Senenin ir neşriyatı Ahmet Ha-| in nie ile kapanıyor. Sühu- | bea kütüphanesi onun iki küçük ki- tabında, Göl saatleri ile Piyale'de bulunan veya bulunmıyan manzu- 'melerinin hepsini (bunlardan baş- | ka varsa ben de bilmiyorum), itina ile basılmış o bir kitapta topla- | miş (1). Demek ki şair Ahmet Ha- bundan, bu 150 sayıfadan iba- ret! Edebiyat tarihimize karışan Ahmet Hı de daha fazla bir şey değil: nesirleri, Gurabahanci lakla- kan, Bize göre ve Frankfurt seya- hatnamesi, gazete sütunlarında kal- mış öbür yazıları ile beraber top- ” lansa, belki böyle iki cilt daha tu- tar. Fakat bizim tanıdığımız Ah- met Haşim daha vardı ki o, hatıra- larm yeni hadiselere tahammül e- 'debildiği nisbette, bizim hafızamız- da yaşıyacak ve bizimle beraber ö- lecektir. Onun, yani adam Haşim'in şair veya nasir Haşim'den daha ehem- miyetli, daha değerli olduğunu id- din etmiyorum. Vakta hemen he- men her sanatkârın yapmak istedi- © gi yapabildiğinden üstündür; fakat ” kuvvede kalan şeyin etraf için bir | kıymeti yoktur. Her (sanatkârın, Mallarmö'nin “Tel gu'en İui-möme enfin İ'öternitö le change,, mısraı “ile gösterdiği hâli, eserinin arasın- dan gözüken çehresidir. Asıl Ah- met Haşim de, şiirlerinin ve nesir- lerinin içindeki, onlara karışmış o- lan Ahmet Haşim'dir. Bizim tanı- dığımız adam'dan ne kadar bahset- sek nafiledir; hattâ obu birazda tehlikelidir, çünkü onun eserinde > tahakkuk ettiremediği arzularını © anlatmağa kalkınca onları kendimi ze göre tefsir etmemiz zaruridir, onlara kendi aczimizi de ilâve ede- riz ve böylece, onun hakkında son hükmü verecek olan yarınki adam- Tarı şaşırtmış oluruz. Kendisini tanımış olanların, biz- © lerin onun hakkındaki hükümleri- miz makbul olamaz; çünkü biz o- nun kitaplarını okurken karşımız- da yalnız bir manzume, bir fıkra veya bir makale yoktur, dostları ve düşmanları ile, muhabbetleri ve öf- © keleri ile Ahmet Haşim vardır. En sevdiğim gür lerini, meselâ “ meal tr,, yı veya “Hazanda bülbül” ü 'kurken onlar.hakkında edilen mü- © nakaşaları, kavgaları, yani o şiir- > lerden hariç olan şeyleri hatırlama» © mak, sırf manzumelerden aldığım heyecana o münakaşaların, kavga- © ların heyecanını karıştırmamak be- nim için mümkün müdür? Ahmet Hamdi'nin anlattığına gi re Ahmet Haşim bir gün, kendisi- Fikirler ve insanlar Ahmet Haşim'in şiirleri ni öldüren hastalığın humması ile © dalarken: i Şairlerin en garibi öldü — demiş. “Şairlerin en garibi. . | met Haşim garip bir şair, garip bir © adam olduğuna kani idi; bunu et- rafına, bilhassa sevmediği adam- | lara kabul ettirmeğe de muvaffak | olmuştu. Anlaşılmaz, hattâ manâ- dan kurtulmuş şiirler yazmak iddi- asında idi. Halbuki iki manzume- si, “Yarı yol, ile “Bir günün sonun- da arzu,, bir tarafa bırakılacak o- © Olursa anlaşılmaz hiç bir manzume- si yoktur. Ahmet Haşim bir symbolist de- © ğildir; daha doğrusu bir Mallarm&, hattâ bir Valery gibi değil, ancak a © içinde yere devirir misin.. Bir eli- “ me geçsen o kıvırcık siyah saçları» “nı kökünden yolacağım.. Yezit kız. Sen çiçek değil zakkumsun.. Ama alacağınız olsun. Size haberiniz ol- madan bir şey yapacağım. Şaşa- © caksınız. Otomobildeki resminize bayıldım.. Kâfir öylede güzelleş- © tinki. Baktıkça ağabeyime hak ve- riyorum... Seni ağabeyimden fazla | sevmesem, kıskanacağım.. Gözüm- n Ah- | detütüyorsun. Burnumda kokuyorsun güzel OÇi- çek... Her akşam babamla sizi ko- muşuyoruz. Kış geliyor. | Yalının pencereleri kapanıyor. Bu kışı yal- nız nasıl geçireceğim bilmem. Sana Yeniköyden sandal dolusu sevgi... “Narin,, her zamankinden daha çok hırçm.. Burada onu öyle arıyo- © rum ki! O bana çok yakm bir arka- © daş olmuştu. Ona çocukluk sev- gisinden kalan o temiz ve içli ina- rış ve sokuluşla bağlanmıştı... Su- © cat Bey çok iyi bir koca. Seven ve Milliyet'in edebi romanı: 84 KIR CİCEĞİ Mora; gibi sız şairi ilk manzumelerinde adetâ zorla anlaşılmaz şiirler | yazmağa çalışmışlardır. (Bunu, bilhassa Mo- r&as için evvelâ (o Anatole France farketti) ; sonra ikisi de asıl yolla- rını bulunca gayet vazıh manzume- ler yazdılar. Ahmet Haşim onlar okadarda “obscur,, olamadı. Zaten asıl sym- bolistlerin, anlaşılmaz manzumeler yazanların bunu mahsus yapmayıp tabiatlerinin ihtiyaçlarına, herke- sinkine benzemiyen kendi vuzuhla- rma tabi olduklarına kaniim. On- ların eserinde zulmet, öğle (vakti siyah perdelerle elde edilen değil, hakiki gecedir. Üzenme (yoktur. Onlar eserleri ile, tabii bir surette, yeni bir üslüp yaratmışlardır ve ba- zı şairler de onları taklide kalkmış- lardır. Ahmet Haşim'in, bu yeni kita- bında mukaddime teşkil eden “Şi- ir hakkında bazı mülâhazalar,, ri- le şiirleri arasında bir münasebet yoktur. Orada tasvir ettiği gibi bir şair olmak isterdi, fakat bütün ta- biati buna mani idi. Belki hulyası ile tabiati arasmdaki bu muhalefe- ti mütemadiyen büyültmeğe çalış- masa idi daha büyük bir eser bıra- kabilirdi. “Şairlerin en garibi. Hiç garip değildi: herkes gibi yar Di zamanının modasına uyardı. te ilk şiirleri: onların yazıldığı zaman dilde Edebiyatı - cedide es- tetiği hükümran olduğu için artık lugata bakmadan anlıyamadığımız arapça, acemce kelimelerle dolu- dur. Onlar, konuşma diline karşı olan yazı, şiir dili ile, suni bir dille yazılmıştır. Fakat dil sadeliğe doğ ru gittikçe Ahmet Haşim de, zama- nına uyarak, ilk şiirlerinin kelime- lerinden vazgeçti, son zamanlarm- da “Ağaç,, 1, “Süvari, yi oyazdı. Bunlarda munis olmıyan bir tek ke- lime, ecnebi kaidelerle yapılmış bir tek terkip yoktur. Vakıa aruzu br rakıp hece ile yazmadı; fakat bu zamanının hükümlerine karşı koy- duğundan değildir: kafası, ahenkli söz söylemek isteyince , aruz terti bine uymağa alışmıştı. O hiç rip bir adam değildi; şahsiyet sahi- bi idi ve şahsiyetini etrafına uyar- ken de yine gösteriyordu. Bittabi şahsiyeti olan bir adam, zamanma ne kadar tabi olursa olsun, (yine herkese benzemez: Ahmet Haşim” in garabeti bundan ibarettir. Fakat garip olduğuna kani idi, başkalarını da kandırırdı; bunun için eseri, berrak şiirleri ve nesirle- ri, çoğu kimseyi korkuttu, okunma- dı ve yahut ki “anlaşılmaz,, peşin hükmü ile okundu. Bir peşinhükme dayanacak hiç bir vuzuh yoktur. Onun hastalığında, bilhassa öl dükten sonra etrafındaki ihtiraslar sükün buldu. Şimdi onun kitabını açacak olanlar, hiç bir peşinhüküm- EEE SİA Bm ei SAFIRI le hareket etmezlerse, eminimki kolaylıkla anlıyacaklardır. (Belki ilk manzumeler, yabancı kelime- lerle dolu olduğu için, zor gelecek- tir, Halbuki (on beş sene evelki münakaşalarda onlar gayet vazıh sayılıyordu. Nurullah ATA (1) — Sühulet kütüphanesi, 100 kuruş. BURHAN CAHİT. Unkılâp Komanı) i daima ayni hararette mu- ini edebilen bir erkek.. Bana o kadar bağlı ki hayatına benden başka bir kadın hayali karışacağı nı zannetmem... Belkide şimdi aldanıyorüm. . Fakat bu bir düşü- nüş ve seciye mesele si. Onun öyle gövenilir bir karakteri var ki hisle- rine tahakküm etmesini biliyor. Heyecanını israf etmiyor. Buraya geldik geleli, yalnızlık. Ev hayatı bizi biribirimize (daha iyi vi ie Evlilik yükü git- tikçe benim omuzlarıma yükleni- yor.. Suat Bey muntazam, vazife- yi zevkine tercih eden mazbut in- sanlar gibi. Kuvvetli bir emniyetle her şeyi bana bıraktı ve bırakıyor. O sevgisini, yemeğini, mütaleası- nı ve İşini gününün muayyen saat- lerine ayıran bir insan olarak haki- ki çehresile meydana çıktı. & Ona burada daha iyi tanıdım. Hislerini ve temayüllerini kavradım ve ona göre de vaziyet aldım. O aradığı “Kuş hastalığı... Tıp kamusunda yeri var mı, bil- mem. Fakat kuş hastalığına tutu- lan pek çok insan tanıdığım için ben, bu hastalığın vücuduna inan- mamazlık edemiysrum, Kuş hastası bir arkadaşımın ge- çen gün evine gitmiştim. Daha merdiven başından, bir cıvıltıdır başladı. Duvarda, tavanda, sofa- da, yatakodasında, hattâ mutfakta kuş... İspinoz, saka, kanarya, kırmızı baş, papağan, O muhabbetkuşu.. Sonra bunlardan her birinin envar. Kuşlar ötüştü, biz söyleştik. Biz söyleştik, kuşlar ötüştüler, Bir aralık, kendisine sordum: — Yahu, bu ne merak (böyle? Sen adeta kuşlarla bozmuşsun. Başını salladı: — Ne yapayım.. kuşlarımdan vazgeçemiyorum. Daha üç gün ev- MİLLİYET CUMARTESİ 30 KANUNUEVVEL 1935 (SIKAR — 2 ÖĞÜTLER Romatizmaya yakalanma- maya çalışmalı Bizim memleketin hayatma mahsus dertlerden biri de romatizmadır. Bura- da romatizmadan murat ettiğim'z ma- na nöbetli hât romatizma (değildir. Bu şekli, ateşli ve en ziyade çocuklara musallat olan romatizma sıkmtılr has- talıktır. Bizim bahsetmek istediğimiz romatizma pek çok şekilleri olan ve a- lü ve sakatlıklar yapan, adale roma- tizması, adale iltihabı ve | müzmin mafsaj iltihabı isimlerile bilinen roma- tizmadır. Lombau, siyatik, ve sinir iltihabı de- nilen rahatsızlıklar di ni cinsten hastalıklardır. İşte sal ve malüliyet ler yı ve yüzlerce binlerce kimse- lerin hayatlarını zehirliyen, yaşamak mahrum eden, iş ve hizme- tin ifasını meneden bu menhus rahat- aızlıktır, Bulunduğumuz memleket bu hastalığı hasıl eden sebeplerden olduk” ça soğuk ve rütabetli olduğu için bu sekil rahatsızlıklara çok tesadur edu- vel çiftini yirmi sekiz liraya bir çift İrlanda kanaryası aldım. — Demek varını yoğunu kuşlara yediriyorsun? — Hemen de öyle... Sonra başını salladı: — Malüm ya, serde ( bekârlık yar, Kuşlarımla vakit geçiriyorum. — Peki ama, dedim, neden ev- lenmiyorsun? Kendine münasip bir eş bulsan olmaz mı? Güldü: — İşte onu yapamam. — Niçin?. — Bak!.. ye sarı.telli bir kafesi göster- 3 —Çiftleşenlerin hepsini birer bi. rer şu daracık kafesin içine soku- yorum. . Sonra, geniş yerlerinde serazat uçuşanları işaret etti: Dala da daha dünya evine gir, ler... ün içine bakarak ilâve etti: — Sorarım sana, hangisi rahat? Kafese girenler mi, yoksa serbestçe dolaşanlar mı? M. SALÂHADDİN Miliyet bu sütunda iş ve işçi yenlere tavassut ediyor. İş ve işçi istiyenler bir mektupla İş büro- muza müracaat etmelidirler, İş aranıyor İsmim İrfan 17 yaşmdayim okur yazarım ticarethanelerde veya avu- kat yazıhaneleri beş lira mukı de çalışabilirim. Pe Milliyet gazetesinde İrfan Gine Yasak Olmaz! Bu o demektir ki göz, dilediği gözle bakar... Yalnız Beşir Kemal letafet suyu altında inkişaf eden güzelliklerde başka bir cazibe bulunduğunu da unut- | mamak şartile... (10534) ve beklediği şeylerin 26 ikame Gl die bana itimadı artıyor. Bütün zevkle- rini en ince köşelerine kadar tahlil ettiğim için rahat... eridişesiz. . Ar- tık onun sigarlarını bile ben slıyo- rum. Daha on yedi yaşındayım. Yeni yıla bir ay var. On sekize girece- ğim. Fakat bu yaşta başımdan öy- le garibeler, hâdiseler geçti ki ha- yatın içyüzünü (vaktinden evvel kavradım. Biraz gurur ve biraz da tecrübenin kuvveti beni yaşımdan evvel tecrübe sahibi etti, Evlilik hayatında iki taraftan biri daima hisleri ve fikirlerile öte tarafa hükmediyor. Buna bir çok ailelerde şahit olmak mümkün... Fakat ben Suat Beyi böyle bulma- dım. O bir çatı altında başbaşa ve- ren kadınla erkeği vazifelerine bağ kı olarak görmek istiyor. Buna da- ha ziyade İngiliz, İsveç aile hayat- larında tesadüf edilir. Bunu Oben de pek doğru buluyorum... Çünkü iki taraf ta ailedeki (o vazifelerini yaptıkları zaman çirkin, tahammül edilmez münakaşalar ortadan kal. kıyor, Suat Bey kadının kabul ettiği va- zifeye mukabil geniş mikyastaki salâhiyetlerini tastik ediyor. Mese- lâ gezme programlarının tanzimini dir. yade şehirlilerde mektedir. Bununla beraber bu hastalığa en çok müstait kılan müzmin zehirlenme- ler olduğu, bunlar da çürük dişlerden ilihaplanmış bademciklerden ve ğirsak durgunluklarından ileri ge maamafih bu sebepler ortadan kalkın ca hastalık ta bertaraf olduğu görül- mektedir. Ancak bazı romatizmalılar» da yukarıda gösterilen beslenme tar- zı ve rütubetli soğuk gibi sebepler bu- lanmasdğı halde hastalıkları için baş- ka bir sebep te bulmak mümkün ola- iyor, Romatizmalarının ıstrapları biraz hafifliyen hastaları sularında radyo- aktivite bulunan ılıcalara göndermek çok defa onlar için istifadeli olur. Fa- kat bugün reyyon tesir ettirerek sula- rı radyoaktiv yapmak mümkün oldu- ğundan eli altında her hangi bir suya ite veren alet bulunan kim li evinde bu türlü sun'i surette hazırlanmış sudan istifade edebilir. Ancak hemen memicekt içinde de- nilebilecek kadar yakın bulunan ve su güzelliklerile beraber başta bulunan Yalova ile Bursa ve Armutlu suların ifade etmiyenler sıhhatleri için bözük faydaları ihmal etmiş sayılırlar. Büyükada Dr. ŞÜKRÜ FRANSIZ TİYATROSU Viyana Operet heyetinin veda gala müsamereleri. Bu akşam saat 20,45 te birer perdelik 2 operet Skeç - Bütün ar- tistler tarafından şarkılar ve balet eğlen- celerini havi Soiree de cafe chantant. Pa- zar ve pazartesi günleri veda iki matine Birincisi saat 15,30 te ikincisi saat 18,30 yiülliyet Asrın umdesi “ MİLLİYET ” tir/ ABONE ÜCRETLERİ ürkiye iin Hin Makbule geçti Mahalleye yeni taşmımıştık. Serde lılık ta var. Yerleştiğimizin er- tesi günü karşı evlerin pencerelerini suda başladım. Olur a, belki bir gönül eğlencesi çıkar. Filhakika erte- si gün tam karşımızdaki evin pencere- sinde bir genç kız hayaleti belirdi. Göz lerimin bütün dilek; oraya çevir. miştim. O da beni gördü mü, görmedi mi, bilmiyorum. Fakat ber halde gör- müş olacak. Neden anladın? diyecek- siniz. Çünkü beni görmemiş gibi day. ranıyor, hiç benim tarafa bakmıyor ve kendi odasında yalnızmış & gidiyor, bir or, © “ev kıyafeti gençliğinin bütün taravetini ve caz'be sini bir hüzme halinde benim pencere- ye doğru gönderiyordu. Artık, aklım, fikrim oraya takılmış- tı, Yavaş yavaş anladım ki kız evin içinde bile ailesinin sıkı tarassut ve te- yakkuz çemberi içinde bulunuyor. Bii- hassa karşı eve taşman ailede benim gibi bir dı mili olduğunu öğrendik. ten sonra. . Günlerden bir gün genç kızla göz- lerimiz takıldı, gülümsedim, kızmadı, hattâ pencereden çekilmedi. Ben de cesareti ele alarak elimle işaretir yap- tım. Ne işareti yaptım, hatırlamıyorum, genç kız gülümsedi, perdeyi kapatıp çekildi, gitti. Artik bu kız bana iyiden iyiye me- rak olmuştu. Arasıra annesinin aşağı” dan yukarıya doğru bağırdığını işitir- dimi — Makbule, ne yapıyorsun yukarı da? Gelsene aşağıya, — Makbule, haydi sofrayı hazırla, yemek hazır. . Çok geçmeden işaretlerimiz. aldı, yürüdü. Aylar var ki, & pencereden pencereyı göz, kafa ( işaretlerile konuşuyı Bir türlü dışarıda şöy- le buluşup ta konuşmak imkânı yok. Kız annesinden ve babasından fena halde korkuyor. Onun için pencere- den pencereye günün bazı zamanların. da devam eden tatir pandomimaları- mızda son derecede müteyakkız dav- Tanıyoruz. Ben de hem kendi evimde- kilere belli etmemeğe, hem de kıza bir şyler olmasın diye bu işi silesine çaktırmamağa dikkat ediyordum. Fa» kat, bu böyle uzayıp gidecek miydi?, Bir gün şöyle yüz yüze gelip te konu- samıyacak mıydık? Ah, ona söyliye- cek ne çok şeylerim vardı. Fakat bun ları, kalbimden ve kafamdan geçenle- ri el, göz, kafa işaretlerle anlatmağa imkân var mıydı? Bir gün mektup ya- zayım, dedim: Pencereden iki elini havaya kaldır- dı, korkak bir tavırla: — Kat'iyyen... diye itiraz etti. Mektubumun evdekilerin ellerine geçmesinden son derece korkuyordu. Eh, böyle ne oincak? Mektup yaz- ma, dışarıda bir yerde buluşup konuş ma... Bir gün gene bir pencere muhabe- Makbule gene el işaret» dışarıya çıkacağını ve “2 alt köşesinde bekle yi alt köşesinde beklemeğe eleği 5 dakika, on dakika, bir çeyrek, yarım saat, ne gelen var, ne gideni, | Belki bir manli çıkmıştır da gecikmiştir di- ye yarım saat daha bekledim. Artık ü- mit kalmayınca boynumu bükerek, cad deye çıktım. Nereye gideyim? Arkadaşların top- Tel. Beyoğlu : i Lİ Ge . İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi ? Galatada Unyon Hâmmda Acontası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. landığı bir kahvehane var. Oraya doğ” doğ” ve Ferit oturuyorlar. Beni görünce sevindiler. Hele elma; ları görünce daha sevindiler. Bir tan dereden tepsden konuşuyoruz, bir taraftan da elmaları soyup alıştırıyo- ruz, Bir aralık Hilmi dedi kit — Doğrusu, elmalar enfes... Yarım dakika sonra da Ferit ilâve etti: — Makbul eydi? hemen Gosakdem doğruldum, sokağa baktım, Ne göreyim? Hakikaten Makbule geçmiyor mu? terseniz. buna tesadüf deyiniz. Fakat beni artık orada kim tutar? — Çocuklar , dedim, ben şimdi şöy- le bir yere kadar uğrıyacağım, hemen gelirim. Kendimi sokağa darattım. Az sonra Makbule ile yan yana yürüyorduk. Bi dayette onda da, bende de bir tered- düt vardı. Fakat ben derhal muhave- reye yol açtım: — Böyle nereye Makbule Hanım?. . —Aman sus, evden izin koparıncı" ya kadar akla karayı seçtim. Mektep arkadaşlarımdan Selime Hanım var, Ailesile de tanışırız. Oraya gitmek i- çin bir saat izin aldım. — Hakikaten şimdi oraya mı gidi- yorsunuz? — Tabit... — Kuzum, Makbule Hanım, (o beş dakikanızı bana hasredemez misiniz? Size o kadar çok, o kadar çok söyliye- cek şeylerim var ki... Makbule Hanım biraz düşündü, te- reddüt etti: —Neler söyliyeceksiniz? dedi. — Böyle sokakta nasıl analtayım? Hiç olmazsa kuytu bir pastahaneye gk Telin, — Çok kalmamak şartile peki, dedi: Böyle aylarca hayali edinilmiş bir kızla on, on beş dakika beraber kala- bilmek fırsat ele geçince, ondan tek- rar aylarca uzak kalmak endişesile, her şeyi birden söyledim. — Seni seviyorum Makbule, dedim; ini masaya indirdi, hiç bir şef i. Bu sükütta bir itiraf vardı. sonra ailelerimiz arasında gidişler, gelişler oldu. Pandomimaya nihayet verdik, ev- lendik. Fakat bu kadar çabuk ve bir ribirimizi anlamadan evlendiğimiz İ- drsma dökmüştük. SEM İSTANBUL BELEDİYESİ rw» TİYATROSU Bu akşam saat 19,30 da “UKUS HAYAT Yazan: — Ekrem ve Cemal Reşit Jmuma 4887. — 9097 Evini alâkadar eden her şey <5 kında benim fikrimi almadan rarmı vermiyor. Ve bunda İrmbe ettiğini anladıkça bana daha çok bağlanıyor. Ben her şeye tahammül ederim. Hizmetçisiz kalayım. Yoksuzluğa katlanayım. Bütün mahrumiyetle- re göğsümü gererim, Fakat kocamın gururumu incitmesine tahammül e- demem. Bu noktadan Suat Beye çok göveniyorum... Kadının tam manasile bir hayat ve fikir arkada- şt olduğuna iman etmiş bir genç. Havalar kışladı. Her sabah sis ve duman içinde uyanıyoruz. . Fakat burası o kadar temiz bir yer ki kar olmadıkça her taraf yemyeşil. Geceleri vadiye dökülen suların ğerlerime kadar işledi.. Fakat bu ses hayatımın kapadığım acı sayı- falarındaki ıstırapları bana tama- mile unutturdu. Suat Bey benim çocukluk hisle- rime çok hürmet ediyor. Öyle his- sediyorum ki o, beni ilk defa belki güzel bulduğu için sevdi. e Ahlâkr ii düzgün bir bir fakir ir kaz diye a aldı.. Far şarıltısını dinlerken hep çocukluğu.! rini söyledil. kat geçen her gün beni ona daha iyi tanıtıyor... Ben zaten çılgın, fırtına gibi sev- giden korkarım. Böyle sevgiler sar'a nöbeti gi geçiyor ve insanı harap ediyor. Fa- kat sakin ve içli sevgilerin yakı gi- bi öyle bir işleyişi vaz ki! . Bütün şehir Noel ve yılbaşı için hazırlanıyor. Confödâration caddesi sabahtan akşama kadar hıncahmç. Şehrin bütün büyük ve meşhur mağazala- rı da burada, Bir hafta sonra Noel ve arkasın- dan yılbaşı geliyor. Bir çokları şim diden dağ seyahatlerine, bazıları da Fransaya geçmeğe hazırlanıyor- lar. Tanıştığımız bir eski Fransız ailesi yılbaşını Pariste geçirecekle- Bunlar eski krallık mu hatırlıyorum. Kaç gece uyan- | devrinden İsviçrede yerleşmiş dığım zaman balkona çıkıp bu sesi; asil bir aile... Kızları var. Güzel daha yakından dinledim.. Sovuk ci-| tenis oynuyorlar. Tanıdığımız bazı ecnebi konso- los aileleri de var. Alman Konso- losu ve genç karısı bizi bir akşam yemeğe (Residance) a davet etti- ler. Şirin, sevimli bir kadın.. Ba- bası Büyük harpte Türkiyede çok bulunma pisi çok seviyorlar. On- lar da Noeli ve yılbaşını (Leipzig) geçirecekler. Bizi d de davet etti- ler. Henüz hiç bir kararımız yok. Suat Bey bir otomobil gezintisi yapmak fikrinde... Bunu ben de is- tiyorum. Çünkü burada hemen or- ta halli ailelerin bile küçük bir o- tomobili var. Pazar günleri şehir- den şehre, huduttan hududa gezip duruyorlar. Bana bir seyahat programı hazır- lamamı söyledi. Şehirde bir (Turing Klüp) var. Bir gün bilhassa bunun için klü- be uğradım. Bana bir çok tarifeler, o plânlar gösterdiler, Evvelâ otomobil için bir beynel- milel plâka aldım... Seyahat prog- ramları o kadar çok ki insan han- gisini tercih edeceğini bilemiyor. Bütün İsviçreyi otomobille dola$ mak mümkün. Avüsturyaya mek, Viyanayı görmek kabi kabil AL manyaya gitmek pek muvafık. İtal yaya İtalyan sahillerine inmek, bir az deniz havası almak daha güzel Daha neler neler... Ve yollar o kadar mükemmel ki, hiç bir Se de sıkıntı çekmezsiniz diyorlar, Bü” tün bu programlar arasında bir ta“ mesinde aklım takıldı: — Paris seyahati... (Bitmedi) â | |