Büyük sahra ardı"! demiryolları yüz milyon nüfuslu bir Fransa yaratiyormuş Günümüzün en büyük müstemle- ke devleti, İngiltereden sonra Fra sadır. Fakat Fransanm bü husustaki vaziyeti İngiltereden daha müsait, Çünkü müstemlekeleri derli toplu, bir arada ve hepsi ana vatana yakın. Hal Amerikanın üçte birinden fazlası Fransız müstemlekesidir. Bu müstem- lekeler, genişlik itibariyle Fransadan on sekiz misli daha büyüktür. Sonra, bu müstemlekelerde yaşayan rerkli ık Fransızlardan 20 milyon ana yurdunun askerli bir surette bağlanması için Akdenizin garp kısmında Fransanm sarsılmaz bir efendilik kurması hak- kında bir kaç defalar Milliyet sütün- larında bahseylemiştik, Bü efendilik, | kıyıları ile (Marsilya) ve (To iyetli bir deniz gi- diş gelişi için olup denizden maada havada dahi askeri kuvvetler çe tam bir üstünlük vücude getirmek le elde edileceği, Fransanm ise bu üs- tünlüğü vücude getirdikten maada daha öteye giderek Cebrettar'da de- miz altından bir tünel yapmağı düşün izah eylemi e, bu mesele- halledilmekte tik. Bu makalemizde nin Afrika içinde nı olduğunu anlatacağız. Krokide görüldüğü üzere, Fransız müstemlekeleri Afrikanın şimal kıyı- larından cenuba doğru Kine körfezi kıyılarına kadar uzanan çok geniş topraklar olup bu uzunluk şimalden cenuba 3500 kilometre ve şarktan gar be ise 4500 kilometredir. Bu kadar geniş bir yurdu şimale ana yurda bağlamak için daha büyük Cihan savaşından evvel büyük Sahra ardı demiryolu(1) projesi düşünül- müştü. Bu proje şimdi tatbik edilmekte» dir. Bu demiryolunun iktısatça, setçe ve askerlikçe büyük menfi olacaktır. İktısatça büyük faydası şudur dilerind. şi vermiş olduğundan bu pamuğu ai yurda taşımak için demiryolunun yar dımı dokunacaktır. Fransanın yıllık pamuk ihtiyacı 350.000 tondur dört milyar franklık bir kıymet arze- der. Fransa bu pamuğu şimdiye ka- ediyordu. Halbuki geniş rmda kuracağı pamukçuluk ile az za- bu ihtiyacın büyük kısmını temlekelerinden kapatma- İşin siyaset tarafına gelince, bu demiryolu “Akdenizden, Kine körfe- zine kadar tek ve parçasız bir Fra: askerlikçe ve sevkulceyiçe vücude getireceği & menfatlerdedir. Başta (Mareşal Foş) olmak üzere Fransız ordusunun bütün büyük ku- manda höyeti bu projenin taraftarı Afrikayı yukardan aşağı bi miryolu ile bağlamak için ilk düşünü len plân, (Tumus) garbinde (Kostan- tin) mevkiinden başlıyarak o Afrika- | nın tam göbeğinde ve en mühim bir alış veriş merkezi olan (Catgölü) ne giden en kısa yol akat sonra as Oran) ettiler. Bu yol, krokide görüldüğü üzere, Akdeniz mıntakası- Da (Tanca) dan, (Cezayir) den, Kos- tantin ve Tunustan uzatılacak şube hatlarile ve Kine körfezine ite Da- kar'dan, Konakey'den, Bingerville'- den ve kezalik Dahamy”den uzatıl- muş ve uzatılacak şube hatlariyle de birleştirilecektir. Büyük Sahra Ardı demiryolu bu KIR ÇİÇEĞİ BURHAN CAHİT, (İnkılâp Romanı) — Dersi tatil edin, dedi. Çocuk- ları hazırlıyacağız. Piyanonun kapağını indirdim. Hocam Kemanı kutusuna koydu. Onlar çekildiler. Mektepte bir karışıklık, bir he- .. Bir türlü ıs namadığım sör Satenik beni gö- tünce gözlerini açtı. Yumruğunu salladı. — Ne oluyoruz? Yatakhanelerde £ yataklarımız toplanıyor. Kitaplar, çalgılar ha- zırlanıyor. Taşınıyor muyuz? Bütün itamhane seferber. Ço- cuklar bile eşya topluyorlaı Anlamıyorum neden.. Herkes te bana dik dik bakıyor. Bize öğle yemeği bile vermedi- ler. Akşama doğru Amerikalılardan bir kaç kadın ve erkek daha geldi. ler. Sandıklarla konserveler, şe- kerler getirdiler i | pp — m | surewe geçmekle Trabiusgarp mmıa- kasından yani İtalyan arazisinden 1000 kilometre kadar uzaktan goç- mi türülse idi bir Fransız - İtalyan sava- şi halinde bu demiryoluna o kadar güven. olamazdı, çabuk tahrip edile- bilirdi. O halde askerlerin & (Orak — Beni İsa — Kau) istikame- ti emniyetli ve muhafazalı Çat immtakasının tarihi ve kestir. | me ve kârvan yolu (Küfera) üzerin | den (Trablusgarp) idi. Bu yeni demir | yolu Çat alış verişini (Tijer) vadisine bir kat daha çekecektir. Culnala d'İtalya gazetesi'bu demir | yolu bakkında şöylece yazıyı niz kıyılarına sevkeden şube le birlikte bu damizyolu tamamlandık tan sonra büyük Fransız imparator. Tuğunun en mühim noktaları ayni ana vatan için bir ihtiyat insan hazinesi teşkil eden yerler pek çabuk ve emni yetli bir serette Akdeniz cenup kıyı- üzerinden ana yurda bağlanacaklardır. Fransa, Büyük harpte, garp cephe sinde Almanyaya karşı bir milyon renkli asker celbeylemiyti. Bugünkü günde Fransız nüfusu #1 milyon ak ve 61 milyon renkli insandan ibaret- tir. Eğer bu demiryolları, tasarlandığı gibi dört yıl içinde bitecek olursa Av- rupa yüz milyon nüfuslu bir Fran: görecek, yani Fransız kudreti yakın zamanda iki misli artacaktır. CİNOĞLU (1) Büyük Sahra Ardı — Mavera- yi Sahrayi Kebir.. Bu akşam saat 21,30 te Fransız Tiyatrosunda meşhur piyanist ALFRED KORTO' nun ilk gala konseri verilecektir. Salı akşamı veda Konseri. ei Hayat igortalarınızı Galatada Ka — Amerikan hikâyesi — Kaplıca şehrindeki Otel palasın ho- lünde oturmuştuk. Yağmur biraz din- sin de dışarıya çıkalım diye bekliyor- duk, Michael Hopkins kisa piposunu ağ- zından çekerek: — Burası hakikaten bir “Su şehri,, imiş, dedi. Madam Cassavoine ağlar gibi — Ne kötü hava, dedi, nerdeyse ortalığı su basacak. Amerikalı kıskıs güldü: — Ah, dedi, ben böyle su baskınla- rını göverim, — Ama sevilecek şey” buldunuz. Tuhaf! — Tuhaf mı? Bilâkis pek yerinde.. Size bir hikâye anlatayım da, di vakit gün Amerikada Ohyo Hükümeti dahilinde . bir çift genç evliler vardı: Ben ve karım, Hop- kins ve Jenny. Bu genç çiftin tasar ruf edilmiş paraları da vardı. Ben de para kazanmak için bir çiftlik yaplır- dım. Ev yaptıranların her zaman ba- iği gibi, mimarı, © duvarcı daha fazlaya maloldu- lik tamamile inşa edil- bitmişti ki, para da suyunu çek- . Kuru çiftlik neye yarar? İnek lâzım, koyun, keçi lâzım, tavuk, horoz lâzım. . Hülâsa çiftlikte uçan kuşlar dan ve topraktaki böceklerden başka yarayacak bir tek mahlük yoktur. Genç karı kocanın ağlamaktan başka ellerinden bir şey gelmiyordu. “Daha iyi güneş almak için çiftliği. | #mizi bir tepenin yamacına kurmuştuk. Dört tarafımız ardullahı Da ğın eteğindeki vadide, yirmi mil kadar uzakta Peterson ailesinin de bir çiftli- ği vardı. Fakat bu çiftlik tam mana- sile çiftlikti. Değil yalnız. o civarın, belki bütün Ohyo Hükümeti dahilinde &n zengin çiftlikli. Bir yastık fabri- kasma tüy yetişti i de bir tavuk ve pi sı açmıştı. Elektrikle tsıttığı kuluçka makinelerine beşer yüz, beşer yüz yu- murtaları sıralar, binlerce kartırdı. Mükemmel işti bu! “Hopkins ile Jenny bir ine müracaat ettiler, kendi çifilikleri in kredi ile bir kaç hayvan satması- nı rica ettiler. Fakat Peterson cevap olarak sadece müstehzi bir kahkaha salıverdi. Jenny tepeye tırmanırken ağlıyor» du: ” — Ağlama sevgilim, diyordum, ben lasso kullanmasını biliyorum. Bir kaç yabani at yakalarım. Metak etme... Bunu teselli olsun diyersöyliyordum. Yoksa la320 kullanmasını hiç bilmiyor- dum. Kış, mebzül bir karla ortalığı bas- tırdı. Ocağın kenarında oturmakta ve ambardaki tohumluk hububatı muha- | faza etmekten başka yapacak işimiz yoktu. Baharda mebzül yağmurla ye- tşti Bugünkü gibi bardaktan bopa- nırcasına yağmurlar yağıyordu. O zaman dağın eteğindeki dere ka- barmağa başladı. Bir cowboy civarı- mızdan geçerken şimaldeki büyük neh za Otomobil Ünyon Hanında Kâin ve ÜNYON SİGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasma bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. 985 Telefon : Beyoğlu 4.4888 Bütün bunlarla beraber mekte- bin taşmabilecek eşyası bağlaı yor. Ortalık karardığı zaman bize a- yak üzeri ikişer tane yağlı, sucuk- İu sandoviç ve pasta verdiler. Sonra büyük, kalın harmanil, mizi giydik. Hepimiz bir elimize çanta ile çamaşırlarımızı, öbür eli- mize kitaplar ve notalarımızı al dık. Tabur olduk. Müdür, Marabetler, o papaslar hep beraber mektebi terkettik. Sokağa çıktığımız vakit etrafa dikkat ettim. Gece olmasına rağmen sık sık Türk bayrakları asılmıştı. Acaba ne olmuştu? | Doğruca karşıki tenha Gazhane yokuşuna in İstnabula geldiğimiz zaman ilk karaya çıkardıkları yerden büyü! sandallara yirmişer yirmişer bin- | dik. Büyük eşyamız daha gündüzden İ bire elimdeki çantaliai | rın taratma doğru kaçmağu hazır- 9 gitmişti. iiz sandallara binerken bir kaç İngiliz ve, Fransız zabıti de orada ici. Uzakta bir kaç Türk polisi gö- | züme ilişti. Hatta bır aralık birden atıp onla” landım. Veşimi O bırakmıyan sör Satenik omuzumdan dürttü. Beni sandala itti, Gene nereye gidiyorduk? Açıktaki büyük bir gemiye yana şıp çıktık. Gemi tayfası ingilizce konuşuyorlardı. İngilizceyi biraz anlıyordum. Sörler bizi derhal ka- maralara taksim ettiler, gece yarı» spa doğru kalktık. Üstüste yataklardan başka otu- racak yerlerde de birer kişi yatmış- tık. Küçük kamarada nefessizlik. ten ve sıcaktan uyumak kabil de- ğildi. Yuvarlak pencereyi de aça- madık. Yanımdaki Ermeni kızla- rı da uyandılar. Sabaha kadar ko- Bunlardan biri müdürle Ameri- kalı sörler konuşurken duymuş, bi- zi Dedeağaca götürüyorlarmış. A- nadoluda Türk kuvvetleri düşmanı bozmuşlar, İstanbula da girecek- | lermiş. Onun için bizi kaçırıyor- larmış, Bunu işittiğim zaman içim sızla- dı. ir hal aldığını haber ve- riyordu. Bir gece sinbarımda misafir kalan ihtiyar bir kırmızı dı — Sen zengin değilsin. Fakat kara dalgadan sonra sana altın geliyor. Jenny sordu: — Nasıl kara dalga? Bizim bu te- peye kadar ne dalga çikar, ne bir şey! Sonra a deği Bir sabah Hopkins ile Jenny güne- şe karşı ısmırlarken bir şeylerin parıldadığını — gördüler. Derbal dürbünümü alıp baktım: — Jenny, diye bağırdım. Sular taş- t. Galiba büyük nehir vadiye doğru dökülüyor. Rüzgâr hışımla çelen suların üze- rinde dalgalar yapıyordu. Jenny sordu: — Kara bir şeyler görünüyor, 6 ne- dir? — Kara bir'şerit mi? Dur, bir'da- ha bakayım. Tekrar dürbüne yapıştım. Evet, hi- şanla gelen suyun önühde bir (o kara İ dalga ilerliyordu. Genç karı koca da bu kara dalganın ne olduğunu anla» mıyorlardı. Kızıl derili yerli doğruyu söylemişti. Jenny dedi ki: — Petersen'lerin vay haline! Mu- hakkak boğulmuşlardır. Ben de içimden: — Petersen'lere oh olsun! diyordum Kara dalga güneş altında parlıyan suyun önünde yaklaşıyordu. Öğle üzeri mutfakta yemek yiyor- duk. Birden bire acayip sesler © duy- duk. Köpeklerimiz de mütemadiyen havlıyordu. Sanki binlerce kuş bir a- rada çığlık koparıyorlardı. Fakat kö- pekler de çılgına dönmüşlerdi. Hemen dışarıya fırladık. Bir de ne görelim, bir ikişer aylık binlerce piliç ve tavuk sudan korkup bağıra çağıra tepeye doğru. geliyorlardı. Çoğu bo- ğulmuştu. Em kuvvetlileri kanat- larını çırparak, bağıra çağıra tepeyi turmanıyorlardı. Dedim ki: — Bunlar Petersen'in olacak. Su çiftliğimize yaklaşmıştı. Bi piliçler çiftliğ da güneşe ve selâmete kavuştukların: dan memnun görünüyorlardı. Jenny ile ben hepsini birer birer yakalamı- ya koyulduk. Bereket versin, geçen sonbaharda satamadığım geniş bir ar- pa ambarım vardı. Ömrümde ben bu kadar çok piliç görmedi Bir hafta sonra su inmeğe başla: İki hafta sonra (ben her © zamanişte böyle namüskâr bir adamımdır) atıma binip Petersen'leri ziyarete gittim. Za- | vallı adamım çiftliği kâmilen harap ol- muğta. — Helle Peterson! diye bağırdım. | Sana güzel bir haber vermeğe geliyo- ram. Piliçlerinden on bin tanesini kur- tardım. Hepsi de siyah tüylü şeyler. Zengin Peterson kızdı: — Senden çok rim ederim, bumu kimseye söyleme! dedi. Sigorta Şirke- tinden ben bütün zararlarımı iki misli ile aldım. Bir kaç bin piliç için yeni- den hesap SR BE ÖĞÜTLER! Şeker yemek Doktorlar eskiden beri çok şeker yemenin herkes için zararlı olduğun- dan bahsederler. Filhakika “Ameri- kada şeker | sarfiyalı (ziyade ol- duğu için şeker hastalığı da © orada daha çok oluyor. Şeker hastalığı kan- da ziyade şeker bulunması demektir. Halbuki. şimdi bir İngiliz mütehassıs hekimi bazı sıhhat © bozukluklarının | sebebi kanda pek şeker bulunmasın- dan ilâri geldiğini Bu halin mevrus bir geldiği ve bu şekilde görülen rahat- sızlıkların pek çoklarının asıl haki sebepleri bilinmiyordu. Nihayet yapı- | Jan araştırma ve muayenelerde kan- anlaşılmıştır. Bu rahat: rek çocuklar ve gerek bü sun safra nöbetleri, muntazam fi rla gelen az çok şiddetli başaği ihtilâçlar, nevrasteni ve halsizlikler- dir. Bu rahatsızlıkların tedavisi de ta- bol şeker yedirmekle beraber bir ta- raftan da sihhatleri hakkımda dikkat- | li bulunmalı ve gözönünde bulundur. | malı, İ Fareler üzerinde yapılan tecrübeler den her ne kadar istidat ana babadan | geliyorsa da pek erkenden çocuklara şeker verilir ve yedirilirse o kanda şu noksandan ileri gelen bu ehemmiyet- li rahatsızlıkların önüne geçilebilmek- | tedir. Pek çok kimseler | vücutlarındaki rahatsızlıkların hangi sebeplerden ile. ri geldiğini anlamazlar, yolsuz hare- kette bulunurlar. Pehrizsizlik ederler. Hazımsızlığa tutulurlar. Midelerinde- ki ağrıların sebebini de sonra hekime sorarlar, Halbuki bu ağrılar yalnız midede duyulmaz. Bazan hiç müna- sebeti olmıyan yerlerde de duyulma- ğa başlarlar. Çok kere mide fesadın- dan ileri gelen ve göğüs kaplamaları etlerinde duyulan bu ağrılar ziyade- ce rahatsizlıklara da sebep olabilirler. Çünkü bunların nefes alıp | vermek hareketlerile münaseebti olduğu için nefese dokunurlar. Ayni © zamanda çarptı da olursa hasta büsbütün me- raklanır ve kalp hastal Söğütlü süvarisi vefât etti Dört beş seneden beri Reisicüm” Hazretlerinin Söğütlü yatı süvaril talığından çarşamba akşamı vefat et- miştir. Cenazesi kendi daşlarının omuzlarında kaldırılarak Merkezefendideki aile defnedilmiştir. İRTİHAL Şeyhülislâm merhum Hasan Hayrul- lah Efendi hafidi ve sudurdan Trabzo- ni Mustafa Asım Efendi zade Ahmet Rifat Beyin mahtumu ve Hariciye nazı İ rı esbakı Asım Basri Efendinin biraderi | Bartın kaymakamlığından mütekât Meh met Arif Bey düçar olduğu hastalıktan kurtulamıyarak rahmeti | hakka kavuş — Hepsi « sizin olsun, kemalinfiyet- le yiyiniz. Fakat Allah rwzası içi: - seye bir şey söylemeyiniz. hediye güzel bir hediye idi. için o kadar istediği hay- yanları bulmuştu. Tam on bir bin üç yüz altmış beş besili piliç'. Bu adedi ömrümde unutmıyacağım. Ölen dört beş bin pil kemme! bi lerdi; İşte benim zeriginliğim © gün- den başlar.,, Ah, keşke vapura girmezden ev: | vel her teülikeyı göze alıp kaçsay» | dim, Ömrümde bu kadar büyük bir i şey kaybetmedim. Teeösürümü kızlara belli etme- mek için çalıştığım halde muvaf- | fak osamadım. Nevart sordu: | —Ne oldun, Siranoş, rengin sap | sarı. — Bir şey yok dedim, uykusuz- İ luk galiba, başım ağrıyor. — Bugün öğleye doğru Dedea- ğaca çıkacağız. Dün tayfalar öyle söylüyorlardı. — Bu gemi İngiliz gemisi mi? — Yok. Amerikan! Amerikalılara karşı Ermenilerin | gok emniyetleri var, Ken sandık sandık konserve, avuç avuç | para-verdikleri için galiba. Ameri- kalıya Allah gibi tapıyorlar. Güneşle beraber kamaralardan çıktık. Bütün kızlar gövertede top- lanmışlar sabah duası , ediyorlar. Sör Satenik: — Haydi, çabuk olun! dedi, Onlara karıştık. Artık benim yanımda sörler de her şeyden bahsediyorlar. | seviniyorum, hem kendi felâketi- rine | muştur :Cenazesi bugünkü pazar günü Koskada Cümhuriyet — caddesinde Bö- rekçi Ali sokağı 1 numerolu hanesinden | saat 10 buçukta kaldırılarak öğle namazı | Eyüpsultan camii (şerifinde badeleda metfeni mahsusuna tevdi i Merhum vatan ve feperver kıymetli mızdandı. Allah memurları. | eylesin. (8931) rahmet dk sık tekrar ettikleri Mustafa Kemal Paşa isminde bir kumandan Anadoluda asker toplamış, odüş- manları denize dökmüş ve İstanbu lu da zaptetmeğe hazırlanıyormuş. İstanbul halkı o kadar heyecanlı imiş ki bir gecede İstanbuldan Be- yoğlu tarafma iki yüz bin Türk geçmiş. - İngiliz kumandanı bile, si- zin hayatınızı sigorta edemem, A- merikalılar sizi İstanbuldan çıkar- sınlar, diye nasihat etmiş. Ah sevgili yurdum. Öz mille- tim, kahraman Türk askerleri. Beni de kurtarın. Bir öz Türk kı- zı yabancı ellerde sürüklenip gi- di; Gözlerim yaşarıyor. Hem me sızlanıyorum. Şimdi ecnebi topraklarında, ya- bancı insanların hükmü altında ne yapacağım? İstanbulda er geç bir kurtuluş ümidi vardı. Ya burada? Öğle üzeri Dedeağaca çıktık. Bizi şehrin haricinde büyük bir binaya götürdüler. Sokaklarda Yu- nan askerleri, jandarmaları dolaşı- Bizimle beraber gelen iki Ame- rikalı kadına Yunan zabitleri de Öğleye kadar bir çok şey öğren- dim. çok hürmet ediyorlar. Yeni Bir Azametli YÜKSEK ESER: ASLAN ADAM Tamamen Türkçe sözlü (İPEK FİLM STUDYOSUNDAJ harikalı ve mükemmel bir şe- kilde lisanımıza çevrilmiştir. 18917) saza H VİLMA BANK Y'nin En son temsili VATANDA SİLAH (8926) BAŞINA Çelik adamamam HANS ALBERS Dilber sahne arkadaşı MARTHA EGGERTH ile beraber bu Çarşamba akşamından itibaren ARTİSTİK sinemasmda BÜYÜK ŞEHİRLER UYURKEN filminde. Neşeyi, teessürü ve kahka- hayı temin edeceklerdir. (8921) İSTANBUL BELEDİYESİ Darülbedayi Temsilleri “—— sant 21 de GÜL ve GÖNÜL Komedi N Yazan: Müsahip Za de CeClâl Bey Il Halk Gecesi 7615 Güzellik Kraliçesi Nezihe Muhittin Hanımın bu eseri | Türk manileri Türkçe ve edebiyat muallimi Vas « | fi Mahir Bey tarafından Türk halkı arasında en çok söylenilen ve sevilen manilerden üçyüz küsür tanesi bir »- | raya toplanılarak bu eser vücüde gel. miştir, İstanbulda Resimli Ay matbaası tarafından basılmıştır. gililiyet Asrin umdesi “MİLLİYET” tir. ABONE ÜCRETLERİ : İiyetini kabul etmez BUGÜNKÜ HAVA Yeşilköy nekeri vasat merkerinden al- bugün hava aşık Büyük binaya yerleşmek pek ko. lay otmadı. Burası pek eskiden bir Türk kışlası imiş. Yunanlılar aske- ri merkezlerini Gümülcüneye ge- girdikleri için burası boş kalmış. Üç yüzden fazla talebe ilk akşa mı yerlerde, battaniyeler üzerinde Burada İstanbuldaki kadar sıkı yok. Binanın her tarafı açık. Şehir de uzak değil, Bütün vaktimiz dışarıda, ağaç- lar altında geçiyor. Hattâ sörlerin yanında takım ta kım şehrö iniyoruz. İstanbuldaki sıkı nizam burada kalmadı. Bugün kasabaya man bir satıcidan tedim. İstanbulda iken ke gelen Amerikalı kadınlar bize pa- ra veriyorlardı. Bunları mektep i- daresi topluyordu. Buraya g: e hepimize Yunan parası olarak ver diler. Üzüm satan adam Türktü. Etrafımızda kimse yoktu. O sal kımları seçerken yavaşça sordum: — Burada Türk memuru ; yok mu? (Bitmedi) ndiğimiz za