19 Mart 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5

19 Mart 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

F — Sizce dil inkilâbinm fay- edir? e kyk ayşen tasıdı Türke dili türkleşince Türk birli Türk tamamlığı arta- cak, her işte ilerleme (olacaktır. | £ kanaatim budur. F — Dilin re değiştirebilir miyiz? süz eği nel deği, tabistine uygun ni e başka ile üret» zaruret i uyar, kadere esir © değildir. Dilin takâmül yolunda bıraktığı izler gelişi | riyesi kadar eskidir. dan De Vries, filozof Bergson tekâmülün birden, yaratıcı olduğu-| Tin nu gösterdiler. Tekâmülün vetiy- resi birikme değil, sıçramaktır. F — “Öz Türkçe” den ne anlı- yorsunuz? B — Eski türkçe din ve saltanat dilidir. Yeni türklerin dili olamaz. Yani ruh eski kabı çatlatmıştır. Öz türkçe, kabı canm taşıyabilen Hirkçe demektir. | F — Öz türkçeyi nasıl bulmalı? Türkçeyi sadeleştirmeli diyorlar. B — Şüphesiz fakat bu iş sade bir dış işi değil, bir iç Mir ba Bu kuvvet nedir? Yeni türk zer ya ğil mi? O belde öz türkçeyi bul- mak İçin onu yaratan bu yeni ruhu bulmalıdır. F — Hâlka giderek değil mi? B — İsterseniz. Türkçüler öte- denberi “hâlka doğru” derler. Mü- midir?! çe apk katı e idir?! itapi ir al tında hâlkçı benliği vardır. Hâlka gitmek köylere doğru yollanmak Se bu canlı ölü mii i müj adi İDİZ, Çi nahiv, İeleri hep Türk e söz mutlaka “Bilamsiiliye Çek Çelebinin anlak, olmasına rağ- seci'li, men, halis türki, Ses Saz şairlerinin görkeesi türktür; tehsil görmemiş KL ne türktür; e türk değildir. Nasıl e ün bil. sunuz; biraz müspetleşseniz olmaz. mı? Türkçenin ba ei türklüğünü nasıl bulmalı B— ik olan dilim değil, mevzuunuz! Nasıl bulmalı? Her canlıyı duyar ai önümüzde F — Böyle diyerek ilim ve akıl sahasından çıkıyorsunuz! B — Açıktan açığa, işin sa matkârlara, nesircilere düşen pay! büyüktür. Türkçenin canı henüz bulunmamıştır ; fakat O vardır. F — Türkçe büyük bir dil değil midir? b pme millet Makami dal lik, tiyatro, edebiyat ve felsefe di- lidir. F — Son sözlerinizle yine sana. te girdiniz! B — Sanatsız yaşayış ve düşü; bilmem... > İsmail HAKKI (1) Tünel, tramvay, elektrik , telefon ilânları ve kita- belleri. Gazi Hz. lerinin bir resimleri Ressam Ali Cemal Bey Gazi Hazretlerinin en güzel ee vaffak bir eserdir. çor ucuz bir fiatle satılmakta olan bu resmi tavsiye ederken Ali Cemal Beyi de ik ederiz. Paris mektupları Galeriler ve Akademiler Geçen makalemde O buhrandan, müzelerden, i yetinden kısaca bah: Parisin sanat merk. yazacağım. Yazmasam gene darılacak. ” Gerçi Paris başlı başma büyük bir | sanat merkezidir. Fakat şehrin bazı mahalleleri, oralara hususi atölyele- rin, galerilerin, veya © sanat devam ettikleri kahvelerin birikmiş olmalarından mütevellit, başlı baş- larına birer küçük merkez teşkil et mektedirler. Ve bu merkezlerin ay- re ayrı hususiyetleri, £ karakterleri vardır. Meselâ (La Boetie) sokağı, (Montparnasse), ve — (St. Germain des Prâ) gibi. “| Pariste (St. Philippe du Roule) ki- lisesinin bulunduğu mevki, ve bu mev kiden uzanan (Faubourg St. - Hono- râ) ve (La Boetis) sokakları, şehrin en büyük arsa galerilerinin merke- leri olan Bernheim Jeune, Georgös Bernheim, ve Marcel Bernheim gale- rileri (Faubourg St - Honore) de dir- ler, müze kadar muhteşem ©- r, en büyük muasır res- e'ların, Rencir'ların, . o Salonları, her zaman daimi sergi halindedirler, Ve meccanen ziyaret edilirler. (Faurbourg St - Honor4) yi bırakıp (La boetie) sokağına girecek (olur. sak, bu dar ve uzun sokağın iki ta- rafmda irili ufaklı müteaddit gal lerin sıralandıklarını görürüz. Bura- #ı, tabiri amiyanesile bir sanat paza- rı halindedir. Parisin bir tek mahal- lesinde, yüze yakın galerinin, yalnız. sanat eseri satarak ticaret yaplığını düşünürsek, Avrupada ve (bilhassa Fransada plastik sanatin milletin ru- huna nasıl nüfuz ettiğini, nasıl me- i i ç teşkil ettiği- (La Boetie) sokağındaki mütend- dit galerilerin en el eri ara- sında Bing, Paul Rosenberg, Art Con- tempornin galerileri vardır. Fakat (St - Philippe du Roule) ve civarı, yal Jerileri ihtiva etmesi itibarile, ölü bir mevkidir ve meselâ Montparnasse gibi canlı | değildir. Montparnasse! Parisi görmeyen | ve Paris hasretile kıvranan kaç binlerce sanatkâr bu ismi perestişle yadeder! Filhakika Montparnasse yetmiş iki buçuk milletin sanat (merkezidir. Muazzam kahveleri, sanat klüpleri, gndemileri, hattâ yalnız o mahalle. ye mahsus gazeteleri ile © Montpar- Mami iki kilometre murabbamı aşmı yan bir anha dahilinde, sanatin, fik- rin payitahtıdır Montparnasse'da, en büyük Fransız ressam ve heyk ga hocalık ettikleri mütead- Amerikalılar © oraya giderler. Meşhur Kübist ressam For- nand Leger'nin idare ettiği Academie ettikleri, Academie Bu akademi de, bocaların e noktai nazarındap çok mühimdir. Entelldk. tüel bir ressam ve kuvvetli bir na; riyeci olan Ozenfant'nin idare etti akademi. Bu mücssesede talebe, (: trait) denilen ve sırf nazariye üzeri- ne bina edilmiş bir sanat tarzı telim ederler. ve san'at müesseseleri bir taraf- tan Montparnaste'ı emsalsiz bir terbi ya merkezi yaparken, diğ: kahvel, sanatkârlarmiın. elektrik ml apar örer meşhuru Goupole'dur. Bunlar, lokantaları, dansingleri, fıakı yeli havuzun etrafıma sıralanan yüz- > e bafl runazam kahve ıvrupada ve lünyadı âne bir yerdir. Coupole'den sonra ve biri, e otuz kırk metro uzaklıkta, Le Döine, La grande Chaumiğre,, La Pa- lette, Le Select ve şimdi caki ehemmi- ya çok kaybeden La Rotoude ge- Soyle. Bu kahvelere devam edem ek- a Derain'l, Picasao ile, Fovjlta, Kis masa bomşuluğu eder, ki bu da ufak bir şeref değil midir ? Yukarıda (St - Germain des Prör) den bahsettim. Gerçi burası canlı bir san'at merkezi değildir. Fakat Bona- parte sokağını, ve bu sokağın miha- sim , galerileri, bir çok meler, ikncı dükkünlrı, ve onn'atlkâr tal, benin devam ettiği bistro'lar, yani ufa” ck kahveler vardır. Güzel” san'atlar yüksek mektebi ise, antik galerileri, taraftan | ler, ayni Montparmasse'a, ayrı | bir revnak verirler. Bütün dünyanın | im uk am ei ve insanlar Çobanlıktan şairliğe “Burası bizim kahve, Her zaman seve seve Buraya koşar geliriz, Halbuki siz Ayda, yılda bir defa uğramışsımz çok mu? Bir gün olsun aramızda yaşamak — hesabınızda yok mu? Kahve bizim, biz kahvenin. : . Siz de az çok bizdensiniz. .. Ve biz Daha ziyade ısınmak istiyoruz size; Dostluğumuza güvenin, Sokulun içimizeP” Bu munis odak o rarsraların şairi Muharrem Zeki'yi ben de bir kahve- de tanıdım. Herhangi © bir eserden bahsederken onu yazanın da düşünül. mesi lâzimgeldiğine © inananlardan değilim; hattâ böyle bir endişe gönte- renlere daima isyan (ettim. Kendi kendini müdafaa edemiyen bir kitabi, muharririnin yaşı veya hayat şartla rile beğendirmeğe, affettirmeğe ça- lışmak tenkit değil, karin zevki ile oynamaktır. Fakat Muharrem Zeki gibi bir in- sandan bahsederken onun hususi ha- yatını da düşünmemek imkânsızdır. Zaten bu hayatı, acemiliğine, şiirinin kusurlarına bir mazeret diye göster- mek niyetinde değilim. O hayatın ây- rca bir güzelliği var. Muharrem Zeki yirmi bir, yirmi i- ki yaşında ir gençtir. Sekiz aylık- te yetim — kalmış ve kiz babalarının memleketi. götürmüşler. Muhar- büyüdükten sonra ço- ilmiş. Şimdi o: “Beş yüz davarlık o sürüm oğardı yamaçlara; — Arkasından kendimi bir kahraman © sanırdım, — Dipleri gün görmiyen gölgeli ağaçlara, — Kavalımı çalarak dağ gibi yaslanır- dım.” dediği zaman sözü, “dağ gibi yasla- nırdım” nevinden beylik ve | tatız Pr müstesna, © bir şair hayali irlerinde, zamane şairle- odaya kapılarak çoban: bahtiyarlık sayıyor a ma şimdi çobanlığa dönmediği gibi o zaman da sürüsünün başından mek- tebe kaçmış, Gitmem, mektebe kaçmış; çünkü nilesi okumasını iste- miyormuş. Çankırı'dan halkıp Kay- seriye, bir öksüz - yurduna gitmiş; o sada İlk taballişi Bitledikien — sonra memleketine dönmüş; mürettiplik et. miş, bir müddet de ortamektepte öku. muş. Diyor ki: — Vilâyet gazetesinde £ çalışıyor, günde kırk, kırk beş kuruş alıyordum lük 'dan çıkmış, bir zaman'Amı kara'da çalıştıktan sonra emi gelmiş. Şimdi ayda yirmi beş, niha- yet otuz lira kadar bir para kazanı- yor, her gün üç dört saat kütüphane- gidip okuyor. Bir gün elinde Al dili de öğrenmeğe çalışıyor. Muhar- rem Zeki, ancak altı yedi sene mk. tepte okuyan bu çoban, ohayli | fena- sından olmak şartile, aruz ile de şir“ r söyliyor:: “Aldatma güzel hiç ka- hin 5 — Her dem seni uryan görürüm, seyrederim ben.” Böyle bir hayat, her şeyin muhale- fetine rağmen ba derece irfan sevda- #1, insana hürmet veriyor ve Muhar- rem Zeki'nin bir gün iyi bir şair ola- bileceğini ümit ““iriyor. O, bir man- zumesinin sonunda: » “Ben ki dağ başlarından enginlere ei bu Sidik e meli mada biz de inanıyoruz. Muharrem (o Zeki'den (bahsederken Panait Istrati'yi hatırlamamak kabil mi? O muharrir de hayata meyhane- Gi çırakılığı gibi gayetle mütevazı bir işle başlamış; işten ve dayaktan ka- lan zamanını okumağa hasretmiş, o- tuzundan sonra memleketinden kaç- mağa mecbur olmuş, © yaştan sonra fransızca öğrenip fransızca kitap yaz” mağa başlamış. Şimdi Fransa'nın de- derli ve çok okunan © muharrirlerin- dendir. o Muharrem Zeki'yi onunla kıyasa kalkmıyorum, çünkü o henüz sanatine İstrati kadar hâkim değil. dir. Fakat bir gün, Kehanetten hoşlanmam. Muharrem Zeki şimdiye kadar üç —— —— konferans salonları, i, zam havluları ve İadeler a ek bayım b bir mahalledir. “Tabii resmi bir olan mektepte, akademik ve Selene bir tarz öğretilir, ve müfrit fi- kirlere | burada yer Mektep, prime mutaassıp, prensipli- ünkü mekteptir. eskiden bir san'at mer- kezi idi, Picassolar, Vlaminik'ler, Ut- rillo'lar, Van Dongen'ler, oradaki kah- velere devam ederlerdi. Fakat Montpar- nass yavaş o yavaş - Montmartre'ın bu merkezi; bozdu ve şimdi Mont- martre,Fransrz sanat tarihinde bir ha turadan başka bir şey değildir. Montpar- Basse,m iki parlaklığının uzun se seneler devam etmemesi, ve başka bir mahallenin san'at yaerkezi olarak ittihaz edilmesi ihtimalden hariç değil, Her zaman değişiklik, her zaman yenilik. Pa risin düsturu budur. NURULLAH CEMAL, | kitap çıkardı: Kordele (1), Ne derse- İ miz deyin siz (2), Dünkü çoban (3) Kahveden bahseden parçayı, birinci kitabından aldım; her nedense sonra- ki kitaplarında serbest nazmi tama mile bırakmış. İhtimal ki serbest na- zımda muvaffak olmak (için klâsik nazım tarzlarına hâkim olmanm lâ- zım olduğunu anlamıştır; aruz tecrü- beleri yapması da belki bunun içindir. Genç şairlerimiz bu noktaya hiç dik- kat etmiyorlar. Serbest | nazım çok zor, ancak 8öz ustalarının başaral leceği bir iştir. Vakıa söze, musikiy andıran bir ahenk vermek (şiirle mu- siki biribirinden çok başka şeylerdir!) zordur; fakat gerek hece vez- ninde, gerek aruzda şaire (o yardım &den bir şey vardır ki serbest nazım- la söyliyen bundan mahrumdur. Bir #airin çıraklık devresini klâsik tarz- larla yazarak geçirmesi | bunun için şimdilik en iyi şiirleri, hiç şüphesiz yi gem da, yeni Dünkü çoban'dadır. Yeni vezinler aramıyor; o hattâ biri sekizlik (4 - 4), öbürü onbirlik (6-5) mısralar ile yazılmış iki O manzume den başka bütün şiirlerini ya esinden yan on - dörtlük muısralarla yazır yor (4). Bu, bir esir için | doğru bir sey değildir; vezin kalıpları" muz işlemek, onları çoğaltmak da her #airin vazifesidir. Bir tek vezin kul- lanan şair nihayet mihaniki mısralar yazmağa başlar. Zaten bugünkü şa- irlerimizin çoğunun yaptığı da bun- dan başka bir şey değildir. Yukarıya bazı güzel mısralarını al- dım; onlara “Hayat” gibi manzume- leri de katabilirsiniz: Sanma hayat uyuyor; Uyanıktır her zaman, Ne söylesen duyuyor, Kaçırmıyor ne yapsan Hayattan sır gizleme, Bütün seyrin onundur. Bana yokluk yok deme, Yokluk senin sonundur. Son beyit, manası pek açık değil ama, insana mana dolu olduğu hissi- ni veriyor; şairin yapması lâzımgelen şey de asıl bu hissi vermektir. Fakat böyle şiirler yazan Muharrem Zeki, şu “Buse” manzumesine kadar düşü. e plak; kelle aşkımız. — Aşk, yeri sedası, — Seslenmeli aşkamaz v. Bir manzume a İŞÇİNİN AŞKI Ellerinde nasır var, Bakışında bir sir var, Yüzüne bir gülersen, Osırrı sana açar, Bu kadarı iyiş imann » bundan bir sevda hikâyesi çıkacağını, manzume- nin ismine rağmen, aklma getirmiyor. Hattâ o hakışlardaki sırrım, bayat, in- sanlık sevgisi olduğunu £ sanıyoruz. Fakat iş sonra karışıyor! O çoktan seni sevdi, Patron babana de kir Ayırma ondan beni. Bu parça insana Georges Ohnet'nin meşhur Demirhane müdürü'ü ve 0- na benziyen bayağılıkları — hatırlatı- yor. Muharrem Zeki'nin O kendisini kollaması lâzım. BİR TAVZIH Selâmi İzzet, nefret ettiğim cinsten bir roman tercüme . Bana ne? Onun misli bulunmaz bir şaheser ol- duğunu iddia ediyor. Bundan obana ne? Fakat kendisinin de o inanmıya- rak yazdığını — ümit ettiğim bir ilân yazısına benim ismimi niçin karıştırı- yor? Ben ona Arsöne Lupin'i okuduğu- mu, hattâ onun çaldığı paralarla sar- fettiklerini hesap ettiğimi, & neticede onun ziyan etmiş olduğunu gördüğü. mü söylemişim. Ben çocukluğumda merak edip o kitabm bir cildini oku- dum; o gün bugündür bir daha elimi sürmedim, Selâmi İzzet'e geçen sene Les nouvelles littöraires'de - okudu- ğum bir fıkrayı anlatmıştım. Dünya- da Maurice Leblane'ın romanlarını okuyan insanlar var, onlara © acırım. Merak edip Arsin Lupin'in servetini hesap edenler de var, onlara daha acırım. Selâmi İzzet, kendisi ile konuştu- ğum gün, bana böyle bir oyun aynı. yacağını söylemişti. Yapmamasını ri- ca ettim; ta mektepten arkadaşım- dır, bu yaştan sonra da böyle kötü şa- kalara kalkmıyacağını sanıyordum. Yazdığı şeyi tashih edeceğini © uma Nurullah ATA (1) — Faruk Rıza ile | beraber, Remzi kütüphanesi, 1931. (3) — Köinat ai 1933. (32 sayıfa, 20 kuruş). (4) — Aruzla öç şarkısı var. Tashih. — Geçen haftaki yazımda: “Şu manzumayi beğendim veya bo- ğenmedim” demek geyet vazih bir ür” demiştim. “Vazih”, «nazik» olmuş; bunun için o cümlenin bulun- duğu parça biraz karışmış. — M.A, re ir İ fettiş Ahmet Tevfik, Rus dil âlimleri Geldi (Başı 1 inci sahifede) yetleri azaları ve Maarif Vekâletinde bulunan ile görüştükten sonra tarih ve dil işleri hakkında kendile, den izahat alacağız. Bu sayede memleketin âlimleri arasında daimi münasebetler tesis edilmesi de temin edilmiş olacaktır, M. Samoiloviç (o bundan sonra M. Marr'ın Dil hakkındaki yeni bir naza riyesinden bahsederek dedi — M. Mar, lisanları ayrı ayrı do- gil, tarih ve fikir noktasından tetkik iyor. Bu işle 40 senedenberi meş- guldur. Yeni koyduğu nazariye dille- rim tarih ile birlikte tetkikine dair. dir. Bu nazariye Türkiyede Dil inkılâbı ve tarih tetkikatı için tutulan yolun çok doğru olduğunu gösteriyor. Bura- duğu gibi Dil meselesinin kitap! değil, halkın ağzımdan tetkik edilmek te olduğunu anladık. Bu usul çok doğ ru, çok meyva veren bir yoldur. Tut- tukumuz yoldan dolayı sizi tebrik e- İKikarit müfettişlerinden Reşat Şem- setin B. Rus âlimlerinin mihmandar- lığıma tayin edilmiştir. Bir komisyon toplandı İstanbul Kütüphanelerinde bulu- nan yazma eserler arasında Türk Di. li ve Türk tarihi noktai nazarından kıymeti haiz olan eserleri tesbit et- mek üzere Maarif umumi müfettişi Ali Canip Beyin riyaseti altında mü- ik, Kabataş lisesi Tarih muallimi Mükrimin Halil, Be- ütü müdürü İsmail Sa- rekkep bir komisyon - Komisyon kütüpha- ne kütüphane dolaşarak mevcut yaz- ma eserleri tetkike başlamıştır. . Osmanlıcadan Türkçeye Müinci diziye kkarşık — Öteden beri anlamak isterim. Türk kışına hiç te benzemez. Hele (bahu: türkçe uzun, ulamlı söz perkiştirmele- rine & Türk dili dipdiri yaşama dilidir. He- müz erğenleşirken (balig), gövdesini (bünye) yabancı diller sarmıştır. Temel- siz (babil) kurallara bağlanmak isten sözler alınmış, bu dil kıran saldırışa ara- #ira karşı komak isteyen Türk çocuk- Yaşama dili olduğu hemen anlaşılır, te olsa güç değildir. Gelen karşılıkiar| " Yedinci liste Gadir: Haksızlık, can yakmak, ezme, yan ye yapma, gaddar : Can yakıcı E- Gaflet: Uyanıksızlık, uykuda, Gale: Karışıklık, gürültülü patırtılı iş Galebe: Yenme, üste gelme, kazanma, Ganimet: Kazanış, düşmandan ele ge gen yağma. Garez : Kötü istek, kötü düşünce, Gerip:“Yabancı, şaşkın, kim bei yardm uzaklaşan, yad ye de kalan. Gari; Şaşılacak Gavamız: inerler. belirsizlikler, e. Jilikler, derinlikler, Gaybubet: Görül- memezlik, bulunmamazlık, yokluk. Ga- ye: Ulaşılacak yer veya iş. Gıda: ve mek, besliyecek. Gana: sanç. Girdap: Çukur, bataklık, gö. böbürlenme, övünme, kendini aldatma, aldatıcı, Günah: Suç. Seyrisefainde: Halit Ziya ... Liste “7” Gaflet: Dalgınlık; bilmemezlik, boş- bulunma, Gaile; Dert, sıkıntı. Galebe: Yenme, üstünlük, çokluk. Ganimet Sa- yaşkazancı. Garez: İstek (niyet), kötü İstek (suiniyet) ; binç, kin. Garip: Ya- bancı, kimsesiz, uslu, bambaşka, acık» 4. Gavamız: İncelikler. Gaye: Dilek (maksat), irişek. “Gaybubet: © Yitmek (Lehçel Osmaniden), görünmez, olmak. Gıda: Yemek, besleyen şey, yiyecek ve içecek. Gına; Tokgözlülük, zengin- Toplanmâlar Maliye vekâletinden bir heyet gönderildi Maliye Vekâleti umumi muha» sebe müdürü Faik, Varidat mü. i Cezmi, Umuru hukukiye mü- dürü Salâhaddin Beylerden mü- rekkep bir heyet şehrimize gel miştir. Heyet burada bazı şirketlerin yıllık umumi büyük toplantıların- da Maliye Vekâletini temsil ede- ceklerdir. Bununlâ beraber burada bu- lundukları günlerde Maliyeye ait bütün işleri gözden geçirecekler. lir; Bunlar arasında İstanbul Def. terdarlığı işleri, vergi alımı, yeni yapılacak teşkilât vardır. eg Konferans Tıp Talebe Cemiyetinden: Cemiyetin tertip ettiği konfe- rans serisinden ikincisi 20 mart pazartesi günü saat 18 de Halke- vinde terbiye müderrisi İsmail Hakkı B. tarafından verilecektir Mevzu “Cemiyet ve zekiye gveg si ek Bir darülfünun yandı YENİ ERUNSVİCK, 18.A A, — Düşmanlık eseri olduğu zannolunan bir yangın, dün Montallişon darülfumun bi- Balarını tahrip etmiştir. Yangın bu da- rülfünunun muhtelif | kısımlarında ayni zamanda çıkmıştır. Çinliler bir muherebe kazanmış TOK10, 18. AA. — Rengosjan- ükümeti, şimdi Pekinde Chang Hi Hee Liman Linang'ın yerine tayin 6- dilen harbiye nazırı Haying Chin'in ra- poruma atfen Fanchiakou civarında Çin (Başı 1 inci sahifede) Malümdur ki Düyumu umumiye za- ruru zaman noktasına cevap vererek ge — dava, gerek takip cihetinden müru- zaman olmadığını idin etmiştir. Hakimler müzakereden sonra müddet umumiliğin talebini kabul etmiş ve mu. hakeme nisanın üçüncü gününe bıra- kılmıştır. lik, usanç, bıkma, türkü. Girdapr Ay- lanma, su uçurumu, Gurur: Kurum, ku rulma, kurumlanma. Günah: Suç (Tan 1). Te buyuruğuna ) Kir. Fail: Yapan. Faiz: Kazanç, Fani? Sonsuz. Fatih: Açıcı, Açan, Fazl: İyi, Fazilet: İyilik. Feci: Aci. Fecir: Tan li Vaz * lüstede nin ara k “Olum” olacaktır. Bakırköy: Dr Hikmet ... 6 nci liste Facin — Acıklı, yüreksizlatıcı, Fahiş — uygunsuz, yakışmaz, gokyanlış, değerindençok, Fahri : ün k sin çalışma, Faide — kazanç, işeya- Tama, ası, aşığ. Faiz — paranın geliri, Fani — ölücü, bitici, göçüçü, göçe tu, bitgin, Fatih — yurtalan, wi gokbilgiç. Fazilet — değer, bilgi, usta lık, güzelkuy, iyilik. Fecir — tan, Feda — kiyıpverme, gemi, üleymaniye i i

Bu sayıdan diğer sayfalar: