? ırpanj MİLLİYET CUMARTESİ 1 NİSAN 1933 Belediye Ile Evkaf Arasında Ihtilâf Kalmıyacak Ekonomi e Mark ne vaziyette? Hitler'in dürüst bir iktısat siyaseti takip edeceği anlaşılıyor Geçen hafta Reichabank Guver- Dörü ve Doktor Luther istifa ede- yerine kendisinden evvel bu Mevkii uzun müddet işgâl etmiş (olan Doktor Hialmer Sehacht tâyin olunmuştur. Aşğıda, bu te- beddülün ehemmiyetini izah ve iki maliyecinin hayat ve eser- lerinden bahsedeceğiz. Hitlerin, Doktor Schachtı Rahs- bank Guvernörlüğüne getirmesi “ürüst bir iktisat siyaseti takip ““deceğini ifade eder. ip Hitlerin, iş başma geçelidenberi isat ve siyaseti hakkında beya- Data » dünya matbu- Atmda bir takım endişeli tahmin- (lerin yapılmasına sebebiyet ver Miştir. Bu defa Merkez bankası Guvernörlüğüne, maliye âlemin- “e iktidar ve teennisi ile meşhur (plan Schachtı getirmesi bu endişe | eri izale edecektir. Karilerimiz hatırlarlar ki harp ten sonra Almanyada | İnflatiyon Meticesi Markın kıymeti sıfıra düş- Müş ve memleketin hariçte mali kibar: çök kırılmıştı. Bu sıralarda İlbaşma geçen Doktor Schacht (İş Bankasından alman cetveldir) 30 MART 1933 Akşam Fiatları ikrazlar g1. 74 mi il ida! in il Anadolu | Ku- ponasz 90 İ mezesi ESHAM Bomonti Terkox Çisenin Ar, İtikat dey, Şark dey, Kalya Şark m. ecza Telefon : m p Hand haz Nr 1 Silim, Av i Pezeta 1. Mark 1 Zeloti 1 Panga Fikirler ve insanlar çJenkidin tenkidi . Sırrı Bey, yeni kitpları (2) bi © münakaşaya gi Za air 'münekkiiticin tenkitten bahset. hemen hi o küçük “essai” de söyledik- itirazım yoktur; hattâ en ştirakte hiç bi ö nevralara girişmesi ihtimali artık hiçte varit değildir. ktor Lutherin de Almanyaya bir çok hizmetleri dokunmuştur. Fakat buna mukabil büyük bir hatası memleketine çok zarar ver- miştir. . Doktor Luther, temmuz 1931 de bankacılık buhranı esnasında yan- | iş bir siyaset takip etti: Markın istikrarından sonra bir müddet (1926 dan 1929 a kadar) Almanyada resmi ve hususi mües- seseler, ecnebi memleketlere ve bilhassa Amerikaya kısa vade ile çok borçlanmışlardı. 1931 senesi yazında, bir emniyet buhranı ne- ticesinde alacaklar birden Alman- yadan paralarını çekmek istediler 12-15 milyar mark sermayeyi ec- nebi alacaklılara bir kaç hafta zarfında iade etmek imkânsızdı. Bunun için Reichabankın alacak. lara vaziyeti anlatarak, borçlu müessesatın deyinlerini derhal ve nakten değil, vade ile ve tahvilât şeklinde ödeyebileceklerini bildir- İ mesi lâzımdı. Halbuki Luther yan- lış bir siyaset takip etti: Alman müesseselerinin alacak- klarmın tediye taleplerini derhal ve hiç bir şart dermeyan etmeksi- sizin kabul etmelerini tavsiye et- ti. Bu suretle alacaklılara itimat telkin ederek, bu (o tehacümü (run) u durdurmak istedi. Reich Bank bi rkaç gün içinde harice 2 | milyar Mark altın gönderdi ve bu- günkü altın mevcudu (739 mil- yon Mark) o vakit ecnebi memle- ketlere bir hamlede sevkettiği mikdarm yarısına bile tekabül e- demiyor... Bankalar sür'atle tediyalta bu- Tunabilmek' için “ bir çok “borçlu müesseseleri fazla tazyik ederek iflâslarına sebebiyet verdiler, ve neticede kendileri de müşkül vazi- yete düştüler. Bu kadar büyük fedakârlıkla- ra rağmen istirdat talepleri | durmadı, azalmadı. Doktor Lu- | ther nihayet, bir çok zarar ve fe- lâketlerden sonra, daha bidayette alması lâzım gelen bir tedbiri itti- haz etti: Harici borçlar hakkında umumi bir moratorium ilânı için karar aldı. Bu teehhür Almanya. İ ya çok zararlı olmuştur. Buna mukabil Dr. Luther, en zengin memleketlerin paralarının bile sarsıldığı bir devirde, Mar- kın kıymetinin sabit kalmasını te- min etti, Temmuz 1931 den sonra, ha- rice külliyetli mikdarda tediyatta bulunmaları neticesinde belediye- ler, bankalar ve hususi müesse- sat işlerini çevirmek için lâzım gelen mütedavil sermayeden mah- rum kalmışlardı. Herkes banka- yı enfilâsyona doğru itiyordu. Lu- er para basma makinesinin ka- pağını bu hücumlara karşı muvaf- fakıyetle müdafaa etti. Reich is- tatistik müdürü Wagemann gibi eserleri çok okunan iktisatçılar | yaldızlı projelerine kanmadı. Çok Belediyede İhtilâf kalmıyor Belediye ileEvkaf arasındaki işler Belediye ile Evkaf arasında se- nelerdenberi uzayıp giden ihtilâf- ların halli için iki daire mümessil- lerinden mürekkep bir komisyon teşkiline karar verilmişti. Komis- yon şimdiye kadar dört içtima yapmıştır. Evkaf Belediyeye ait emlâk ve araziden mukataa vergisi istediği halde Belediye bu verginin tah- siline imkân olmadığını ileri süre- rek itiraz ediyordu. Evkaf muka- taa vergisini alamayınca Belediye nin bir çok emlâkine haciz koy- muş, emlâk kiracıları da haciz kon duğu için kira bedelini Belediyeye vermemişlerdi. Diğer taraftan Ev- kaf ta mahcuz emlâkin kira bedel lerini tahsil etmediği için kararlar tedahülde kalıyordu. Bu müzake- relerde Evkaf mümessilleri, muka taa vergisinin behemehal alınma- sı fikrinde ısrar etmişlerdir. Halbuki Belediye mümessille- rinin noktai nazarına göre mul taaya tâbi olduğu iddin edilen yol ve meydanların devlete ait olduğu Kanunu Medenide tasrih edildi- ğinden bunların vergiye tâbi ol- maması lâzım gelir. Komisyon ev- velâ ibtilâflı olan mezarlıklar, sonra da mukataa vergisi mesele- lerini helletmek ve her iki daireyi senelerdenberi meşğul eden karı- şık işlere bir an evvel nihayet ver- Sürpagop mezarlığı Sürpagop mezarlığı hakkında Temyiz mahkemesinin verdiği ka rarı ihüva eden patrikhanesi vekillerine tebliğ e- dildi azılmıştı. Belediye, evvel- ce düşündüğü gibi ilâmı alır al maz. Tapu idaresine müracaat e- derek, mezarlığın tapu senedini kendi namma, istiyecekti. Fakat şimdilik Belediye mezarlığa vazı- ilâmın Ermeni | yet edemiyecektir. Belediye tehiri icra kararmı da kaldırmağa bir zemin hazırlamak ve davayı tekemmül ettirmek için ilâmı patrikhane vekillerine tebliğ i Patrikhane vekilleri rar talebinde bulunduk ları takdirde o zaman Belediye de icra kararının kaldırılması- nı istiyecek ve Tapu idaresinden de senet istiyecektir. ———— —— ihtiyatlı bir para * siyaseti takip etti. Acaba bu hizmetlerile evvel- ce yapmış olduğu büyük hatayı telâfi edebildi mi?.. Amerika bankacılık buhra- nmın takip ettiği seyir Geçen hafta Amerika bankacı- lığının geçirmekte olduğu büyük buhran hakkında izahat vermiş, ve vaziyetin salâha doğru gittiğini yazmıştık. Bu hafta zarfında bi lerce banka gişelerini açmıştı Bununla beraber 5.000 banka he- nüz kapalı durmaktadır. .Nezdle- rindeki mevdualın ancak ufak bir. yüzdesini tediye eden bankaların adedi de henüz bir hayli fazla- dır. Yazlığa nereyö çıkmalı? Bahar, geldiğini belli etmemek için mi sis arkasına saklanıyor? Alurından boşanmış bir kaç yüz ineğin bir ağızdan böğürmesini an- divan seslerle: kaç sabahtır yata” ğımda sıçrayarak uyanıyorum... Tekrar uyrya bilirsen uyu... İnek ler böğürmekte devam ediyor. Kal. İ kap lâmbayı yakmaktan başka çare yok. Pencerenin önünde, günün a- ğarmasını beklemek, hoşuma gider amma, böyle yarıda kesilmiş uyku- Dun sersemliği üstümde olmamalı.” Neyse, biraz sonra, ortalık damla damla aydınlanmağa başlıyor ve ben başımı dışarı (o uzatıyorum: Dehşet! öyle bir sis var ki bir a- dım ilerdeki dışbudak ağacını bile göremiyorum. Tekrar penceremi kapayıp içeri çekildiğim zaman bakıyorum ki bütün ev hâlki uyanık... Onlar da sis düdüklerinden u- yanmışlar ve tabil benim gibi bir daha tı lar, Uykumu başıma sıçrattıkları hâl de bu düdüklerden şikâyet etmek benim aklımdan geçmez. Neyap- smlar, vazife icabı... Taş çatlasa bağıracaklar! Göz gözü görmiyen denizin ortasında çarpışmalar ol- sa daha mı iyi?... Nasraddın hocanın yaptığı gibi sçocuğu çeşmeye gönderirken şa- marlamalr.. Testiyi kırdıktan son- ra döğmek ne fayde verir? Sis dü- dükleri de böyle.. Kaza olmadan sığlığı kopariyorlar. Diyeceğim şu ki, mart ayında, | bir günümüz sissiz geçmedi. Bahar acaba, yaklaştığını bize gösterme- mek için mi sislerin arkasma sak- lanarak geliyor? Korkarım ki an- sızın karşımıza çıkıp bize bir sür- priz yapacak. Takvim yalan söylemiyorsa, bu- gün mariin-431) i... En fena görür bir tahidinle;'on beş gün sonra ba- harın içindeyiz. Evde, sesi kısılmış bir kanaryam war. O bile, bir haf: tadan beri ince ince ötmeğe baş- ladı, Hele “kafesini, açık havaya bıraktıklâri gün keyfinden yerin- de duramıyor, Dün, kapının önünden bir zarza- vatçı bağırarak gaçiyord — Taze karnıbahar... Var taze | karnıbaharlarım.. Bilirsiniz ya, karnıbahar, baha- rm müjdecilerinden sayılır. Satıcı- yı evden çağırıp pazarlık ediyor. Jardı. Pazarlığı son sözünü duydum: | — Sen bilirsin, vermezsen gi Araya girmek istedim: — Ne satıyor bu adam? — Karnıbahar... — Dediğimiz finte razı olmıyor demek... — Yarı yarıya anlaşın... Nasıl? — — Kamıbaharı © ikiye bölün: Karnı onun olsun baharı siz alın... çeken “her iki ma- nasile” meşhür bir şairimiz vardı. Rakısmın şişeleri üstüne şu mısrai yazdırmıştı: di ir «İki zıkkımlanırnı, Sokaklarda çiçek satanlar, bu ji al lacaklar sala- rum > çekleri Kökleyip oklağış Kekdile- rinden geçe? gibi bağrışıyorlar: — Ne koku! Efendi, ne koku bu.. Em koklıyoruz, em koklatıyoruz.. sunuz ki müşteriler, çiçekte kok- lanmadık yer bulamıyorlar. Geçen akşam bir âile toplantı- sında, yaza dair konuşuyorduk.. Yazdan bahsaçılınca, yazlık ak- la gelmesin olur mu? Birisi atıldı — üçükçekmeceye gide- ceğim! “Yaşlı bir hanım, yüzünü buruş- turdu: > — Bilirim oralarını ben.. Sivri- sinek yuvasıdir!.... Evin en genç kızı, “Suadiye”de Suadiye... diye tutturdu. Büyüka- danın yalnız bir istekl nu da çabuk vazgeçirttiler: — Susuzluktan yanar kavrulur. sun ayol. Bu sene ilk defa olarak bir yaz- lığa çıkmağı arasında ben de olduğum için söze karış- tam: — Beylerbeyi yahut Çengelköy, nasıl? Yakınlıkları da var, İstan bula?... Meclisin en yaşlı hanımı atıldı: — Hay allah senden razı olsun evlâdım.. Gördün mü yazlığa gidi lecek yeri?... Alâ Tomruksuyu, şer bet gibi hava... Bilmiyenler sordular: — Tomruksuyu, nerede? — Çengelköyünde iki gözüm... Sularımen şifalısı... Bir bardak su iç, bir kuzu ye!.. Büyük Hans kadar metetti ca kandırdı. Ömrümüz olursa o ve bir mani çıkmazsa bu yaz şöyle bir kaç ay için Çengelköyüne hava değiştir. Çengelköyünü o bizimkileri kolay giderse belki kışı da çengeli atıp kalırız! M.SALÂHADDİN Atina macerası Mi. Şor'un evrakı Adliyeye veriliyor M. Papasla sevişerek Atinaya kaçan ve babası tarafmdan geri getirilen Mel. bu seyahatte ihmal ve ileri yörülen me- murlar hakkındaki tahkikat ikmal liyeye verilmesi muhtemeldir. Doktorlar arasında yardım kasası Etıbba muhadenet cemiyeti dün aylık mutat içtimamı İçtimada cemiyete müracaat 15 doktorum azalığa kabul edilme leri kararlaştırıldıktan sonra, dok torlar arasında bir yardım kasası teşkili esası konuşulmuş, bu fikir hararetle kabul edilerek kasa için ii hazırlamak anlıyabiliyorlar. Herhalde enlâr münel- kidinkini bir türlü | anlıyamıyor. Her şâir, her romancı münekkidi kıskanç- lıkla ittihamı eder ve ömründe bir kere olsun: “ Beğenmiyorsan iyisini sen yap” der. Nahit Sırrı Bey Ode bundan kurtulamıyor ve bir tenkit kitabında bu- na *öyliyor > “Yaz öğlesinin kızgın günesi altında küfesini başma yastık yapıp" kafdırımın gölgeli bir töretma uz: tl Mi | hır, görmiyen gözlerle bakarak muhte- şem otomobiliyle geçen bir kadın için: * Gözlerini şeklâya benzettim, © Yazık, zavallıyı beğenmedim!” demesi ne kadar gülünçee, bilgilerinin derinliğine ve ince | bir hassasiyete sahip (bulunduklarına dair biç bir delil vermemiş tenkitçilerin en tanınmış ve teslim olunmuş kıymet. lerden istihlatla, tezyif veya merbamet ederek bahseyiemeleri de o kadar gü- Tünç ve işte o kadar hazindir.” (Uzun cümleleri severim ve bu kadar uzun bir cümleyi yazmaktan çekinmedi. ği için Nahit Sırrı Beyi tebrik ederim, yazamazsın!” diyebilir. Fakat meydan okumağa meydan © okumakla cevap ve- ren münekkit pek azdır; çünkü mü- nekkit asıl davanın şahıslarda, yani ken- disinin veya romancının inde de- öl, eserde olduğunu muhatabından da- baiyi anlamıştır. Denilebilir ki sanatkâr lar içinde en idealisti münekllitir, res: imkânsız kıldığı şeyleri düşünür. “ Benim bu kadarını da yapıp yapama- mamdan ne çıkar? Bundan daha güzeli, bundan kusursuzu tasavvur olunabilir ya! * der. Hemen hemen her sanatkâr, vücude getirdiği eserin asıl tahayyül olduğunu ii tiğinin çok altında itiraf ci halde bumu başka birinin de söylemesine tahammül edemiyor; çünkü © zaman işe gururunu, şahsına olan muhabbetini, öz. severliğini karıştırıyor. Yani sanatini saf olarak düşünmekten vazgeçip ona kı di şahsını da kalıyor, Bunun için bir eser karşısımda müşkülpeseni terenin vaziyeti dajma daha asilâ- nedir, Fakat asıl münekkit kendisine verilen eserde gayeyi bulup tahakkuk ettirilmiş şeklin tasavvura ne kadar yaklaşabildi. ğini araştıran değil, o gayeyi, o tasavvu- ru da edendir. Bu hususta o da yaratıcı sanatkâr” ile bir seviyede- Fakat herkesin bildiği: “Kedi yetişeme- diği ciğere pis der” sözü durerken bu dir; çünkü eseri değil, eserden eveli kasdetmaktedir. Hele eserdeki Tilirlere ! disi beğenmemekle cevap kariin kendine göre bir güzellik telâkki- si olabileceğini inlâr etmektir. Bir şairin, kitabını beğenmiyen,satın almıyan bir ka rie; “ Mademki para verip almıyorsun, oturup bundan iyisini yaz bakalım!” de- mesi ne kadar tuhaf olursa münekkide meydan da o kadar tuhaftır; çünkü münekkit her şeyden evel bir ka- ridir. Fakat diyeceksiniz ki o kari ken- n kalmıyor, başkaları- na da tesir etmeğe kalkıyor. Ya şair,ro- mancı tesir etmeğe wğa çalışan nim kendi fikirlerimi kım yok mu ? Telirar ediyorum, şahsa sanat haricinde gelecek menfcat- ler mevzuu bahis değildir. Münekkit on- larla alâkadar değildir, o daima mesele. yi saf sanat sahasıma; ideal bi; götürmek ister, Nahit Sırrı Bey o hammala benziyen- lerden başka bir de Üçüncü Osman'a benziyen münekkitlerden bahsediyor. Bunlar “hiçbir eser halkedememelerinin. acısını yazanlara muzır o olmak, fcnalık etmek suretiyle avütmak ve uyuşturmak istiyen birer basta " imiş. “ Her muvaf- fakiyet, hattâ sadece her gayret önünde Allah böylelerinden bütün sanatkârla- rı korusun; fakat, doğrusunu isterseniz, böylelerinden korkmağa hacet yok,çün- kü sayıları pek az olsa gerek, çünkü ben, tenkitle uğraşanların Eyi amma, o kadar çok koklıyor-| edilmiştir. | Bu husustaki evrakm bugün Ad yapmıştır. Geyikli orman! ,, Yakın tarihe ait bazı hatıraları işittiğimiz zaman hayrete düşüyo- Tuz. İzmirin Selçuk harabelerin- de eskiden bir yüksek medeniyet olduğu iddia edilirse buna tarih bilmeyenler de hârabelere baka- rak inanırlar , Könyadaki eski Türk san'atı. nın tarihini bilmeğe lüzum yok- tur. İnce minarenin ince endamı, Sahip Atânm mozayıklı kapısı bu- nu ebediyete götürecektir. Fakat kim iddia edebilir ki İ bundan yüz elli yıl evvel İstanbul civarı serapa ormanmış ve bu or- manlarda avlanan geyiklerin boy. muzları Avrupaya satılırmış. Kâhtanenin iki yeşil bir zamanlar gül bahçeleri zarif köşkler olduğunu da Sâdâ. bât hatıraları arasmda okuduk. Fakat yalnız bu devrin hayatını ifade etmek ister gibi tahtadan, çerden, çöpten yapılan bu köşk- leri de yine zamanm siyasi bir hamlesi silip süpürmüş. Bunu kabul edelim, fakat ta- biatin her yıl tazelediği ve her in kendine lâzım bir ha- yat ve zevk vasıtası olarak kabul ettiği bn meçhul ormanlara ne ol- muş? Bunları da Osmanlı tarihini her asrın dört devrinde yakıp yıkan isyanlar, ibtilâller mi yaktı, yık- vu. Fransadaki siyasi ibtilâl bıçak- ları (Paris) te binlerce insanı kı- tır kıtır kesti. Fakat Paris civarın. daki meşhur Bolonya ormanında, Vensan ormanında bir tek dal ko- parmadı. Fransizlar bunu ancak son muha rebede (Paris) i tehlikede gör- dükleri zaman budadılar. Peki, daha yüz elli sene evvel İstanbul etrafını kaplayan ve için- de avlanan geyiklerin boynuzları bile Avrupaya satılan ormanlara ne oldu. Bentler yolu ile Kemerburgaz arasında bir parça görünen Bel- grat ağaçlığı belki bu tarihi orma- nın bakıyesidir. Büyük şehirlerin civarında at, otomobil, hattâ piyade gezintile. ri için bakılmış, yolları açılmış, hattâ istirahat yerleri yapılmış ör- manlar yetiştirmek medeni bele- diyelerin vazifesi olmuştur. (Bükreş) te bile ortasından ge- niş bir otomobil yolu ile at gezin- tilerine mahsus ayrı bir yolu olan iki taraflı güzel bir orman var- dır. Şu tarihe geçen, geyikli orman- dan vazgeçtik. İstanbul Bele- diyesi bari her sene civar köylüle- rin baltalarına göğüs gerenBelgrat ormanına biraz çeki düzen ver- Burhan CAHİT m Bu komisyon gelecek haftaya ka- dar bir nizamname yapacak, ce- miyet gelecek hafta gene toplana- rak bu nizamnameyi müzakere €- decektir. ii İ 2k eli i i i i / i W p : ş İ