Jlliyet| Asrin ümdesi “MİLLİYET” tir. mn m gym 1 NİSAN 1933 Ankara eaddesi, 100 No, , UR ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç için DA iğ 8 edilir. imi kabe) sima, Vimetre, en fazla secaklık 1 Se idir Haitanın yazısı İsim bahsi Benim, şimdi İstanbulda olma- dığını zannettiğim bir kariim var- dı. İmzasıma nazaran İngiliz ve- ya Amerikalı olan bu zat bundan iki sene kadar evvel yazdığı bir mektupta bizde bu kadar yenilik- ler yapıldığı halde neden hâlâ ai- le adı, soyadı tesis edilmediğini soruyor ve bunun faydalarından, lüzumundan bahsediyordu. O za- man kendisine sadece bir tahmine dayanarak yakında bu işin olaca- ğını yazmıştım, Şimdi artık Soyadı kanunu ile onun bu arzusu yerine gelmiş demektir. , Doğrusunu söylemek lâzimge- lirse bilhassa İstanbullularda bu mesele pek büyük bir eksik teşkil stmekte idi, Anadolu ve Rumelide | aşağı yukarı ekseri ailelerin isim- | leri mevcut old n bu noksa- | nı İstanbula hasretmek mecburi- yetindeyiz. Fakat iş, fikir hayatı- nın ekseri işlek uzuvları da bu ga- ve asırdide şehirden çıktığı için | zalarımız içinde bir bulanıklık- tır giderdi. Hattâ çift isimlilerde bile. Mesel Yusuf Ziya Bey dediği- | mz zaman en az üç dört kişi ha- tıra geliyordu. Şirketihayriye Mü- | dürü, İş Bankası Müdürü, meb'us. Salâhaddin Bey diyince: — Hangisi? diye sorulurdu. Hele Ali Bey, Mehmet Bey gibi harciâlem isimler için o muayyen bir şahsı ifade etmenin imkânı yoktu. Şimdi soyadı gelince bü- tün bu karışıklıklar büyük bir nis- pette ortadan kalkacaktır. Yalnız... Acaba bu nasıl bulacağız?. im isimleri | Etrafta esen havaya bakılırsa herkes kendisine uyduğunu zan- mettiği bir ismi alacak.. Vaktile babalarımız da bize isim koyar- ken ya pek sevdiği bir adamın is- | mini, ya büyük babalardan birinin adını koyarlar, yahut ismin mana- | a bakarak takarlardı... Bugü: imlerin de türkçeye çevrilmesi or- | Ürn sıkınca bu isimlerin sahiple- ie nazaran ne güli re m leselâ: Yüzüne bakılmıyacak ir ae Cemi) ler, hiç İmıyan ne (A- gâh) lar, şehadet getirmesini bil- miyen ne (Zühtü) ler, kendi şap- | kasını düzel âciz ne (Nâ- zum) lar, adını unutan ne (Zeki) ler, hiç bir şeye yaramıyan ne (Müfit) ler, ne taş yürekli (Rah- mi) ler, gölgesile kavga eden ne (Halim) İer, ağzından küfür düş miyen ne (Edip) ler, ne havalan- İ yoktur. Olanlarında da miş (Kâmil) ler, ne tezcanlı (Sab. MAKE Aşk, Mülâzrm rütpesinde idi. ve yarı bıçkın bir tavırla; Smordeş öne geçi — Söyle efendi! Suratı taş gibi, tam dört yüz dir. hem bir Makedonya muhtarıydı. bu. Kâh komitelerin tazyiklerine, kâh jandarmaların veya takip müfrezele- inil ikine muhatap olan, icabım- da köylü namma dayak yiyen; ve e- “ğer horoz sesi duymamış bir kaç altı- nı kalmışsa günün birinde uzanacak bir ele sıkıştırmak için fırsat kollayan nümunelik bir mubtar. Zabit, kazanılmış bir davanın za- ri) ler, ne pislikten yanına yakla- şılamıyacak (Nazif) ler, (Tabir) ler, ne herkese mağlüp olan (Ga- lip) ler, ne kısa akıllı (Akil) ler, ne âlemin hakkını yiyen (Âdil)ler ne kısa boylu (Âli) ler (o elhâsıl eski tabirle işmi müsemmasma uy» mıyan ne kadar adam var. | bunları türkçeye çevirdik mi gül memek kabil olmıyacak. Düşünün bir kere bir yerde kavga çıkarmış, cam çerçeve kırmış, üç kişinin ka- fasını yarmış ve mahkemeye düş- müş birisi... Reis ismini soruyor: — Adın ne? — Uslu! Zaten dünyanın hiç bir yerinde isimde mana aramazlar. Esasen isimlerin yüzde doksanında mana meselâ (Dieudonn& — Hüdaverdi) gibi enderlerinde münasebetli bir ma- na bulunabilir ama meselâ (Ro- senstein—Pembetaş) ta olduğu gi- bi manasmda münasebet olmıyan- lar daha çoktur. — Ben biliyorum. Şimdi biz aile ismi almıya başla- dık mı zamanın modasına © göre hangi çeşit isim makbule geçeceği tahmin ediliyorsa yahut hangi si- fatın kendimizde olduğunu zanne- diyorsak ona uygun bir isim bula- cağız ve bu suretle hareket eden- ler çok olacağından ayni ismi alan yüzlerce adam bulunacaktır. Mese- lâ yüzlerce Tekin, binlerce Demir, bir o kadar Alp falan göreceğiz. Yahut ber tarafta Yılmaz, Üstün, Çetin gibi sağlamlık ve tosunluk manalarını alanlara rastgeleceğiz. Bunun için ben bir çare o düşün- düm. Bu isimleri herkes kendisi değil, bir isim jürisi koymalıdır. Daha doğrusu, soyadını seçen ada- İ mın bulduğu ismi bu jüri tastik et- melidir. Meselâ çelimsiz, cılız, has- talıklı bir adam gelmiş, kendine Yılmaz adını koymak isterse jüri kabul etmemeli ve onun meselâ Mızmız, Singin gi ler vermeli ve böylece hiç değilse manalı isimlerle sahipleri arasın- da iptidat bir münasebetsizliğin önüne geçmelidir. Diğer taraftan bu isim bulmak herkesin uğraşa» cağı bir şey olmadığından bunun İ için de bir idarehane açmak hiç te fena değildir. Bu idarehane iki kısım olacaktır. Bir kısmında ka- riha sahibi muharrirlerden mürek- kep bir heyet isim olabilecek söz- leri muttasıl toplamakla meşgul o- | lacak; ikinci kısım da bu isimleri tâbilerine uygun bir şekilde sata caktır. Her isimden bir lira, hat- tâ elli kuruş almsa yalnız İstanbul- da hiç olmazsa elli bin lira kazanı- | Le Bende fikir yok değil, teşebbüs kuvveti yok!,. Eğer birisi şu ida- rehaneyi açsa alimallah & Karun kadar zengin olurdu. FELEK Behzadın yıldönümü | Dün Halkevinde bir konfe- rans verildi aktörlerinden Bü- İ yük Behzadın yirmi beşinci yıldö- nümü münasebetile dün İstanbul | Halkevinde Refik Ahmet Bey ta- rafından bir konferans verilmiş. | tir. Refik Ahmet Bey, bu konferan- sında Behzadın hayatından, mem- leketimizdeki tiyatro vaziyetinden bahsetmiş ve Behzadın sanatini uzun uzadıya izah etmiştir. ligini ne İhtifal Vefat etmiş olan Dişçi mektebi müdürü merhum Server Hi yin Merkezefendideki mezarda yarın saat 12 de bir ihtifal yapıla. caktır. EDONYA Kin, Politika ve Kan- Müellifi: Nizamettin Nazif Toprak belleye belleye avucu na- sırlaşmış bir köylünün selâm aldığını bilmem hiç gördünüz mü? Pazı çok kuvvetlendiği için, ipekli bir mendili nasıl | sıkmtı çek- meden kaldırabilirse kol da bu eli öyle kaldırır; sanırsınız ki el kendili- ğinden alına değmiştir. Nümunelik muhtar işte böyle bir lâm aldı ve hemen “Acaba ne ola- cak?” diye endişe içinde bekleşenle- rin arasından birini tutup çekti — Na sana Zaguriş'li karı.. İri yapılı ellilik bir kadın, Boynun- dan bağlı © yemenisinin “ rından kır renkli saçları gözüküyor. bir vinç MİLLİYET CUMARTESİ 1 Askeri Asker gözüyle Avrupaya bir bakış IV Şunu iyi bilmelidir ki ber hangi bir politika kümesi kuranlar, karşılarında na yalnız yardım etmiş olurlar. » tâ onun doğmasmı körüklemiş olur- lar... Şimdiye kadar hiç bir politika gru- pu, ne kadar iyi istekle kurulmu; olursa olsun, insan kümelerini, biribi rine karşı dövüşmekten © uzaklı | mış, belki karşılarında yeni bir grup yaratarak, dövüşe £ yaklaştırmıştır. | Böylece yağmurdan kaçayım diye ya- pılan bir düzen, karşısında dolu yağ- dıran başka bir düzen doğurmuştur. İnsanlık tarihinin bütün nları bunu apaçık gösteriyor. . En yeni ör. neği de “Büyük kavga” dır... İnsanlığın bugüne kadar aldığı yo- han iki yanına dönüp te bir bakalım: Bütün kavgalar, bir önceki kavga- da “yenen” in eyenilen» in ensesinde boza pişirmek istemesinden doğmamış mıdır? Şimdiye kadar yenenlerin yen. diklerine karşı gösteregeldikleri bu e- zicilik tutumu, yenilenlerde, öcalma duygusunu, sırtlarına yükletilen yük» ten bir gün önce kurtulmak meramı- nı bilemekten başka neye yaramıştır? “Adalet” e dayatılmıyan barış şart. ları, elbet düzeltilinciye kadar, temel tutmazlar... Ve, temel tutmadıkça, insanlık ta rahat yüzü göremez. . Zavallı insanlığın, yüzlerce çağlar » ea çok bundan değil ektiği de bundan d » “Sen bite- viye silâhsız, ve benden güçsüz, elin, kolun bağlı duracaksın. . Benim sa. imzalattığım yasanın sana yükleri de bir d , diye güçlü, takatli, öteki güç iki kümeye böldükçe, güçlü olanlar, güçsüzlere istediklerini yaptırabilecek bir duruşta kaldıkça yeryüzünde kav. ga hiç eksilir mi? Bizce, bugün insan Kümeleri ara. sında, her şeyde atbaşı beraberliği ka. rulmadıkça kavganın önü alınamaz. . Ne yazık ki bu beraberliğe crebilmek için, insanlar daha çok koşacaklar ve dövüşeceklerdir.... ... Avrupanın bugünkü gidişi ö- nünde Türkiye Bize gelince: Bizim milletçe karakterimiz pek a- çıktır,. Yeryüzünde, bugünkü gidişi, gözünden hiç kaçırmıyan Cümhuriyet Türkiyesi ana tutumu “Yurtta sulh, da sulh..” yasasıdır... On yıllık politikasının şaşmaz ibresi bu olmuş” e her vakit böyle olacaktır. Bu, bütün insanların gözü önünde apaçık duruyor. . Bugün yabancı ölkelerle kurduğu destluk bağlarının kaynağı onun, bu tutumundadır. Herkesin bil- diği bir şeydir ki, elbet biz de geç mişte bir çok milletlerle dövüştük. « - Fakat hemen hepsinde, hele ( kuşatması) ndanberi O geçen son Üç yıl içindeki dövüşlerde, hiz bite- | başkalarının saldırışına uğ ö. Ve ancak varlığımızı korumak dövüştük. . . Sonra, dövüş bitip te barış olunca da, dövüştüklerimizle iyi geçinme yo- luna girivermekte de, gecikmedik. . - Barış için, dostluk için, “ karşımızda yürekten bir istek olduğuna inanınes, dövüş günlerindeki düşmanlık duygu- larımızı bastırarak, dostça © el uzat makta hiç geri kalmadık. . Türlcün mi mez” diye tai bu gütmemez! larak görülebi kendisine | kötülük edenleri çabuk unuttuğu için || onlardan iktinci bir ifün kolayca gelmesine meydan bırakmış oluyor. - Ca Tasanların olduğu gibi, insan kü- melerinin de, biribirine inanarak, bi- ribirini aldatmıyarak, yaşıyabilecek- lerine on çok inanmış bir millet, bir ölke varsa, o da Türk milletidir, Cüm- huriyet Türkiyesidir. . Türkün milli karakteri gerek iç ve gerek dış politi- kasımda, bu “inan” üzerinde yürüyor. Bunda, iç yüzü ile dış yüzü arasınd. hiç bir başkalık sezilemez... Çü aldatmak, Türkün hiç değmediği, do- kunmadığı ve anlamadığı bir şeydir. Bütün milli varlığndaki tutumu, için Gözlerinde kulaktan kalay çer- we “Burnuma et kokuyorü” diye ba- Hıraran bir deve kur'a ile seçilerek mezredilmiş bir kurban gibi bakıyor” lardı ona. Zabit çalımlı fiyakalı bir sütü bo- zak değildi. Üniformasmın içinde bir üniforma gibi duruyordu. Elindeki kocaman Nagant tacanbasını kılıfına yerleştirerek me oğlun mu, değil mi? Ihtyar kadın genç bir kahkaha at- tı: — Haşâ sabit efendi.. — Canım ana.. Gel beni üzme, Bale band crop ee | uykusuz kalıyor. | — Dedim a. Değil benim. — Biz iyi haber aldık. Sımordeşte, Dambini'de hep öyle söylediler. Ço- cuk seninmi — Hayır.. Benim çocuğum Ameri- kadadır. Henüz mektepte okuyor. — Öyle imiş amma, diploma almış, buraya gelmiş.. Köy köy dolaşıp pro- | Kur NİSAN 1933 bahisler onun bu değişmez karakterini apaçık gösterir. . . “Cümhuriyet Türk kü sınırlarmın dışında Bin bir karış toprağında gözü “cihanda sulh. , * sembolü ile dış” politikasının şaşmaz özü olarak söyle- miş bulunuyor. . . Cümhuriyet Türkiyesi, “devlet” ve | «hükümet» başlarile, her sıra düştük- ge, bunu bütün yeryüzüne yaymaktan ve göstermekten hiç geri kalmamış- | tr ve kalmamaktadır. . Fakat, yer- | yüzünün bu havasmda, bizim bu te- | i çık seslerimize karışan bazı sesler, bizim topraklarımızdı başkalarını gözü olmadı- inandıracak temizlik ve a- çıklık yoktur... . Karşımızdaki hava, daha mikroplardan temizlenmemiş- | tir. “Boğazların bekçisi” Sonra Daha, bizim kalmamızı çekemiyenler var! bizim “kendi kendimize yeti lunda güttüğümüz ekonomi politika- mizi biç kafalarını — sığdıramıyanlar | var. O kadar ki bu işin bizde ilerliye- | memesi için, “Allahtan dilerim ki bu politika o Türklerde. ilerliyemesin diye Allaha yalvaranlar ve “ Türkle rin fabrikacılığı ilerletebilmeleri bir kaç çağ geçirmelerine bağlıdır..diye kendi kendilerine bir avunma sığınağı uyduracak kadar gidenler var!. Bu düşüncelerin, yalnız bir kişinin — meselâ Yüzbaşı © Armistrong'un — | kafasında yaşadığına, başkalarının- kinde yer bulmadığına inanırsak, işte o zaman, başkalarını aldatmak nedir bilmiyen Türk karakteri, kendisi datmış olur. . Bu aldanmanın acısmı ise, millet ancak çok pahalı ödeyel Onun için geçmişte olduğu lecekte de, gene bir çok hanlar vermeğe zorlanırsak, diye her | gün öyle bir imtihanı vermeğe hazır bulunmalıyız. . Ne vakit, nasıl ve nı a belli ol baskınma uğrama mak için bundan başka çıkar yol yok- tur... Bu hazırlığın en sağlam temeli, mil- Hi varlığımızın — dayandığı milli ülküye tek yoldan tek katarla yürüyüşümüz ve bu yolda yürürken gösterdiğimiz, | düşünüşte, duyuşta ve yapıştaki bera- berlik ve yüksekliktir. Çünkü biz, yeryüzünün bir © eşini daha görmedi i büyük ve boğucu bir yeryüzü düşmanlığı. nm kıskacı içinde bırakıldığımı. man, bu üç temele daya © çemberi kırdık, o kıskacı dık, bugünkü tertemiz Türkiyesini kurduk. . . Türk milleti, parçala Cümhuriyet Mi bu temellere dayanı; yükseldikçe, milli ölüye tek yoldan, tek katarla »Zrüdükçe, | gökyüzünü | bir türlü bırakamıyan karabulutlar. an kopabilecek ber türlü fırtınaya * gerebileceğine, hi eünübeliğie YEN ba rimendan, Çünkü onun, kendine saldırmak is- tiyecek düşmana veya — düşmanlara karşı komak üzere çıkaracağı cümhu- riyet ordusu da, bu üç temel üzerin- de yükselerek Türk milletinin varlığı” nı kurtarmış olan dövüşkenlikte gun, yetişkin ve pişkin bir ordudur. Yeşilköy A. KABIRYA Lâyemut tarihi muazzam film KABIRYA Milyonlar filmi KABIRYA Mümessili: MASİST ol. P İ müşter. Gedikpaşada 2 ev, 7 dükkân yandı Evvelki gece saat yarımda Gedik: | paşada Asmalıkandil çıkmazında b k önüne geçil kasap Musta- fanın evi ve dükkânı ile Okasap Os man, pastırmacı Yervant, kurukahve- ci Haçik, bakkal Karabet, ekmekçi Mirtat, ciğerci Ragıp Efendilerin dük- | kânlarına da sirayet etmiş ve bu say- dığımız dükkân ve evler | yandıktan | sonra ateş söndürülmüştür. Yangının bekçi Mehmedin evinden çıktığı anla- | sılmaktadır. Nasil çıktığı tahkik edil- mektedir. Kurşun hırsızları Fındıklıda bir o konserve fab: | rikasmdan o kurşun çalan Celâl ve Şükrü çaldıkları kurşunu naklederler- ken yakalanmışlardır Yaraladı Beşiktaşta İhliamur deresinde oturan Kıpti Arif arkadaşı Cumayı bir kav- ga esnasında ağır surette yaralamış- tir. Parmaklarını kaptırdı Hasköy kereste fabrikasında çalı- şan marangoz Hüseyin dün elini ma- kineys kaptırmış, üç parmağı o kop- Tebiiğler Malüllere. . . Istanbul Harpmalülleri cemiyeti umu- mi merkezinden: 1 — 530, 931 ve 932 senelerinde in- hisar ikramiyelerini almayan Harpma- lülleri ve şehit yetimleri için M.'Mi Ve- köleti celilesinin emirleri mücibince as- | kerlik şubelerinde yeniden defter açıl. mıştır. Geçen bu üç senenin tütün baki yeleri de 933 Haziranı tevziatında veri- iecektir, 2 — Mezkür Defterler Askerlik Şube Nisan 933 nihayetinde M. M. Ve köletine gönderileceğinden 930, 931 ve 932 seneleri inhisar ikramiyelerini almma- yan aHrpmalülü arkadaşlarımızla şehit yetimlerinin Nisan ayı zarfında beheme- hal askerlik şubelerine müracaatları ol- zemdir, 3 — 10 Senelik maaşlarını toptan a- lan Meslekdi rımızdan mezkür senele- re ait inhisar ikramiyelerini almayanla- rın da ayni veçhile bu defterlere kaydo- | lunmaları icabeder; I Dünkü yangın ada | | 4 — Harpmalülleri alâmeti fabrikasş olan “Rozetler” Nisanm ilk günlerin de Fabrikaya sipariş edileceğinden henüz deftere isimlerini yazdırmamış bulunan Harpımalüllerinin derhal merkezi umu- müracant etmeleri son defa olmak üzere ilân olunur. Askeri tebliğat Beyoğlu askerlik şuebsinden : 1 — 933 Nisan celbi için toplanma günleri aşağıda gösterilmi: — 318 : 326 (Dahil) m ve 316 325 (Dahil) gayri islam yerli ve son yok lamalarını Beyoğlu şubesinde yaptırmış yabancı piyade sınıfına mensup askerlik yepm olanlar 124-933 çarşamba günü. B — 316 : 328 (Dahil) Jandarma sı. | nıfına mensup yerli ve son yoklaması- nı Beyoğlu şubesinde yapt! wükabil bedel verip etmemiş olanlar ile | d Bu çunkü program İSTANBUL, 1200 m. 18 - 18,45: Müşerref Hanım, 18,45 - 19,30: Orkestra. z 19,35 - 20: Fransızca deri müptedile* mahsus. 20 - 20,30: Karagöz. 2030 - 21,30: Hafız Ahmet Bey sa7 21,30 - 22,30: Orkestra Ajans, borsa b beri sant ayarı, ANKARA, 1535 m, .30 : Ankarapala orkestrası, Riyaseticümhur Flermonik of” VARŞOVA, 1411 m. 13.15: Plâk. 14.15: Talebeye mah sus matinal konser. 17: Plâk. 19.10 Hafif musiki, 21: Hafif konser, ( Strauss, Friml, Andrejew v.s.). 23.1 Şipen konseri. 23.40: Film müsah& besi, 24: Car. BUDAPEŞTE 550 m. 18.35: Çift piyano ile caz hi ları. 19:48: Homeros şarkı birliği müsameresi. 20.55: Verdi'nin bilim” meyen parçalarından konser. 22: Ka” rışık neşriyat. 24: Sigan musikisi" PALERMO 538 m. 21.50: “Sevilen ev” isimli Loumbar” do'nun opereti, VİYANA 517 m. 19.10: Hafif musiki (Marş, vali operetler). 21.05: Osvald Kabasts” 'Hary Janos” isimli sil. 23.55: Plâk ile akşam 20.40: (Triyeste): Piyano kon” seri, 21.45: “Rompicollo” ismindeki operet (Pretri). PRAĞ 437 m. 19.35: Almanca musikili neşriya Askeri bando muzika. 21.10* mser. 23: Son haberler. 23.15: Ha fif musiki. BÜKREŞ 394 m. 13: Plâk, 14: Keza. Sibiçinmu #8” kımı. 19: Konuşmalar. 21: Temsil 2145: Tagannili Okonser (Koro) 22.20: Enescu O lokantasmdan nak" len: Dans musikisi, BRESLAU 325 m. 19.30: Milano opera artistlerini" plâklarından. | Film çevirecek Bulgar artistleri Bulgar Operası artistlerinden Mm. Constance Kirova ve Bulgaf tiyatrosu artistlerinden M- Boris Mikailon, film çevirmek ü- zere şehrinize geli —-—— ————— — askeri ehliyetnamesi bulunmayan 316 * 326 (Dahil) doğumlu askerlik yapma” miş kısa hizmete tabi olanlar 25-4-933 #li günü şubede isbatı vücüt edecekler” ir, 2 — Bedeli nakdi vereceklerin 11-* ksamına kadar bedelleri kabul edi- lecektir, 3 — Evvelce kısa hizmete tabi ols i kanun hakları refedilen Ef*9” piyade sınıfına mensup olanla” 933 de de bulunmaları günlerde davete icn ler halkında askeri mükelle anununun ceza kısmındaki mad” mahsusası tatbik edilecektir. ı Milli Türk Sigorta Şirketi | Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz | Sigortaları halk i m müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi: Galatada Ünyon Hanında Acentası Tel: Beyoğl bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. lu : 4887 478 T gm amma mem mmm OLA NEGRİ ri şuna Dizilen Kraliça bir harikası Pek yakında MAJİK'te da varmış, | Kadın bu sefer inat ve hiddetle reddetti; — Yalanan! — Peki madem ki kabul etmek is- temiyorsun. O halde tahammül et... Muhavereyi dinleyenlere buz gi- bi bir ter döktüren kısa bir süküt ol- du. Sonra zabit ilk defa olarak kaş- larını çattı ve bağırdı: — Rüstem çavuş!... — Beyim. — Söyle getirsinler!. Çavuş koşarak gitti, yine koşarak geldi. Arkasından ağır bir yük taşı- yan üç nefer gözüktü. Bunlar evvelâ yere yırtık bir basır serdiler, sonra bu hasırın üstüne kanlı beyaz örtüle- re sarılı iki ceset koydular. — Açın yüzlerini! Çavuş tiksinerek elini uzattı. O anda kıvılcım püsküren meşalenin kı- zıl ziyası, biri erkek biri dişi iki genç ölünün kanlı kafalarına vurmuştu. Köylülerden bazıları korku ile irkil- | De diler. Zabit ihtiyar kadını kolundan tuttu. Gayet nazik bir tavırla — Ana, — dedi — Bu bana pek acı veriyor amma. Ben bu üniforma- yı sırtıma giydiğim gün onun doğur: cağı her tesadüfü kabul edeceği yemin etmiştim. Bak bakalım şu genç senin oğlun değil mi? Kızıl kavılermlar savuran meşale, kanlı kafalara yaklaştı. O kadar yak- laştı ki bir tutam samur saç kavruldu ve iğilen suratları burunlarına yanık bir yün ibrişim kokusu çarptı. Dişinin açık gözlerini pıhtılaşmış kan bir kerpiç duvar gibi kapamış- tı. Fakat erkeğin gözleri açıktı, ba- kanların göz bebeklerine bakıyor gi biydi ve bebeklerinde hâlâ yanan alev vardı. ini, işte bu alevli bebeklere dikme- ğe mecbur kaldı. Zabit onun yüzün- de bir ürperme, hüzün çizen bir hat veya gözlerinde bir damla yaş keşfet- mek için beyhude uğraştı. Kadın, bit me kadar istediyse, kanlı cesetle- rin nerelerine bakmasmı istediyse o- yalarma baktı ve dikkatle baktı. Son- ra yine ve gayet sakin bir sesl. — Hayır, mülâzım efendi.. — de li — Aldanıyorsunuz. Bu benim ç© cuğum değil. pi Yalan söylüyordu. Bu hissizliği bile, bu sakin sesi bile, bir türlü ye” şarmayan bu gözleri bile yalan söyle" diğini anlatmağa kâfi bir ji nefe” işte böyle ölür. bu ya.. Eğer bir gün kuvvetli bir dö © man karşaiıkda kalır da, bunun öğ ışarak ölmezsem yuf olsun bs", Mülâzm haklıydı. Makedon?” genç erkekçe ölmüştü. Amerika? Kolombiya darülfünununda içtim” yat doktorasını verdikten sonra KÖ” di köyüne şitriye