (2), Ankarada bir semt (m. 5 — Kuşun dudağı (4), iman (5). 6 — Akıl, zekâ (2), rabıt edatı (2). 7 — Kalay değil, cebir (3), silâhta nişan yeri (3). 8 — Rabıt edatı (2), Allah (5). 9 — Ermmekten emir (2), hal ra- bıtası (3), bir meyva (3). 10 — LA (7). 11 — Pis (3), abus (4). Yukardan aşağı 1 — Tiyatronun babası (7), yet (2). 2 — Müşevvik olmak (11). 3 — Hal rabıtası (3), nota o (2), rabıt edatı (2). 4 — Hançer (5), çayır (3). 5 — Nota (2), ücret (3). 6 — Büyük bir rakam (3), bir hay- van (5). 7 — Tahsin etmek, aferin (5), ses (2). 8 — Dem (3). 9 — Isüfham (2), harik, aşık (6). 19 — Fecir (3). 11 — Nola (2), kuvvetli (5). Deniz yolları İŞLETMESİ Acent : Karaköy Köprübaşı Tel, 42362 — Sirkeci Mühürdarzade Han. Tel, 22740 KARADENİZ YOLU KONYA vapuru 17 İkinciteş- rin CUMARTESİ günü saat 18 de Hopaya kadar. (7809) AYVALIK YOLU MERSİN vapuru 17 İkinciteş- rin CUMARTESİ günü saat 18 de İzmir'e kadar. (7809) MERSİN YOLU ERZURUM vapuru 18 İkinci. İg terin PAZAR günü saat 10 ağıdı kadar. (1810) | onların Rİ — Tam iki buçuk... Hilmi mendilini çıkarmış; fesini | kurulamağa çalışıyordu. deki taate baktı : Bileğin » — En azdan on dakika burada- yız ya?.. Birer çay içebiliriz.. Hişt! Çaycı... Acem br gözünü açtı; —! ..' — Be ele çay... . — IM... — Benimki açık olsun... — Benimki de... Kahvesine gelen (o müşterilerin kendiliklerinden bir şey ısmarla - dıklarını her halde pek ender gör- müş olacaktı ki çaycı, bir ân, “ku- gibtler- peşin alabilecek miyiz? yemi ni taşıyan bir bakışla süzdü. Nihayet tembel tembel iz tiz gâhm başına geçti. Dışarda yağmur bir kat daha şid detlenmişti. Bu gidişle havanın ko mıyacağı muhakkak- lay kolay açmıyacağı tı. Bardaktan boşalır gibi akan su ia altında tekrar sokağa çıkaca- ğını düşünen Hilmi sinirli sinirli söylendi: . Derhal Bugünkü program ISTANBUL : 18 Fransızca ders, 18,30 Tiyatro sikisi (Plâk ile), 19,30 Dünya hab: 19,40 Keman solo plâk ile, 20 El Şefik Bey tarafından spor müsah 20,30 Madam Halmi ve Mösyö Hı iştirakile Macar havaları. 21,15 A ve borüa haberleri. 21,30 Hanım tarafından Türkç ve valeler, radyo caz ve tane orkesi sı ile birlikte, (Hava müaait oldukça garp men ketleri heşriyatı programımıza ilâve $İ dilecektir.) 523 Kh. BUKRES, 34 m. 13 - 15 Plâk, (Gündüz neşriyat.) 18 anu takarmı tarafından karışık kon berler. 19, > Konserin devamı. 20: Univ X (koro). 21,30; musahabe, Hafifi mosikisi, 22,48: Haberler. 23,104 hane konseri, 223 Kb. VARŞOVA, 1348 mi. 18: Solist Piyano konseri. Musahabe. 19,15: Keman konseri, 1945 bergten nakil, 20: K e 22,45; Eedebiyat. 23.15: Dans Musahabe, 2435: Plâk, 1: Dansın NE & Ke BUDAPEŞTE, 60 m. 18,05: Bando parma Viyana 1930; Halk şarkıları 20: Haberler. 30,105 tünilte. 20.351 Koro konseri, 21,5: Möntebi bir RADYO KONSERİ (Viyana opsret if sikisinden mürekkep ve Holserin idaresi 23: Dans musikisi. 2130: Son haberler. 23 Dans musikinin devamı. 1: Kuartet musiki Şark Demiryolla; EDİRNE İÇİN UCUZ SEYYAHAT 25 Ikinci Teşrin 1934 tarihinde 24-11-1934 tarih cumartesi günü İ£ tanbuldan saat 8,45 de hareket < olan 106 No, trene ilâve edilecek bu”) Di çe ek Istanbul ve mevakifi metni hil istasiyonlarla lspartakule, lar talca, Kabakça ve Sinekliden için gidiş ve geliş : e Zini » 8— » 3ünü , © &—w Çerkesköy, Çorlu, Murat, — Seyitiefi Lüleburgazdan Edirneye gidiş ve 1 inci mevki o 6— Lira Zin Oy 4,50 1 Süncü Kırklareli, Kavaklı, Taşağil, B Alpullu, Pehlivanköy ve Üzunköprüdi Edirneye gidiş ve geliş : 1 inci mevki (o 4,— Lira Zini » 3— 3 üncü 2— Yukarıda gösterilen işba Gatlar | kva geliş ücretlerle bilumum tasiy. inde satılmağa Istanbul, 15 Ikinci Teşrin 1 MUDIRİYET im lge dör li tim. Bir gr değmiş olsa bari. Ya şimdi kız ğe — Bir saniye tereddüt yok. * arkasından. ... sep abe — Şeker değil ki eriylim Vayyy! —711... t — Hem işte ta kendisi. . . ri şarıl akan yokuşlu taştan sek inmiyor mu? - j Dört bir yanından sular şemsiyesi, Bütün mus'ukları çil bir şadırvanai acele acele ci ruşluk iki kâğı e | ü ö kalktı. Billahi taze d 5. Hele durun... e Diye söylenerek imtiyazlı firlere mahsus tepsilerden kurulamağa çalışıyordu. Fakat an'ayan kim? Nazmi parayı sanın üstüne atar atmaz, Hil! kolundan çekip kavheden fi a zi — Ritmedi