Fatih'e göre Türklerin aslı Fransiz filozofu (Montaigne) Monteny'in ölmez eseri olan kalem denemelerini - (Essais) elbette bi- lirsiniz. Geçen sene filozofun doğ- duğu tarihin dört yüz yılı ihtifali yapıldığı vakit kitap yeniden basıl- mıştı. Bir hafta evvel Pariste, Üni- virsite önünde, filozofun heykeli açıldı. Ölmez kitap gene nutuk- lara, gazete makalelerine mevzuu bahis oldu. Herkes Monteny'in ese- rinden kendisine alâka veren bah- si arıyor ve onu tazeliyor. Bu kitabın ilk basılışı, Türklerin İstanbulu aldıklarının tam yüzün- cü senesine tesadüf ediyor. Türk- lerin İstanbula girmeleri tarihten o kadar büyük bir hâdiseki, dünya- nın tarihini değiştirmiş. Bu kadar mühim bir hâdise yüz sene içinde aktüaliteden — çıkamaz. Monteny gibi çok ol ş, çok düşünmüş ve bilhassa, Türkler dünya tarihini değiştirdikten sonra ilk asır içinde yaşamış bir filozofun zihninde ve eserinde o hâdisenin elbette bir izi, Kalem — denemeleri'nde elbette 'Türklerden bir bahis bulunacak.. Filvaki öyle... Kalem tecrübele- tinin ikinci kitabımda otuz altıncı faslı açınız. Burada Monteny, ken- disinin en mükemmel insanlar ola- rak saydığı üç büyük isim sahibin- den baseder. Bunların birincisi her zamanın en büyük şairi, olan Ümer (Omiros)tur. Öteki iki ismi tekra- ra lüzüm görmiyorum, çünkü bizim buradaki bahsimize ait değildir. Omer niçin en mükemmel insan- lardan biridir? İlminin genişliğin- den mi? Hayır, Aristo ve Lâtin â- limi Varro ilim bakımından ondan yüksektirler. Fakat, burada filozo- fa küçük 'bir kabahat bulunabilir, çünkü ilmin tarihi yazılacak olsa, ilkin her bilginin başlangıcını mut- laka ÖOmer'de — aramak lâzımdır. Bu bakımdan da Omer kendinden RliY'AFiâiRi Ağız, nasıl poyraza açılır? Sultanahmet yangın yerlerinin arka taraflarında Eir apartımanda otutur. Geçen gün, rastladım: — Nasılsın, yahu... Nerelerde- sin? Hiç... dedi, gene eski yerimde... — Ne işle meşgulsün? Güldü: — Bütün gün, ağzımı poyraza açıyorum!.. Züğürtlükten dım: — Aldırma, hep öyleyiz! — Yok canım... Benim demem o değil... / — Ya nedir? Anlattı: — Geçen sene, sağ böğrümde bir sancı peyda oldu. Doktora git- tim. Blizi evirip çevirip güzelce bir muayeneden sonra — kaşlarını çattı ve şimdi hatırımda kalmıyan acatip bir isim söyliyerek: — Endişe edilecek bir hastalık değil, dedi, yalnız tedavisi biraz uzun sürecek! — Aman, doktor çaresi... — Çaresini söyliyeceğim: Evve- lâ bol hava alacaksın... Başladık dediği gibi bol hava al- mağa... Geceleri, — açık pencereli odada yatıyoruz. Temiz — havalı yerlerde dolaşıyoruz. Blir taraftan da, ne idüğü belir- siz, bir sürü ilâç alıyoruz. Hem de ne ilâçlar ya... En ucuzunun şi- şesi beşlira! Bizim — fakir bütçe, bu top otu beylikten tedaviye ne ka dar dayanabilecek? Günün birinde, paralar suyunu çekti. Suyunu çekin ce de tabiüi ilâçları yenileyemedik. g%klora da korkumuzdan gideme- ık. « Şimdi yalnız hava tedavisi ile ya geyoruz, Senin anlayacağın, ağzı- mizı poyraza açıyoruz azizim. M. SALÂHATTİN bahsediyor san- sonra gelmiş âlimlerin h o- muzlarında taşıyan bir dev gibidir. Şairliğinden mi?, Filozofun bü- tün mütalealarını böyle bir mnl_:_ı- leye sığdırmak elbette kabil değil. Asıl bahsimize geleceğim. Ömer'in şanına — başka hiç bir kimsenin şanı benzetilemez: Av- rupalıların çocukları hâlâ Omer'in uydurduğu isimleri taşırlar: Aşil, Hektor. Onun icatları o kadar bü- yüktür ki, yalnız bir kaç millet de- ğil, milletlerin en çoğu kendi asıl- larını onun şiirlerinde isimleri ge- Einninetta balk e Gtertdi. (Aynile çen kağ İşteen büyük delil: tercüme ediyorum). “Mehmet, bu ismi ikinci ola- rak taşıyan Türk imparatoru bizim papamız ikinci Pie'ye şöyle yazmış tı: İtalyanların benim aleyhimde olmalarına şaşıyorum, çünkü bizim le İtalyanların aslımız birdir ve Tur cova'lılardır, benim menfaatim de onlarinki gibi Hektor'un kanının teetile lardan — almaktır, halbuki İtalyanlar Rumları benim aleyhime olarak — himaye ediyor lar.. ilh.,, ; Fatihin Papaya mektubunun aslı var mıdır? Günahı Fransız filozo- funun boynuna! Fakat ikinci Pie' nin papalığı (1458 - 1468) Fatihin zamanına (1451 - 1481)tesadüf et- mesi filozofun rivayetini pek te ay- 1 göstermiyor. Vakıâ biz bugün, İtalyanların a- taları olan Etrüsklerin Anadolu: - dan, Lidya'dan deniz yolile İtalya- ya geçmiş olduklarını artık klâsik olarak biliyoruz. Çocuklarımız bi- le “tarih,, kitaplarında okuyorlar - ki : Etrüsklerin içtimat hayatları, Dr. İHSAN SAMİ Gonokok Aşısı Belsağukl ve ihtilâtl: PS pek tesirli ve taze aşıdır. Divanyolu Sultan Mahmut türbesi No, 189, 16277 dini telâkkileri, musikileri, giyiniş tarzalrı, bilhassa denizcilikte ve ti- caretteki müstesna kabiliyet ve is- tidatları da onlardan Lidyalılarla akrabalıklarımı teyit ediyor. Arkeo- loji tetkikleri de bunu gösteriyor. Hattâ hekimlik tarihi, İtalyanla- rın ataları ile bizim atalarımız olan Sumerler'in hekimlikleri arasında göze çarpan bir benzerlik meyda- na çıkarıyor. Fakat, doğrusu, biz bütün bu bil gileri yeni tetkiklerden öğrenilmiş sanıyorduk. Fatihin Türklerin de, İtalyanların da aslı — Lidya'ya pek uzak olmayan Turovalılar ol- duğunu söylemiş olması bize hay- ret veriyor. Hele, Turovalılardan bahsederken, Hektor'un intikamı- nı alacağını teklifsizce söylemesi, O zaman Cem pek küçüktü. Ek- seri çiçekli bahçenin dar yolların- da düşe kalka dolaşır. Bahçede sessizce dolaşan Rebia hanımefen- diyi görünce sevinçle ellerini çırpa- rak “Ebia,, diye bağırırdı. O henüz “R,, telâffuz edemiyecek kadar küçüktü. Babası köşkün bahçıvanı: Cem öyle söylenmez... Rebia hanımefen di de... Diye çocuğu tekdir eder, sonra genç kadına dönerek alçak sesle ilâve ederdi: “Onu affediniz hanımefendi,,. Henüz kendisine hürmeti öğ- renmiyen bu küçük — bahçıvânın iri gözlerinin hoşuna gittiğini, kim bilir neden, kadın £ ken mü- tık kadın ağlamaktan kızarmış göz lerile biraz avunmak için bahçede dolaşmaz olmuştu. Cemin içini kemiren şüphelerle tahammülfersa saatler geçirdiği- nin kimse farkında değildi. Bir gün Cem Rebia hanımefendinin mühendisle beraber şehrin kena- rındaki ormanda buluştuklarını du- yünca muahekmesini kaybetti. Ar- tık ne yiyor, ne içiyor mağmum, mükedder, sessiz sadasız dolaşıyor du. Bir gün kadınım kocasına iki satırla her şeyi — anlatmağa karar verdi. Maksadı genç kadından in- tikam almak değil — mühendisten ayırmaktı. Kad kocasına randevu saat- temadiyen gülerdi. .. Cem de babası gibi Rebia hanı- mefendinin önünde hürmetle iğil- meyi öğrendi. Fakat o, bab lerini bildiren — imzasız mektubu gönderdiği gece sabaha kadar uyu yamadı. Sabahleyin erkenden kır- lara çıktı. Yalnızca ağladı. Alla- hın ki i kırlarında elemine dan daha az iğilebiliyordu. İhtiyar adam bunu bir terbiye noksanı ad- dediyor her fırsatta oğluna: “Cem — diyordu — Eğer bu köşkten u- zaklaş istersen h diye hürmette kusur etme.., Onu, behçede bir melek, bir ha- yal gibi sessizce — dolaşan sarışm en- şahit olan yoktu. Fakat kadının â- şıkile birleşme saati yaklaştıkça elemi artıyordu. Nihayet birden- bire sarışm kadına koşarak, kocasi le karşılaşmasından hasıl olacak muhakkak bir felâketin önüne geç- meği insani bir vazife telâkki etti., Yarım saat mütemadiyen koştu. güzel kadını bir daha gör yi çiçekli bahçeyi terkederek köşkten çıkıp gitmek ürkütürdü. Cem, iptidai tahsilini ikmal edip bütün vaktini köşkte geçirmeğe baş ladığı zaman yavaş yavaş Hayati Ef, lerin âdat ve ahlâklarını , zi- yaretçilerin maksatlarını öğrendi. Bir zamanlar köşten ayrılmayan beyefendi şimdi köşten uzak, yaşı- yordu; av ile meşguldü. — Hattâ şehrin öbür ucunda hafif meşrep bir kadının evine sık sık gi- rip çıkarken görenler vardır. Ger- çek bahçevan daha pek çok'haki- katlere vakıftır. Onun için güzel ka- dını kızarmış - gözlerile bahçede Or n kenarında kadına yetişti- ği zaman koşmaktan ve heyecan- dan nefesi kesilmişti güçlükle: — Hanımefendi... Durunuz... git meyiniz... Oradan geri ... dönünüz. Diyebildi. Rebia hanım Ceme cevap ver - medi; bariz bir istihfafla dudağını büktü, arkasımı döndü, ağır adım- larla köşke doğru yürümeğe başla- dı. Zavallı Cem! O günkü hâdiseden sonraki günlerde saadete vasıl ol- duğunu zannetti. Çünkü kadın, ar- tık mühendisle buluşamıyordu. Fakat bir ay sonra kadın onu ah baplarından birinin uzakta olan köşküne bahçevan olarak gönder- sessizce dolaşırken gördüğü' lar ona yaklaşmak ümitsiz bir in- sanın bütün cüretile aşkını haykı- rarak onu teselli etmek isterdi. E- vet ümitsizdi. Kadınm bir bahçe- van oğlunu — sevemiyeceğini o da pek âlâ biliyordu. Şimdide öotomo- bil sahibi olan zeng'lı genç bir elek trik mühendisi köşkün daimi misa- firlerinden olmuştu. Acaba yalnız misafir mi idi? Hakikat Cem ka- ranlık kalmadı. O, âşıka has bir onun Omer'le pek ahbap olduğ İliyoda'yı okumağa alışık bulund ğunu gösteriyor. Biz ise Ömer'i bu- rada ancak Şemsettin Sami Beyin kardeşi tanıttırdı sanırdık. Turova- Idar bizim atalarımız olduğu, Ro- malılarla akraba bulunduğumuz burada daha beş yüz yıl evvel bili- uğumuzda al- Kemal Bey sonradan uydurmuş d mek oluyor. a MECE GA. kıskançlık sevkile her şeyi öğrendi. Bazan itimatsızlığın verdiği tees- sürle köşkün etrafında saatlerce dolaşırken tecessüs onun nefesini kesiyordu. Zavallı yavrucukta aşk korkunç bir cinnet halini almış- tı. Genç mühendisin kadının kalbi- ne girdiğine şüphesi yoktu. Otomo- di. Firdevs İSMAİL Hazin bir ölüm Istanbul Belediyesi Teftiş Heyeti Mü- dürü ve C. H. F. Eminönü kazası İdare Heyeti Reisi Tevfik Beyin henüz on ye- di yaşlarındaki kızı T":î Hanım uzun - T LRAE Na si bugün on bir buçukta Bakırköyünde Belediye bahçesi karşısındaki hanesinden | k ml di Üat CE) tan sonra Bakırköy kabristanına defne- dilecektir. Elemdide ailesine beyanı ta- ziyet eyleriz. ! İRTİHAL S ” eee keri kaymakamı Vehbi Bey vefat etmiş- tir. Cenazesi bugün Usküdarda Sultan- tepe Servilik caddesinde polis karakolu civarında kâin evinden saat on birde kal- bille I ötkce ei L dırılacak ve namazı Usküdar Yenicamiin- idi. e ERİR l St de kılındıktan sonra Bülbülderedeki aile ta idi. Muhendisin ziyaretleri da- | kabri 3 y ima kadı k evde olmad -- ımı.hw.ı imel tir K z ği günlere teşadüf ettiriliyordu. Ar Milliyet'in edebi tefrikası: 70 — KANLISIR 'du? Muhakkak olan bir şey varsa, eee dat para bul h İ Fransız kadınınım bütün tecrübe sine rağmen, toy bir çocuk gibi sız- lanışı tuhafıma gidiyordu: — Peki, sizi nasıl aldattı? Yüzüme dü ü baktı: — — İnsan, nasıl aldatıldığını ve aldatılacağını bilse, aldanmaz ki... Aldandım. Acaba pişman mıyım? O da meçhul... Beni, Mon Marter' : den İstanbul'a kadar sürükledi.Bu- na, ben de inanmıyorum. Bana, ne- ler vadetmedi. Yalnız Sırrının söz- leri, vaatleri değil, şarkın — ezeli, efsanevi masalları da beni teshir et Yazan: Mahmat YESARİ rendiğim salaşlarda da tutunama- dım. Varyeteler, benim numarala- rım değildi. , Kolarını hiddetle savurdu ve son yumruklarını masaya vurdu: — Her boyaya boyandım.. ve bıktım. . Sırrı, bana para bulacak ta, ben, İ Az yimt Ona ciddiyetle sordum: — Memleketine dönmek istiyor- sun değil mi? Gözlerini kırpıştırdı: — Evet... Niçin sordunuz? — Peki! birden bire neye ciddi- leştin? — Çünkü bu sualiniz, pek ciddi. Önündeki kadehi bir hamlede ra mişti. İstanbul'a geldim. Umduğ mu bulmadım. — Ne umuyordum? O da ayrı... Tekrar Mon Marter'- e dönmek istedim. Fakat para!? Ellerini kilitledi ve başını sallı- yarak yüzüme baktı: — Fakat para?... Burada, bar denil laşlara düştüm. O salaş- lar ki insan'ığın haysiyetini inciti- o yor, Tasavvur edin ki, ben, bu iğ- içmişti: — Hattâ, bir sarhoşu ayıltabilir. Elile dizime vurdu, sonra çenem den tuttu, başımı sarstı: — Bir senyör, bir prens şarman- sın... Fakat darılma, istersen sar- hoşluğuma ver. Ben, seni biraz da esrarengiz buluyorum. Sırrı ile ne- den meşgul oluyorsun? Onun sana kurmak istediği tuzağa düşmedin, hattâ onu atlattın. . . , Fransız kadınının pervasız açık kalpliliğinden istifade — edebilir « — Brrak, iğrenç bir şey.'.. Sana kâğıt hazırlıyorduk. ., Kahkahalarla gülüyordu; gözle- rinde toplanan yaşlar, ağlıyan bir kalbi de düşündürmüyor değildi, Dişlerini gıcırdatarak gülüyordu: — Trişörlüğe, beni de alıştırdı. Çırağile iftihar edebilir. İyi yetiş- tirdi doğrusu... Siz, tehlikeyi mi issettiniz, şüphelendiniz mi, ne ol du, pek anlıyamadım, siz, kumara yanaşmadınız. Sırrı, çok sinirlendi, fakat ne yapabilir ki... Ben, böyle tuzaklara evvelden hazırlanmış bulunuyordum; Ger - maine'in haberi beni pek fazla mü- tehayyir etmedi. Yalnız, Sırrı Nev- res'in kuvveti, beni düşündürüyor- du. Feleğin çemberinden kim bilir kaç bin defa geçmiş olan bu zeki kadını, Sırrı Nevres, nasıl avuçla- rının içine alabilmişti? Germaine'- in kafası ve sinirleri kolay mağlüp olacağa benzemiyordu. Sırrı Nev- res'in bu çetin mücadeleden galip çıkabilmesi, kuvvetini tastik ettir- İti : Z 2 rız. meğe kâfi idi. n ş a gibi - sallıyordu: — Memleketime dönmek istiyor muyum ? z Kelimeler, ağzından teker teker, yorgun yorgun dökülüyordu: Bugünkü program İSTANBUL;,: 18,30: Fransızca ders. 19: Üniversite doçen- ti Kâzım İsmail Bey tarafından (gençlik ve ihtiyarlık,) hakkında konferans, 19,30: Ala- turka musiki neşriyatı. (Ekrem B. Ruşen B. Cevdet B. Tahsin B, Şeref B. Saim B. Vecihe H. Belma H.) 21: Ajan& ve borsa haberleri. 21,25: Orkestra tarafından muhtelif eserler. Keman solo Necip Yakup B. VARŞOVA,I41I5 m. 19,10: Plâk. 19,45: Keza. 19,50: Muhtelif, 21,05: Varşova. konservatuvarından oda or- kestrasr konseri. 22,10: Müsahabe. 22,25: Ye- * ni şarkılardan mürekkep konser, 23,10: “Gogo Pat ğ ikisi; — 24: Müsahab 24,05: Dansın devamı. BÜKRE Ş, 364 m. 18: Oda musikisi. 18,30: Tagannili konser, 19: Haberler. 19,15: Piyano konseri. 19,45: Plâk. 20: UÜniverscite dersi. 20,45: Konferans, 2l: Radyo orkestrası. 21,45: — Konferans. 22: " Radyo orkestrası. — Haberler. 23: Kahveha- ne konseri, BUDAPEŞTE,S50m. 18,30: Meria Marsthynin konseri, 19: Müsa- habe. 19,30: Bertha salon takımı. 20,30: Kon- ferans. 21,10: Bernardino Mollinarinin idare- sinde filharmonik konser heyeti. — Müteaki- ben Veres sigan takımı, 24,15: Konferans, 24, 30: Sigan musikisi, HAMBUR G,332m, 18,30: Gençlik neşriyatı. 20: Johannes Brah lerind. ürekkep konser, 21,- 15: “Klippdachs,, isimli temsil. — 23,20: Şarka ait eserlerden konser. KÖNİGVUSTERHAUSEN, 1571 m. 19,25: Solist konseri. 19,55: Şiirler. 20: Al- man takımı, 21,15: Örkestra — konseri. 22,15: Mizahi neşriyat. 23,30: — Biz ve yıldızlar. 24: Dans musikisi, MOSKOVA,1724m. 18,30: Müsahabe, 22: Almanca neşriyat. 24, 05: Macarca neşriyat, BELGRAT,473m. 20: Plâk. 20,20: Kuartet. — Müsahabe, 21,30 Opera temsilini nakil. ROMA, NAPOLİ, BARİ. 18,30: Filharomnik konser. — Müsahabe. — Plâk. 22: Piyano konseri. 23: Müsahabe. 23, 10: Viyolonsel, — Senfonik konser. ŞİMALİ ITALYA GRUPU, 20,40: Plâk. — Müsahabe, 23: Bir perdelik komedi, PRAG,470m. a 19,25: Almanca — neşriyat. 20,20: Karışık program, 22: Radyo orkestrası. — Haberler vs. N 22: — Konser BRESL AU, 316 m. 20, Üç piyano ile konser. 20,40: Avusturya bahsi, 21,15: Neşeli — müsahabe ve - musiki. 22,10: Bach konseri. — Müsahabe, 23: Haber- ler. 23,40: Gece konseri. VIYANA,S0T7m. 20,15: Hafif — musiki, — Müsahabe. 21,30: Musikinin devamı, — Aktüalite, 22,20; Piyano - tulurdu. kerei b Hd Haberler L İKi Süyyek öelkk 23,25: Plâk. YENİ NEŞRİYAT v x e Yeni adam Yeni Adam çıkmıştır. Tsmail Hakkı, Dr. İzzettin Şadan, Dr. Sadettin Vedat, Dr. Şeref Nuri, Eşref Fehim Beylerin makale ve fıkraları, hikâyeler, Edebiyat Anketi, dünya siyasi — cerey: ait tetkikler sanat tenkitleri vardır. Herk-- se tavsiye ederiz. Aynı haklar Bal Üniversitesi profesörlerinden M. G. Wieland'ın (Kanunu medenide ayni haklar) isimli eseri Istanbul ticaret mah- kemesi azasından Ismail Hakkı Bey ta - rafından türkçeye tercüme ve neşredil- İçki düşmanı gazete Içki Düşmanı Gazetenin mayıs sayısı . Içki Dü lığı ve akıl hıf- zıssıhhasına dair Prof. Dr. Fahrettin Ke- rim Beyin ve Dr. Aliye Rıza, Safiye Hü- ' yazıları vardır. seyin Dr. Zekâi Muammer BAKTERİYOLOJİ LABORATUVARI Her nevi kan muayeneleri ( Wasser- man, kahn ilâ ) balgam, cerahat, idrar | ve sair bakteriyoloji tahlilât ve arzu edilen hususi aşılar yapılır. Çemberlitaş, | Güzel aparıman No, 4 Tel; 22037 (16433) I 3 üncü kolordu ilânla rr T “M.M. V.SA.AL. KON dan : Hava kıt'aları ihtiyacı içi İzmir Reşadiye de- inşa edili cek bir pavyon ile bir mutba kapalı zarfla münakasaya ki muştur. İhalesi 4 Hazira 934 Pazartesi günü saat 10,| da yapılacaktır. Taliplerin k! şif ve şartnameleri görmek i zere her gün öğleden sonra * münakasaya iştirâk için de gün ve vaktinden evvel tekl ve teminat mektuplarile Al kara'da M.M. V. Sa. Â Kom. nuna müracaatları. (3516) *(2*142) 253 M.M. V.SA.AL. KON dan: ) Hava kıt'atı için İzmirde İ şadiyede inşa edilecek olan | hangar kapalı zarfla münaka saya konmuştur. — İhalesi 2 6 - 934 Cumartesi günü saâ 10,30 dadır. Taliplerin şarti meyi görmek üzere her gunı leden evvel ve münakasaya | tirâk için de o gün ve vaktii den evvel teklif — ve temina mektuplarile Ankara'da M. | V. SA. AL. KOM. na müra caatları. — (3520) (2244); * * 3 | M.M.V.SA.AL. KON Hava kıt'atı için Diyubeğ de Ali Pmarda inşa edilecek lan bir hangar kapalı — zarfi münakasayla konmuştur. İhâ lesi 29 - 5 - 934 Salr günü sal 10,30 dadır. Taliplerin şartıi meyi görmek üzere her gün! öğleden evvel ve münakasay iştirâk için de o gün ve vakti den evvel teklif ve — temini! mektuplarile Ankarada M. 4 V. SA. AL, KOM. na müra? atları. - (3519) (2245) , Bugün ve yarın matine saat 18 de ve suare saat 21 de FRANSIZ TIYATROSUNDA Salsburg KUKLALAR Tiyatrosunun Veda Gala müsamereleri Programda: Faust ve-Mozart'ın A la cour de İ'inmperatrice. miştim. Germaine, biraz genç ol- saydı, omuzlarını çökerten bu ağır yükünden bir h Şimdi, onun-için hayat şartları güçleşmişti. Onun ihtiyacı olan toplu parayı, hangi hayır sa- hibi çıkarır da verirdi? — Bu da sual mi? Bir a havası, beni buralara attı. Fakat artık yetişir. O macerayı buraya gömüp gene Paris'e dönmeli. . . İs- tanbul, cennet gibi bir yer. Lâkin ben, burada çok acı ve — ıstıraplı günler yaşadım. — İstemiyorum; hem daüssıla da başladı. . . Burada geçirdiğim hayat değil... Ama, bir yere kıpırdanamıyorum. Vak- tile barlarda varyete numaralarına çıkardım. Çabuk yoruluyorum. Ci- ara... cigara... göğsüm — bitti. çki de ciğerlerimi delik deşik et- ti. . Para yok, geçinmek güç.. Sır- rıya kalsa açlığımdan öleceğim.. Memleketime dönmek istiyorum, lâkin yol parası lâzım.. . Pasaport çıkarılacak. Buradaki bölük pür- çük borçlar da ödenecek. .. Çıkm bakalım işin içinden. .. Cevap vermiyordum. Kadının sesindeki hicran, bana dok u? li , yüzüme — Bir şey söylemiyorsunuz! er — Ne söyleyim? Acı ve doğru söylüyorsun. . . Derin derin içini çekti: — Hayat, söyletiyor; hayat, söy- letiyor!.. — Seni, memleketine göndere -- yim mi? Germaine, şiddetle ayağa kalk- mıştı; kollarını kavuşturarak önüm de, dikilir gibi durdu: — Bana, kendini anlat... Bu, esrarengiz hava, — beni sıkıyor... Kimsin? Evet, görüyorum, anlıyo- rum, hissediyorum ki sen kibar bir adamsın, centilmensin, senyörsün, prens şarmansın... Evet, bunların hepsisin... Fakat bana söyle, kim sin? Neden Sırrı ile meşgul oluyor- sun? Beni, neden — memleketime göndermek istiyörsun? Romanlar- da, & lık ve gizli rol alan tipler tu. O, bu y_ol_un tek yolcusu değii- di. Onun gibi gurbet ellerinde sü- rünen daha ne kadar t genç kadınlara, genç kızlara tesadüf et- | gibi, muammalı bir halin var... Gayri ihtiyart güldüm: — Demek, iyilik etmek, bu asır- 'da bir palyaço esvabı gibi gülünç | lede kur- | Devredilecek ihtira berati “ Tutya kurşun elektrik akümülâtö lerinin çalıştırılmasma — mahsus usul hakkındaki ihtira için istihsal edilmi$ | lan 5 Mayıs 1930 tarih ve 1276 murfi ralr ihtira beratının ihtiva ettiği hul bu kere başkasına devir veyahut İ bu bapta fazla malümat edinmek — *" yön mevsim Tstanbal'da, Bakçekett | Taş hanında 43-48 numaralı ıııııdıd ı'llh'zszp Eminönü Valide kıratanesi yanında ©M (15570)8m 24817 “Asrın ümdesi “ MİLLİYET ” ABONE ÜCRETLERİ' Sayl AYA ;.—; ı:' 2A SA e M geçen nüshalar 10 kuruştur.— Gazetf mü görünüyor? 4 Bi Germaine, eğildi ve yüı“ Herkes biribirinin ağzı 4 masımmı kapmıya uğraştığı ve kuvvetlinin yaşıyabildiği bu 8*; da, senin rolün, pek sahte, pet '| malı duruyor. Elbette bir mak$ Gözlerimi, onun hafif D$E L buğusu ile bulanan gözlerine © tim: K — Hiç bir maksadım yok. : * velce vardı, fakat sonradan ©* | Germaine, güldü ve yanıma * î : — Hah, şimdi konuşalım: Ve ma, söyle... - — Artık lüzumsuz! © — Neye? Ş, Hi Ellerini tuttum ve avu g çine alarak okşuyordum: — Seni, dinledikten sonra “ r dım, f Germaine'in sesi dikleşive — Cayma, diyorum. .. SÖY Söyliyeceksin! | - Bümedliğ