Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Düşünceler, düşünüşler “Dün ve yarın ,, Yazımı yazarken önümde iki gü- zel cilt var. Bunlardan biri mara- zi ruhbilgisine dair, öbürü Turge- nief'in İlkbahar selleri. Deliliğin psikolojisi'ne dair elbette bir şey söyliyecek değilim, onu ancak in- san bilgisinin son ilerlemeleri hak- kında bir parça fikir edinebilmek için saygı ile karıştırabilirim. Sami zade Süreyya beyin Rus romancı- sından dilimize çevirdiği romanı i- se elime daha yeni geçtiği için da- ha sayıfalarını bile açamadım. Şim dilik beyaz kabını gözlerimle, elim ile okşamakla iktifa ediyorum. Kitap okunur, fakat okşanu' da. Çayın tadı ile dımagmuzı ıevuı » Ir Öz dilimizle ] | Neden tez davrandık Selânik Lisesinde okurken bir türkçe öğreticimiz (1) vardı. Başı sarıklı idi ama, açık ve uyanık ka- falı bir adamdı. Odacıların bile, a- rapça ve acemce konuşmağa özen- diği çağlarda, Türk diline değerini vermeğe çalışır, bize örnek olarak verdiği yazılara türkçe sözler sıkış- fırmasını severdi. Bir gün, hiç unutmam, bize: — Çocuklar, ök ne demektir? di- ye sormuştu. — Bilemediğimizden karşılığını veremedik. O gene sordu: — Ya öksüz ne demektir? Beş on çocuk birden atıldık: — Anası babası ölen... dirmeden önce rengi ile g kokusu ile bur le parmaklarımızı, semaverdeki a- hengi ile kulağımızı hoşlandırdığı gibi kitabın da içindekileri bize a- şılamadan önce şekli ile de zevk vermesi lâzımgeldiğine ina - nanlardanım. Bunun içindir ki ka, ramsı bir kâğıt üzerine üzensiz ba» sılmış kitapları hoşnutsuzlukla eli- me alırım. İyi basılmış kitapta ise okuyana: “Beni al! Beni kucak - « la!,, der gibi bir hâl vardır. Büyük güzel kütüphanelerinde nadir kâ- gıtlar üzerine basılmış kitaplar sak hyanları, âah! ne kadar kıskanırım. Ne yalan söyliyeyim? renk renk çiçeklerle dolu bahçelerde, rahatın her türlüsünü bağışlıyan konak - larda, ta uzaklara götürmek için e- mir bekliyen gemilerde, arabalar- da gözüm yoktur; fakat Çin, Japon Madagaskar, Felemenk kâğıtları - na basılmış kitaplara: “Niçin be - nim değildir?,, diye içimi çekme - den bakabildiğimi söylersem inan- mayın... Fakat ben bunlardan degıl “Dün ve yarın tercüme külliyatı” ndan bahsetmek istiyordum. İlkbahar selleri o koleksiyonun en son çıkan kitabıdır. “Dün ve yarmm” koleksiyonu şim diye kadar muhtelif sahalara dair on üç cilt verdi; bunların içinde Balzac'ın, Daudet'nin, Maurois'nın romanları, Lenin'in, Kautsky'nin polemikleri, Ruhi hayatta lâşuur gibi psikologia eserleri var. Hem pek de eski değildir; Haydar Ri - fat bey o koleksiyonu kurmağa ka- Mehmet Nuri Efendi, Tanrı ona klığı &-! yarlığ (2) tatlı bir gülümse- ! me ile : i — Gördünüz mü, demişti, (ök) ü bîlnıedı'ğı'nı'z ı'çı'n ökıâzı'ı'ıı de ne bize anlıy Ök kucak demeldır Ök:uz ıle na k rılmış demek.. mı? Mehmet Nuri Efendi gibi Tür - kün öz dili üzerinde çalışmağı ken disine iş edinen öğreticilerimiz, ne yazık ki parmakla sayılacak kadar azdı. Böyle olmasaydı, bunca yıldır yabancı dillerden dilimize geçen sözleri, şimdi kerpetenle söker gibi yerlerinden çıkarmak için uğraş - mazdık. Bununla birlikte, er geç başladığımız işi bitirmek için u - lusça (3) söz verdik. Değil mi ki bu yolu bir gez (4) tutmuşuz. Baş- ladık, gideceğiz. Yalnız, biraz daha önce işe baş- lamadığımıza canım' yanıyor. Bu - gün belki, yolun yarısını almış ola- caktık. Büyük önder (5) yazıda olduğu gibi dil işinde de bizim bir kaç yüz yullık geri kalışımızın acısını çı - İmrmaga çalışıyor Tez davranışı- mız, Ve işi yürütmek için biraz ter öküşümüz, boşuna geçen — ylları kazanmak içindir. t M. SALAHADDIN (1) Öğretici — Muallim. (2) Yarlı- gamak — Rahmet etmek. (3) Ulusça — Milletçe, (4) Gez — Defa. (5) Önder — Rehber. Şımdı aıılaı.'lmız rar vereli daha bir yıl bile olmadı. Böylece yılda yirmi beş, otuz kitap kadar çıkacak. Belki çok bir şey değil, fakat “Dün ve yarımn” — dan başka böyle bir koleksiyonumuz bulunmadığı, bizde kitap satışın - dan herkesin şikâyet ettiği düşü - nülünce insan hayran oluyor. “Dün ve yarın” ın başlıca iyilik- lerinden birinin baskısının itinasın da olduğunu söyledim. Bunu başka meziyetlerini inkâr için söylemiyo rum. Okumağa alıştırmak - işinde bu, bence, en mühim noktalardan iridir. Koleksiyonun her sahadan kitap çıkarması bir kusur olarak gösteri- lebilir. Evet, başka koleksiyonları- mız da olsaydı bunun yalnız ede- biyat ve felsefe ile iktifa etmesini istiyebilirdik; fakat, — dedim ya! tektir. Maamafih başka bir itirazım o- lacak, O koleksiyonun şimdiye ka- dar çıkardığı edebiyat kitaplarına bakalım; sıra ile Daudet'nin Sa - pho'su, Maurois'nın Aile Çenberi, Racine külliyatı, Loti'nin İsfahana SÜREYYA OPERETİ Bakırköy Miltiyadi tiyatrosunda Pazar akşamı 20,30 da KIRK YILDA BİR Operet 3 perde ... Salı akşamı Şehzadebaşr FERAH TİYATROSUNDA KADINLARDAN BIKTIM sı, Turgenief' in İlkbahar selleri... Çok karışık! bence Maurois'yı, Lo- ti'yi, hattâ Daudet'yi bir tarafa bı- rakıp klasik edebiyatın eserlerini, yani değerinde şüphe olmıyanları basmakla iktifa etmeli idi. Sonra sade Fransız edebiyatı... — Evet, altı isimden biri Rus ama Alman. İngiliz, İtalyan edebıyatlarından bir şey yok. Koleksiyon daha bınncı yılında olduğu için bu kusurları üzerinde fazla durmak doğru olmaz. Kendi- ni okuyanlara beğendirmesini, be- ğgendirdikçe de daha ileri gitmesini yürekten dileriz. doğru'su, Balzac'in Goriot baba' Milli tefrîka $ 17 Nurullah ATA Nazmi, nefes almıyor, kımılda- mıyor, yalnız bakıyordu. Şimdi o- nu arkasından ve kimbilir, belki de yirmide birini görerek tadıyordu; fakat gene gözlerini ayıramıyor - du. Arasıra kol sallayışından, ba- zan büsbütün gozden kıybolu;un— dan ve ktan uzağa kulağına va- ran b ve bir heced. Hüollıfı. Nıımı Şehap gelebilen uzak akrabadan bir deli- kanlı... Bir dayızade, mektep ar- kadaşlığı ettiği kızlardan birinin işi lâübaliliğe vurmuş bir erkek kar deşi veya tanıdıklardan birine süt vermiş bir kadının şımartılmış kı - vırcık bıyıklı bir tosunu; pekâlâ i- şini uydurmuş olabilirdi. İçinde bir yerin “Cızzz!,, diye bırısıle konuştuğunu anlıyordu. Acaba ne konuşuyordu" Kiman- | le konuşuyordu? Bir erkekle mi? — Ne münasebet! - L diye d câ azabile bir şüphe beynını kav: radı: “Acaba bu evde-eh'i erkekler - den başka biri, faraza arasıra ge- len ve kafesle peçeden kurtulma- nın yolunu bulmuş biri mi vardı? yandığını hisseder gibi oldu. Kıs- kançlık damarları teprenmişti. Yağmur çiselemeğe başlamıştı. Muthış bir gak gürültüsü işitildi, denberi elleri cebinde ıslık çalarık arsada dolaşan Hilmi, ar- kadaşının yanıma sokuldu; — Haydi anam... Yeter artık! - diye homurdandı - Şiddelli bir yağmur geliyor... İliklerimize ka- dar ıslanacağız. Ve âni bir telâşla koluna geçerek ilâve etti; T Istanbulda işsizlikten bunalmıştım. Mahallemizdeki bir komşu kadımın Cey- handa bulunan bir hanını uııp bedeli- ni kendisine getirmek üzere işe giriş - tim. Bir gün Haydarpaşadan Adana tre- nine binerek hareket ettim. Gece vak- ti ikinci bir trenle Ceyhana girdim. Kasaba bana — yabancı idi. Bürada kimseyi tanımıyordum. Bu gurbet elin- de kimsesizlik içime hüzün verdi. İlk gece bir otelde yattım. Ertesi gün han sahibinin tavsiye —ettiği bir — yerliyi bulup görüştüm. Bu, Mehmet — efendi isminde bir zattı. Ceyhanda bağ, bah- çe sahibiydi. Hemen © gün pazar ye- haldeki kahvede oturup mezadın neti - cesini bekledim. Hana pey sürenler a- rasında çarşaflı, yüzü peçeli bir kadın da bulunuyordu. Bir aralık yanrma biri sokuldu. Ka- dımın benimle gizlice konuşmak istedi - ğini söyledi. Ha-ıf-ıu peşme lzlulırık yürüdüm. Meyd. sokak İ Ceyhandakı kadın girmemiş bir erkeği bir kadım ilk defa da masıl olsa avutup, bağlayabilirmiş! Istanbula mektup yazdım. Hanı ye- di bin liraya sattığımı, yakında para « ları hamilen oraya geleceğimi bildir - dim. Zevcem Şerife Hanım paraları pos- ta vasıtasile gönderip kendisile bera' - Dod İsboti ölaü Mandü stmekli. ğimi teklif ediyor ve bu fikrinde ısrar ediyordu. Evleneli bir hafta olmuştu. Bugün, yarm diye günler geçiyordu. Nihayet han sahiplerine karşı mahcup mevkide kalmamak için ertesi gün yo- la çıkmağa karar verdim. O, Istanbula benimle beraber gel - mek için ısrar — ediyordu. Ailemin bu yıçlı ve iri M.ırd'mh kııdrnlı evlen - üdöri bole İı ıdı Onların Şerifeyi gormeleı-ını i$- diğim için onun bu arzusuna mâni içinde büyük lıır evin kapısından içeri girdik. Temiz döşenmiş bir odada ka - dmla knr;ılaşhm Isminin Şerle oldu- ğunu öğ hanım peç kal - dırdı: — Hoş gelmişıin, safa gelmişsin a- ğam. Dedi. Keyfiniz iyi inşallah... Şivesi arapçaya çalıyordu. Şişman, etli canlıydı. Iri ve uzun kirpikli sah- har gözleri vardı. Yüzünde Halep çı - banı vardı. Hanın hakiki ve son fiatı- nı sordu. Ve mülkü pazarlık suretile almağa talip olduğunu — söyledi. Ben, dokuz bin Hradan kapı açtım. Nihayet altı bin liraya indim. Kadmın bu tenzilât hıı;um gitmiş- ti. Gülerek şu teklifte bulul — Salâhattin Efendi siz ' kâ oldum. Bir hafta içinde işimi — bitirip komisyonumu alarak ticaret yapacağım diye geri döneceğime söz verdim. O gece bavulumu hazırladım. Ve i- çine elimizle yedi bin lirayı yerleş - tirdik. Evtesi gün göz yaşları içinde ayrıldık. K ea Istanbulda müthiş bir vakc'a oldu. Bavulu açtığım zaman içindeki paranın yerinde yeller estiğini gördüm. Aklım başımdan gitmişti. Bunun yolda çalın- masına imkân yoktu. Hemen ertesi gün tekrar trene atlıyarak Ceyhana & Muh hanı dokuz bin lira- nız... Öyle değil mi? Allah ahyet ver - sin, Allah kısmet etti, tabii e ya birine satmış ve izini belli etmeden Şındııııebırknmetçıknınını...Ko— cası öldü bir kadın zengin, namuslu... Istersiz? Işi lâtifeye bozmak istedim: — Hemşire hanım bakalım bu zen- gin hanım beni beğenecek mi? — Canım sen neyine gerek... Me- rak etme. Evvel Allah sonra ben ara- dayım. * Elimdeki yaglı müşteriyi kaçırma - mış olmak için naçar: — Peki, bir kere görüşelim. Demiş bulundum. Kadım dışarı çılotı. On dakika son- ra çarşa.ı çinımuş, pullu elbiseler gi- yinmiş olarak içeri girdi. Şaşırınıştım. S)u teklifsiz ve lâubalice yanıma sokul- — Size talip olan hanım — benim... dedi. Eğer siz sözünüzde duruyor, ben mülke yedi bin verecek... Bu tatli dilli kadının 1! <: yüzümü gıcıklıyordu. C. yülenmiş gibi tekıar: — Pe'u. Diyiverndim. Şzrike Hanım Mardinin eşrafından Leagin bir adamın kızıydı. Bir sene ev- vel Adanaya gelerek tücaret peşinde koş muş, yaptığı kazançla bu hanı almağa niyet etmişti. Ertesi gun hanım satış muamelesini bitirdik, ayni zamanda i- mam ve muhtar ve bir çok misafirler huzurile bizim nikâh — cemiyetimiz de yapıldı. Şerife hanım zevcem olmuştu. Cid- den kibar ve nazik bir kadındı. Dilin- nefesleri irlenmiş, bü * de gürültülü bir ahenk — bulunmasına rağmen onu seviyordum. Dünya evine Telefon : tına alâimi başgösterdi. Hakikaten küçük odada bır gay- ritabitlik başlamıştı. K e - Ittihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Herik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra eyleriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. 4.4887 ortadan kay Işi polise haber verdik. Tahkikat Üİ ved aB tei B Nüirtie tabir olunan meşhur hırsız dolandırı - ci sabıkalı Şerife olduğu anlaşıldı; fa- kat kadın ecnebi toprağına geçtiğin - den takib bir netice çıkmadı. Bir daha böyle para işlerine burnumu sok- TEPEBAŞINDA ŞEHİR TİYATROSU ! DRAM ve PIYES KISMI Tstonbul Belediyesi d I:D Alçluısz:lî ŞehirTiyatrosu " İEN MNN ae aşlangıç tablo. Ya- [m !""I an Viktoryen Sardu 7e Emil Moro. Tercü- ne eden Seniha Bed- YU S Eski Fransız Tiyatrosunda ŞEHİR TİYATROSU ÖPERET KISMI Bu akşam saat 20 de BU BİR RUYA Operet 3 perde Yazan: Selma Muhtar H. Besteleyen Ferdi. Bilmecemiz Öz türkçe ile tertip ettiğimiz bil- mecemize karşı günden güne rağbet artmaktadır. Bu hususta'gerek karile- rimizden aldığımız takdirkârane mek- tuplara, gerekse bu rağbete karşı mü- teşekkiriz. Bugün de yeni bilmecemizi koyuyo- rüz: Osmanlıca karşılıklarını yazdığımız kelimelerin öz türkçe mukabillerini şek- Emizin boş hanelerine yerleştirerek (Milliyet bilmece memurluğuna) gön- deriniz. Doğru halledenler arasında çe- keceğimiz kur'ada kazananlara hediye- ler vereceğiz. Yeni bilmecemizin müddeti: Pazar- tesi günü akşamıma kadardır. Öz Turkçe ile | sikisi (Plâk ile), 19,30 Dünya haberl , sı ile birlikte, Bugünkü program | ISTANBUL : 18 Fransızca ders. 18,30 Tiyatro l 19,40 Keman solo plâk ile, 20 Eş Şefik Bey tarafından spor müsahab 20,30 Madam Halmi ve Mösyö Hal iştirakile Macar havaları. 21,15 ve borsa haberleri. 21,30 Bednye R Hanım tarafından Turkv—c sözlü. Tan ve valsler, radyo caz ve tango orkestfi (Hava müsait oldukça garp memll ketleri neşriyatı programımıza ilâve | dilecektir.) 823 Khz. BUKREŞ, 364 m. 13 - 15 Plâk, (Gündüz neşriyat. anu takımı tarafından karışık kon berler. 19,15: Konserin devamı, nidası (2). 4 — Kamer (2), Ankarada bir semt (7). 5 — Kuşun dudağı (4), iman (5). 6 — Akıl, zekâ (2), rabıt edatı (2). 7 — Kalay değil, cebir (3), silâhta nişan yeri (3). 8 — Rabıt edatı "(2), Allah (5). 9 — Emmekten emir (2), hal bıtası (3), bir meyva (3). 10 — Lâf (7). 11 — Pis (3), abus (4). ra- Yukardan aşağı 1 — Tiyatronun babası (7), yet (2). 2 — Müşevvik olmak (11) 3 — Hal rabıtası (3), Mtl (2), rabıt edatı (2). 4 — Hançer (5), çayır (3). 5 — Nota (2), ücret (3). 6 — Büyük bir rakam (3), bir hay- van (5). 7 — Tahsin etmek, aferin (5), ses (2). 8— Dam (3). 9 — İIstifham (2), harik, aşık (6). 10 — Fecir (3). 11 — Nota (2), kuvvetli (5). Deniz yolları İŞLETMESİ Acenteleri : Karaköy Köprübaşı Tel, 42362 — Sirkeci Mühürdarzade Han. Tel. 22740 ( yayaaaa KARADENİZ YOLU KONYA vapuru 17 İkinciteş- rin CUMARTESİ günü saat 8924 D 304) ga bir işaret yaptı gibi geldi bana: — — Evet... İki parmağını uzattı. — Ne d.emek istedi acaba? İki 18 de Hopaya kadar. (7808) 8977 AYVALIK YOLU MERSİN vapuru 17 İkinciteş- rin CUMARTESİ günü saat 18 de İzmir'e kadar. (7809)8978 | | | leri ihtiva ehnek!eolııphmlıkl» | büyük yaşta olanlara tatbik ed e 4 ite, 20, 20,45: Konf z R Bilmecamiz peae ai (körb). Z1,30; müşakabe., ll :l::ıhknıuı isi. 22,45: Haberler. 23,10: e konseri. özün badığ 455677 691011 22578 VARŞOVA 18öN Ki Ş 1 Ba .İ. | l. IB thıtışırkıhn « Piyano lmııı;rı. 8 ye | E | bırılım nakil zz mbabe, Zl; iki. 21,445: —H 3 B | D 21 Hafif mü 1,48: Haberler. 22: Pop 4 l l l 1 ı . konseri, 22,45: Eedebiyat. 23,15: Dans müf : | kisi. — Musahabe. 24,35: Plâk, 1: Dansın | vamı. â 'ı :Il : ı' M 545 Kbz BUDAPEŞTE, 550 . Ka ajos Rajterin idaresindi f 7 - —r kestrası. mlas. s.:;îeı © 20.20: Plak 2i Di ae imm | | Stüdyodan bir temsil, 22; . zi : | 18,| andı rkı Vi; ! 'Iıl DD a | 19,30: Halk ';ı:lsıîırı 'ztB' l—(lıb::l:- 20,10: A VERMREERERAL tünülte.-20.35: Koro konseri. 21,35: Münteli l TTOMTT İ M 2: ı:nvo KONSERİ (Viyana opere Z ı Dans mü Soldan sağa Dans musikinin devamı. 1: Kuartet musi 1 Ama (3), Aht (3). 2.— Ebeveyn (7). Şark Demiryolları 3 — Bir içki (4), iptida (3), uzak : GNBN TP EDİRNE İÇİN UCUZ SEYYAHAT 25 Ikinci Teşrin 1934 tarihinde Edi neımı Kurıulu! bayramı y k olan büyük lı ve civar halk da iştirâk edebilme Tini kolıqutırmık maksadile, Şark D miryolları Idaresi tarafından Edi 24 Ikinci Teşrin tarihinde fevkalâde t& zilâtlı bir seyyahat tertip edilmiştir. ğ 24-11-1934 tarih cumartesi günü $ tanbuldan saat 8,45 de hareket edi olan 106 No, trene ilâve edilecek hi si yolcu arabalarile bu seyyahat min edilecek ve o gün Edirneye cek yolculara gidiş ve geliş olarak a ğıda gösterilen fevkalâde tenzilâtlı b letler verilecektir. J Istanbul ve mevakifi mütecaviresi ©* hil istasiyonlarla Ispartakule, Had Çatalca, Kabakça ve Sinekliden Edir için gidiş ve geliş : lü inci mevki Çerkesi Luleburgudın Edırnzye gidiş ve gel Kouklareli, Alpullu, Pehlivanköy ve Uzunköprüd Edirneye gidiş ve geliş : İ 1 inci mevki 4,— Lira 2 inci 3,— 3üncü », ğ Yukarıda gösterilen ıçlm Eı!hr A diş ve geliş ücretlerile bilumum verg' 4 yaşmdan 10 yaşına kadar olııı cuklara 106-107 ve 322-323 trenlus tılan alelıde tenzilâtlı çocuk — biletlef veril t Bu tenzilâtir biletler azimette, 24 ' kirgi Teşrin 934 tarihinde 106 ve trenlerde muteberdir. Avdette 25 Ikiff Teşrin tarihinden 30 Ikinci Teşrin d? hil tarihine kadar Semplon Süra't ti ni hariç umum trenlerde mute Biletlerin avdet kısımlarının Ed MERSİN YOLU ERZURUM vapuru 18 İkinci- teşrin PAZAR günü saat 10 da Mersine kadar. (7810)89_’9 di: — Tam iki buçuk.., Hılmı mendilini çıknrmış, fesini | îık pencereye yaklaştığını gördü- er. Kollarını dirseklerine kadar sı- vamıştı. Çamaşır yıkarken işini yü- züstü bırakıp yukarı koşmuşa ben- ziyordu. Parmaklarından sular sı- zıyordu. Asabi hareketlerle man - dalları çekti, kafes; küttedek düşü- verdi. İki arkadaş afallamışlardı. Hilmi tecvitli bir sesle ; — İstiskal dediğin işte buna der ler..: - dedi- Ve şakrak bir kahkaha attı; — Müstakbel kaynanan olsa ge- rek. « Yagmur adamakıllIı bindirmeğe başlamıştı. — Zannetmem - dıye mırıldan - dı Nazmi - bu onun anası değil... Fakat dikkat ettin mi? Kafes ka - — Dikkat et! Zaten pencerede fır panırken kadının arkasından kız rada değil.. Şırk su olduk... Sen hâlâ fırkmdı değilsin âşık. . Gel bakalım vıcık vicik çamura batma- |- dan şu arsadan çıkalım... Tabanları yağladılar. Sokugm alt başmı boyladıkları zaman Kor- bo, arkadaşını arkasından iterek, zorla bir kahveye soktu. Bir masa başında külhanbeyi kı- İıklı üç kişi Pirefa oynuyorlardı. Duvardaki Şah resimlerinden ve semaverin üstündeki güneşli aslan- dan anlaşılıyordu ki tezgâhmn ö - nünde, küçük bir yer iskemlesinde oturan ve uyuklayan kara çember sakallı şişmanca çaycı,/bir Acemdi. Gençler içeriye girince bir ân göz- leri açıldı, sıkı sıkı tuttuğu marpu- ca birkaç nefes asıldıktan sonra ge ne kestirmeğe başladı. Duvardaki saat, “Dan!,, diye vu- | runca Nazmi dalgınlığından silkin- — kU .. — Bize birer çay... —?0 . — Benimki açık olsun. .. — Benimki de... Kahvesine gelen — müşterilerin kendiliklerinden bir şey ısmarla - dıklarını her halde pek ender gör- müş olacaktı ki çaycı, bir ân, “ku- laklarıma inanayım mı",, gibtler- den duraklamıştı. Sonra pa.rı.lırı Pe’m lahii Ç| mıyız , rL ni taşıyan bir bakışla iki — genci süzdü. Nihayet tembel tembel tez- gâhm başına geçti. Dışarda yağmur bir kat daha şid detlenmişti. Bu gidişle havanın ko lay kolay açmıyacağı muhakkak- tı. Bardaktan boşalır gibi ıkın sü eşiği üstünde duruyor ve halind kişi geldi Evden çaktılar mrı ga çalışıyordu. Bileğin - | - içeriye girmek isteyen birine mâni | demek ııtıyordu. dekı saate baktı : olmağa çalıştığı uılqılıyordu. Fa- — etmem... Her halde — Zannetmem... - dedi - Bu kat bütün gayreti boşa — gitmişti. | bir vermiş olacak.. Ya iki | saat geri... Benimkinde ikiye çey İki ı.rkulış gogıunden hızla itilen | saat sonra çıkacağım, yıhul “saat | rek var... kızın geri geri çekildiğini ve yer- | ikide sokakta olacağım,, mânasına' — En azdan on dakika burada- den yapma, löpür löpür — vücutlu | bir işaret bu.., yız ya?.. Birer çay içebiliriz.. Hişt! bir kadının çatmalı ve rastıklı kaş- — Öyleyse... bekliyeceğiz. Çaycı. .. h kafasını sallayarak, homurdana- — Evet ama... Her halde bu - Acem tek gözünü açtı: ! tim. Bir şeye değmiş olsa bari. * , Derhal arkasından... harel, evvel yolcuların gişeye ibrf ederek, kayıt ettirmeleri menfaatleri / tizasındadır. ' Tenzilâtlı biletler 22 Ikinci Teşrin ' rihinden itibaren Şark Demiryolları # y İstanbül, 15 İkinci Teşrin 190f MUDIİRİYET — Pisi pisine dersi de kaybet Ya şimdi kız çıkıverirse?.. — — — Bir saniye tereddüt yok. : — Delirme be birader,., voluruz. — Şeker değiliz ki enyclııll-’. Vayyy! Ğ —??27... ğ — Hem işte ta kendisi... Bir de ne görsün zavallı Ko Kız, iki yanından şarıl şarıl d cikler akan yokuşlu taştan se sek inmiyor mu? - Dört bir yığndın sular şemsiyesi, bütün mus! 'ukları a bir çadırvnn& nüştü. N: acele acele cüzdanını açıp beş ruşluk iki knğgt"çıkudıgmı gö ce çarnâçar yemığeıı kalktı. da afallamıştı: : — Balam... Billahi taze def lenmişti... Heli dürm iletiyorum. ; Diye söylenerek imtiyazlı m firlere mahsus tepsilerden b kurulamağa çalışryordu. Fakat anlayan kim? Nazmi parayı M sanım üstüne atar atmaz, Hilmi K TSEDİ DKĞ furl! n çekip kavi ların altında tekrar sokağı ğını düşünen Hilmi sinirli ıımrlı söylendi: mıştı. K — Ritmedi —