Sinemaya mı? Asla! Necile hanımın o akşam misa- | firi vardı. Sofranın etrafında bel. | ki sekiz kişi kadardılar. Küçük | çocukları Ferhat sofranın bir kö- | sesinde hem yemek yiyor, hem de söylenen şeyleri dinliyordu. San- ki bir komeyda seyrediyor gibiy- di. Misafirlerden “Nazmi Bey de- di ki: — Bu Esnaf bankası işinin me- sulleri çıkacak mı dersiniz? Ko- &a bankanın kasasını tamtakır e- dip bırakmışlar. Hikmet Hanım tasdik etti: — Dünya o kadar fenalaştı ki.. Fransada Staviski isminde birisi çıkmış. O da milyonlar dolandır - miş. ', Feride Hanım söze karıştı: — Hakikaten ortalıkta bir aca- yiptir gidiyor. Akşam üzerleri ne- dir o meyhanelerin halleri öyle?.. Ağızlarına kadar tıklım tıklım de- lu.. Sokaklarda sarhoşlardan ge - çilemiyor. Vallahi (o hani sokağa için insanda cesaret is - Hikmet Hanım cevap verdi: — Arkadaş, yalnız meyhane - ler mi? Nedir o sokaklarda maska- ra gibi yüzleri boyalı kızlar. Kı - yafetleri dersen, alelacayip.. Bir erkek sırıttı mı , hemen yapışı - yorlar. Nazmi Bey ilâve etti: — Onlar yüzünden cinayet - ler de olmuyor mu? Daha geçen - lerde bir berber | çırağı mı nedir, Beyoğlunda Bedros isminde birini bıçaklayıp öldürmüş. Yalnız Ferhat müstesna, her - kes bir şey söylüyor, fikrini , mü - taleasını anlatıyordu. Ferhat bu anlatılan şeylerin teferrüatını bil. miyordu amma, mektepteki arka- " esaslarını işitmişti. Çereze, hattâ daha sonraya kadar küçük çocuk bir çok meraklı taf- silât dinledi. Sofrada nelerden, nelerden bah sedilmiyordu. Yalancılık, sahte - kârlık, ihanet, tekâpu, iftira, ci - »ayet, hülâsa günün bu muhtelif geşitlerdeki bütün hâdiselerine te- was ediliyordu. "Yemeğin nihayetinde Nazmi Bey, henüz gazetelerin haberi ol- | madığını iddia ettiği, bir sukisti- malden bahsetti, Diğer misafir - | lerden her biri de akıllarına ve ha- tırlarına gelen bu neviden hâdise- leri en imce tafsilâtına kadar an - lattılar. li Se dr bizim dairede Ali | Bey isminde bir kâtip vardır. He. | vif hinoğlu sğilagim âmiri Zeki | Beyin ayağına bir karpuz kabuğu | koydu. Zavallı Zekiyi attılar, o da seçip yerine oturdu. | , Karısı Hikmet hanım ilâve et- ti Evet, o meseleyi ben de Haftanın Hyorum. Hepsini anlat diyeceğim | amma, çocuğun yanında olmaz. Hülâsa akşam © sofrası günüm hikâyeleri arasında pek neşeli ge- giyordu. Ferhat sadece dinliyor - du. Kimse onunla meşgul değil - di. Çocuğun bir türlü de gözüne uyku gelmiyordu. Böyle nadiren gelen eğlenceli bir akşamı kaçır - mak istemiyordu. O vakite kadar hiç sesini çı - karmıyan, sade “a,, , “o,, , (ne kor kunç şey!) gibi kısa kısa hissiya- tını ifade etmekle iktifa eden Me- cide hanım da bu sefer kendisine sıra geldiğini düşünerek, aklına gelen bir şeyi anlatmak istedi. Kol İarının hareketile sofradakileri sü- küta davet etmek istedi. Neticesiz kalan bu teşebbüsleri arasında oda bir iki söz söyledi: — Ayol, bu dünya düzelmi- yecek vesselâm. Bizim merhumun sağlığında sadarette Eşref efendi isminde biri vardı. , Fakat zavallı Mecii kimseye dinletemediği , anlat- mak istediği şey aralığa gitti. Bu tatlı sohbet arasında vakit te ça- buk geçmiş, saat on bir olmuştu. Ferhat o sırada $essiz £ sessiz *snemeğe başladı. Ancak esneyi - şi nazarı dikkati celbetti, Anne - si Necile hanım: — Haydi yavrum, sen git, yat! dedi, ” Feride hanım : — Ne uslu çocuk, dedi. Arkasından da Ferhada: Eğer gider uyursan, seni ge- lecek “cuma sinemaya götürürüm. Necile hanım hemen atıldı: — Sinemaya mı? Allah gös - termesin. Gidip o maskara film - leri görsün ha ,hiç razı olmam. Nedir o gösterilen ahlâksızca şey- ler.. Hırsızlıklar, cinayetler, ka - dın kaçırmalar.. Ferhat (o yaşında çocuklar bu filmleri © görürlerse, sonra ne olurlar? Ahlâksız olup çıkarlar, hanım SEM hikâyesi Hakikat, her zaman hakikat... değildir 2 — Ne bileyim ben? bostanda ba- | hık çıkmış ta onları pişir de pişir diyor. Konu komşu biribirlerine bakış- | tılar. Mehmet Ağanın yanma gitti- ler. Merhabalaştıktan sonra: — Yahu! dediler. Kadıncağızı ne diye dövdün? — Beni kızdırdı ağalar. — Ne yaptı ki? — Bostanda çapalıyordum. Tar- | lanın bir tarafında sekiz on taze balık buldum. — Tarlanın bir tarafında mı? — Evet, yaprakların arasında. — Hepsi de mi taze idi? — Biriki günlük bir şey. — Tarlada ha? .— Evet canım. Buradan gider- ken 80) taraftaki karıkların üstün- de. — Deniz balığı ha? İ —— Deniz balığı ya. Hattâ birisi- nin içini kendi elimle ayıkladım. | Konu komşu bir kere daha ba - | kıştılar. Bu sefer biribirlerine kaş göz işareti ettiler. Hoca diz çöküp | ğruldu: ei Ağa! hele şöyle kar-| şima gelde diz otur. — O da niçin? R — Seni bir iki okuyup üfleyim. Erkek konu komşular böyle ko- nuşurlarken kadın konu komşular da evin içine dolmuşlar, kapıdan pencerelerden seyrediyorlardı. — Vah zavallı! Aklını oynat - miş. Yazan: AKA GUNDUZ — Belli idi zaten. O kadar akıllı adam elbette bir gün kaçırır. Mehmet Ağa bunu işitince şaşır- dı: — Ben kaçırmadım be! Siz ka- çırdınız! — Balıkları tarlada buldun ha? — Size yalan mı söyliyeceğim? tarlada buldum. — Taze! taze? — Tap taze! — Ağam! bizim buralarda de- niz, göl değil ya, ince ince akan çay bile yok. — İster olsun ister olmasın, ha- kikat hakikattir. Ben kendi tar - lamda on tane taze balık buldum. Kendi elimle. . . Her taraftan sesler: — Vah zavallı! vabvah vah! Mehmet Ağa fırladı: — Defolun evimden. Büdalalar! sersemler! kaçıklar! Artık iş anlaşılmıştı. Mahallenin | en akıllı, en iyi Mehmet Ağası zır deli olup çıkmıştı. Koca karılar uzaktan okuyup üflüyorlar. Genç kadınlar Mehmet Ağanın karısını | ortaya almışlar hep bir ağızdan te- selliye çalışıyorlardı. — Acaba bulaşık suyundan des- | tursüz mu atladı? — Yoksa çöplüğe destursuz mu çiş etti? — İyi sâate olsunlara da hiç i- m kardeş! işte sonu böyle elur. . zmrlanan belediyelere ait üç mühim | biraz yaksaydın. Bu tütsü bire bir- — Kâşki önceden akıl etseydin MİLLİYET CUMARTESİ 28 NISAN 1934 MÜTEFERRİK HABERLER BELEDİYEDE Cezalar hemen tatbik edi- lecek resimler arttırılacak Dahiliye vekâleti tarafından ha- kanun lâyihasna ait tetkikat bi- tirilmiştir. Bu kanunlar, belediye ceza kanunu, istimlâk kanunu ve helediye vergi ve resimlerine ait kanundur. Vekâlet bu üç kanun hakkında en mühim belediyelerin | mütaleasını sormuşlur. Haber verildiğine göre ceza ka- mununda yapılan değişiklikte, be- lediyeye ait suçların derhal mües- sir şekilde cezanlandırılmasını te- min edecek ahkâm konulduğu gi- bi, ceza miktarları da arltarılmış- ir. Bundan başka yeni belediye ver- gi ve resimler kanununa konan ba- zı maddelerle belediyeye yeni bir çok varidat membaları gösterilmiş tir. İstimlâk kanununda yapılan de- ğişiklikte de istimlâk edilecek bir yerin uzun müddet sürüncemede kalmaması için bir takım ameli e- saslar konulmuştur. Belediye ma- bafili, bu kanunda yapılan tadilâ- ta büyük ehemmiyet veriyor. Her üç kanun lâyihası da yakında mec- liste müzakere edilecektir. Belediyenin borçları Ankarada Adliye Vekili | Sara- coğlu Şükrü Beyin riyaseti altın da toplanan komisyonda İstanbul belediyesinin 1913 senesi istikra- zına dair cereyan eden müzakere neticesinde bir anlaşma yapılmış- tr. Belediye, bu istikrazı âzami el- li senede ve senede 140 bin lira vermek üzere itfa edecektir. Esa- sen şimdiye kadar beeldiye her se- ne bülçesinebu tahsisatı koyuyor- du. Son müzakeredebu paranm ne suretle tesviycedileceğine dair ba- z »formüller tesbit edilmiştir."Son ihtilâf belediyenin ve şehrin me- nal uygun olarak halledilmiş- tr. Müsameroler Dumlupmarşehir yatı mektebi tarafından dün mektepte bir müsa-| mere verilmiştir. Müsamere güzel olmuş, bilhassa temsil edilen İstik- lâl piyesi ve talebe birliği piyesile Zeybek oyunu çok beğenilmiştir. * Feyziye lisesi son sınıf tale- beleri tarafından dün saat 15 te mektepte bir ayrılık o müsameresi işti şeyinden dir. — Öyledir. karışmıştı. Kadınlar böyle konuşa dursun - lar, erkekler jandarmaya muhtara haber verdiler. Mehmet Ağayı bir punduna getirip tuttular. Kıs kıv- rak bağladılar. Mehmet Ağa ne ye uğradığını şaşırmıştı. Bağırdık- | ça bir düğüm daha bağlıyorlardı. Mehmet Ağa kani oldu ki her- kes delirmiştir. e Bu kadar deliye | tek başına bir şey yapamıyacağını anlayınca akıllı davranıp sustu. Bari canmı kurtarsın. Mehmet A- ğanın mazbatasını yazdılar. Sabah iye yükleyince yallah İstanbu- a! Oradan Bakırköyüne! oradan da | Mazhar Osman Beyin karşısına! | Mazhar Osman Bey bu dağ parça. si gibi levent, yakışıklı Mehmet A ğayı böyle ipli zincirli görünce için den acıdı. Kim bilir? Ya irsi bir hastalıktan, ya eski bir çapkınlık- tan. Zaten biz böyleyiz işte. Hep cehalete kurban gidiyorlar. Seni neye getirdiler Mehmet Ağ — Bilmem, beni bu hale koyan. | lara sorunuz. — Elbette bir sebebi var. — Olmaz olur mu? hepsi delir- miş, bir kişi ne yapabilir? Ses çı- karmadım. Canımı kurtarmak için buraya kadar gelebildim şükür, Balıklar kaç tane idi? — On tane. — Taze mi idiler? — Bir iki günlük. » — Acaba hanımın onları başka- . — Bilmem, Bizde bit mankafa sına mı verdi de, . Belki aklı.. şeyine İ nuz iş benim hınzır POLISTE Kopan taş Çalışan bir amelenin bâ- şına düştü, zavallı öldü ( Nişantaşmda Fesliyan Efendi- | nin Atiye sokağındaki inşaatmda temel açmak için çalışan Elâzizli 27 yaşında ve Kantarcılarda otu- ran kürt Mustafa çalışmakta iken kopan bir taş başma © düşmüş ve zavallı amele ölmüştür. Tahkikat yapılmaktadır. Kurşun hırsızı Evvelki gece Eyüpte, Eyüp tür besinin kubbesi üzerinde bir ada- mın dolaştığı görülmüş ve harekâ- tı tarassut edilmiştir. Cavit ismin- de olan bu adam kubbeden inince yakalanmış ve üzeri arandığı za- man, kubbeden sökülmüş kurşun borular bulunmuştur. Küçük hırsızlar Bir müddetten beri Küçük Mus- tafa paşa civarında sandalların kü- rekleri kaybolmakta idi. Nihayet Mecit ve Sadettin isminde iki çocu- ğun kürekleri çalarak başka yer- İerde sattıkları anlaşılmış, iki kü çük hırsız yakalanmıştır. Sahte senetle emlâk satışı Galatadan bazı emlâki göstere- rek sahte senetle satmak için öte- kini berikini dolandırmağa kalkan Cevdet ve Süleyman isminde iki kişi yakalanmıştır. Randevu evleri Beyoğlunda dokuz — gizli fuhuş evi daha meydana çıkarılmış, hep- si de kapatılmıştır. Yumurta hırsızı Galatada Balıkpazarında seyyar yumurtacı İsmailin 320 adet yu- murtasını çaldığı iddia olunan sa- bıkalı Ali yakalanmıştır. Kalp para Lülecihendek caddesinde oturan Hüseyin, Beşiktaş tramvay bilet- çisine bir kalp on kuruşluk vermiş işin farkma varan biletçi tarafm- dan polise teslim olunmuştur. Çarpan tramvay Vatman Hâmit Feridin idaresin deki (tramvay Beyoğlu İstiklâl caddesinden geçerken Kurtuluşlu Madam Katinaya çarparak yara- | Jamıştır, Ceket hırsızı İnhisar müdürlüğünde kahveci- lik yapan Bayram Efendiye ait bir ceketi çalarak savuşan İsak ya- kalammıştır. Tmtuşan ocak Cağaloğlunda başmusahip soka- ğında 9 numaralı merhum Ali Be- ye ait kâgir evin (o zemin katında oturan kerimesi Zübeyde hanımın vâız var, Belki ona peşkeş çekmiş- tir. Tarlanın ne tarafında idiler? — Solunda. Hep bir hizada idi- ler. — Tarlada balık olur mu? — Bilmem. Benim bildiğim şu ki ben kendi tarlamda, bir hizaya dizilmiş on tane taze balık buldum. Pişirsin diye karıma (o verdim. Ve buraya geldim. — Sana tarlada balık olmaz de- dikleri vakıt sen de akıllı bir adam- sm peki olmaz diyip işin içinden çıkmalıydın? — Öylesine öyle ama, kendi göz- lerimle gördü; ellerimle tuttu- ğum, çakımla temizlediğim bir ha- kikati de nasıl inkâr edeyim? Ha- kikat, hakikattir, — Demek bu hakikate göre sen tarlanda balık tuttun. — Evet, evet, evet! Mehmet Ağayı baş gardiyana teslim ettiler ve gayet sağlam bir yere kapamasını söylediler. o Gel gün git gün, aradan bir yıl geçti. Her nöbet alan doktor, koğuşları dolaşırken bir defa Mehmet Ağa- ya uğrardı. Bu güzl, yiğit yapılı adama herkes acıyordu. — Mehmet Ağa balıklar . — Balıklar bir hakikattir. Yal. karımdadır. Bir hakikati nasıl inkâr edeyim be- yim?! — Hakkın var (Mehmet Ağa, hakkın var, hele biraz daha burada istirahat et, elbet bir kolayı bulu- nur. Mehmet Ağa paya pay iki yıl bromür yuttu, soğuk düş yaptı, ve iki deli gömleği eekitti, İkinci yılım sonuna doğru karısı çıkageldi. Demir parmaklığın ar- kasından konuştuk Şile - Üsküdar i Yolu cinayeti Şile - Üsküdar şosesi üzerinde bundan bir müddet evvel yapılan cinayetin muhakemesine ağır ce- za mahkemesinde (başlanmıştır. Suçlular Şilede Galip oğlu Rüştü, Tahir oğlu Sefer, Kadri oğlu Şefik, Hasan oğlu Ali ve Kadri oğlu Şa- kir idi. Okunan istintak kararnamesinde Suçluların idam cezasını istilzam eden maddeye göre muhakemele- rine lüzum görülüyordu. Kendile- rine atfedilen suça ne diyecekleri sorulduğu zaman suçlular “kabul etmeyiz, biz o zaman orada değil- dik, ispat ederiz, (şahitlerimiz mürcü Hüseyin İlyas sahit olarak dinlendiler. Bunlar mahkeme huzu rundaki maznunlarm bu cinayeti işlediklerine dair bir şey'bilmedik- lerini söylediler. Diğer şahitlerden | bir kısmının celbi için rmhakeme 17 mayısa bırakıldı. Bir fransız edibi geliyor Röne Benjamin £ ismindeki bir Fransız edibi salı günü Romanya- dan şehrimize gelecektir. Muma- ileyh Bükreşte sefirimiz Hamdul- lah Suphi Beyle görüşmüş ve sefi- rimiz mumaileyhlen İstanbulda bir kaç konferans vermesini rica etmiş tir. M. Röne Benjamin burada Fransız edebiyatı hakkında bir kaç konferans verecektir. mutfakta yaptığı ocak tutuşmuş- sada söndürülmüştür. Çarpışma Vatman Bekir efendinin idare- sindeki 78 numaralı tramvay ara- başı Edirnekapıya gitmekte iken Acıçeşme caddesinden geçmekte olan Sabri efendinin yük arabası- na çarpmış ve Sabri efendi başın- dan hafifçe yaralanmıştır. Otomobil kazası Şehzadebaşmdan süratle gelen 2296 numaralı şoför Alinin idare- sindeki otomobil Kumkapıda sakin demirci Kâzım efendiye çarpmış, kolundan yaralamıştır. Şoför Ali yakalanmıştır. Sıçrayan | kıvılcımdan Kasap Hayri efendinin isticarn- İ da bulunan çarşanba caddesinde 138 numaralr (o dükkânın bahçesi önünde yakılan mankaldan sıçra- yan kıvılcımdan yangın çıkmış ise de bir kısım o tahtalar yandıktan sonra söndürülmüştür. Altın diyerek.. Kumkapıda oturan sabıkalı Ha- bil oğlu Şükrü âdi bir yüzüğü altın diye Ayse hanım isminde birine satarken yakalanmıştır. Mehmet Ağa karısına sordu: — Şimdiye kadar nerdeydin? Karısı istifini bozmadan: — Şey, dedi. Hocanın dinlemiye gitmiştim de. — Hoca gene neler söyledi? — Dedi ki .. şey dedi. Tanrı he- pimizi kadın şerrinden muhafaza buyursun. si — Siz gene amin mi dediniz? — Elbette. Hep amin dedik. — Vay cahiller vay! — Ağa! sen ya inatçısm, ya sa- hiden, balıklardan önce deli ol - dun. Yahut bizden cahilsin. — Ne demek istiyorsün? — Sana şimdi söylüyorum. Sen burada benim şerrimden iki yıldır yatıyorsun. — Ne demek? anlıyamadım. — O balıkları pazardan alan be- nim. Sen görmeden tarlaya dizen benim. Sana gösteren benim. A- tan benim. İnkâr eden benim. A- dını deliye çıkaran, buralara ka - dar gönderen benim. varzını Mehmet Ağa uzun uzun, deri derin düşündü. Ve eski akıllı ci liği ile cevap verdi: — Ama, ne pahasına olursa ol- sun bir hakikati inkâr etmiyen de benim! Öyle ama ağam, hakikat her zaman hakikat değildir. İşte gör- dün. - Ey. şimdi ne yapmalı? — Hakikati inkâr (edeceksin. Sana tarladaki balıklardan konus- tukları vakit sen gülümsiyeceksin: (— Aman doktor bey! diyeceksin. Tarlada balık olur mu? Hele bizim memleket gibi denizi, gölü, olmıyan kıraç yerlerde... Ben ka olsun diye böyle bir $ey sö; dim. Bana garazı olan kim bilir İ diyan duruyordu. Zeki ve Ekrem Beyler geliyor Musikişinâslarımız M vadan hareket etti MOSKOVA, 27. A.A. ve Ekrem Zeki Beyler bugü kovadan Türkiyeye hareket tir, Başta sefir Hüseyin Ri olduğu halde bütün Türk erkânı, hariciye komiserliği nı ve Sovyet artistleri müs istasyonda Zeki ve Ekrem ri uğurlamışlardır. Sovyet Rusyanm harici ketlerle bars münasebatı cej “Voks” Türk musikişinarlar yet bestekârlarının — eserler mürekkep ve müelliflerinin sr muhtevi bir kolleksiyo: diye etmiştir. Venizelos Diyor ki: (Başı 1 inci sahifede) Papanastasyu gece matbual messillerine beyanatta rak zabitanın terfi meselesi taraf edilmek şartile iki zü rasmda anlaşılabileceğinden var olduğunu söylemiştir. Venizelos anlaşmak meseli rafında; — Hükümet bir çok te lerinde ricat etmekle vaz yapmıştır.,, demiştir. Hükümet mehafilinden öl nildiğine göre anlaşmanın iline girmesi ihtimalleri tur, Yevtitçh'in Ankara seyal ve Yunanistan ATİNA ,27 — (Mölliy: Belgrattaki Yunan sefiri Milâs dün Yugoslavya nazırı Mösyö Yevticbi ziy! derek Ankara müzakeratı B da izahat almış ve neticeyi grafla Atinaya bildirmiştir. İktısat talebesi Viyanada (Başı 1 inci sahifede) tir. Misafirler müderrisler İ dan gezdirilmiş kendilerini tep hakkında lâzım gelen Wi verilmiştir. Bundan sonra rine bir çay ziyafeti . tertip muştur. Bu ziyafette , meki bil münasebetlerin tevsi? yük bir dahli olduğunu ler ve tekerrürü temenniy Tunmuşlardır. kim bunu sahiye almış.) — Fakat hakikat... — Ağam! dedim ya, höf) hakikat değildir. Buradan # mak istiyorsan bu sefer o” kikati inkâr edeceksin. | Kırk yıllık ömrünü dos doğru geçiren Mehmet riyiverdi. Boynunu büktü: lığma yedire bilseydi vârz X (Tanrı hepimizi kadın * # korusun!) duasına açık wi — Peki, dedi. Git, ben” nu bulurum. j Ertesi sabah baş gard kıllı akıllı rica etti: i — Baş doktor Mazhsf| Beyle görüşmek istiyoru” — Balık hikâyesi mi? — Hayır. Bir hakikat ei Gardiyan insaniyetli “W dı. Baş doktora söyledi” Ağaya yep yeni ve sap deli gömleği giydirip bf karşısına diktiler. A kiz tane kuvvetli ve — Buyur Mehmet Af tur bakalım. Nasılsın er — Eksik olmayın iyiyim. Rahatım. 2 — Dün hanımın $€© dan gene bol bol, tat. lar çıkıyor muymuş? getirdi? a Mehmet Ağa tatlı y - Beyim! dedi. Ona — Ne? demek bo* eksildi ha!? < e — Esasen yoktu p ;