.. Böyle her sene, o Nevruzdan son.a gelen arabi ayının on beşin- den sönraki pazar © günü, neden bayram edildiğini hiç düşündünüz- mü? Düşünmeğe ne hacet, diyeceksi- niz, İncildeki rivayet malüm : İsa cuma akşamı çarmaktan çı- karılarak, mezara gömülmüş. Pa- zar günü sabahı, ikisi de Meryem isminde, iki o kadın bakmışlar ki mezar bomboş!. O aralık büyük bir zelzele olmuş, gökten bir me- lek inmiş. Kadınlara İsa'nın diril diğin haber vermiş... 'Te onun için her sene o güne te- sadüf eden pazar günü bütün Hris- tiyanlar ba; ediyorlar. Bu rivayet yahudinin söy- lediği de malüm: Öldüğüne ben inanayım, diriidiğine de sen inan! İnsan yahudi olmasa da, ölmüş bir adamın dirilmesine inanmak güç geliyor. Paskalye çöreği şüp- Paskalya çöreği yerke | ilemi | hesiz nefis bir şey olmakla bera- ber, onun içindeki rivayet çörek'e beraber yutulmıyor. Bundan dolayıdır ki, hekimler, İsa'nın mezarı neden boş kaldığı- nr izah için bir çare (o bulmuşlar: Onların söylediklerine göre, İsa çarmıhta ölmemişti. Yalnız letarji denilen der'n bir baygınlığa tutul- muştu, İnsan bu halde iken ölmüş gibi görünür. İsa'da böylece ölmüş zenendilerek mezara gömülmüştü. Oradaki soğuk ve rütubetin tesi le — isterseniz pazar sabahı — le- tarji hali geçti, Kendi kendine me- za'dan çıktı ve zaten şeyhleri bu- | lunduğu Essenien tarikati müritle- ri arasma gitti ve İncilin dediği gibi kırk gün daha yaşadı. Yahudiler arasındaki Essenien tarikati, hekimlik tarihine göre İsa'nın da bu tarikatten © olduğu- bir nutkunda böyle söylediğini — Milliyetin bu sütununda size yılba- #ını kutlularken anlatmıştım, Leterji halinde iken ölmüş sanı- İan ve tekrar dirilen adamların, he kimlik tarihinde | başka misalleri vardır. En meşhuru Bağdat halife- sinin sarayında geçen vak'adır: Halife Harunreşit'in amcası İbra- him ibni Mehdi bir gün o hale tu- tulur. Bütün Bağdat hekimlerile be raber, Halifenin hususi hekimi meş hur Ne: , Cebrail ibni Bahtiğu, İbrahimin öldüğüne hükmederler, fakat bir kere de, o sırada Bağdat- ta bulunan Hintli hekim Salih ibni Bahle'yi çağırmak hatıra gelir. Hintli hekim ölmüş zennedilen a- damın parmağı ile tırnağı arasma bir iğne sokunca, adam birden bi- re kolunu çeker.Hintli hekim, Bağ- datlı meslek arkadaşlarına baka- vali © Bimüiş adam böyle hareket mi? Diye sorar. Halifenin amcası bir müddet (sonra, derin baygınlıktan büsbütün uyanır ve sonra da uzun bir zaman daha ya- şar, Şu halde, İsa'nın da çarmıh va- kasından sonra müritleri arasında kırk gün daha yaşamış olması he- kimlere göre pek te aykırı gelmez. Fakat bu letarji hikâyesi de, ni- hayet nazari bir izahtan ibarettir. Burada, Bağdat sarayında geçen vakada olduğu gibi, isimleri tar'h- te belli hekimler ve şahitler yok- tur. Onun için bu letarji izahını be- ğenmiyen diğer hekimler, hem iki Meryemlerin, hem de müritlerin, İsa'yı öldükten sonra nasıl tekrar gördüklerini anlatmak üzere baş- Milliyet'in edebi tefrikası: 43 > ka bir türlü, fakat gene hekimce bir izah bulmuşlar. İncile göre, İsa'nın müwitlerine bir kaç defa daha göründüğünü bi- liyorsunuz. Hattâ aziz Petro, İsa öldükten sonra bir gün arkadaşları öteki müritlerle birlikte balık iyor, fakat balık gelmi- yormuş.İsa onlara görünmüş ve ba İk ağmı şu tarafa atmalarını söy- lemiş. Ağ o kadar çok balıkla dol - muş ki, onu çekebilmek için Petro den'ze girmeğe mecbur olmuş. İşte o ikinci takım hekimlere gö- re, gerek iki Meryemlerin gördük- leri melek, o gerek müritlerin bir kaç defa gördükleri İsa vehimden kuruntudan ibarettir. Madem ki İ- sa daha ilk defa sağlığında, öldük- ten sonra tekrar, dirileceğini söy- lemişti. Meryem kadılar da, mü i iman ettikleri için, haber yeren mele- ği, sonra da İsa'nın kendisini göz- lerile gördüklerini o vehmettiler, kuruntu ettiler. Bu türlü kuruntular insanlar a- tasında her vakit görülür, İstanbul da bile, Türkler İstanbulu aldıkla- rr gün Ayasofyada âyin yaptıran papazın bir odaya kaçtığına ve ar- kasından oda kapısının örüldüğü- ne iman etmiş olanlar (arasında, tahta papuçlarile hâlâ yü- rüdüğünü ile işitmiş ne kadar çok kuruntu sahipleri gelmiş geçmiştir! Fransada daha on doku zuncu asırda Lourdes şehrinde bin kızın Meryem anayı görmüş oldu- ğunu duymuşsunuzdur. O vakitten- beri o şehirde bir çok hastalar iyi olur ama, kızın Meryem anayı gör- İ mesi elbette kuruntudan başka bir şey değildir. Filozoflar hekimlerden daha de- rin düşündükleri için, onlan kurun- tuya, vehme de itibar etmezler. On- ların fi i ö rar diri) rin, diri iz gördi hep ruh itibariledir. Bu sözlerde dirilen İsa'nın cismi değil, ruhu- dur. Bu nazariye de makul görü- nür, fakat iki şartla: Biri, iki Mer- yemin gördükleri meleğe inanmak, öteki cisimden ayri bir ruh olduğu- nu kabul etmek. Bu şartları yerine getiremiyenler için, çarmıha gerilen İsâ değil, o- nu haber vermiş olan casus yahu- di Juda olduğu o nazariyesi kalır. Herkes bu naazriyeyi beğense, paskalye çöreğini hep birlikte tat- İı tatlı yerken arada ayrılık kalmaz. G.A. İktisat Enstitüsünde ” konferanslar İstanbul Üniversitesi Hukuk Fa- kültesi İktisat ve iyat Ensti- tüsü iktisadın buğünkü meseleleri ne dair bir konferans serisi tertip etmiştir. Konferansların mevzula- ee şunlardır 1, Iktisat sistemi ve iktisat ideolojisi Prof. Dr. Rüstov, 1934. 2. Modern iktisat sisteminin bün- yesi vemekanizması Prof. Dr. R. hisan çarşamba. 3. — Konjunktur ve buhranlar Prof. Dr. Omer Celâl, 25 ni- san çarşamba, 4. Milletler ticaretinde ye ni temayüller Prof. İbrahim Fasıl 2 5. Devletçilik ve plânı BALE Dr. Mahle Etem, 9 me- yın çarşamba, 6. Bugünkü iktisatla in- hisar temayülleri Doçent Ahmet Ali, 16 mayıs çarşamba. 7. Bugünkü içtimai meseleler Prof, Dr, Kesler, 23 mayıs çarşamba, 8. Bugünkü nüfus meseleleri, Prof, Dr. Neumark, 30 mayıs çarşam- ba, 9. Marxiam Prof. Babanzade Şükrü, 6 haziran çarşamba, KANLISIR Bu “zavallı yavrucuk,, insanları o kadar iyi tanırdı ki... Bu, muhak- kak! Hem, çok iyi tanırdı... ve seni de tanırdı Halim Siret! Ciğerlerine, iliklerine kadar, seni de tanırdı... ve nasıl tanırdı bilsen! Dudak büktüğün, omuz silktiğin, © sessiz, uysal kadın, seni, korkuta- cak kadar, dehşetten ürperttirecek kadar, tanırdı. Neye İstanbul'da bulunmadım? niçin kaçtım? Ağlanacak değil, gü- İünecek şeyler varmış! Yağmur, ıslak, ezik top: rine bir örümcek ağı gi Rüzgür bu yağmurun içinde, ıslak kâğıt gibi hışırdıyor... Dar keçi yolu, cıvık crvik çamur... Bu yol, her gün bir hayal, bir ka- raltı, bir gölge belirmesini bekledi- ğim yol mu? Kalbim, dün, ne kadar sıkışmış, ne kadar dolu idi! Bugün nasıl bo- şaldı? nasıl boşalab'ldi? Madem ki bu kadar metanet gös terebilecekmisim. neye İstanbul'da Yazan: Mamut YESARI durmadım? neye kaçtım? Fakat bu kuvvet, yalnızlığın kuv- veti... Başka bir şey değil... Avda, kendi tüfeğimle yaralan- dım... Ben, hiç sakar değilimdir a- ma, nasıl oldu, bilmiyorum.. Ölebilirdim.. kıl kaldı, ölüyor- dum... Acaba ölmek mi istedim? halbu- ki ben, yaşamıya mecburum, Mes- ture'nin vasiyetini yerine getirece- Peki, bu ölmek fikri, nereden gel- di? yoksa tahteşşuurum da mı işli- yor? Eğer öyle ise, kendimi haya- İe kaptırmıya gelmez. Yalnız ken- dimi düşünemem, çünkü, ben, ken- dime ait değilim. Bunu tazhhüt et- tim. Bu kaza, nasıl oldu? bir türlü ak- lim ermiyor. Beni i çekse- ler, hadisenin şekli, nmı da vuzuhla anlatamıyacağım. Omuz başım, fena ağrıyor. Çift- liğe gelen doktor, hayretini saklıya- | ber ay masrafından kısarak arttırdığı MILLIYET SALI 19 Remzi, bankada biriktirdiği parasile öteden beri bir ev almağı tasarlıyordu. Babasından on yedi yaşında öksüz kalan genç adam taliine küserek ümitsizlen- memiş, çalıımış, çabalamış, kendisini kurtarmış, kâh İstanbulda, kâh Anadolu- da vazifeler alarak bugünkü vaziyetine erişmişti, Remzinin babasından hiç bir şey kalmamıştı? Rifat Bey vefat ettiği zaman külliyetli nakdi vardı. Remzi, iki kardeş ve bir validesile bu paraları bir müddet muhafaza ettiler. Sonra, ak- rabaları bu hazır paranın çabuk biteceği- ni söyliyerek onları ev almağa teşvik et- tiler, Hamide ham:m, çocuklarının genç olduklarını, ileride şeytana * uyup belki evleri satarlar, hazır mülk ellerinden çı- kar diye Bostancıda, Bakırköyünde al. dıkları iki evin tapu senedini kendi üze- rine yaptırmıştı, Remzi büyüyüpte ev- lendiği zaman &nnesi kaynana olunca ge- bini irlik edemedi. Ayrılmağa karar verdiler. O zaman delikanlı karisile ev- Terin birisinde oturmak istedi, annesi: — Hayır, evler benim sizin hakkınız yok. Madem ki ayrı çıkıyorsun, karma ev tut, besle.. Sesine güvenen borozancı başı olur, demesin mi? Remzi, uysal bir çocuktu. Annesine karşı gelmedi. Vazife aldı, Anadoluya gitti. Tam yedi sene taşrada, İstanbuldan uzak, çile doldurdu. Hamide Hanım, oğ- luna evlerin kirasından beş para vermi- yordu. Anadolu ucuzluktu. Genç adam, parayı Ziraat Bankasına attı. Vazifesi leğvolup İstanbula gelince mevcut para- sına dokunmadı. Ufak tefek iş yapıp £e- çinmenin yoluna bakıyordu. Açıkta ya- şamak çok müşküldü. Bazı gün ancak e- line yarım lira geçirebiliyor, çok 7za- manlar da eli bomboş evine dönüyordu. Tekrar vazife alıp işe girebilseydi. Otur- duğu eve beş lira kira veriyordu. Ev, i- ki odalı, delik, deşik, — harap bir şeydi. Kışı küçük odasında güç hal ile geçirdi- ler, Ilkbahar gelince bu dar evde çok sıkıl- dılar. Bankadaki paraları çıkarıp başları- me sokacak şöyle kutu gibi, tertipli bir evceğiz ayıp başlarını sokabilselerdi. Geceleri, galatadaki Ziraat Bankası, ma- vi elektrilelerile mavi gözlü bir genç kız gibi onu teselli ediyordu, Karısınm akra | baları delâlet ettiler, nihayet sekiz yüz liraya üç odalı bir ev satın aldılar; fakat Remzi evi almadan ancak bir kere göre- bilmişti. Halbuki evi salın almadan bil dik bir kalfaya (© göstermek, temelinin sağlam olup olmadığını anlamak, yapısı. nin ne kadar değeri olduğunu öğrenmek lizimgelmez miydi? Gözünü kapayıp kö- rü körüne iş görmenin cezasını talerir müamelesinden sonra anladı. Evin içi bo- yalı ve yeni gibi görünüyorsa da dıvar- | ları sallanıyordu. Temeli yaştı. Mutpak ve hamamlık tamamile harapiz. Camları kırıktı, sıvalar dökütü. Ev, imkânı yok sekiz yüz lira etmezdi. Etse etse ancak dört yüz lira edebilirdi. Demek ki saf- dilliği bu işde'le onu aldatmıştı. Yeşil kaplı tapu senedini eline almca içine büyük bir hasret çöktü. Babası sağ olsaydı, işleri hiç te böyle düzensiz git- mez, annesile arası açılmaz, kaynana, gelin meselesi ortaya çıkmazdı. Rifat Bey çok tedbirli, zeki, işküzar bir adam- dı. Vaktinden evvel öksüz kalan Remzi- cik hayatta desteksiz kalmış, harap, vi- Tan bir eve benziyordu. Onun evlenmek , ev almak nesineydi. Karısı Hurşide yük- sekten atıp tutuyor, eve” lektrik almak için senedi kendisi imza etmek, çılgılık- lar gösteriyordu. Halbuki ev bedelinden mal sahibine iki yüz lira borçları kalmış- tı. Açıkta olan bir adam bu parayı mer mıyor: — İnanılır kaza değil, beyefendi.. peki nasıl oldu? Mm... — Nasıl bilmezsiniz? uyuyor mu idiniz? Bir dalgınlığıma gelmiş olmalı. ip bir dalgınlık! — Hakkınız var... Doktorun bakışlarından anlıyo- rum ki, benim yaramı değil, âsâbr- mı daha ziyade tedaviye & muhtaç görüyor: — Sizde bu dalgınlık sık sık olur mu? — Farkında değilim! — O halde, sizde bu — dalgınlık daimi olacak... — İhtimal, doktor beyi Doktor, sormaktan usanmıyor; vim cevaplardan © şaşırıyor, yor, sinirli sinirli yü ruyor: iç — Çok garip... çok garip... Doktorun yüzüne bön bön bakı- yorum: — Evet, doktor bey, çok garip! Doktor, etrafa bakınıyor, odayı beğenmediği belli: — Beyefindi, burası rütubetli, si- ze . Yavaş yavaş hiddetleniyorum; — Ocağın ateşi sönmüyor, rütu- EV | hukuk mahkemesinden : NISAN 1934 en ödeyecekti, iaşeleri için ayırdığı kü- çük bir para da bitince ne yapacaklardı. Bir de başa aydan aya iki buçuk bira elekrik borcu çıkmıştı, H mir ettirmek sevdasına düşmüştü. Gidip borca gireç alıyor, harç alıyor, harıl ha- rl adam çalıştırıyordu, karısına: — No yapıyorsun, bu borçlarm altan- dan nasıl kalkacağız, dedikçe, o: | — Allah büyüktür. Cevabını veriyor- | oda biliyordu; Fakat gökten torba ile kucaklarına para düşecek değildi ya.. Vazife alabilirse ko- laydı, aksi halde... Biray sonraki ev bor- cu, uzaktan gösterilen bir tokat bibi onu korkutuyordu. Öksüzün yüzü güler miy- di, Babasız kaldığından beri çektiği ce- falar; artık kâfi değil miydi? Böyle borç içinde, sıkıntıların azabile yaşamak ha- yattan sayılır mıydı, Karşısmda halden anlamayan bir kadın vardı. Böyle hayat arkadaşı var olurdu? O, borç içinde yaşa- mağı bir namus meselesi telâkki edi Karısının aklına uyup ta şu harap evi al- | maz olsaydı, muktesidane © yaşadıktan nere daneclik Hü ilkay a Mİ | dar geçindirirdi. Ah. Büyük bir gaflet göstermişti. Hurişdeyi kendisine yar zan (İği nediyordu, O da kendisinin azabı, ölümü bahasma annesi gibi rahat etmek iste yenlerden biriydi. Ne anadan, ne karı dan talii olmuştu, Artık yaşamak neye idi, Bir akşam bu toossürler içinde evden çıktı, ortalık kararmıştı, Uzakta satıcı sesleri akşamın sessizliği içinde boğulu- yor, bir kaç yolcu hayalet gibi yanından geçiyordu. Felâketine sebep olan köhne evine bir defa baktı: İşikir pencerelerile bir baykuş gibi sessiz dururyordu. Ya- vaş yavaş sahile doğru yürüdü. Ertesi gün Remzinin nâşini denizden çıkardılar, bir hafta olsun istirahatle 0. turamadığı evin yeşil kaplı tapu senedi- ni cebinde buldular. Ev yüzünden ölen genci Karacaahmede babasının yanma gömdüler, Remzicik, denizin yeşil, hareli sula- rında saadetini aramıştı. Acaba vaktin den evvel kaybettiği babasının yanında şimdi rahat mıydı? —O.N.— İLAN İstanbul Sultanahmet © beşinci sulh Akıl hastalığı dolayisi ile vesayet-altı- na alman mercan Fuat paşa caddesi 64 No. lu evde mülkim Emine Meliha Ha- amın vasisi Riza Beyin vukuu itizarma binaen yerine Istanbul Taş handa 37 No. da Avukat Hulusi Beyin tayin olunduğu Kanunu Medeninin 371 inci maddesi mu cibince ilân olunur. Dr. İHSAN SAMİ Tifo ve Paratifo Aşısı Tifo ve Parmtifo hastalıklarına turulma- mak için tesiri çok kat müafiyeti pek edin bir aşıdır. her eczane ve İzcza de- polarında bülumür. gam (15169) 1924 . 9 Yllıyet Asrın umdesi “MİLLİYET” ör. ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç için LK. 1 3 aylığı cant edilir. Gazetemiz ilknların mes'uliye- tini kabul etmez. bet kalır mı, doktor bey? — Ocağın harareti, rütubeti gide remez ki... — Ben, müşteki değilim... — Hastasınız, burada yatamaz- sınız. — Yatarsam tehlike mi var? — Tehlike ihtimallerini çoğalta- bilir. Şehirde oturmalısınız. Dok- tora ihtiyaç görünebilir; ilâç lâzım olur. Çiftlikle şehir arasında mesa- rain haylidir. Yollar da bozuk, ara- ir Ellerini kavuşturarak doktorun yanında ayakta duran kâhya Hilmi Efendi, tastik eder gibi başını sal- lıyor — Sıhhatinizi düşünmelisiniz, Beyefendi, Doktor da, Hilmi Efendi de hak- Ir. Ölüm tehlikesinden fazla; şehre dönmek, uğultulu insan kalabalığı arasına karışmak, beni o korkutu- yor. Fakat muvakkat bir zaman i- çin bu sıkıntıya (o katlanmalıyım. Çünkü çiftlikte kalmaktaki ısrarım biraz manalı olacak, türlü tefsirle- re yol açacak. İsmimin, şahsımın etrafında de- dikodu çıkmasını, rivayetler dön- mesini istemiyorum: — Haklısınız, doktor bey... Yal- nız, bu halde iken yolculuk edebi- lir miyim? Yarın akşam SUMER sineması (Eski En sehar sinema yıldızı MAGDA Musiki: OTTO STRANSKY - şen ve neşeli fantezi fi artistik ) SCHNEDER'i mükemmel kmik OTTO WALSURG ie beraber SUZAN BANYODA ilminde takdim ediyor. Kompozitör: SANTA LUCİA (15566) Yarın MELEK S akşam İNEMASI 4 güzel film müsabakasının 3 üncüsünü teşkil eden JENNY GERHARDT (Kendini aşka hasreden kadın) i Genç ve iliki yâr SİLVİA SİDNEY ta Şaheser'ni takdim ediyor. Ba filmde: tarif etmektedir. Paramount filmidir. | İttihadı Milli Bir kadın bütün kadınların kalplerini (15540) Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Hanmda Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır, mim 7. Beyoğlu : Salih Paşa İyileşiyor (Başı 1 inci sahifede) mizden) — Erzarumdan son ge - len malümata nazaran Salik Paşa- nın sıhhi ahvali memnuniyete şa- yan bir şekilde inkişsf etmekte - dir. ... Çok genç ve güzide kolordu ku mandanlarımızdan Salih Paşanm ahvali sıhhiyesi hakkında şehri- mizde bulunmkta olan biraderi Şurayi devlet azasından Nuri Beye günü gününe telgrafla malümat gelmektedir. Nuri Beye dün öğleden evvel Erzurumdan gelen bir telgrafta Salih Paşanm ahvali sıhhiyesi şöy İece bildirilmiştir: “Paşanın harareti 36,5 tar. Na - bız 96 dır ve muntazamdır. Ahvali umumiyesi iyidir.,, Aldığımız malümata göre Sa - lih Paşaya apandisit ameliyatı ya pılmış değildir. Apandisitin birden bire farkma varılmamış, zamanı geçmiş, kese patlamış ve peritonit o li Bunun üzerine mahallinde he - men doktorlar vaz'ıyet ederek, ya- rayı açmışlar, cerahati almışlardır. Bu şekilde bir vakada hemen ame- liyat yapılmamakta, bir müddet te mizlik ameliyesi icra kılmarak son radan ameliyat yapılmaktadır. Ge len haberlere göre kanda cerahat bulunmamıştır, teneffüs hali tabi- idedir. Ameliyat mahallinde has - Konferans Universite Ordinaryüslerinden Prof. Braun Türk Tıp Cemiyeti salonunda bugün 18,30 da; “Harici tesirler altında #anili marazilerin deyişme kabiliyeti ve tari hastalıkların ehemmiyeti.” Mevzu lu bir konferans verecektir. Doktor, ta' miş olmasından memnun; yüzü gü lerek beni temin ediyor: — Elbette efendim... İyice sarı- nir, sarmalanırsınız! Arabanm et- rafını da sıkıca örterler; ağır ağır sarsılmadan gidersiniz. Hilmi Efendi de, kendini göster mek gayreti uyandı; kollarını te- lâşlı telâş oynatıyor: — O cihetleri, hiç merak buyur- mayınız, beyefendi... Köpekyaylalı Sarı Hüsmen'in arabasını koştur- turuz. Araba yaylıdır, hiç sarsmaz. Bütün sıkıntı, şu şoseyi İm“ dardır. Ağır gidişle, iki saatte şeh- re varırız. Ben, bugünden arabayı peylerim. Konakta da odanızı ha- zırlattırırım. Yarın gideriz. — Peki, Hilmi Efendi, yarm gi- deriz. * Doktor, nezaketle ellerini uğuş- turmaktadır: — Eğer arzu ederseniz (yarın, bendeniz de gelirim, size refakat ederim, İki saat, belki de iki saatten faz- la sürecek-bir yolculukta, mümkün olduğu kadar yalnız kalabilmek is- tiyorum: — Teşekkür ( ederim, doktor bey, siz zahmet etmeyiniz. Eve teş- rif edersiniz, — Nasıl emrederseniz.? 4587. <GİRİD> | 929 gar m SPOR Bulgarlârla basketbo müsabakası imizde bulunan Sofya © gerisin merikan Koleji talebelerinden teşekkil bir Bulgar sporcu İstanbulspor basketbol | ti a birmüsabaka Yapmıştır. Beyoğlu Halkevi salonunda pılan bu temas Türk sporcul: basketbol sahasında yaptıkları harici karşılaşmayı teşkil etm dir. Müsabakada kesif bir hazır bulunmuştur. Müsabaka İstanbulspor nın İ9 - 24 galebesile neti Bugünkü progr ISTANBUL 18,15, Plâk neşriyat. 19,15: Mesmt Bep arala Şenler mea müsiki neşriyatı (Eftalya Sadi H. Sadi fik Bey.) 21: Refik Ahmet Bey tarafı: ferma, 21,30: Radyo (o orkestrası eserler, 20: Mehtelif bahisler. ser. 21,40: Mesiki mi sin BUKREŞ Bim 13: Piâk, 14: Haberler, 14.20: Plak, İğ Haberler. 19,205 Plâk. 70445: Konferans, Zi: Tagannk Rrdyo orkestrası. 22: Romanya manca ve fransızca konferan. 22,15: kestrar. 22,45: Ecnebi lisanlarile kon! habarlar, VIYANA,SOT m. Müsahahe. 20: Mektep. 21: Günü İleri, 21,18: Yeni Alman musikisi, 2200ğİİ berte Urbana taralındam şarkılar (Pif fakatile.) 2310: Haberler, 24: Gece — Bu yolculukta, hiç bir görmüyorsunuz ya? — Hayır... Hayır... hemen yatağa girersiniz. Bef nızı pansuman ederim, bir at istirahatten sonra hiç bir duymazsınız... Hilmi Efendi, hâlâ telâşl — Sobayı yaktırtırım, o gice ısınır, Siz, kat'iyyen mi meyiniz, beyefendi! Gayri ihtiyari gülüyorum: — Merak etmiyorum, Hi fendi... Dr. Süleyman Nüzhet B Hüsrev Beye Hüsrev Bey, j Savuşturduğunuz kazayfı fen öğrendim. Büyük gesi sun... Hakikaten büyük kaz* mışsınız. Sen, ihtiyatlı, tedbirli a dır. Vallahi kulaklarıma im” dım. Nasıl duyduğumu Kırkkiliseden Dr. Necdet gelmişti. Seni sordum, hen dı. O da kazayı, seni teda doktordan duymuş. Necdet Mahir, ellerini vuruyor, şaşıp şaşıp duru! (Devami O |