Bugün Türk inkılâbnn önümüz - aydınlık yoldan giderek kendini bulmuş, kendine kavuşmuş olan her Türkün, i yecan ile duyduğu, sönmez bir heye- çan ile yaşadığı bir duygusu varsa o da hiç şüphe yok ki, vatanma karşı olan aşkı, milletine, yüksek Türk varlığı- na olan imanıdır. O vatan ki, asırlardanberi ihmal edilmiş, hiç bir ihtiyacı gözetilme- miş, olduğu gibi bırakılmış, ruhlarda dalğınlığı içinde bir toprak yığını, bi kara parçası olarak kalmadan di ileri gidememiştir. Bir müllet ki, asır ruhunu taşmıyan v rin, hain halifelerin 2: Wi altında kalarak kendi öz varlığını kaybetmiş, Türklüğünü unutmuş, ken- dinin olmıyan yabancı bir kültürün altında ezilerek her milli ihti talanmız, her milli du, #üş, her milli düşüncesi tür, Fakat tan yerinden doğan İnkılâp Güneşi Türke nasıl kendini bildirmiş, kendini buldurmuş, kendinin nasıl esil ve yüksek bir varlığa sahip oldu ğunu, en yüce, dünyaya medeniyet ışığı salan bir milletin evlâdı olduğu Bu, karanlık kalmış olan tarihini ay- dınlatarak göstermiş, kendine öz var lığımı vermiş ise, dü elin- den kurtarılmış mukaddes bir yurt 0- larak vatanımı da vermiştir. Türk vatanı, her bucağı insanlık kahramanlık o destanlarını terennüm eden bu mukaddes yurt artık asil sa ilet vatanma kavuş» #İaren müddet Osmanlının ara- ya koyduğu derin ayrılık ortadan kalkmış, vatan ile millet'tek bir var İle olarak bütün güzelliği, bütün yük- sekliğiyle dünyaya kendini göstermiş t. Bugün her Türk İnkilâpçı Türk ruhunun verdiği derin bir heyecan ile vatanına karşı her türlü yardımı ya- pacak, vatani içim her şeyi verecek, bu güzel vatan için canmı esirğemi- yecek kadar vatan severliği miş, ve bunu her vesile te bulunmuştur. Evet, Türk âdeta yeniden bulduğu, öz bağ rma bastığı, içinde her türlü tecavüz- den masun olduğuna emin olarak en aziz varlıklarını yaşadığı bu mukad- des vatanı için her türlü yardımda, fedakârlıkta bulunmakta, ve bu yar- dımlarla, fedakârhklarladır ki, Yur dumuzun müdafaa vasıtaları her gün biraz daha artmakla ve çoğalmakta» dır. Böylece bugün her Türkün vali nına karşı olan vazifesi onun her tür lü ihtiyaçlarını başarmaya, eksikleri ü koşmak, medeni bir bağ mi kidermeye İilek ile vatanma karşı olan derin ima- mını göstermek, bizi yaşatan, koru- yan, bütün bu yüce vatana karşı olan insanlık borcunu ödemek olmuştur. Bugün yardım, muavenet ferdi de ğil, iştimaidir. Dini olan vecibelerin de içtimai olması esasen onların ma- hiyeti icabıdır.. Her hangi dini bir ve- cibe, bir vazife ferde değil, içtimai varlığa faydalı bir amel, bir hayır ol 'duğuna göredir ki, dini bir mahiyet almış, içtimai muhitin yüksek varlı ğma olan ferdin bağlılığı, alâkasını göstermekte bulunması itibariyle bir vecibe, bir farize olmuştur. Bundan dolayıdır ki, Bugün her tü ler, farizalar vatan için, yüksek varlığı içi Bu vecibenin mahiyetinde münde- miç olan vatan borcunu, vatan yardı- munr ön yerinde sarfetmiş olmak için bugünkü medeni hayatımızm icaba- tmdan olarak teşekkül etmiş Hayır müesseseleri vasıtasiyle vatanın ek- #iklerini giderecek, müdafaasını kök- millet için, lir. leştirecek bir yolda sarfefdilmesi bu- | gün valanma kavuşan ve onu mukad des bir yurt olarak seven, milletini an ve kendisinin onun bir f siyle dünyaya karşı göğ: | Kurban vecibesi | bartan her Türk için dini, yani içti mal bir vazifedir. İmparatorluk devrinde hiç bir me- deni ihtiyaç intizam altma alma. mış fertler vatani, milli olan vazife- lerini de ferdi olarak dağmık, zamsız bir halde yaparlar ve bu su- retle vazifeler. yerini bulur değildi. Gürahuriyet devrinde her türlü mede ni ihtiyaç intizam altınâ almdığı, snğ lam teşekküllere bağlandığı gibi, va tandaşlarm vatana karşı olan içtimai yardım vazifelerini de intizam altına almış olan Hayır i - ie, lan Hayır müeseseleri teşek Güzel yurdumuzu her türlü kom gözlerden sakınmak, her türlü teca- vüzlerden korumak, onun ilerlemesi- Bi, mamuriyetini vücude getirmek yolunda çalışacak kolları tam bir a- sayış ve emniyet içinde bulundurmak için vatan müdafaasının milletçe 9 lan İısmunı üzerine almış olan bu Ha yır müesseseleri vasıtasiyle bu veci- Beyi ifa etmek ne yüksek, ne vicdani - Şu halde bu vecibyi en ayır müesserelerine ver- mek suretiyle olur. Zaten bu vecibeyi bu yold. - ej den uyanık vatan köşeleri vardır. Ge- Kalecik: 470; 210, dır: 200; Kadınhanı: 194. 134; Hadım: 82; Çorlu. ağaçı, 60; Songurlu: 53; 48; Çankırı: -40; Ereğli (Kon mi esseselerine vermişlerdir. Bu sene de her Türk bu vatan bor cunu bu suretle ödeyecek, bu içtimai vecibeyi bu yolda ifa decektir. Edirne Lisesi Felsefe Murallimi Halil NİMETULLAH | İş ve İşçi | Milliyet bu sütunda iş ve işçi isti: yenlere tavassut ediyor. İş ve işçi istiyenler bir mektuplı büro- muza müracaat etmeli Wi İşçi arânıyor “ Bir fen müessesesi tarafmdı elekt. rik ve makine mü il fal all larına ihtiyaç vardır. Tahsil ve tecrübe derecesi ile adreslerini bildirir bir mek tupla Milliyet J. A. rumuzuna müra caatları, İş aranıyor Ütü ve çamaşır işlerine vakıf tam bir &v kadını iş arıyor. Tokatliyan arka hanesinde Semş Hanım. > , Muktedir ve kabiliyetli bir Şüvester iyi bir mile nezdinde çocuk bakımı gibi siş arıyor. Süveşter rumuzile La Turgule gazetesine müracaat, m IHTIRA ILANI “Serenler,, hakkında istihsal olunan 30 Mayıs 1931" tarih ve 1189 numaralı ik. tira borati bu defa mevkii file konmak üzre ahere devrüferağ veya icar edile ceğinden talip olanların Galata'da Çini- li Rohtam Hanında Robert Feriye mü- racaatları ilâm olunur. (14575) 1598 Hayat K Telefon : Beyoğlu 4.4888 Milliyet'in edebi tefrikası: 30 KANLISIR Damarlarıma kizgım kıvılcımlar saplanıyordu. Halim Siret'in, evlen. diği günden beri özlediği Avrupa seyahatlerini hatırladım. Bu ihtimal, beni, çıldırttı. Nereye itmeli, nereden aramalı, sormalı im? Bir arabaya atladım, Beyoğ- Jundaki apartımana gittim. Kapıcı anlatıyor: — Siz, gittikten bir hafta sonra idi, gene o, Rum karısı geldi; mek tup var mı? Diye sordu. Daha yok! Dedim; gitti. On gün sonra tekrar uğradı. dim. Artık on, on beş günde bir uğ- rayordu. Son gelişinde, pek telâşlı idi. Mektubunuzu verdim, kapar gi- bi aldı ve koşa koşa gitti. treyerek dinliyordum: — Peki: « sana hie mektup, tez- i? vermedi mi ceğim, Halim Siret'i gi her yeri aramalı, her tarafa baş vur malı! Yazan: Mahmut YESARİ — Kânunuevvel 2 — Teşvikiyediki konağın kapısını çaldım, Halim Siret Beyi sordum. Pos bıyıklı, hantal bir uşak : Onlar, buradan çıktılar, dedi. — Köşke mi taşıdılar. b a geriye tai Şişlide bii alar Siret, kibar * (!) hayata — Şislinin neresinde? Uşak, omuzlarını kaldırdı; — Bilmiyorum! Meyus bir halde döndüm. Köşke gitmek, doğru değil.. Be- yoğlunda, Ya bir apartıman tutmalı, yahut bir otelde yatmalı... Gez: dolaşırken onlara tesadüf edebi! rim, hiç olmazsa bir haber alırım. partıman Günler geçti, haftalar geçti.. H lim Siret'i . göremedim. Ara sır: eski apartımanın kapıcısına uğrayo rum: — Beni soran oldu mu? Sigortalarmızı Galatada Ünyon Hanmda Kâin ÜNYON SİGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan NYON Kumpanyasma bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. Lisan bahsi. Yabancı dillerin kazanç h üzerindeki feyizli tesirini konuşu- yorduk. Bu konuşmalar: — Lisan öğrenmeli, lisan. . ticesinde karar kıldı. i coşkun Goşkün anlatıyor, misaller getiriyordu: — Filâncayı tanırsınız. gündüze katıp almanca ve ingiliz- ceye çalıştı. Şimdi ayda bin lira- ya para demiyor. . : — Ya bizim falanca.. İngilizce- si sayesinde büyük bir kumpanya- nın muhasebeciliğini üzerine aldı. Maaşı en aşağı beş yüz lira. Tam bu sırada ( Elif Naci içeri girdi:: — Böyle hararetli ne konuşuyor- dunuz? — Ecnebi lisanı öğrenmenin fay- — Neden herkese. göre olma- hiç faydasını görmedim. — Sen lisan bilir misin? — Elbette... Hem bir değil, iki değil. . Benim dilimden bütün dün- ya anlar. Biz hayretle yüzüne (bakınca gülümsedi: — Yoksa lisanı umumi olan re- simdeki ihtısasımızı inkâr mı ede- ceksiniz? — Seninki bir şey değil. Bizde üstelik Hsanr hâl de var ama, ge- ne para etmiyor!.. M. SALAHADDİN Teşekkür Oğlum Teomanın doğumunda karşı. laştığımız sıhhi müşkülde derin bilgi ve ihtisasile bertaraf ve refikamın hayatı hariç) mukayyet bulunan efrattan Aşa- İda gösterilen doğumlu ve sınıflara ay- rılmiş olanlar Nisan 934 celbinde sev- i oldukları; A) Piyade: muvazraf hizmetini olan 316-326 baka" yecile 27 doğumlaler. B) Muzika: luvaztaf hizmetini yapmamış olan 316- 327 bakayasile 328 doğumlular. C) Jan- darma: Muvazzaf hizmetini yapmamış olan 316-328 bakayatile 929 doğumlular. 2 — Şubelerde toplaama “yünü 15 Ni- Bugünden sonraya kalan- aza ve Otomobil 1214 — Hayır Beyefen Bu meçhüliyet azabı, beni çıldır. tacak! — Kânunuevvel 29 Kas. beni görür görmez. — Bir mektup var, Beyefendi. Ceketinin ; iç cebinden bir zarf “Hüsrev, “İstanbula geldiğini tesadüfen bu sabah haber aldım Bu kadar çapuk © geleceğini hiç ummay. dum, fakat muhakkak geleceğini biliyordum. “Bu mektubu ne zaman alacağını bilmediğim için, sana, bir gün ta- yin ederek randevu veremiyorum. Seninle konuşmam lâzim, Ben, her gün kapıcıdan © sordururum. Sen, iki satır yaz, bırak. Gözlerinden minnet ve şükranla öperim.,, Sevindim, lâkin yüreğim titredi. Mesture, randevu veriyor. Annesi nin ölümü, ( onu cüretkâr etmiş... Demek ki kocasına ehemmiyet ver- miyor. Yahut kocasının, kendi — Fransızcadan — | Tren kısa bir tevakkuftan sonra sar- #rlarak tekrar hareket ettiği zaman, Ma- dam Chabrelier daldığı şekerlemeden doğruldu. Gece olmuştu. Camı sildi, dr sarıya baktı, Siz altında Etampe: yonunu tanıdı. 5 Demek ki bir saat © sonra Pariste i Madam Chabreliar o gözlüğünü taktı ve serviyetini açarak bir takım kâğıtlar çı- kardı, Pariste işçi kadılar birliğinde ve- receği konferansın notlarını gözden e- çirdi, elinde kurşun kalem bazı yerlerin- de tashihat yapmağa koyulmuştu. Tam 9 sırada kompartımamın kapısı birden bi- re açıldı ve erkek bir yolcu içeriye gire- rek, Madam Chabrelier'nin karşısna otur- du, Kadın hafif tertip heyecana düşme- i Çünkü gelen yolcu kıyafeti. hali ve tavrı ile insana o kadar emniyet vermiyordu. Sol gözüne iğilmiş kasketi ile boynuna sarılmış eşarp arasında yü- zünü iyice seçmek pek kabil olamıyordu. Bu adam neden yüzünü bu kadar kapı dü. Bu adam dedi kis ri — Affedersiniz madam, £ Paris treni değil mi? Zee efendim, doğru Paris treni, Adam birden doğruldu: — Nasıl? dedi, başka yerde durmuyor mu? e — Hayır efendim, Etampes'tan doğru Paris! a 5 Yolcu kapıya doğru Yürüdü, kendini dışarıya me atacaktı? Madam Chabrelier ütredi. Çünkü tren şimdi epeyes hızmı al muş bulunuyordu. — Efendi, efendi, neyapıyorsunuz? Adam henüz kararsız bir halde geriye döndü ve tekrar gelip eski yerine otur- duz — Olur şey değil, olur şey değil, di- rordı yordu. Madam Chabrelier cevap Artık bütün muhavereyi orada kesmeğe karar vermişti. Notlarını ve kurşun ka- lemini aldı. Taskihleri ve ilâvelerile meş gul olmıya başladı. ar O sene işçi kazlar biraz pek ileri git. mişlerdi. Kendilerine şöyle ahlâki kir iki hasihat vermek fâizemdı. Bu masihatlerin müessir olması için Madam Cbabrelier zihninde kuvvetli kelimeler arıyordu. Bir aralık gözlerini kaldırdı. Fakat bu karşısındaki adam ne diye öyle dike katle kendisine bakıyordu. Pek öyle ha- şin bakmıyordü ama, nasıl anlatmalı?.. Parasız bir çocuğun camekânda pastala- dü, gözlüğünü düzeltti. Doğru Paris vermedi. | Elli üç yaşında idi ama, ne cami yrkıl- taştı, ne mihrap. Kodıncağız havada bir şeyler seziyordu. Nitekim çok geş- meden meçhul adam yaklaştı: .. Madam.. Kadının tedafüi silin olarak ilk aklıma gelen şemsiyesi oldu. — Fakat aksi gibi şemsiyesini almamıştı. Birden ayağa ” — Oturduğunuz yerde oturunuz, de- Sanki bu söz kâfi gelmiş gibi meç hul adam birden atılarak kadını be- linden yakaladı ve göğsüne doğru bastı. Dudaklarmı da uzatmak üzere idi ki, boğulur gibi olan mak istedi. müdafan ediyordu. Eli Bayri kompartımanın erindeki lat işaretine uzandı. Çekebilecek miydi? Yavaş yavaş ri vücudünü terkediyor gibiydi. retinin halkasına geçirdi ve çekti. O zaman meçhul adam kadını bir denbire bıraktı. Tren yavaşlamağa başlamıştı. Madam Chabrilier kapıyı açtı. Bir takım tren memurları ellerin den fenerler yol boyunca koşuyorlardı. 'Kadın o zaman bağırdı: Buraya gelin, buraya gelin! şef dö tren kompartıma- dan çıktı. Kadın ken- İlk defa Soğuk, esintili bir kış günü. Nöbet geçiriyorum, muhakkak nöbet geçiriyorum. Sırtım ürperir, soğuk karıncalanma lar dolaşırken sıcak sıcak terliyo- Tum. Bugün, Mesture ile buluşacağız. Acaba, onu nasıl, ne halde görece- ğim? Ne kadar değişmiş olsa, onu gene tanırım. Çünkü ben, Mestu. reye, gözlerimle değil, kalbimle ba- karım. Ayaz ziyadeleşiyor; fakat ben, ağır ağır yürüyorum. Mesture de, benim (gibi evden erken çıkmış olmalı, çünkü bekle. diğim köşe başında vaktinden ev- vel göründü. Sk Kalbim, boğazımda çırpınarak bakıyorum. O, tamamile o! Hemen hemen hiç değişme: Belki biraz daha zayif, belki biraz daha solgun.. Sakin adımlarla yaklaştı; biribi: mizden dün ayrılmışız gibi uzattı: — Bonjur Hüsrev! — Bonjur çocuğum! Benim sesim titriyor... Kendim- 'den utanıyorum. Peki, Mesture, bu kuvveti nere- den bulabiliyor? dini kanapeye ( bırakmış, inliyordu. — Herifi tutun, herifi tutun! De- | Nerede bu a- di. — Hangi herif? dam? Şimidi — Ki mana > memur lar üşüşmüşlerdi.. Fakat meçhul adam, ortalıkta yoktu, Açık p* den ge cenin karanlığına karışarak gitmişti. O zaman Madam Chabrelier başm- dan geçeni anlattı. Ötekiler dinliyor” lardı. v Az sonra kapıdan bir kişi daha girdi. Bu gelen polisti. Diğer yolcu | Tar da meraklı bir kalabalık halinde | kapının önünde toplanmışlardı. İ Polis memuru da kadını dinledik: ten sonra yumruğunu havada sâll. | yarak: — Vay mel'un! Dedi, muhakkak | bu herif Durnier'dir. Tours şehrinde bir kuyumcu dükkânmi ( #oymuştu. Orleandanberi , peşinde idim. Pariste trenden iner inmez yakasma ya caktık. Doğru Paris trenine bindi ni anlayınca bu hileye baş vurdu. Şimi di bu gece karanlığında herifi bula- bilirsen, bul. Memurlar seslerini çıkarmadan başlarını sallıyorlardı. çlerindein - bi mn ka lağma iğilerek yavaşça dedi ki: — Insan kadını tana kadın hiç sesini çıkarmasa ilini de çekmeseydi, ne oli lense edeceklerdi. Madam Chaberlier bu sözü işit mi, işitmedi mi. Fakat hafifçe kizar- du. Bugünkü program VARŞOVA, MIS m Palon yn musikisi ki Mi ydn'in z *aherler zi Lundradan umumi Avrupa | Pr Hare a Sağı Frankfurt'tan sakiz | gece mmualkisi. BUDAPEŞTES8öm ! Ostende kahvesinden saklen, 19,15, Spor hal alerim kahr: berler. 23,06: Lond: pa konseri, 24,30: Heimemana caz takımı VEYANA,SOT m. Müsahabe, 21: Saat aya 2, 'TRİYESTE, Floransğt — Müsahebe ve 22; Milâna operasında verilecek temsili nakil. BRESLAU,3l6m. sahabe, Zi: “Gra zoce hali, isimli krewtzer'in şeerlerim- era temsili” — Müsahabe, 24: Hafif ma YENİ NEŞRİYAT Cümhuriyet kadını 22 meral başlandı. İlk ii yn vardır. Meli yeyâne kadın gazetesidir. Hanmla Şe zEi izveiye ederiz. Şark Demir Yollarından : İLÂN Kurban Bayramı münasibet: le 42 ve 43 numaralı katarlar 26-27 Mart 1934 gecesinden 29-30 Mart 1934 gecesine kadar Yeşilköy - İstanbul arabasında ve dir, Her iki katar Yenimahallede birer da- kika dururlar, — Yürüyelim. LEBLEBİCİ lele İDEK « ELHAMRA SİNEMALARINDA SUMER. SİNEMA (Eski Artistik ) Bayram münasebetle” sevimli, m ve sarışın. © /77X İANNYONDRA iğ nım güzel Fran 3 sızca sözlü ve Kk ). şarkılı EVLENDİ. RELİM Mİ? filmini o yarın a matinelerden itibaren takdim edecektir. Sahne arkadaşı LUCIEN BAROUX (14929) ISTANBUL BELEDİYESİ Şehir Tiyatrosu KİNOPRİN KAŞELERİ Baş, diş ve romatizma ağrıları, Grip nöbetlerinin, hanımların mutat sancılarını gideren ve ani tesir EDEN YEĞÂNE ilâçtır. 1-10 adetli anbalajlarını her eczaneden AE, M. Hikmet Tevfik (14195)! 1431 Askeri fabrikalar ilânları Bakırköy barut fabrikaları ihtiyacı için 10:15 ton Adana pamuğu mübayaa edileceğin- den taliplerin şartnameyi gör- mek için Pazartesi ve Perşem- be günleri ve münakasaya gir- iğ üzere 9 Nisan 934 Pazar- esi günü saat 14 te barut fab- rikalarında satmalma komisyo nuna müracaatları, (1212) u 546 ti . Yallayet ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için — Hariş için LK LK semiz maz. racaat Biyetini kabul ei in sertleşmiş, vücudun — Peki! da dikleşmiş! Hayretle duralıyorum; Mesture: Gülüyorum. Mesture, evvelden — Ya gören olursa?.. Korkarım! | hazırlamış, kararını vermiş huzuri- Demiyor, Halinde öyle bir huzur, | le birden ciddileşiyor: emniyet var ki dünyaya aldırış et- ii e ie emel pim mediği apaşikâr! çime bir hüzü: iyor: Osünilmi eliüti; beni korkutu- — Burada, sana yakım olmam yor: İstemiyor musun? * — Bir yere girip oturalım! Mesture, ceddiliğini bozmıyor: Demeğe cesaret ediyorum! .— Ben de köşke taşmacağım. Mesture, tatlı, | kirik bes ea Bu yeni karar, yeni niyet, birer bana, hayatımı soruyor, Keni isin. | rayıcı fişenk gibi beynimin içine den bahsediyor. Aşağı Yukarı iki | dolaşıyor. Yeni bir hayat arifesim sene oluyor; kulaklarım, bu sese | de miyiz? : öyle hasret ki... Dudakların sık. Mesture, devam etti: . lığını kalbimin © üzerine duyarak — Şişli, Nişantaşı, sıktı beni” dinliyorum. : Havası da sert geliyor. Bana, hi$ Mesture, durdu, hafifçe “elimi | yaramadı. Insanlarına alışam9” tuttu: b dım. — Niçin, sen de bir ş€y söyle mi-| © Yutkunarak sordum: yorsun? —Peki Halim Siret, buna razı © — Seni dinliyorum. lacak mı? — Bana söyleyecek, anlatacak Mesture, omuzlarını — kaldır” bir sözün yok mu? istihfafla dudak büktü: İçimi çekiyorum : — öyle birikti, öyle çok ki... Fa- — O, isterse Şişlide otursun... Anladım ki kararından dönmi kat sonra.... Bırak, bugün, seni din-| yecek, şaşmıyacak! Fakat Mest” leyeyim, Hep senin sesi yayım. Gözlerimin içine minnetle bakı- yor: — Sen, çok değişmişsin, Hüs- | kadın, dünyaya aldırış rev! — Ne gibi?. zerine © renin bu kararı koca: lan tahakkümü netici bir fedakârlık mukal etmedi” ğinden en ağır elakirkikleğ bile anl z umursamıyacağı anlaşılıyor. Si #ersr ör si Ba bil g7 > — Erolla nımrAaymı Sw ere BF zer wi 7 YMIPFE AF“ r” m m 00 7? ... rr