e | Pkmleriye pinleri. Tiyatro buhranı De tarafta tiyatro buhranından Mieğiain ka.| & vaz mı geçti- ie r? Tiyatr eçirdiği sıkıntı- nın sebebini de iktisadi buhranda k kabildir; fakat dünyada in azaldı söylenmiyor. masraflara katlanıyor; mek ki, tiyatro müşterilerinin a- zalması sadece geçinmenin güçleş- miş olmasından gelmiyor. Daha de rin sebepleri var. Sinema tiyatro gibi bir sıkıntı geçirmiyor. Onun da bir buhranı var; fakat bu, daha ziyade canlı uzuvların bildiği bir “büyü - me buhranı,, (crise de croissance) dır. Sinemanın müşterileri azalmı- yor, bilâkis artıyor. O, daha ucuz. Evet, fakat ucuzluk ber şeyi isbata kâfi değildir. Çünkü sinema da, ti- yatrodan çok daha çabuk biten ve proğramları çabuk değişen sinema da her ay, veya her sene, bir ada- mın cebinden tiyatroya gitmek için lâzım olan parayı çekiyor. Zaten tiyatro, rakibi kadar ucuzlayınca da yine onun gördüğü rağbeti gö- remiyor. Bunu dünyada zevkin bayağı- | lâşmış olması ile de izaha kalkı- şanlar var. Sinema daha “şiddet- Ti,, sahneler gösterebiliyor, haya- tı daha yakından taklit ediyor, v. 8. v. s. Bunun doğru bir tarafı ola- bilir; fakat bunu, yani zevkin bayağılaştığını kabul etsek bile, yine tiyatronun içini kemiren bir kurt bulunduğunu inkâr edemeyiz. Halkın, evelce tiyatroya giden hal km zevki neye bayağılaştı? Neye tiyatro o zevkin eski derecesinde kalmasını temin edemedi? Sinema tekniğin son zamanlardaki tarak- kilerinden istifade edebildiği hal. de tiyatro niçin istifade edemedi ve o teknik terakkileri zevke, ince zevke yararlı bir hâle koyamadı? Demek ki, halka karşı olan vazife sini de, kendi kendine karşı olanı da ifa edemedi. Zannederim asıl sebep de bu dur. Tiyatro teknik terakkilerin bir kısmına güler yüz göstermekle be- raber bazılarını da hakir görüyor- du. Kendi tabiatine uygun olanla- rı alıyor, öbürlerini reddediyordu. Çünkü değişmez, değişmemesi lâ- zım gelen bir tabiati bulunduğuna kanidir. Zamana uygun, zamanın ihtiyaçlara göze değişen bir tabi- ati değil, onlara karşı koymakla kendini kurtaracak bir hüviyeti ol. duğuna kanidir. O kadar dayandı ki, şimdi ölüyor. Değişmedi, değiş- #uek istemedi... Niçin?.. Tiyatro bu hususta yal nız değildir, bütün sanat da onun | hâlindedir. Bugün buhran geçirmi- | yen iki sanat şubesi var: Mimari ile sinema, Resimde, heykeltraş lıkta, musikide görülen, belki fev- kalâde “intöressant,, olan, fakat hiç bir zaman kitleyi celbedeme- meğe, yalnız “son derece müney- ver,, bir sınıfın malı kalmağa mah küm cereyanlar da o sanatler için bi ki, onlar da umumi mak, onun süsü ve düzelticisi ol » maktan kaçıyorlar, fikrin tamami- le hasbi bir faaliyeti olmak istiyor Milliyet'in Edebi F omanı: 19 İZMİR COCUĞU Yazan: Nezihe MUHİDDİN vermişti?! Şimdi onun telefonda titriyen sesini hatırlıyordu!.. Fa- kat beyninin içinde birden bire bir şimşek çaktı. Feriha kendi: onu kurtarmak için feda etmişti. Buna hiç şüphesi kalmamıştı!. — Çocuk. Zavallı çocuk! —di- ye bağırdı — Sonra saatine baktı, iki buçuktu vapur vaktine daha bir saat vardı. Bir motöre atlasa gene daha evvel yetişemiyecekti. Fakat ondan evvel yapması icap den bir iş vardı. Derhal istifa ede- cekti Daktiloğrafın başma geçerek sükünetle istifanamesini yazdı. O- nu bir zarfa koyarak çağırdığı ha demenin eline verdikten sonra kendi de serbest ve sakin mücsse- seden dışarı çıktı, Yener iskeleye çıkar çıkmaz bir arabaya atladı. Soğuk kanlılığına rağmen sabrı tükenmişti. İçinde bir felâket hissi dönüyordu. Arabadan inince gazinoya bak- tı, ie Hecide beyazlı bir kadın a - o Hiraita ba vakit bir saniye içinde Vefasızlık Vaniköyünde tanışdığımız bir zatla dün tramvayda karşılaştık, bana ilk sözü bir sitem oldu: | — Gücenme, âma, çok vefasız | mışsınl.. — Vedaa gelemedim diye mi, bu vefasızlık? Hayır!,, Vaniköyünü bırakıp — Ne yaparsın, azizim... Baksa- na, kış yaklaşıyor. Daha fazla na- sıl kalabilirdik?. Acı acı güldü — Asıl vefasızlığın bundan ileri ma, biz ne yapalım ki yaz, hış Va- niköyündeyiz! Siz ise, yazın safası- nı sürdünüz, kış yaklaşınca, bir AL | laha ısmarladık bile demeden sıvış | tanız. Şimdi, bu Verilecek cevap bulamıyordum. | O devam etti: — Tutalım ki, vaktile genç bir kız sevdin. Sonra o onunla evlen- din, çoluk çocuğa karıştınız. Eski sevgilin, 40 - 45 — yaşlarına girdi. Şimdi, ondan yüz çevirmeğe kalkış- san, sana vefasız demek bile az ge lir. Hainsin, hain... Beni bu sefer, bir durgunluk al- dı. O, sözünü kesmiyor, anlatıyor. da; — Halbuki, biz o sevgilinin ba- harını, yazını olduğu gibi sonbaha- rını, kışını da severiz. Sen ise, saç- larına biraz ak düştü diye, onu, bir- den bırakıp gidiyorsun! Bizim canımız o yok mu? İnsan, sevdiğinin yalnız o gençliğinde mi yüzüne güler?.. Fakat ço kdeğil, altı ay sonra, Vaniköyü tekrar gençleşecek, tek- rar güzelleşecek... O zaman, sen ge- ne onun kolları arasına geleceksin. Fakat ben Vanikö, iri yerinde ol- sam, seni ve senin gibi vefasızları, kabul etmem...,, O bütün söyliye- ceklerini bitirdikten sonra, boyna- mu büktüm ve “haklısın!,, dedim. Kulak MİSAFİRİ doğru mu? lar, onlar da kendilerini likesine atıyor demektir. Tiyatronun geçirdiği buhran, e- debiyatınki, şiirinki gibi,bir “uya- mayış,, buhranıdır. O da eskiden kalma, eskiyi temsil eden kaidele- re kendini bağlı sandığı çin sıkın- tı geçiriyor. Sinema ile mimari buhran geçirmiyor, çünkü biri ta- maemile yenidir, eskiden kalma ve ilerlemesine mâni olan bir bağı i de yeni malzemeden ve| yeni şekillerden kaçınmıyor. l Tiyatro, edebiyat, resim, keltraşlık zamanın icap ettirdiği kalıpları bulamadılar; çünkü bu sanatlerin adamları taze bir kafa ile düşünmek ist kalma bir “çok itiyatlar, itikatlar iktisadi buh- si de bir ana nın günün yepyeni davalarını yi- ne eski çarelerle halletmeğe çalı- şan kafanın çocuklarıdır. Nurallah ATA kimseler yoktu. Yener koşar gibi ona yaklaştı.. Uzaktan Ferihanın perişan ve bitkin halini anlamıştı. Ona sitem edemiyecekti. Genç kız kendinden ziyade teselliye müh - taçtı. Yanına yaklaşırken ellerini uzattı, Feriha bir heykel gibi ber- bat ve hareketsiz duruyordu. Ye- ner ondan bir heyecan kuvetli bir istimdat beklemekte idi. Onu böy le soğuk görünce o da elirini indi- di — hepsini biliyorum? Sizi teb- rik etmeğe geldim... Ve bana ver- mek istediğiniz sadakayı “da iade ettim. Genç kız cevap olarak: — Yener diye âcıklı bir feryat kopararak uçuruma doğru atıldı, Genç adam arkasından seğiriti a- ma yetişemedi. Feriha kendini bu yüksek uçurumdan derin denize doğru fırlatmıştı. Yenerin etrafında dünya kap- oluve: Fakat gene bey-| eler bile eskiden || (Öz dilimizle | Dedi kodu! Kötü düşünceli demeyim ama, | Bozguncu yüreği taşıyan bir ta- ti hide bir, vardan | nesneler yu » tü (1) ye | yoktan korku ve: murilayıp ortalığ düşürürler. Bu adamların dedikleri çıkmış olsaydı, yer yüzünde taş üstünde İ ğı ür katarak, şurada burada, türlü ya- | lanlar kıvıran adamlar; söyledik- leri olmayınca ulanç ta duymaz- lar, — İlkin, bizim dediğimiz gibi idi ama, sonradan iş değişti.. Di- yip ayrıca bir de bilgiçlik taslar - lar. Son günlerde çıkan ipe sapa gel mez dedikoduları da bu arada sa- iriz. Bizde yufka yürekliler, az de- ğildir. Yalana, çabuk inanırız. Ken dimiz inanmakla kalsak, yine iyi... Bu yalana, üstüne bir kaç yalan daha ekleyerek başkalarını da i- nandırmağa çalışırız. Bu huy bizde yepi de değildir. Ben, benibildim bileli politika de- dikodusu dinlemekten kurtulama- dım. Fakat şunu da söyliyeyim ki, | bu dinlediklerimden yüzde biri bi- le doğra çıkmadı. Benden size öğüt olsun: Her duyduğunuza inanmayınız. Çünkü boş yere kendinizi üzmüş, #ihirle- rinizi germiş olursunuz. En küçük sezinti (2) lere karşı kulak kabartıp ona göre çeviş(3) lerini uyanık, ama çok uya - nak törü (4) adamlarımız varken, şarada burada duyduğumuz söz - ler, bizim bir kulağımızdan girip öteki kulağımızdan çıkmalıdır. | M. SALAHADDIN (1) ürküntü — dehşet, (2) sezinti #stidial (3) çeviş — tedbir, (4) tö- rü .— hükümet, Validesini arıyor Aslen Sırbıstanın Bayinska kasabasın- da-doğmuş ve Metroviçeden bundan on. beş sene evvel İstanbula hicret öfmiş o- lan İlyasa bey refikası Meyrem hanımı arıyorum. Bilenlerin insaniyet namma Feyziâti lisesinde kapıcı - Fahri efendi #dresine bildirmelerini riei © “ederim. Oğlu ŞUKRU Dr. REŞİT SAMİ idrar. yolları hastalıkları mütehassıs Beyoğla. İstiklal caddesi (Mulen Rvf karşısı İ Vebap B: Ap. No, 61 <3) 6773 Dr. A. KUTEL Karaköy Topçular caddesi No. 33 VoaaMRE Öz Türkçe ile Bilmecemiz yazdığımız abillerini ye- me yerleştire. kil ile birlikte (Milliyet bilmece me na) gönderiniz. Kur'a meticesi zananlara gazetemiz hatıra olar hediye verecektir. Yeni bilmecemiz 12734 5678-91011 Soldan sağa 1 — Muktesit (6) Ben değil, o de ğil (3). 2 — Kamer (2), Zânu (3), 3 — Amca (3). Nota (2). 4 — Elem, keder (4), o Arka (3), Ayı yuvası (2). S — Çok deği yet (2). 6 — Katiyyen (4) , Ceht, eziyet (4). 7 — Elem, istirap (4), Beyaz (2), rabıt odatı (2). 8 — Asi (5). 9 — Fidan (3). 10 — Feraset, izan (7). 11 — Dalalet, hiddet (3), Firuze, gö- zün üstünde (3). Yukardan aşağı İ — Ehemmiyetini kaybetmek (8). 2 — Aksi sada, filtir (2). intiba (2), çabuk , acele (3) » 3 — Emare (2), meyan (3). 4 — Dakik, hamur yapılar (2). gay. ri meskün (5). 5 — Kırmızı (2). taze, civan (4): 6 — Siyah (4). 7 — Misr (4), tahattar etmek (5), (2), Bir renk (4), 8 — Nota (2), yama (2), dantel (3). 9 — Kere, crmekten emir (2), alâ- met, cnmekten emir (2), ehiz (4). 10 — Arzu, istek (5). 11 — Nihayet (3): fert (4). Asrın wmdesi “MİLLİYET” tir. “ABONE ÜCRETLERİ : mallsaya cant edilir. Ge İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Hirik ve hayat üzerine sigorta muameleleri icra eyleriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Telefon : rak caketini bile odapıadaa genç kızın arkasından denize doğru a- tıldı. ... Ferihayı bir anda saran yok ol- mak arzusu, genç kizi bir yıldırım gibi “Yorgolunun,, uçurumuna at- mıştı. Bu müthiş intihar haberi klübe gelince Firuzan Hanım da ir bile almadan düşüp öldü. iraslı kadının baştan inme ümü, kızının acısından çok zi- yade süslü bülyalarının üze! kalın ve siyah bir perde inmesin- den ileri gelmişti. Bu vakadan bir hafta sonra, Fe rih& bir hastahanenin keskin ilâç kokan sakin ve beyaz bir odasın- da hâlâ kendinden geçmiş bir hal. de serili yatarken, Servet Naim Bey zengin mütaahhit arkadaşla- rile, klübün bahçesinde verilen bir baloda etrafına topladığı dilbor- lerle gönül avutuyordu.. Belki ye- ni ve daha güzel bir nişanlı ara- makla meşguldü. Ferihanım intiha- ri son derece izzeti nefsine dokun- muştu!.. Hattâ bu nankör kızm lâ- kardısını bile istemiyordu. Kendi- si gibi yakışıklı zengin, kendi ka- maatince; son derece centilmen bir şahsiyete Yener gibi sade, görgü- süz, esnaf kılıklı bir adan in ei edilmesi affolunmaz bir. 4.4887 | rip bir ruhun bu şekl 048 ; Juktı onca! Şimdi Servet Kö Bey daha genç, daha güzel bir ni- şanlı bularak Ferihadan intikam al maktan başka bir şey düşünmiyor. du. Eğer bir daha karşılaşırlarsa, onu, yeni nişanlısının ibtişamile öyle kıskandırıp kıvrandıracaktı. Yener için Ferihanın intihi mâna vermek biraz müşküldü Eğer onun Servet Naim Beyle cid- di bir alâkası olsaydı kendisine karşı bu kadar yakınlık göstermi- yecekti: sevilen yanılmazd ner de sevildiğini hisse Hattâ kızım bu yakınlığını yalnıs. balo gecesi değil, “Marmara klü- bünde,, buluştukları ilk zaman - danberi anlamıştı. O halde niçin intihar etyeişti? Bir türlü bu karr- şık görünüşlü hisleri açıkça halle- demiyordu. Feriha bir gece içinde kendisi - nİ sever görünmüş, ertesi günü baş ka bir adamla; hem de nefret gös terdiği bir adamla nişanlanmış, Daha ertesi günü de i mişti. Bunların hep: güne sığmış büyük hayat hâdise- leridi! Kadınların çok esrarlı ve muammalı ruhları olduğunu bir çok kitaplarda okumuş ve bir çok kimselerden de ya ama ga- gö İTİHİKAYE | Ve İS-EEEEE UM Ah bu a zaten zayıf olan vücudunu sars- xlerinde hastalık olan bni bir ay sonra topraklarda adamca: da bu bobasızlık ve k felâketile karşıla ündü. Baba ocağını göndürmemek üz Annesi Sabihe hanan gözleri dolarak: göreyim seni... dedikçe delikanlmın yü- zünün adaleleri gerilir, boğazma bir şey tıkanır, teessürünü belli etmez; fakat göz yaşları kaynar kaynar içine kar, kalbini yakardı. Babası şimdi Erenköy © mezarlığında, elvilerin altında beyaz kefeni içinde kas» katı, sapsarı yatıyordu. . Üzerini toprak ve kar örtmüş bulunuyordu. Ondan yar- dım ve fayda yoktu. O gün kardeşleri- nin ve annesinin ağlamalarını, inlemeleri- ni dinledi ve gece sabaha kadar uyuma- dı: Kayarını vermişti, Baba ocağını & | dürmiyecekti. O sıralarda gazetelerde nını gördüğü adliye meslek © mektebine | girdi. Bir taraftan da günlük nafakaları» ni temin için bir avukat yanında iş aldı. Geceli gündüzlü çalışmaya başladı. Kar- deşlerini mekteplerine devam ettiriyordu. likbahar geli Gönüllere aşk fer- manı okuyan bahar, Sakibede bir muhab- bet destanı okudu. Sabriye isminde bir genç kız sevdi, Genç aile babası, geceleri üzüm bağlarını beklemek bah ha: riçle yatmağa, gizli gizli sevgilisile bu- luşmağa başladı. Bu hissin de ihtimal ki babadan görmenin de tesiri vardı. Velha- sıl, delikanlı valetinden evvel baba oldu. Kızın annesi bunu haber almca Sabriyeyi kapı dışarı ettiler. Sabihe hanıma düşen bir vazife vardı: Evinin erkeği ve çocuk. hoş görecekti, o Kadıncağız ükünetle bunu yaptı, Zahmet- siz gelin karınmdaki hamulesile eve girdi. Sakip bu sıralarda mektebini bitirmis, diplomasını almış, © maruf bir avukatın işlerini idare etmeğe başlamıştı. Büyük kiye ortamektebine girmiş- metres gibi yaşayan Sabriye işi sefahate dökmüştü: Fantazilere kouşuyor, avuç dolusu para harcıyordu. Bostancıdan Fa- tihe taşmmuşlardı ki Sakip sevdiğinin ar- sularını yapmış olmak içim zimmetine bir Şok para geçirdiğinden isinden çıkarıldı. Şimdi ne şümdüler. yel b olomobi zik işletmeği ber şeyden çok kârlı buldular. Otamabil bir şoförün idaresine verildi. Sakip patron olurak şoförün yanma geç- ti Krl zammedilen bu iş üç dört ayın çinde umdukları netiyeci vermedi. Bir kaza neticesinde etomehil (o sakatlandı. Tamir masrafına para © yetiştirmek için acenteye olan borçlarmı ödeyemediler. | Nihayet acente mahkemeye müracaste mecbur kalınca büsbütün şaşıran Sakip hâkim huzurunda senetteki imzasını in- kâr etti, Ve emniyeti suiistimal madde sinden sene hapse mahküm o'du. Bu | sırada Rukiye muallimlik için ehliyet in- tihanına girip kazanmıştı. Taşrada mü- alimnlik alarak annesi ve kardeşlerile me- muriyet mahalline gitti, Kardeşini hapis te, bir çocuğu ile zavallı Sabriyeyi de x0- kakta bıraktılar. Sabriya aşkıma ve koca- bir kadın çıktı. Annesile gidip Ve bir sene terzi yanında dikiş İİ Sleek bendi yüzünden felieeta sürükü | emen Sakibi besledi, Sakip hapisten çıkınca iki ovlüt ve za- yıtlamış, bitmiş bir anne buldu. Artık e- İlindeki dipiomanm da kıymeti kalmanış- tı. Şimdi o, bir sabıkalıydı. Lâkin feda kâr karısını ve çocuklarını yaşatmak İ- çin yaşamak ve çalışmak lâzımdı. Uğraş- $, çabaladı. Şansı yardım etti. Otomobil işletirken şoförlük öğrenmişti. Belediye müş ş işidilmiş şeylerden değildi. © © Bütün bu biribirine olayamadı- ğı düşünceler içinde Ferihaya kar- şı kalbinde, hiç bir muhakemenin menedemiyeceği derin, sonsuz ve tatlı bir akış vardı. Onu bir çocuk gibi seviyor ve acıyordu. Ölümle sessiz sessiz pençeleşen genç kr- zın adada ilk tedavisini yaptırdık. tan sonra onu Taksimde bir has- | tahaneye kaldırtmıştı. Şimdi tam bir haftadır baş ucundan ayrılmı- , yordu. Genç kızm etrafında başka hiç bir kimsenin bulunmaması Ye- nerin himaye hislerini büsbütün kuvetlendirmişti ve sev: de karşı duyduğu sahiplik ihtira- smı da çok derin bir hazle gurur- landırıyordu. Eğer gözlerinin ö- İ hünde kumral ve güzel başı duy « gusuz bir solgunlukla sargılara sa rılı bir facia yaşatmasa genç adam mesut hem de çok mesut olacaktı. Hattâ içinde anlatılmaz bir saadet ve sevinç hissederken hodgâmlı - ğından utanıyordu. Ertesi perşembe gecesi Yat klüp ta gene bütün genç ve şık hanım- lar balo için tuvalet yaparlarken Pa faciası akıllarına bile EM da hastahanede akşam den bir ehliyetname uydurarak taksilerde Sö Plak. 1; Danş 545 Kiz. BUDAPEŞTE, 530. 18 Triyo konser 18451” Teknik mali karsin. 20,100 Must 2335: Çine tens. Dü: Friediin ilanssimle opera sekme Kiz. LÜKSEMBURG, 1304 m. ik, : Gala süvare 470 m. ili piyano mesilisi. — Mi —Musahabe. 19/05: Al en neşriyat, 20,45: Plâk. 22: Haberler, 22 Rudya örkesirne. 23,15: Plâk 2330: H musiki. ve dans parçaları HAMBURG, 332 m. be Bör Banda Lady Frannyı 904 Khz. 1 Dane musikisi 592 Khr, VİYANA, 507 m. 16,10: Bando mızıka 19,30) Halk şarki 20,10; Aykık dünya vukuatı, 0; Musahabe, Zİ verilen radyı TEPEBAŞI ŞEHİ! TİYATROSUNDA Akp ese MOM ri A L 20 Tablo Yazan F. M. Dos. İtoyevsky. Tercüme eden Reşat Nuri. : vü son haftasıdır. LAN Eski Fransız Tiyatrosunda Bu akşam saat 20de YARAŞA OPERET 3 perde, Besteliyen Yoharmn Strs Tercüme eden: Ekrem Raşit, Fiyatlarda büyük tenzilât Ğ —— m çalışmaya başladı. Ekmek parası karıyor, çoluğunu çocuğunu besliyor ov kirasma tancıdaki evlerinde oturabiim nesine yazdı. Sabiha hanım buna kat edince Sakip evini Bostacıya n Şimdi, beş, allı sene var ki Sakip tancıda oturuyor. Bostancı ile rasında işleyen 2. ohekslerde gaf cukları büyüdü. Kızının adı Güngür, İunun adı Yıldırım. si de sarı mavi gözlü. bebek gibi çocuklar... T| babalarma benziyorlar, Bir kış günü, bası ölünce tarlalar arasındaki bu kö yapyalnız kalan Sakip şimdi anasını kardeşlerinden uzak iki çocuğu ve sile bu köşkte gene yapyalnız yaşıyo bahları gün ağarmadan evinden çıka geceleri mesfilleyldem bir saat evvel d ne geliyor, Nafakası günde iki kap ve bir şişe rakı... Yamalı (o pantaleni makineden yağlanmış caleti, uzam; Hilları ile hu otobüs şoförü seneler! ki güneş ziyasının altında karı çocuklarının yüzünü görmemiştir. bahtı ona, en çok sevdiklerinin bile karanlıklarda gösteriyor. Sakibin, sokmuş mavi gözlerinde keti, sefaleti büyük bir tevekkülle ig layan bir ezginlik vardır: Hayata sanlara küsmüştür. Senelerdir Kad ie Bostancı arasmdeki yollarda d yonu hayatın bozuk bir dümeni gibi ianıyor, felâketini ve acılarını korn şöyle haykırıyor: — Vanyi.. vayi vanyi... VAAYis— lerini yeniden büsbütün başl hayata açtı. Kamış koltuğunda kitap o , yan Yener, genç kizin artık b ta kapanmış gibi duran solgun daklarından gene hayatın duyunca yerinden fırladı. Se: ni gösteremezdi.. Ne pacj Hastayı ürkütmemek için tabii sakin bir yürüyüşle yatağa tı. Yalvaran bir yüz ve sesle: — Feriha yavrum! dedi. Bi rahatsızsm... Kendini yorma ml. Bir haftadır hareketten, dan mahrum olan Feriha kesi , sik, kâh hızlı, kâli'sönük bir mütemadiyen söyleniyordu: . — Ne uzun rüya gördüm. ner! Demek een bep yanımd dın öyle mi? Beni affettin mi?) riha titriyen elini uzattı genç dam bu sarı narin Ve titrek eli incitmekten korkarak ben hastamiydim?,. Genç kıztl kurlara batan elâ gözleri det den ışıldayarak uzak bir âlesi bakıyordu. Evet hastaydım., acı çektim.. Acıdan her # ara Sonra içinde hep gördüğüm uzun bir rüyaya dım.