Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Yi G vi 4 Seyahat intibaları : 4 — Otomobille Avrupada 9000 kilometro Avrupa yolunun en çetin yolu Çetine yoludur.. İstanbulda binbir itina ile yapı- l lan bir seyahat programı, yolculı._ı- ğun üçüncü gününden sonra tatbik edilememeğe başladı. Bu tecrübe- den bir hakikat daha öğrendik ki otomobil ile seyahat ederken prog- ram ile yürümek mümkün değ.ldir. Program ancak vapur ve şimendi- fer yolculuğunda ve belki de Gar- bi Avrüpa'da şimendiferle dolaşır- ken yapılabilir. Yugoslavya da da- hil olduğu halde bütün Balkan memleketlerinde sabah yola çıkıl- dığı zaman akşama nereye varı- lacağını kestirmek kabil değil- dir. Her gün gidilebilecek me- safe yolların vaziyetine tâbidir. Yüz kilometrelik mesafe yolun — vaziyetine göre, bir buçuk saatte de gidilir. Beş saatte de. Bunu bild ğim içindir ki tem- muzun yedinci günü sabahleyin saat dört buçukta Kralyevo'dan hareket ettiğimiz zaman akşama nereye varacağımızı bilmiyorduk. Bildiğimiz şu idi: Kralyevo'dan hareket ettikten sonra Raçka, Mit- roviça, İpek üzerinden Podgoriça ve Çetine'ye kadar gideceğiz. Bu yol dört yüz ile dört yüz elli kilo- metre aracında bir mesafe idi. Kralyevo'dan Raçka'ya kadar seksen iki kiolmetrelik yolu tahmin ettiğimizden çok iyi bulduk. Yu- goslavya bu yola çok ehemmiyet verm ştir. Yeni yapılmış bir şose nehir kenarını takip ederek ve iki tarafı yüksek dağların arasından geçerek yolcuyu bir buçuk saat içinde Raçka'ya getiriyor. Bu dağ geçitlerinde yapılan muharebeler namına dağların üstüne bir çok âbideler dikilmiştir. Kralyevo - Raçka yolculuğu çok rahat geçti. Bundan ümitlenerek akşama Çeti- ne'ye varabileceğ mize ihtimal ver- dik. Fakat Raçka'dan sonra yol ayni halde devam etmedi. Şose bo- zuldu. Ekser Yugoslav yollarının — AÂçılm, dedi. Beylerin gidece- ği yol uzundur. Açılın açılın. İki kuvvetli kolu ile halk kitlesi- ni yarmağa başladı. Sonra da önü- müze düştü. — Arkamdan geliniz, dedi. Bu gönüllü delilin arkasına ta- kıldık. Yavaş yavaş ilerledik. Reh- ber önde, sesinin çıktığı kadar ba- ğırıyor: — Yol verin. Aaçılın. Biz de arkadan boru öttürüyo - ruz. Mitroviçe'nin merkezine ka- dar geldik. Burada benzin aldık. Türk parası kendi memleketimiz- de imiş gibi alınıyor. Burada Türk İirasını otuz beş dinara bozuyor - lar. Benzinci ile de hasbühal ettik- ten sonra tekrar önümüzde bağı- ran ve çağıran rehberin delâletile Mitroviçe'nin dar sokaklarından çıktık. Bu şehirden çıktığımız za- man saat onu bulmuştu. Yani beş buçuk saatten beri yolda bulunu- yorduk. Mitroviçe'den İpek'e kadar iki saatlık yol çok çetindi. Bir defa şo- se fena idi. Sonra köylüler hayvanlarile beraber yolları almış- lar. Bize geçecek yol kalmamıştı. Her bir kaç dakikada bir durup yol açmak lâzımgeliyordu. Boru çaldığımız zaman hayvanlar ürkü- yor. İnsanlar korkuyor. Otomobil bunların nazarında rahatlarını bo- zan bir belâdan ibaretti. İki saatlık taşlık yollardan son- ra tam öğle vakti İpek'e vâsil ol- duk. Şehir hududunda bizi durdu- ran bir jandarma İSTANBUL plâ- kasını görür görmez: — Türktürler, — diye haykırdı. Sonra bize “hoşgeldiniz,, ded'. İ- pek, dağ eteğinde bir veya iki kat- İxr binalardan yapılmış bir kasaba- dır. Kasabanın ortasına geldiği- miz zaman yollardaki köylü kala- balığının mânasını daha iyi anla- dık. Meğer bizim bu kasabaya var- dığ yedi t bir panayır bususiyeti olan eğreti ve üstünd silindir geçmemiş taşlara geldik. Bu taşlı yollar bir taraftan otomo- bili sarsıyor, diğer taraftan da lâs- tikler için çok çetin bir imtihan o- " Juyordu. Altmış beş kilometrelik fena yoldan sonra Mitroviçe'ye geldik. Mitroviçe, Osmanlı İmpa- günü im ş. Şehrin meydanı,beyaz, keçe külâhlı ve malüm olan Arna- vut kıyafetli köylüler ile hıncahınç dolmuştu. Kum atsanız bir tanesi yere düşmez. Bu kalabalık karşı- sında bizim boru çalmamız, düdük öttürmemiz bir fayda vermedi. Ki in oti bil geldiğinden ratorluğundan ayrıldığı na- sıl ise gene o haldedir. Dar ve pis sokaklar. Fesli erkekler, çarşaflı kadınlar. İSTANBUL plâkası bu şehirde bir heyecan uyandırdı.Halk evlerden sokaklara atıldı. Mağa- zalar, dükkânlar, kahvehaneler, camiler boşaldı. Sokaklar mahşer gibi kalabalıklaştı. Artık ilerliye- mez bir hale geldik. Durduk. Etra- frmızı alan halk ile görüşmeğe baş- ladık. — Gazi nasıldır? Mustafa Ke- mal ne yapıyor? Yüzde doksan halkın öğrenmek istediği bu idi. Bazısı İSTANBUL yazılı plâkayı okşuyor. Bazıları Turing Kulübün ay yıldızlı işaretini haberi bile — olmuyordu. Nihayet Mitroviçe'de olduğu g'bi burada da önümüze bir adam düştü. — Çekilin, açılım, diye bağırma- ğa başladı. İpek'teki kalabalığı yarmak daha güç bir iş oldu. Bir aralık birkaç köylüyü çiğniyecek gibi olduk. Fakat birinci vites ile yavaş yavaş yürüyerek küfelerin, çuvalların, hayvanların arasından geçerek Corso oteline geldik. Otel sahibi mükemmel türkçe konuşuyordu. Yemek İistesini is - tedik. Böyle bir şey olmadığını, çorba, et ve kavundan ibaret bir “tabldot,, yemek olduğunu öğren- dik. Filhakika yedi buçuk saat temizliyor. Bir müddet dinlendi ten sonra ilerlemek istedik. Fakat Mitroviçe'liler hâlâ İSTANBUL ya zılı plâkanın manzarasımna doyma- mışlardı. İçlerinden biri bağırdı: yolculuk yapan ve belki de daha yedi saat yapacak olan bis: yolcu için de olsa çorba, et, kavun kâfi- di'r. Fakat ne çorba çorbaya, ne et ete, ne de kavun kavuna benziyor- —. Milliyet'in romanı: 59. MİLLİYET ÇARŞAMBA 22 AGUSTOS 1934 r Öz dilimizle T Boş öğütlere karnı- mız tok! Bugün bir tramvay arabasının camında şu yazıları okudum: “Efeyi efe yapan incirdir!,, “Üzüm yiyen gürbüz, taze, dinç olur.!,, Bunun böyle olduğunu biz de bi- liriz. Üzümü inciri ucuza — satın ala- bilsek bol bol yiyeceğiz. İzmirde kurutulmuş incirin kilo- su altı kuruşa satılırken burada ta- ze incirin kilosunu otuz kuruştan Bugünkü program İSTANBUL: 18,30: Fransızca ders. 19: Plâk. 19,30: Türk musiki neşriyatı: — (Ekrem, Ruşen, Cevdet, Mustafa Nectai, Şeref ve Vecihe, Semiha ha- mımlar) 21,20: Ajans haberleri ve borsa. 21,30: Stüdyo caz ve tango orkestrası. 545 Khz. BUDAPEŞTE, 550 m. 20,50: Stüdyo tiyatrosu. 21,40: Dans musi- kisi, 22,35: Haberler. 22,45: Yaylı sazlar heyeti 23,50: Plâk. 24,30: Sigan musikisi. 686 Khz. BELGRAÂT, 437 m. 21: Jübliyanadan nakil. 23: Haberler. 23,15: Kahvehane konseri. 23,50: Dans plâkları. 223 Khz. VARŞOVA, 1345 m. 21,12: Hafif musiki, mandolin orekstrası. — haberler. 22,12: — Piyano - keman - tagamnili solist konseri. 23,15: Dans — musikisi. 23,15: Dans musikisi, 823 Khz. BÜKREŞ, 364 m. S 13 - 15 Gündüz neşriyatı. 19,05: Hafif mu- siki. 20: oKnferans. 20,15: Radyo orkestrası. 21: Kontı 21,15: Viyolonsel konseri, 21,45 aşağı vermiyorlar. Çavuş üzümü yerinde 3 buçuk... burada 20-25... Gürbüz, taze, dinç olmağı hep iste- riz. Efeyi efe yapan incirdir sözüne inanırız. Gel gör ki bir çoklarımız, yemi- şe para ayıramıyorlar. İçinde böyle öğütler - saklıyan kâğıtları gözlerimizin göreceği yer lere asan barım çekici (1 )leri, üzü- Mü inciri ucuza satmağa nedense bir türlü yanaşmıyorlar. Kilosunu toptan 5 kuruşa al, teker teker yir- miye, yirmibeşe sat!. Sonra da; — Üzüm incir yeyin! diye bağır. Yalnız üzüm — incir için değil bütün yem'şler için söylüyorum. Satıcı ile alıcı — arasına girenler ortadan kalkmadıkça İstanbullula- rın dörtte üçü daha yıllar yılı ye- mişi küfede görecekler. — Üzüm y'yiniz!... Başüstüne.. Yiyelim.. Yalnız na- sıl yiyelim? Sekiz on kişilik — bir barka (2) yetecek üzüm en aşağı 3 kilo olma- lu. 3 kilo üzüm altmış kuruş eder. Konferans. 22: Taganni. 22,30; Karışık solo 23: aHberler. 23,30: Kahvehane konseri. 875 Khz. LEİPZİG, 832 m. 19,20: Mandolin musikisi. — 20: Skeç: Der Brave Mensch — denkt an sih selbst zuletzt.,, 20,30: YENİ TÜRKİYE (Doçent Dr Herbert Duda tarafından — konf .) 21: Haberl 21,10: Dans musikisi. 23,20: Haberler. 713 Khz. ROMA, 421 m. 21,45: Karışık konser. 22,30: “Sogno (ma forse no),, isimli bir perdelik piyes. 23: Dans musikisi. 24: Haberler. ŞİMALİ İTALYAN GRUPU, 21,45: “Si,, isimli Pietro Mascagninin eser- lerinden opera temsili. Müteakıben dans mu- sikisi . 230 Khz. LÜKSEMBURG, 1304 m. Belçika akşamı. 20,35: Plâk. 21: Dünya ha- Hayat Kaza ve Otomobil Hali tasfiyede Telefon : Harik Sigortalarınızı Galatada Ünyon Hanında Kâin UNYON SİGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. 4.4888. 4642 L Ş Hi tasfiysdk m “v İstanbul Liman Şirketinden: | Hali tasfiyede bulunan şirketimizin mevcut telefon numero- ları 25-8-934 Cumartesi gününden itibaren aşağıda yazılı nume- — rolara tebdil edilmiş olduğu ilân olunur. Liman Şirketi berleri. 20: Plâk. 21,35: Musahabe, 2140: Flüt musikisi. 22,15: Filharmonik konser. 22,45 Senfonik plâklar. 23,20: Dans plâkları. 592 Khz. VİYANA 507 m. 20,40: Haberler. vesaire. 22: Polinya musi- kisi. 23,30: Haberler. 23,50: Oda mus'kisi. 24, 30: gece musikisi. (Plâk) 171 Khz. MOSKOVA, 1714 m. 11,15: Amele könseri (Plâk) 12,10: Musaha- be, 18,30: Kızılordu neşriyatı. 21: Akşam mu- İ sikisi. 22: Muhtelif lisanlarda neşriyat. Muharrirleri davet İstanbul Matbuat Cemiyetinden: Şehrimizde çıkan türkçe gazeteler- de çalışan muharrir arkadaşların 23 A- (B ğustos 1934 perşembe günü saat 10,30 / Bi da cemiyet merkezini teşriflerini rica e- deriz. Bu toplantıda, vazifeten şehri- mize gelmiş bulunan, Matbuat Umum müdürlüğü müşavirlerinden Sadri E- tem Bey mesleğe ait işler hakkında lerla Mit İctır: Bu para iseo — barkın bir günlük geçimidir. İncir'n üzümün ve öteki yemiş- lerden her birinin sağlığa yarar olduklarını yemiş satıcılarından öğ- renecek değiliz. Bu boyalı efe anağu (3) larına giden para ile yemişçiler daha asığ- lt (4) bir iş yapamazlar mı idi, diye düşünüyorum.Bilmem siz ne dersi- niz ? M. SALÂHATTIN (1) Barım çekici — Kabzımal; (2) Bark — aile, (3) Anagu — re- sim, (4) Asığlı — faydalı. arkadı a yi öilliyet “ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç için L. K. L, K. 3 aylığı .. .Gelen evrak geri verilmez— Müddeti geçen nüshalar 10 kuruştur — Gazete ve matbaaya ait işler için müdiriyete müra- caat edilir. Gazetemiz ilânların mes'uliye- tini kabul etmez. 1 — Tam devreli lise ; Terbiye ve tedrisatının caat edilmelidir. Fazla tafsilât müracaat edilebil!'r. Telefon : 600 metre yerli mali kanaveçe gün İstanbul Adliye Levazım lan 25-8-934 tarihine müsadif komisyonuna müracaatları. du. Bu yemeğin en iyi tarafı Yu- göslavya'nın bilmem hangi tara- fından gelen bir şişe madensuyu idi. Yediğimiz etin ne eti olduğu- nu bilmiyorum. Şunu biliyorum ki Çetine dağlarının taşları ve viraj- ları bile sekiz saatlik bir yolculuk- tan sonra bu eti hazmettiremedi. İpek'ten de merasimle ayrıldık- tan sonra dağlara tırmanmağa başladık. Karadağ'a geliyorduk. Bu yolların mühendisliği cidden çok iyidir. D.k bir dağ üzerine tat- İx meyilli ve çok virajli yollar yap- masımı biliyorlar. Fakat yolların ti. Virajli ve dik Karadağ yolları- ni tuttuk. Hepsi, s.lindir yüzü gör- memiş taşlı yollar. Podgoriça'nın yolunu tutmuştuk. Virajların sonu gelmiyecek gibi tırmanıyorduk. Sanki gökyüzüne çıkıyoruz. Yüz kilometre kadar — gittikten sonra nihayet dümdüz — bir ova içinde Podgoriça'yı gördük. Bu şehre vardığımız zaman saat yediyi ge- çiyordu. Hiç te gözümüzün alma- dığı bir otelde kalmaktansa Çeti- ne'ye kadar gitmeğe karar verdik. Öğrendik ki Podgoriça ile Çetine arası kırk beş kilometre kadar bir üstünden silindir geç iş, ceviz büyüklüğünde taşlarla döş iş y ş. Bu yolun on kilometresi dümdüzdür ve saatte seksen kilo- tir. Bu, hem lâstikler için çok fe- na,-hem de eğreti olduğundan oto- mobil/ için tehlikeli bir yoldur. Yetmiş altı kilometrelik taşlı ve dik bir yoldan inip çıktıktan sonra saat dörtte Andriyeviç denilen ka- sabaya geldik. İstanbul'dan çıkalı bu kadar yavaş katettiğimiz bir yol olmamıştı. Fakat yolun daha metre üzerinden ilerledik. Sonra daş yollarının en çetini geldi.Niha- yetsiz virajlar. Eğreti taşlarla dö- şenmiş ve çok dar - bir yol. İssız, sarp ve çıplak dağların — içinden yukarıya doğru çıktık. Gece oldu. Karanlık bastı. Kapkara, vahşi ka- ya parçalarından — ibaret olan bu yolda bi;' kartal yuvası gibi dağın K | fena kısmı bundan sonra gelecek zirv şmiş olan Çetine'- yer Zabit Sansarosu karşıdaki zabit- ler nekahatl inin ol salo- ol Sansaros hem mısırı hem kahve renkli, kâğıttan yirmi beş kuruşu- nu alınca sevindi. Tek bacaklı za- bit Sansarosun yanına geldi. Boyu- na posuna, yüzüne gözüne dikkat- le bakıyordu. Tanımak istiyordu. Sansaros titremeğe başladı. Zabiti tanımıştı. Hancının verdiği haber üzerine kendisini darüleytama yer- leştiren, güzel, dinç zabit işte bu tek bacaklı, sıska zabitti. — Oğlum senin adın ne? Yazan: AKA GÜNDÜZ Genç zabit Sansarosun şivesin- den Karadenizli olduğ l tı. Mektebe yazdırdığı küçük çoî. cuk ta Karadenizli idi. Bu mutla- ka o çocuktu. Gerçi yıllar geçti, ama.: Kim bilir niçin kendisini sak- lyor. Çocuğu bir kenara çekti. Fırm- cıdan bir kızarmış keçi kellesi aldı. Biraz da kara ekmek verdi. Başka şeylerden konuşmağa başladı. Ağ- zından lâf almak ist'yordu. Fakat Sansaros bütün zekâsını toplamış, kaçırmıyordu. Korku- — Veli. — Sen darüleytamda bulund tek keli mu? yordu. — O nedir ki? — Hani yuva derlerdi. — « — Bilmem ben onu. — Ben seni tanımak istiyorum, — Bilmem. Ben danalı ineğimizi çaldı'ar da onu aramağa geldim, da! — Doğru söyle! — Ben yalan bilmem, da! —- Sen Karadenizli misin? Neresi oracı, ——— Nihayet yalandan tehdit etti: — Sen o çocuksun, ben seni po- İise teslim edeyim de senimektebe göndersinler. Sansarosun gözleri halka halka büyüdü. Yalvaran bir sesle: — Beni oraya gönderme. Ben o çocuk değilim. K'mrin öyleyse? Doğru söy- lersen sana bir şey yapmıyacağım, nuna götürmek istedi. — Şimdi gidemem. Haklı daha karnını doyurmadı. - — Haklı olan kim? — Köpek. Eli ile ayaklarının dib'nde keçi kellesinin kem'klerini çatırdatarak yiyen köpeği gösterdi. Zabit hafif- çe gülerek bekledi. Haklı karnını doyurdu. Şadırvanın yalağından bir de su içti. Kuyruğunu (hazırım) diye sallamağa başladı. salonu tenha idi. — _Söyle bakayım — şimdi bana, sen kimsin, nesin? Ama yalan yok! — Ben mi? ben... Epeyce uzun düşündükten son: ra tekrar: — Ben mi? dedi. Ben... şey.. ben hırsız Sansarosum. — Hırsiz mı? — Evet. — Sen hırsızlığı nerden öğren- din? —Bilmem. Dedi ve elini kolunu şöyle etra- fında bir dolaştırdı. z— ubSen ne çalarsın? bit meraklanmıştı. — Ben mi? ben.. şey.. düğme —Ben.. şey.. ceket, palto, panta- lon düğmesi çalarım! Hırsızım beı'ı! Bana hırsız Sansaros derler, da! Sansarosun gözleri önce yaş dol- du, sonra birdenbire kupkuru kesil- di ve parpar yanmağa — başladı. Genç ve bacağı kesik zabit bunları gördgi. lğır' ceılııiyet faciasının kar- HL — Anlat bana, sen nasıl ve ne- rede hırsız oldun? Sansaros birdenbire baklayı ağ- zından düşürdü: — Ya.. dedi. Anlatayım da son- ra benigene — yuvaya mı göndere- sin! Ben oraya gidersem beni öldü- rürler bu sefer! Ağzından kaçırdığı bu sözleri, söyledikten sonra anladı Kırdığı potu tamire kalkışrken — zabit hiç bir şey anlamamış gibi göründü, fakat hepsini anlamıştı. — Ben seni hiç bir yere gönder- mem. Korkma. Sen kim olursan ol, Yalnız bana hırsızlığı nerede öğ- rendiğini söyle, — İşte orada. — Kim öğretti? — Bilmem. — Nasıl öğrendin? — Bilmem. — Neden hırsız dediler? .| üstüne ladı. ye doğru ilerliyoruz. Her dakika bir saat gibi uzun geliyor. Lâstik patlarsa, o dik virajlarda ve gece- nin karanlığında tekerleği değişti- remiyeceğimizden korkuyorum, U- zaktan Işkodra gölünü gördük. Is- sız dağların arasında bu bile bize eski bir aşina gibi geldi. Bir dağ bir dağ daha. Hâlâ Çetine yok.Yol- larda gezinir insanlar gördük. Mutlaka yakında bir şehir vardır. Yoksa acaba Çetine'yi yanlışlıkla geçtik mi? Biraz daha ilerledikten sonra saat dokuz buçukta ansızın kendimizi şehrin içinde bulduk. Bu Çetine, bir kaç yüz metre ka - lmcıya kadar görünmiyen bir kar- tal yuvasıdır. Grand Otelin önüne vardığımız zaman, Spidometre'ye baktım. Sabahın saat dört buçu - ğgundan akşamın dokuz buçuğuna kadar dört yüz kırk üç kilometre- lik yol katetmişiz. On yedi saat devam eden bu yol, bir buçuk ay- lık seyahatimizin en müşkül ve en çetin yolu idi. Sansaros; hırsız Sansaros oldu- ğu ve düğme — oynadığını pekâlâ biliyordu. Fakat niçin ve nasıl hır- sız olduğunu anlatamıyordu. — Ben seni yanıma alırsam be- nim de paralarımı, düğmelerimi ça- lar mısın? — Sen bana hirsız demedin ki... — Benimle oturur musun? — Cevap versene. — Benim Haklım var. Onu ne yapayım? — Haklıyı çok mu seviyorsun. — O çok iyi bir köpektir. — Onu da beraber alırsam. — O çok kemik yer. -— Veririm. — Ya beni tutarlarsa. — Kurtarırım. — Ben hırsız Sansarosum. — Ben de seni hırsızlıktan kur- taracağım, Sansaros zabitin ilikleri harp ni- şanlarının çeşit kordelaları ile do- deki mat düğmelere bak- Tedrisat 10 Eylülde başlıyacaktır. Kayıt.için : 3 Eylül pa- zartesi gününden itibaren öğleden evvel 8 den 12 ye kadar müra- — F 44941 - 44942 stanbul Cumhuriyet 5) Müddeiumumiliğinden: Taşraya sevk edilecek defatir veevrakı matbua denkkfî:' nin imalinde kullanılmak üzere mevcut nümunesine gü Umum Müdürlük 24188 | Kabotaj Şubesi 44861 | Umumi kâtipl k 22851 | Muamelât şubesi 44862 Murakaba heyeti 21091 | Vesait ve hareket 44863 Muhasebe şubesi 22842 | şubesi : Hukuk Şubesi 22840 | Su Subesi 44864 : ı (2020) İi GEmmER Beyoğlu - Tünelbaşı - Yeniyol | ; Kız ve d © ve ticaret — | S2 Alman Lisesi "i MAARİF VEKALETİNCE MUSADDAK : | 2 — Orta Ticaret mektebi 3 — Lisan öğreneceklere ihzari sınıflar. Türkçe - Almanca - Fransızca mecburi, İngilizce ihtiyaridir. Ortamektep ve Lisenin resmi | bakaloryasına hazırlar. ciddiyetile tanınmıştır. için her gün mektep idaresine | (2005) pazarlık suretiyle mübay: edileceğinden talip olanların nümunesini görmek üzere h dairesine ve pazarlık günü cumartesi günü saat 14 deİ tanbul Vilâyeti muhasebeciliğinde müteşekkil alım satı (4981) Kadastro mektebi Müdürlüğünden: Kadastro Mektebi Riya Şubesi 931-932 senesi me2Z larından 71 numaralı Serv? efendinin serian mektep İd resine müracaatı lüzumu i olunur. (4963) '7 inci İcra memurluğundan: M? cuz paraya çevrilmesine karar vi# wbııcamlıdörtıydıhınuı,kii) ıynı,nırgilenhviıl-D-SMJ me müsadif cumartesi —günü saat tan itibaren birinci açık arttırma tile Sandal bedesteninde paraya $ | leceğinden talip olanların mahallind? zır bulunacak memuruna müra K ilân olunur. bacağı kesik zabit dışarıda bir tutmuştu. Tehcir — edilmemi$, ermeni katoliği olan ev sahibi yar adamla kocası mutpağın daki oda gibi yerde Sansarost tü yalmkat kilimli bir kerevfı zırladılar. Haklı, yerini kew muştu: Kerevetin — altına yattı. y Zabit Sansarosla çok konut| yordu. Fakat konuştuğu - v: n tatlı konuşuyordu. Ona izin M biliyorum Sansaros. Fakat ©'W | şeytana uyarsın bir şey yap?* â: Yaptıktan sonra heı:ıîn b::îd' söyle, çaldığını sahibine gö?” d lim. Yaparsan, yapmazsın yâ» yaparsan ve bana haber sen, sana bir şey yapmam: mem, söğmem, yalnız ne yöl bilir misin? İN lu _..; BŞ ş tı. Bacağını siperde bırakan zabit, babasını siperde, anasını Kop Bal- kanınım karlıbaşında brrakan San- sarosla birleşti ve Haklı — ikisinin sıçrayıp elerini yaladı, ya- D gözlerini ne yapacağını bekledi. — Sadece Sansaros adın nim bir oğlum yok, derim, * kaçarım. Sansaros fırladı ve zöz',