Iktisadi bahisler Ihraç poletikası ve maliyet fiatleri Bundan bir müddet evvel “iktisadi he-| def,, başlığı ile memleketimizin yarma ait istihsal ve ihraç politikası hakkında | düşüncelerimi bu sütunlarda toplamağa idim. İntihap ettiğim geniş mev- Tadili çük büllamda da mer mar | liyet fiatlerimizdi. Gene ayni mühim ve zayif nokta üzerinde & duraklıyacağım. Çünkü herhangi ihracattan kâr temini mutlak olarak maliyet fiatlerinin satışı dan aşağı olması ile kabildir. Maliyetin satıştan daha fazla olması milli serveti azaltmadan başla bir netice vermez. Hat! &â bu iki elemanın baş başa bulunması yalnız ihraç blançosundaki adetleri ka- bartır, işte o kadar!.. Vakin şirpdiye ka- dar yeni bir rejim gibi dampingler tat- Bik edildi. Bunlarm ne gibi zarar ve fay- dalar doğurduğunu daha çok uzakta bu- lunan yarının iktisat tarihinde okuyabi- ma tarzının gevşemesi İle menfi tesirinin fazlalığına şimdiden bükmedilebiliyor. Maliyet fiatlerini indirmek için muh- telif çarelere müracaat edilmektedir. Bun ların başlıcası, bir mübadele mikyasın- dan başka bir şey olmıyan paranın kıy- netini ya harice karşı düşürmek, yahut dahilde kıymetini arttırmak, yani haya- lı ucuzlatmaktır. Harice karşı paranın kıymetini düşürmek — müteaddit dev- letler tarafından tatbik edilmesine rağ- men — bir çok mahzurları inkâr edile- mez. Bilhassa paranın — İsrymeti hariçte düşerken dahilde de ayni nisbetle süku- ta uğrarsa.. O vekit zarar © olmasa bile hiç bir fayda da hasıl olmaz. Dindarane bir kâsveye bürünerek bir "maazallah,, i- — le ilâve edeyim ki, ya dahilde paranın iti- barı sarsılır, panik olur ise. Çok az i timal olmakla beraber, kuvvetli bir di- siplin ve teşkilât meselesi... Zaten Lond- radan avdet eden Fransız sanayicilerin- den mühim bir zat kendisile bu mevzu üzerinde görüşen gazetenin muharririne “eflasyon maliyet fiatlerini indirmek için tenbelce tatbik edilen bir usul, dediğini geçen makalemizin de satırları arasma sıkıştırmıştımı. Tembelce usullerin fenalığı kabul olun- #m da tatbik sahasında mutlak muvaffa- kiyetsizliğine hükmedilemez, kuvvetli mantığını, sağlam ilmini selis ifadeli yazılarında cemeden değerli bir arkadaşımın ihracat ve paramız kıyme- tini bu sütunlarda mütalea ederken aldı- ğı misal, kullandığı tabir, yürüttüğü dü- K İngilterenin idhalâtı dünya idhalâtma © nazaran 1929 senesinde yüzde 15,2 iken 1932 de yüzde 16,4 çıkmış. İhracatı ise gene dünya ihracatına nazaran 1929 da yüzde 10,7 iken 1932 de yüzde | düşmüş, Bu rakam belâzati ile # sukutünun faydasızlığı, hattâ zararı gös- terilmek isteniyor. Halbuki İngiliz id- halât ve ihracatı şu nisbet seyrini daha evvelki senelerdenberi | göstermektedir. İşte İngiliz lirasınm düşmeden evvelki senelerde ithalât artışı: ili Te 15,10 1929 ©, 15,24 1930 yüzde İhracat azalışı 182 öz 166 25 10,51 dir. Görülüyor ki, bu artış ve düşüş key- fiyeti ile sterlinin sükutu leh ve aleyhin- de fikir yürütmek çok kuvvetli bir tez değildir. Belki ayni seviye ve iktisat şart- larında bulunan ve parasını düşürmemiş bir memleket ile mükayese etmekle da- ha esaslı bir netice elde edilebiliyor. Diğer taraftan İngiltere ticareti dün- ya umum ticaretine nisbeten yüzde 13 i- ken 13,4 de çıkmıştır. Fikrimce bu İngi- Biz lirasmın sukutu lehine kaydedilecek © mühüm bir noktadır. Ayni nisbet seyri #terlin düşmeden evvelki senelerde gözü- küyorsa da düşünelim ki, - Milletler Ce- miyetinin istatistikleri altın dolar üzeri- Bedir, İngiliz lirasının yüzde otuz sükutu İngiliz ticaretini bu nisbet da bilinde © azaltmamış, Otezayüdü Omu- hafaza (etmiştir. © Diğer o noktadan e mühim — bir (faydasını zikret. geçemiyeceğim, İngiliz ül icinde hayat pahallığı yüzde otuz art- © ayıp, eski seviyesinde kalmıştır. O hal 7; 10,76 1930 yüzde Milliyet" de, memleket dahilinde — madem ki mü-| kayese altın dolar üzerinedi ne nisbeten yüzde otuz ticaret artmıştır. Eb, milyarlarla Sizin. bir ticaret cami- ası için iyetsiz bir şey değildir. Müstakar paranm ananevi şampiyo- nu İngilterenin bundan başka parasının düşmesinde en mühim âmili şu adetler- den daha iyi keşfedebiliriz. İşte İngilte- renin her sene vermiş (olduğu idhalât fazlalığı “milyon İngiliz lirası üzerine 1924 «324» 1925 «384» 1926 «475» 1927 «390» 1928 «340» 1929 «366» 1930 «390» Paranın harice karşı iştira kabiliyeti- ni düşürmek ise idhalâta karşı konten- — kadar belki de daha makul bir tah- aseti kabul olunabilir. Hem gayri- tabi zamanlarda normal tedbirler alına- maz. Tıpkı doktorların hasta tabi yaşayış tarzlarından uzaklaştığı gi- bi. Emvai zehir gibi ilâçlar, aç ve hare- ketsiz bırakmalar tabii olmayan şeyler- dir. Ama hastalık ta vücudun anormal halidir. Kontenjan takas, enflasyon, dam —. İh. Bu zamanın tedbirleridi Bunların hangisi demekreslcin İberalia” mine uyar? Buna rağmen hangi millet bu tedbirlerin bir veya bir kaçına müraca- attan kendini müstağni © kılabilmiştir? Hattâ ananevi liberal İngiltere de dahil olduğu halde... Bugünün insanlârı hata ve safsataya düşerek şaşkmlık ile değil, bilmecburi- ye bu davalardan bazılarını seçerek onun himayesine sığınıyorlar. Ne yüpsınlar? o Enflâsyon, o mu- ayyen miktarda para (o kiymelinin de tenzili ayni tedbirlerden biri!.. Artık hiç bir millet parası hariçte düşürmek- le rekabet ve ihraç (o kabiliyetini arttır. mak yayesini gödemez. Çünkü bugün ha- rici ticaretler hükümetler tarafından ya- pılan mütekabil mukaveleler, muahede- ler, takaslar, kontenjanlar, binbir türlü manialarla ölçülmüş, biçilmiş, muayyen hadde indirilmiştir. Bu haddi bir dirhem bile aşmak ucuzluk ile değil kaçakçılık i- le olur. İşte daralmış olan harici ticnre- tin memlekete faydalı olabilmesi için a- lmacak paranın dahilde fazla iş görmesi fazla ihtiyaç temin etmesi ile kabildir. Bunun için de ya paramızm hariçte ucuz olması, yahut dahilde pahalı yani haya- tın ucuz olması şarttır. Bundan dolayı harici ticaretimiz zarar görmez. kü evvelce bir okka tütüne mukabil elli ku- ruş veya bir metre ecnebi kazmiri alır ken, o vakit bir okka tütüne mukabil ya yüz kuruş veyahut gene bir metre kaz- miz alırız. Bu gibi vaziyetletde paran kıymeti de değişi zannedilmesin. Fakat enflasyonu da ne şaşkınlık, ne de kurnazlık addedecek ka- dar ifrattan tefrita düşmeği doğru bul- mam. Nihayet bu da müasırları gibi an- cak iktisadi, içtimai, mali, ve bir takım e memleketlerin şartlarını kısmen ucuzlatmıştır, ama in- kâr kabul etmez bir müvazenesizlikle. Meselâ ekmeğin okkası 20 kuruşu aşi ğı zamanlarda Zonguldakta bir ton ma- den kömürüne düşen amele ücreti 90 - 95 kuruş iken, bugün ekmeğin okkası 7 - 8 kuruş olduğu halde bundan çok yüksek- tir, Bu müvazenesizlik nakliye, tenvir ve saire gibi bir çok zaruri ihtiyaçlarda da pek açık olarak göze ç dur, Var ziyeti tashih yalnız yarının iktısadi in- kişafına değil, ayni zamanda bugüknü ihraç politikamıza da hakiki faydalar temin eder, Sadreddin ENVER n edebi romanı: 66 YAYLA KIZI. — YAZAN: Aka Gündüz. — Mektuplar arasında Petek ilk mektubun damgası- “na bakınca sevinçle haykırdı: — Bursadan! Bey ağamdan, © Bey ağamdan olacak. Bursada baş ka kimsem yok ki. © Zarfı yırttı, gerçek ondandı. — Çetrefil bir yazı ile şunları söylü- yordu: “Can kızım Petek, “Gazetelerdeki hırçın hücumla İlemesen bile bir gün Hivlarçı baş larına yağacak v« hepsi asağılık i artığı o halinde küle Seni tanıdığım ilk gün, beni hayata bağlayan bağ bir zincirleştiğini anlıyorum. Ben Çekirgedeki - şimdi başka larının olan - evii misafirim. Şeftali bahçelerinin kurdukları pembe bir sofranın ba şındayım. İztirabı bir âhu dudu şurubu gibi şapırdata şapırdata i- çiyorum. Yassı şişenin içinde se- nin senliğin dolu. Mektepte çocuklara | solfaj ve- rirken senin sesin içimde çağl: yanlaşıyor. Sana anlattığım bü- yük adam öldü: Muhtar Dede.. Bir şişe rakı ile bir sahan hiyar tursusunun ortasında öldü. Melekler nasıl ölürler? Bilmem. Şayet ölüyorlarsa mutlaka Muh- tar Dede gibi güzel, sessiz, kin. siz ve hasretsiz ölüyorlar. Bana gönderdiğin: plâklarından ona da her aksam tattırıvordum. Sana öğ balkonunda | BEN bla SA RE Kadın istemezse... Kadın isterse. Galiba bu isimde bir film vardı. Sade film değil, bir de roman olduğunu hatırlıyorum. Kadın isterse.. Evet, kadın ister- se neler yapmaz? Yalnız seven bir kadın olması şartile.. Sık sık tutkunluk alâmetleri gös- teren bir şip sevdi ile konuşuyor- duk, Sevgilisinden mükabele görme- diğinden bana acı acı şikâyet edi- yordu: — Ah anlaya bilse... Onu nasıl delicesine sevdiğimin farkma vara bilse! Sordum: — Farkıns varmadığını nerden biliyorsun? En tecrübesiz kadın, gönül kitabımı erber bil Boynunu büktü — Beni, le değil!, — O halde anlatmasını bilmiyor. sun! — Nasıl anlatayım? —Aşkını itiraf et! — Yalnızken rastlayamıyorum.. — O, seni arayıp bulmıyor mu? — Hayır! — Demek seni sevmiyor. —Ben de öyle düşünüyorum. E-! ğer istemiş olsa?.. | — Haklısın, kadın isterse, imkân! sızlığın bile çaresini bulur. — Onu artık hiç düşünmemek en | doğrusu.. Fakat gönlüme meram an latamıyorum... Güldüm: — Başka lisanla konuş.. Anlamadı; — Ne gibi? — Yirminci asırda gönüllerin bile para ile satın alımdığını hesa- ba katarak hareket et!... Birden hırslandı: — Paraya tapan kadınlardı dae- gir — Öyle ise bahtına küs.. Ve on- dan uzaklaş. — Uzaklaşamıyorum da... — O halde nm çare- sini bul... — —Bulamıyorum!., Dedim ki: —Dur, sana bir fıkra anlatayır Herifin biri vaktile hekime gitmiş “Aman beni bir iyi o muayene et, karnımın içinden sesler geliyor!,, Demiş, Hekim sormuş: “— Ny yorsun?., Hasta cevap vermiş: b — Buzla ekmek!.. Hekim, ayağa kalkıp yürümüş? — Ne hastalığın insan hastalı- ğn benziyor, ne yediğin insan yi- yorsun, azizim... Öl de kurtul! M. SALAHADDİN SATİE Her çeşitten çok miktarda elektrik ampülünü fiatlarını arttırmadan! muhterâm halle emirlerine amade bu. Jundardeğunu ilân eder. Metro Han, Tünel meydanı, Beyöğlu | Elektrik evi — Beyazıt, İstanbul Mi- vakkithane caddesi No. 83 Kadıköy İs- kele caddesi No. 10 Usküdar 23 Nisân caddesi 19 Büyükada. (5238) imdi toprağa katıldı. Si- rat köprüsünün üstünden mi altın dan mı geçecek bilmem. Yalnız bütün bir hayattan gölge gibi kor lay geçtiğini biliyorum. Banyolara inmiyorum. Kaplıca lardan biç hoşlanmam. Kaplıca lar, bence birer entarisiz hastaha- nedir ki insanlar orada giyimli ku şamlı gezinirler. Yaz tatillerinde | eğlenmek, rahatlanmak için kap- kcalara giden sağlamların akil: rı onun için biraz tentürdiyot, bir az yüdöform kokar. Burada Uludağa çıkmak möda oldu. Yarısına kadar çıkanları ga zeteler göklere cıkarıyorlar. Beş bin yıldan beri Türk yatağı olan Uludağ, sanki dünyada yeni keş- folunmuş ta bilmem ne olmuş gi- bi. Öz yurdu yakından tanrmıs ol saydık, Uludağın yarısına creme nın marifetini densiz densiz öv- mezdik. Sen büyük Yayla kırı 6- Tunca bu densizliğe kapılma. Ana dolunun her köşesine git, vaziye- tinden birer iz hırak. Yeni bir şarkı besteliyorum. A- | dı: Yayla kızı. Açı Türk dilinde Arap ve Fars sözler Milliyet, dil teticikleri için, kapılarını ii kü . nin seferberlik ilânındanberi, hedefe doğru yürümekte; Türkçenin ıslahı yatında türemiş, yerleşmiş, Arap ve fars sözlerini atmak, itiraz kaldırmaz esastır. Yalnız, bu hedefe varmak gayesile, dış kılıfından aldanarak arapça ve acemce diye, türkçe kelimeleri kökünden kopa- rıp atmak, büyük bir hata olur. Gazetenizde, Şart kelimesinin seman- tik esasları ve teşekkülü hakkında ver- diğim izahatla, bu esası bildirmek iste- miştim, Dil seferberliği, Cümburiyet kültür ta- rihinin en mühim ışık hareketi addoluna- bilir. Türk Alfabe inkılâbını takip eden bu seferberliği, Büyük Profesör Gazimiz. kendi himayeleri altında toplanan, birin- ci dil konmresinde, ilân ettiler. Kaba türkçe tabir ettiğimiz halk dili, Osmanlı ve kapı efendisi diline karşı Divan edebiyatma karşı, Syntaks ve gra- merini etmek kafa patlattığı- mız arapça ve farıçaya | karşı, dikilmiş durmuş. Burada mühim bir ruz, Türkçemiz, yarının fayet edecek derecede, yazı dilimiz, ka- nun ve tedrisat dilimiz olabilir mi? Ayni sorguyu şöyle serdedelim, Türk- çe Lügat, yabancı kelimelerden temiz” lendikten sonra, Cümhuriyet devrinin yarattığı Türk Edebiyatını beslemeğe kâfi gelir mi? Evet, şüphesiz, Türk konuşma dili signes linguistigucs hususiyetlerile çok zengin bir lügati havi dir, yazı inkılâbından sonra intişar eden bir kaç türkçe diksioner iskeletleri dili- mizin hazinesi olamazlar, binlerce söz- lerin syntaks ve gramer kılıflarını soy- köklerinin ve asli i ıl hüviyeti — öz türkçe | oldukları meydana çıkmaktadır. Türkçenin Ariya dillerinin anası oldu- ğunu cihan işitti, otorite sahibi dil âlim- lerinin araştırmaları © bu merkezde, şu halde, Türk — Avrupa dillerinin temel- taşı olan Sanskrit, eski Türk dilinin bir argosudur. Hâmi dil ve Sâmi dil aileleri, Sumer dilinin doğduğu lehçelerdir. Türk ve Simi dillerinde bir çok kelimelerin bir Bu esası, türkçe söz” taharrisi için ze- min temel ittihaz edebiliriz. Karşılığı aranacak arap ve fars sözler, | Türkçenin tetkiki ufuklarına, ilk medeniyetlerin asırlarına ; vardırıvor, Dilimiz yaşıyan muszzam, bir âbidedir. Konuşma ve yaz i Gelelim, dilimizi arap ve fars sözle den temizlemek meselesine. Aslı öz türkce olan eli imübedeleye tâbi unsur atmak, onların şahsiyetini hiç etmek. e debiyatımıza ağır bir darbe indirmektir. Artin CEBELİ İ Kimseye okumayacağım, çalmı- yacağım, göstermiyeceğim. Büyük şöhretini alıp döndüğün gün yal. | nız sen dinleyeceksin. Bak! Nasıl? | Hayata ne kadar güvenim var, görüyor musun? Elbette! Yaşaya- cağım! Çoy yaşayacağım. Yayla- Tarın kızlarını, kızların yağız be- nizli yavuklularnı ( türkülerimle mutlayacağım! Yaşamak benim hakkımdır. Yaşamak senin bak- kindır. Yaşamak Anadolunun hak- kıdır Yayla kızı! Çekirge istasyonu yolundan birkaç kişi geliyor. Gözlüklerimi takıyorum. Kim bunlar diye bakı- yorum. Kara gözlüklerinden Sadi Fuadi tanıyorum. Dur azıcık... Yanındaki Dr. Tevfik, Acaba bana mı geliyorlar? Um mam, O kadar unutuldum ki sen olmasan.. Selâm veriyorlar. Şükür, bana gelmiyorlar. Beni seninle başbaşa bıraktılar. Yanık Servinaz'ın yi- kık havuzuna dadanmıslar, mutla ka orada âlem var. Fakat benim âlemim de başka âlem. 323-324 doğumlulardan * terhis edilenlere ikerlik şubesinden: metini bitirip te terhis edilen efrattan şubeye terhis vesikasını kaydettirme- vesikalâriyle | birlikte İarı ilân olu- nnet düğünü talik edildi Erenköy nahiyesi dahilinde bulu- nan yoksul çocuklar sünnet © mek üzere Hilâliahmer cemiye! köy nahiye şubesi tarafından 14 Ey lâl perşembe günü tertip edilmiş o- lan sünnet düğünü havanın muhale- fetinden dolayı 21 eylül perşembe gü nüne talik edilmiştir. | rapyo | Bugünkü program İSTANBUL « 18 Gramofon. 19 Cennet hanım. 19,45 Hazım 2030 Udi 5, efendi 21,30 Gramofon. 32 Anadolu Ajansı, Borsa haberi, Saat ayarı, MOSKOVA 1411 m. 720: Sabah konnse, Konser, 21: Akşam kor VARŞOVA İdil m. tün Boy ve Kemani Nubar kat 10,15: Konser. 11,20 20,55: Viy: kisi, Z14Sı Da BUDAPEŞ 21,05: Wayner'in eserlerinden opera or- kestrası tarafından konser, 21,30: Musahal 22,50: Haberler. - Sigan musikisi. 24: Aveilı- özdair Tagilizce komle, VİYANA, 518 m. 31,05. Bruekner'in eserlerinden mürekkep kazaen. 3280h Vala ve Balet musikiri, 2350: MİLANO - TORİNO - FLORANSA dam nakil, 2; Polonex muti- ikisi. si. 21,35: Trio salon or meyvi konseri 2320: Ecnebi Fransnça kenferanı Plâke. 21,50: Hafif musiki, Ml Gamper saati, 22,15: Org kon “ RUKREŞ 394 m. Roman münir. ela ri. 21,80: yeniler, ZE0: ye LAYPZİG 399 m. 21: Eki ve yeni dans parçaları 2725 Mu ikili temağl, 23,50; musikisi, (Plâlk ile). EBESLAU 325 21,35: Taganni 22,25 Müsahabe, 2246: Senfonik konser. 23.50: Mürahabe. Zi,l5; Damı, ve hafif musiki, GARSONLAR ŞAHI Fransızca sözlü büyük komedi. Baş rollerde: Marguerite Moreno - Siray > Vörnoli > Treni Paramount filmidir. Filme ilâve Paramount Dünya Haberleri ve Yunan Başvekili . Çaldaris'in İstanbula muvasalâtı ve | Ankaraya hareketi (İPEKFİLM) (7397) ZAYİ — 44 üncü mektepten is- tihsal ettiğim şahadetnameyi kaybet- tim. Hükmü yoktur. Mehmet Kema- ettin oğlu İbrahim Feridun, gialayet asrın umdesi “MİLLİYET” tr, ABONE ÜCRETLERİ : bae m uz 750 14— Ax - ye ceği Gelen evrak geri verilmez. Müddeti geçen nünhalar 10 kuruştur. — Gazete ve matbanya mit işler için İyete müs racnat edilir, Gazetemiz ilânların mes'u- İiyetini kabul etmez. “BUGÜNKÜ HAVA Yeşilköy mekeri rarat merkezinden ve rilen malümai bugün hava az bu lu ve şimali istikametlerdem hafif rüze çektir. IPEKSİNEM sizi YARIN AKŞAM SAAT 9,45te Ancak İpek sinemasının ilk filmi olmak şerefine lâyık bir film; Kahirede Aşk Geceleri Fransızca sözlü büyük süperfilm; baş rollerde : SPİNELLİ- RENATE MÜLLER -HENRİ ROUSSEL Ayrıca Paramount dünya havadisleri gazetesi ve MÜNİR NURETTİN Beyin İpekfilm stüdyosunda çevrilen şarkılı film Biletlerinizi evelden aldırmanızı rica ederiz. Tel. 44289 (7309) Harik Hayat Kaza Otomobil ve Sigorialarınızı. Gslalala yes tee EEE ÜNYON SİGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan” ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. - Telefon : Beyoğlu 4.4888 4908 Bir araba içinde birkaç kişi Bir de zurna ötüyor. Bursanm gü - i içinde zurna! Dünyanın bü tün zurnalarmı, bu çalan adamın değil, çaldıranlarn . gırtlaklarıma tıkamalı, Bursada neyden, keman- dan, viyolonselden ve rübaptan başka bir şey çalınmaz. Geçen bahar, bir beyaz gülü bir kırmızı gül ile evlendirdim. Bir pembe çocukları oldu. İnsaflı bir yolcu bulursam onu sana gön- dereceğim. Senin için para kazan- mak kolaylaştı, dikkat et hayat kazanmak, bilgi kazanmak işini de kolaylaştır. Derslerine çalış. Okuduğuma göre Avrupaya gi yormuşsun. Yolun açık, döni çabuk olsun. Seni ve sesini öperim can kızım.” M.B. Petek sıcağı sıcağına cevap ver mek için kaleme sarıldı: “Can babam, bey ağam, “Gül istemem, gül istemem! Ne mavi, ne yeşil, ne alaca gül iste- mem! Mektubunu katlaya katla- ya koynuma koydum. Bu hepsin- den iyi gül, Çok yaşamağı aklına koyduğu- na öyle sevindim ki. Ben de çok Sera; bütün Yayla kızları gibi. Avrupaya gitmek işi çatallaştı. Alman rejisörü Rinhard Köseda- yıya bir mektup yazmış. Bir senar yosuna beni sokacağını söylemiş. Fransiz şirketi bunu haber alınca peşimi bırakmıyor. Hudadat Ha- nımefendi bana parasız şan dersi veriyor. Alafranga sesle bizim ses arasında tuhaf bir değişiklik var, Ama kolay kavradım. Beğeniyor. İngilizce de öğretiyor. Birden bine kadar sayıyorum. Yüz yetmiş ke- lime belledim. Doksan kelime ka- dar biribirine bağlayabiliyorum. Artık tavuğu elle, plavı kaşıkla yemiyorum. Öyle kostak oldum ki deme gitsin. o * Ay ayayay! DurBey ağam! Bak! Ben ne yaptım öyle. Şu ya- nımdaki zarfın damsasmı şimdi gördüm. Mutlaka Nihal abladan- dır. Onu açıp okumadan sana bas- ka bir sey yazamam doğrusu. Ne olur? Yarım saat bekleviver.” Devamı var)